Yani, 29 Ekim’e anlam katan,
aslında 28 Ekim iradesi ve kararlılığıdır.
Belki bu sebepledir;
Cumhuriyet Bayramı’nın
28 Ekim saat 13:00’ten itibaren başlatılıyor olması...
Belki de, tesadüfün ötesinde, (Resmî Gazete eliyle)
bu kadar sene emek vermiş biri olarak;
şöyle bir bakıyorum da,
sağıma soluma.
Cennet gibi bir memlekette yaşıyoruz !
İnsan Kaynaklarında, ciddî bir “arz” fazlası var;
Üstelik bu doygunluk, işşizliğe de sebep olmuyor.
Aksine, herkesin “en az birkaç mesleği” bulunduğu gibi
Gerçekten de bu yakıştırmayı azıcık ciddiye alır ve dikkatlice bakarsanız, şaşırtıcı benzerlikler yakalayabilirsiniz. Önce fiziki benzerlikler gözünüze çarpar: Tavırları birbirine benzer, duruşları, oturuşları, bekleyişleri, yüz hatları... Sonra ayrıntıları fark edersiniz: Sesleri, bakışları, istekleri, kaprisleri, huyları, suları... Sevdiğiniz insanların köpekleri ile olan benzerliklerinde genellikle iyi ve olumlu çizgiler öne çıkar: Hallerinde bir asalet vardır; söze gelirler, sadıktırlar, vefalıdırlar... Pek sevmediklerinize ise biraz biraz hoş olmayan etiketler yapıştırırsınız: Kavgacıdır; hain hain bakmaktadır, olur olmaz her şeye bağırır çağırır, tembeldir bazen, uyuşuktur, pistir, pisboğazdır!
Çok da yeni olmayan benzer bir mukayese,
başka bir ikiliyi büyüteç alır: “Otomobiller sahiplerine benzer...”
Eh, az çok bu zorlama da zaman zaman yerine oturur: Renk tercihlerinin sahibi konusunda fikir verdiği söylenir evvelâ... Arabanın boyu bosu, yüksekliği alçaklığı, klâsik ya da spor çizgiler taşıması, yeniliği eskiliği, motor gücü, silindir adedi hemen ardından akla gelir. Üstü açık olanlar, saçı dökülmüş beylere takılma vesilesidir meselâ... Neticede, boyası, çarpığı, vuruğu kırığı, tamponu tekeri, kornası derken her ayrıntı bir başka benzerliğe çevrilir; gevezelik konusu yapılır.
Şimdi bu benzetmeleri biraz çaprazlamaya çalışalım:
“Yarım yüzyıllık iletişim deneyimimde öğrendiğim şeylerden biri şu:
-Konuşma dediğin dinleyeni, yazı dediğin okuyanı şaşırtmalı-“ demiş bir “Usta”dan bahsederken,
“kimi şaşırtacak, ne yazabilirim ki ?” diye düşündüm.
Aynı yazıda, “hakkında yazılmamış bir şey, söylenmemiş bir söz kalmış mıdır acaba ?”
diye tedirgin olduğumu da saklayamamışım okuyucudan…
Dahası, bu yazı, “söyleten” için kaleme alınmış olmasına rağmen;
Millî Eğitim Bakanlığı, “Özel Motorlu Taşıt Sürücüleri Kursu Yönetmeliği“ndeki “Güzergâh” maddesini tartışmaya açmış ve “bence bu yönetmelik eksik ! Acilen şöyle bir madde eklenmeli” diye ironi yapmıştım:
“...Direksiyon eğitimi vermek ve sınav yapmak üzere, il/ilçe millî eğitim müdürlüğünce belirlenerek ilgili mevzuatı doğrultusunda gerekli izinlerin alınmış olduğu alan ve yollar, bir kez belirlendikten sonra, bir daha hiç gözden geçirilmemeli... Bu sınavlar, sonsuza kadar, hep aynı parkurda yapılmalı... / ...Yıllarca aynı parkurda yapılmalı ki, ‘eğitim ve sınav araçları’, günün her saatinde bu parkurda seyir halinde bulunabilsinler, cirit atsınlar, bir süre sonra bu semtte yaşayan insanlar-sürücüler, evlerine, işlerine, okullara, hastanelere vs. giderken, araç kullanamaz hale gelsinler; sürücü adayları, arka arkaya, ‘tırtıl ailesi’ görünümünde, akan trafiği yavaşlatacak ve bir süre sonra da tehlikeye düşürebilecek bir yoğunluk oluşturabilsin... / ...Bu, sosyal ihtiyacın giderilmesinden doğan kaos, güvenlik açığı ve eziyet, hep aynı mahallede yaşansın. ‘Kaderde, tasada, kıvançta ortak’ olanlar arasında makul süreler (seneler) halinde paylaştırılmasın...”
Eylül ayının sonlarında ise, “Ört Üstümü Öleyim...” başlıklı yazıda, “ironiden mizah ve hiciv”e terfi ederek”, “...pazartesi yazısına bir dönüş oldu; bir dönüş oldu, anlatamam...” cümlesiyle dozu arttırmış, “Millî Eğitim Bakanlığı, İl Millî Eğitim Müdürlüğü, İlçe Millî Eğitim Müdürlüğü, İl Trafik Müdürlüğü, İlçe Trafik Müdürlüğü, İzmir Valiliği, Bornova Kaymakamlığı, Bornova Belediye Başkanlığı, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı, İzmir Ticaret Odası, İzmir Şoförler Odası, İzmir Minibüsçüler Odası, İzmir Taksiler Odası, İzmir Otobüs ve Servis Araçları Odası, İzmir Otobüsçüler ve Umum Servis Araçları Esnaf Odası, İzmir Sürücü Kursları ve Eğitimcileri Derneği, Özel Sürücü Kursları Konfederasyonu, EVKA 3 Muhtarlığı, Ege Özel Okullar Derneği ve necip yerel medya... (ve daha adını sayamadığım) onlarca, yüzlerce kurum ve kuruluştan, telefon, mail, faks, telgraf, teleks, SMS, WhatsApp, Linkedin, Facebook, Instagram vs. aracılığıyla geri-bildirimler geldi; gösterdikleri ilgi ve duyarlılıktan gözlerim yaşardı...” tekerlemesiyle, alay etmeye varmadan, bir tık öncesinde direkten dönmüştüm.
Üzerinden tam 1 yıl geçti. (Yazıyla bir yıl...)
Bu bir yılda kimsenin kılı kıpırdamadığı gibi,
“...Aida Operası TRT 2'den canlı yayınla sanatseverlerle buluştu.
2 bin yıllık tarihi Aspendos Antik Tiyatrosu'nda sahnelenen Aida Operası ile
Türk televizyon tarihinde bir ilke imza atıldı... /
...Zengin içerikleriyle Türk televizyonuna yeni bir soluk getiren TRT 2,
(ki 1986 yılında yayına başlamıştı; soluğunu yeni hissedenlere selam olsun...)
“9 Eylül” denildiğinde, ne anlaşılması gerektiğini,
“Sen ‘9 Eylül’ dersin iki kelime...” diye başlayan şiirinde,
“yazgı” sözcüğüne düğümler, Halûk Işık.
O hesap; İzmir’in kurtuluşunun, aslında,
9 Eylül’de değil de,
“ilk kurşun”
“...güzel beldenin,
‘butik mekânları’ndan ‘Eski Tamirhâne Binası’na buyur edildiğimizi,
20-21 Ağustos 2019 tarihlerinde,
“eteğinde dökecek taşı olan isimlerin iştirakiyle ve
‘Urla’nın önümüzdeki 5 yıllık dönemdeki vizyonunun şekillenmesi amacıyla,
2 günlük bir ‘Arama Konferansı’ düzenleneceğini,