“...güzel beldenin,
‘butik mekânları’ndan ‘Eski Tamirhâne Binası’na buyur edildiğimizi,
20-21 Ağustos 2019 tarihlerinde,
“eteğinde dökecek taşı olan isimlerin iştirakiyle ve
‘Urla’nın önümüzdeki 5 yıllık dönemdeki vizyonunun şekillenmesi amacıyla,
2 günlük bir ‘Arama Konferansı’ düzenleneceğini,
Maksat size yazıyı okutabilmek...
Ama, başlıkta biraz da gerçek payı var.
Kamu vicdanının yakıldığından emin olduğu ormanlarımız yanar-ayak bakın nasıl bir farkındalığa düşürdü bizi, uyanabilirsek eğer.
Bir kent düşünün ki, sıcak gündemi izlemek için televizyonu yok! Radyosu yok! Gazetesi yok! Dergisi yok!
Kaldınız mı kirlenmiş sosyal medyanın eline?
Bu gözlükle bakınca, son aylarda, İzmir’in “ilişkiler” perspektifinde gözüme çarpan birkaç örneği paylaşmak istedim.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Basın Müdürlüğü’nden, “kişiye özel” gelmeye başladı davetiyeler. Yani, “Sayın Basın Mensubu” sıradanlığından, “Sayın Nihat Demirkol” sıcaklığına terfi ettik. Bunu bir yazılımın becerdiğini bilmek bile, insanın, ekranda kendi adını gördüğündeki tebessümü gölgeleyemiyor. Dahası, Tunç Soyer imzalı geliyor bu mailler. Örneğin, e-posta kutuma en son düşen davette; “İzmir’in en önemli festivallerinden biri haline gelen, katılım ve ilginin her geçen yıl arttığı Körfez Festivali bu yıl 27-29 Eylül tarihleri arasında yapılacak. Ana etkinliğinin İzmir Arkas Körfez Yarışı olduğu festival, yelken yarışlarının yanı sıra kürek ve kano müsabakalarına da sahne olacak. Festival programının detaylarını paylaşacağımız basın toplantısında sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağım...” diye elini uzatmış sayın Başkan. (20 Ağustos 2019 – Salı, saat 10:30 / Konak Vapur İskelesi yanı, Gemi İskeleti Heykeli)
Bu ayrıntıları önemsiyor olmam size garip gelmesin ! Köpürtülebilecek gündemleri, küçük özenlere çeviremeyenler de var. Onu da hatırlatalım: Farkedenler olmuştur ; 33. Uluslararası İzmir Festivali kapsamında, 12 Haziran’da, Kızlarağası Hanı’nda, bir konserde buluştuk “Soprano- Bas Alaturca” olarak... Necip yerel medyamız, (Seferihisar ve Lavanta’yı kuvvetle ıskalayıp) geceyi sadece “Başkan Soyer için tango bestelendi” şeklinde gördüyse de, konseri içselleştiren “Usta”lar doğrusunu yazdılar. Öcal Uluç, “...İzmir'in yeni Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de Eşi ile beraber oradaydı. Ve O'nu, ‘büyük bir sürpriz’ bekliyordu; Nihat Demirkol, Tunç Soyer için ‘Seferihisar Belediye başkanı iken’ bir şiir / beste notalamıştı; ‘Lavanta !..’ Tango, o gece ‘ilk defa’ icra edildi ve de ‘notaların ilk kopyası’ Başkan'a hediye edildi. O nota, şimdi, siz bu satırları okurken, ‘çerçevelenmiş olarak’ Tunç Soyer'in başkanlık odasının duvarlarında asılı duruyor !..” diye duyurdu meselâ.
İzlediği gecenin program notlarından esinlenen Nedim Atilla ise, “... Bestenin sözleri, 2018’de, Turgut Köyü’ndeki lavanta bahçesinin hasadını izleyen günlerde, ‘Sakin Şehir’ Seferihisar için yazılmış ve ‘başka bir tarım mümkün anlayışıyla çıkılan yolculuğun anısına’, dönemin Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’e armağan edilmiştir. 2019 Ocak ayında, şiire ikinci bölüm eklenmiş ve güfte, Mart 2019’da, 33. Uluslararası İzmir Festivali için bestelenmiştir. Akdeniz kökenli bir bitki türü olan Lâvantanın, ‘zaman ve mekânda çağrıştırdıkları’, aslında, biraz da bilinmeyen bir yelin alıp götürdükleri, ‘hasret kaldıklarımız, bırakıldıklarımızdır...’ Bestede, Lavânta, başka kokulara benzemez ! Çünkü o, kaybolan inceliğin kokusudur... Envaî olan biraz da hercaîdir... Nakaratın içine gizlenmiş feryat, işte biraz da bunu anlatır. ‘Kendine (her karanlıktan) bir sabah bulacak’ kadar aydınlık ve hattâ parlak bir umut, kararlılık ve özgüveni de yedeğine alır; ‘heves’, zaman zaman ‘nefes’ ile yer değiştirir. Bu konserin yinelenmesi için ben de çalışmaya başladım. Daha geniş kitlelere ulaşması için de bu eserlerin bir CD olarak yayınlanması şart. Teşekkürler kentimizin kültür hayatını derinleştiren bu girişim için İKSEV’e, Demirkol’a…” satırlarıyla, hem gerçek öyküyü paylaştı, hem de onurlandırdı bizleri.
“düşüncenin eyleme evrilmesine imkân vermek üzere” icat edilmiş,
en parlak buluşlarından biridir.
Öncelikle, “görülen” ifadesinin, eylem sahibinin,
“bakmaktan fazlasını yapabildiğini imâ etmek” için tercih edildiğini
hatırlatmakta fayda vardır.
“Barselona ve Selânik”tir malûm...
Böyle bir rekabetin terazisinde,
verdiği iyi resimler hem gururumuzu okşar,
hem de “olsa olsa” parantezinde,
buralarla aynı ligde anılmaya lâyık görürüz kentimizi.
Daha sıradan mukayeseler yapsak,
Bunların önemli bir bölümünün aradığınızla uzaktan yakından alâkası yoktur.
Ama bu başlıklar sizin dev kentin parmak izine ulaşmanızı sağlar, kimlik tespiti kolaylaşır.
“Şanghay Beşlisi, Şanghay İşbirliği Örgütü, Şanghay Birliği, Şanghay Paktı, Şanghay Kulesi, Şanghay Sipg, Şanghay Takibi, Şanghay Altılısı, Şanghay Akvaryumu, Şanghay Borsası, Şanghay Ekspresi, Şanghay Otomobil Fuarı, Şanghay Halk Komünü, Şanghay Jiao Tong Üniversitesi, Şanghay Liman, Şanghay Maglev Treni, Şanghay Müzesi, Şanghay Metrosu, Şanghay Pu Dong Havalimanı, Şanghay Şövalyeleri, Şanghay Eğitim Sistemi” bunlardan bazıları...
Ve bir de “Şanghay Filarmoni Orkestrası” var elbet!
Aynı aramayı “İzmir” için yaptığınızda da kural ve sonuç değişmez.
Saatli Maarif Takvimi’nin sorularına benzedi.
“Bugün ne pişirelim ?” gibi oldu.
Olsun; lâfı oraya getireceğim zaten.
Yapraklarını, dedemden izin alarak kopartabilirdim.
Alınması, asılması, okunması, (hattâ bazı sayfaların) saklanması ayrı bir ritüeldi.
“Bugün doğanlara isimler”, eski zamanlarda bile hep eskiydi sanki.
“Erkek: Behlül, Kız: Betül, Erkek: Nâbi, Kız: Teşrife” gibi.
“Müzikal sezgisinin derinliği ve sahne karizması”nın altını çizdikten sonra,
farklı dillerin sözlüklerinden seçilmiş sıfatlar yarışıyormuş birbiriyle;
“...Büyüleyici, göz kamaştırıcı, özgün, benzersiz, çarpıcı...”
Eleştirmenler ve dinleyicilerin hayranlığı,
sadece “gücünün doruğunda olduğu için” değil,
“zirvede olduğu halde, yükselişine hız kesmeden devam etmesi”