Paylaş
“9 Eylül” denildiğinde, ne anlaşılması gerektiğini,
“Sen ‘9 Eylül’ dersin iki kelime...” diye başlayan şiirinde,
“yazgı” sözcüğüne düğümler, Halûk Işık.
O hesap; İzmir’in kurtuluşunun, aslında,
9 Eylül’de değil de,
“ilk kurşun”un atıldığı 15 Mayıs sabahı başladığını bilenlerdenseniz,
okuyacağınız yazı, biraz daha ışıklı bir yer bulacaktır zihninizde.
Derdimi anlatmaya başlamadan önce,
YÖK’ün “Ulusal Tez Merkezi”nin sokaklarında dolaştım.
“Hasan Tahsin” adına, “kaç tane” akademik çalışma yapılmış; onu görmek için.
Açıkçası, “yok” ile karşılaşacağımı tahmin etmiyordum; ama “yok !”
Oysa, (var olsunlar) kadirbilir birkaç kişinin yazdığı kitaplar ile
birkaç akademisyen dostun kuvvetli makaleleri saymazsak,
bir anıt dikerek “saygıda kusur etmediğimizi” sandığımız,
asıl adı Osman Nevres Recep Bey olan Hasan Tahsin için,
adını bir Vergi Dairesi’ne vermekten fazlasını yapmalıydık !
Böyle haller için, bütün dünyada,
“vefâ” bilincinin raconu, “sanatın evrensel gücü”ne sığınmaktır.
Bu satırların yazarı,
Bundan 10 sene önce,
“Osmanlı’nın bir sergi marşı var da, neden İzmir Fuarı’nın bir marşı yok ?
Neden iktisadi uyanışın bu sembol kurumu,
hepimizi 12 Dev Adam’ın müzikal enerjisi kadar heyecanlandıramasın?
Özgürlüğün kentine yakışmaz mı, aykırı olmasa da böyle asimetrik bir adım?
Uluslararası ve ödüllü bir yarışma açılsa;
arka plâna Kurtuluş Savaşı’ndan
‘istiklal-i tam’ düşüncesine uzanan ekonomik öykümüzün propagandası yerleştirilse kötü mü olur? Fuarın 80. yılını hedeflesek... Ahmed Adnan Saygun’da bir gövde gösterisiyle açıklansa sonuçlar dünyaya... ‘İzmir’in dağlarında’ daha bir güzel açmaz mıydı çiçekler ? “diye sormuştu.
(Fazıl Say da İzmir Süiti’nde böyle soruyor yıllar sonra)
Üstünden (kimsenin kılının kıpırdamadığı) 5 sene geçmişti de,
bununla da yetinmemişti yazar ! Başka bir yazısında,
“...İstanbul’daki Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde saklanan ve Osmanlı Devleti’nin İzmir’de bir belediye dairesi kurulmasına izin verdiğini öğrendiğimiz 25 Kasım 1867 tarihli belgenin anısına o günden tam 150 yıl sonra, dünyadaki yaşayan en ünlü 5 besteciye teklif götürülse de,
el sıkışılan bir ‘Usta’ya sipariş ile yazdırılmış ‘İzmir Oratoryosu’nun dünya prömiyerinde, deniz üstünde verilecek bir konserde buluşsak...” diye üstelemişti.
Bir 5 sene daha geçti !
Bugün, yine 9 Eylül...
İzmir’in kurtuluşunun, aslında, 9 Eylül’de değil de,
“ilk kurşun”un atıldığı 15 Mayıs sabahı başladığını bilenlerdenseniz,
Hasan Tahsin’in adını taşıyan bir “senfonik eser” için, (veya ilk kurşunu anlatan bir “Kâr-ı Nâtık...”
ne bileyim ?) “bir beste yarışması açılması” fikri, o kadar da acayip gelmemeli İzmirliye.
Bölümlerin adını koymak o kadar zor değil zaten:
“...Fevziye Mektebi (Selanik’te) / İttihat ve Terakki / Teşkilât-ı Mahsusa / Silahçı Tahsin /
Tasvir-i Efkâr / Hukuk-u Beşer / İlk Kurşun / Ve 9 Eylül...”
(Benim tanıdığım Murat Tuncay, yazar bunun librettosunu meselâ...)
Neden olmasın ?
Üstelemek için, bir 5 sene daha beklemeyeceğim !
Paylaş