YUMURTA TEMBELLİĞİ OLAN KADINLARDA ERKEKLİK HORMONU YÜKSEK OLUR
Gebeliğin oluşabilmesi sağlıklı bir yumurtlama ile mümkün olmaktadır. Düzensiz adet görme, adet görememe veya anormal adet kanamaları şeklinde meydana gelen şikayetler genellikle kişide yumurtlama problemi olduğuna işaret eden belirtiler arasındadır. Adet kanamaları içerisinde gelişimini sürdüren yumurta hücresi bir süre sonra çatlayarak rahimde yer alan ve yumurtalıklara doğru giden tüplere ulaşır. Burada erkek üreme hücresi olan sperm ile karşılaşması halinde döllenme meydana gelebilir.
Yumurta tembelliği olan kadınlarda erkeklik hormonu düzeyleri yüksek olarak tespit edilir. Bu nedenle bu kadınların vücudu normal adet döngüsünün dışına çıkar ve bu durum gebelik isteminin yerine getirilememesine neden olabilir. Yumurta tembelliği birçok faktörün bir araya gelmesi ile oluşan bir rahatsızlıktır. Hastalığın gelişiminde kişilerin bazı kalıtsal özellikleri etkili olabilir. Genetik faktörler dışında insülin direnci ile ilgili obezite ve Tip 2 şeker hastalığı gibi durumlar da yumurta tembelliği gelişiminde rol oynayabilir. Yumurta tembelliği olan kadınlarda yaşanabilecek en sık belirtiler adet düzensizliği, anormal adet kanaması, kıllanma artışı, akne gelişimi, kilo alma, erkek tipi saç dökülme, deride bölgesel olarak koyulaşma ve baş ağrısıdır.
YUMURTA TEMBELLİĞİ OLAN KİŞİLER KARBONHİDRAT VE ŞEKER ORANI YÜKSEK GIDALARDAN UZAK DURMALI
Yumurta tembelliği adet düzensizliği ile karakterize bir sorundur. Yumurta tembelliğinin giderilmesi için kilo verme, diyet ve egzersiz yapma gibi yaşam tarzı değişiklikleri de oldukça önemlidir. Rafine şekerlerden zengin bir diyet programı benimseyen kişilerde insülin direncine karşı bir yatkınlık söz konusu olacağı için dikkatli olunmalıdır. Bu tarz ürünler yerine yüksek lif içerikli gıdalar tüketilip, düşük karbonhidrat içeren yiyecekler tercih edilmeli ve insülin direnci ile mücadele edilmesi önerilir.
Beslenme ile ilgili faktörlere ek olarak yumurta tembelliği olan kişilerin günlük fiziksel aktivite yapmaları önerilir. Düzenli egzersiz sayesinde insülin direncinin azaltılması, kan şekerinin düşürülmesi ve vücut ağırlığının azaltılması sağlanabilir. Vücut ağırlığında %5-10 arasında bir azalma sağlanması adet döngüsünün düzenlenmesi ve yumurta tembelliği ile oluşan belirtilerin kontrol altına alınmasında etkili olabilir. Kilo verilmesiyle aynı zamanda kişinin insülin düzeyinde azalma, kolesterol düzeyinin
iyileştirilmesi ve şeker hastalığı gibi rahatsızlıklara karşı yatkınlığın azaltılması sağlanabilir.
YUMURTA TEMBELLİĞİ YAŞAYAN KADINLARDA TÜP BEBEK TEDAVİSİ BAŞARILI SONUÇLAR VERİR
TÜP BEBEK GEBELİKLERİNİN NORMAL GEBELİKTEN HERHANGİ BİR FARKI YOKTUR
Toplumda genel olarak tüp bebek gebeliklerinde sezaryen doğum yapılması gerekiyor gibi bir algı var fakat bu doğru bir bilgi değildir. Tüp bebek gebeliklerinin normal gebelikten herhangi bir farkı yoktur. Bu nedenle anne adayının tercihi ve doktorun tavsiyesine göre normal veya sezaryen doğum yapılabilir.
Tüp bebekte normal doğum yapanlar ile doğal yolla elde edilen gebelikte vajinal yolla doğum yapanlar arasında fark bulunmaz. Bu noktada kişinin normal doğum yapıp yapamayacağına gebelik sürecinde karşılaşılan koşullara göre karar verilir. Tedavi sonucu elde edilen ikiz ya da üçüz gebelikler de normal doğum ile sonuçlanabilir. Önemli bir sağlık problemi olmadığı ya da anne adayının sezaryen yöntemini tercih etmediği durumlarda tüp bebek hastaları normal yolla doğum yapabilir. Farklı olarak şunu söylemek mümkün; tüp bebek tedavisi gören kadınların büyük bir kısmı ileri yaş gebeliklerdir. Yaşa bağlı olarak ortaya çıkan diyabet, tansiyon gibi özel durumlar veya birtakım kronik hastalıklar mevcutsa ileri yaş grubu anne adayları sezaryen doğuma yönlendirilir.
ANNE VE BEBEĞİN SAĞLIK DURUMUNA GÖRE HAREKET EDİLMELİ
Sağlıklı bir gebeliğin ortalama 40 hafta sürmesi beklenir. Doğal yollardan elde edilen gebeliklerde gebeliğin başlangıç tarihi, anne adayının son gördüğü adet kanamasının ilk günü olarak hesaplanır. Tüp bebek tedavisiyle elde edilen gebelikte hesaplama ise adet kanamasına göre yapılmaz. Bunun temel sebebi, döllenmenin hangi günde gerçekleştiğinin kesin olarak bilinmesidir. Embriyonun rahme yerleştirildiği tarih son görülen adet tarihinin ilk gününden 2 hafta sonrasına denk gelir. Dolayısıyla embriyonun rahme transfer edilmesinden yaklaşık 38 hafta sonra doğumun gerçekleşmesi beklenir.
Anne adayı ve bebeğin sağlığını ilgilendiren tıbbi zorunlulukların neticesinde yapılan sezaryen doğum ise çoğunlukla gebeliğin 39. haftasında gerçekleşir. Hangi doğum şekline karar verilirse verilsin düşünülecek olan ilk konu anne ve bebeğin sağlığı olmalıdır. Her iki yöntemin de kendine göre olumlu ve olumsuz sonuçları vardır. Doğal doğumun en önemli avantajı doğal ve fizyolojik olmasıdır. Doğum sonrası anne birkaç saat içinde normal aktivitesine dönebilmekte, hastanede kalış süresi son derece kısa olmaktadır. Sezaryenin en önemli avantajı ise bebek açısından riski en aza indirmesidir.
HANGİ DURUMLARDA ZORUNLU SEZARYEN YAPILIR?
AZ SAYIDA YUMURTA İLE UZUN DÖNEM DÜZENLİ ADET GÖRÜLEBİLİR
Düşük yumurtalık rezervi bir kadının yumurtalıklarında bulunan folikül sayısının azalmış olmasıdır. Yumurtalık rezervi düşüklüğünün nedenleri arasında en önemli faktör kadının yaşıdır. Kadın yaşı arttıkça rezerv azalmaktadır. Özellikle 35 yaşından sonra folikül sayısı ve kalitesi hızla azalır. Kimi vakalarda kadın yaşı genç olsa da yaşıtlarına göre az sayıda yumurtaya rastlanır. Bu vakalarda rezerv azlığına sebep olan faktörün kaliteyi de azaltmış olabileceğinin üzerinde durulmaktadır. Her ay düzenli adet görmek yumurtalık rezervinin iyi olduğunu göstermez.
Az sayıda yumurta ile de uzun bir dönem düzenli adet görülebilir. Yumurtalık rezervinin azalmasının en önemli nedeni yaşın ilerlemiş olmasıdır. Özellikle ailesinde erken menopoz öyküsü olan kadınlarda yumurta sayısının genç yaşta azalma riski daha yüksektir. Yaşın yanı sıra yumurtalıkla ilgili geçirilmiş operasyonlar, radyoterapi ve kemoterapi, sigara-alkol tüketimi, çikolata kisti, fazla kiloya bağlı obezite ve Turner sendromu yumurta sayısı ve kalitesinin azalmasında etkin rol oynar. Sağlıklı bir kadın 21-35 gün aralıklarla adet kanaması görür. Yumurta sayısı azaldığında iki adet arasındaki süre giderek kısalır. Adet sıklığının artması yumurtalık rezervinin azaldığını işaret eder.
AZALMIŞ YUMURTA REZERVİ OLAN BEKAR KADINLAR YUMURTALARINI DONDURABİLİR
Yumurta rezervi azalan kadınların bir kısmı bu durumun hiç farkında olmazlar ve kendiliğinden gebe kalırlar. Gebeliğin meydana gelmediği durumlarda tüp bebek tedavisi ile bu kadınların birçoğu çocuk sahibi olabilirler. Burada en önemli parametreler kadının yaşı ve yumurta rezervinin azalma derecesidir. Tüp bebek tedavisi için farklı ilaç kombinasyonları kullanılmalı ve yakın takip yapılmalıdır. Bu kadınlarda birden fazla yumurta toplama işlemi gerekebilir. Tüp bebek tedavisinin deneyimli hekimler tarafından yapılması başarı için oldukça önemlidir.
Yumurta rezervi erken yaşlarda (35 yaşından önce) azalmış bekar kadınlara veya daha ileri yaşlarda anne olmayı planlayan kadınlara yumurtalarını dondurmalarını öneriyoruz. Yumurta dondurma işlemi belirli ilaçlar kullanarak yumurtalıklardaki yumurtaların büyütülmesi ve toplanması şeklinde yapılır. Yaklaşık 10-12 günlük bir tedavi sonrası toplanan yumurtalar dondurulur. Daha sonraki yıllarda kadının evlenmesi ve spontan gebelik olmaması durumunda dondurulan yumurtalar eşin spermleri ile laboratuvar ortamında döllenebilir. Elde edilen embriyoların transferi sonucunda kadının çocuk sahibi olma şansı artırılır. Ayrıca erken yaşlarda kanser tanısı alan kadınların yumurtalık rezervleri kemoterapi nedeniyle zarar görebilir. Bu kadınlara da kemoterapi öncesi yumurta dondurma işlemi yapılması gelecekte çocuk sahibi olma şansını artırır.
YUMURTA REZERVİNİ VE KALİTESİNİ KORUMAK SAĞLIKLI YAŞAM TARZIYLA MÜMKÜN
Yumurta rezervini ve kalitesini korumak sağlıklı bir yaşam tarzıyla mümkün olabilir. Sağlıklı yaşam tarzının olmazsa olmazlardan biri ise sigaradan uzak durmaktır. Sigara içmenin yumurta rezervine ve kalitesine ciddi ölçüde zarar verdiği net olarak kanıtlanmıştır. Bunun yanında aşırı alkol tüketimi ve çevresel toksinlere maruz kalmak yumurtalık rezervini olumsuz etkileyen faktörler arasında sayılabilir.
Tüp bebek tedavisi, kadından toplanan yumurtaların ve erkekten alınan spermlerin laboratuvar ortamında bir araya getirilerek döllenmesiyle gerçekleşen bir süreçtir. Mevsimsel farklılığa bağlı olarak değişen sıcaklık laboratuvar şartlarını ya da tedavinin başarısını hiçbir şekilde etkilemez, bu sebeple çiftler gerekli görülen her mevsimde tüp bebek tedavisi planlayabilirler.
Dışarıdaki sıcaklık laboratuvarda yapılan işlemi etkilemez
Doğal yollardan gebelik elde edemeyen çiftlere umut ışığı olan tüp bebek tedavisiyle ilgili doğru bilinen yanlışların başında yaz aylarında tüp bebek tedavisinin yapılamayacağı inancı geliyor. Tüp bebek tedavisi, laboratuvar ortamında gerçekleştirilen bir üreme yöntemi olduğu için yaz aylarında yapılan tüp bebek tedavilerinin kış aylarına oranla hiçbir farkı olmaz. Aksine yaz aylarında yıllık iznini tedavi sürecine ayırmak isteyen çiftlerin iş ortamından ve stresten uzakta yürüttükleri tedavilerinin başarı şansına olumlu olarak yansıdığını gözlemlemekteyiz. Her daim belirli bir ısıda tutulan laboratuvar şartları, dışarıda yaşanan mevsimsel sıcaklık farkından kesinlikle etkilenmemektedir. Dolayısı ile anne-baba olmak isteyen çiftler sıcaklığın artış gösterdiği yaz aylarında da gönül rahatlığı ile tüp bebek tedavisine başvurabilirler.
Aciliyet gerektiren durumlarda zaman kaybetmeden tedaviye başlanmalı
Tüp bebek tedavisi kişiye özel yaklaşım gerektiren bir tedavidir fakat temel bir protokol ışığında planlama yapılır. Tedaviye başlayacak olan çiftlerin hangi aşamalardan geçeceğini 5 adımda şu şekilde sıralamak mümkün.
Muayene, yapılması gereken testler ve doğru teşhis
İlk görüşmede tedaviye başlamak isteyen çifte kısırlığın sebepleri anlatılır ve yapılacak testler konusunda detaylı bilgi verilir. Bu görüşmede hem kadın hem erkeğin bulunması bilgilendirme ve soruların cevaplanması için önemlidir. Kliniğe gelirken hastadan o zamana kadar yapılmış olan tüm tetkiklerini, varsa rahim filmini, geçirilmiş operasyonlara ya da önceki tüp bebek tedavilerine ait raporlarını beraberinde getirmeleri istenir. Ayrıca çiftlerde kalp hastalığı, diyabet gibi farklı bir kronik hastalık varsa bunlarla ilgili rapor ve bilgilerin de doktora ulaştırılması gerekmektedir. İlk muayene için adetin belli bir gününde olma zorunluluğu yoktur. Herhangi bir günde de bu değerlendirme yapılabilmektedir. Ayrıntılı jinekolojik muayene ve ultrasonografinin ardından gerekli görülürse ek testler istenebilmektedir. Hedef öncelikle çocuk sahibi olmayı engelleyen problemleri ortaya koymaktır. Muayene ve test sonuçları doğrultusunda teşhis konulur, hasta için uygun olan tedavi şekli seçilerek doğru zamanlama oluşturulur.
Yumurta büyütme tedavisi
Anne adayı adetin ikinci ya da üçüncü günü muayeneye gelir ve ultrasonda yumurtalıkların durumu değerlendirilir. Hastanın durumuna göre o gün içinde hormon değerlerine de bakılabilir. Sonuçlara göre, hastanın yumurtalıklarının uyarılarak çok sayıda yumurta gelişimini sağlamak amacıyla bazı hormon ilaçları verilir ve ilaçlarla ilgili hastaya bilgilendirme yapılır. Kullanılacak hormon iğneleri ile yumurtalıklar düzenli bir şekilde uyarılır ve çok sayıda yumurta gelişimi sağlanır. Gelişen yumurta sayısı tedavide başarı şansını doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle hormon iğnelerinin başlangıç dozu kadının yaşı, kilosu ve önceki tedavilerine göre belirlenir. Yumurta gelişim takibi kandaki östrojen düzeyi ve ultrasonografideki yumurta sayısı ölçülerek yapılmaktadır. Yaklaşık 8-10 gün süren hormon iğnelerinin kullanımının ardından yumurtaların en büyüğü 18-20 mm boyutlarına ulaştığında çatlatma iğnesi uygulanır.
Yumurta toplama, sperm seçimi ve embriyo takip süreci
Bir tüp bebek tedavisi içerisinde geliştirilen yumurtaların dış ortama alınmasına yumurta toplama işlemi denmektedir. Çatlatma iğnesinden yaklaşık 34-36 saat sonra yumurtalar, genel anestezi altında kısa süreli bir cerrahi işlem ile vajinal yoldan toplanır. Yumurta toplama işlemi genel anestezi altında yapılan ağrısız ve yaklaşık 10 dakika süren bir işlemdir. İşlemin ardından 2 saat kadar klinikte dinlendikten sonra hasta evine dönebilmektedir. Laboratuvar ortamına alınan yumurtalar mikroenjeksiyon işlemi için hazırlanır. Erkek hastadan mastürbasyon yoluyla alınan sperm laboratuvara iletilir ve burada gerekli işlemlerin ardından dölleme işlemine geçilir. Yumurtalar laboratuvarda mikroskop altında değerlendirilir, uygun olan seçilmiş spermlerle döllenerek embriyo gelişimi için gözlem altına alınır. Dölleme işlemi sonrası yumurtalar inkübatör adı verilen özel cihazlar içerisine alınır ve embriyo gelişimi günlük olarak takip edilir. Günlük takiplerin amacı rahme tutunma olasılığı en yüksek ve en kaliteli embriyonun seçilmesidir.
Transfer işlemi ve tutunmayı destekleyici ilaç tedavisi
Teknolojinin üreme tıbbına kattığı gelişmeler ve tedavi protokülüne dahil ettiğimiz Duo Stim (çifte yumurtalık uyarımı) yöntemi sayesinde aynı anda 2 kez yumurta toplama işlemi yapıp kısa sürede iyi kalite embriyolar elde edebiliyoruz. Böylelikle pes etme noktasında olan birçok anne adayına “hamilesiniz” diyebilme mutluluğunu yaşıyoruz.
Aynı adet döngüsünde çifte yumurtalık uyarımı
Düşük yumurtalık rezervi bir kadının yumurtalıklarında bulunan foliküllerin sayısının azalmış olması anlamına gelmektedir. Yumurtalık rezervinin düşüklüğü nedenleri arasında en önemli faktör kadının yaşıdır. Kadın yaşı arttıkça rezerv azalmaktadır. Özellikle 35 yaşından sonra folikül sayısı ve kalitesi hızla azalır. Kimi vakalarda kadın yaşı genç olsa da yaşıtlarına göre az sayıda yumurtaya rastlanır. Bu vakalarda rezerv azlığına sebep olan faktörün kaliteyi de azaltmış olabileceğinin üzerinde durulmaktadır. Yumurta rezervinin azlığı, üreme problemiyle doktora başvuran kadınların %10 ile 30’unda görülmektedir. Yumurtalık rezervi az olan kadınlara yönelik ideal yöntemi bulmak için teknolojinin tüm olanakları değerlendiriliyor. Günümüzde düşük yumurtalık rezervi teşhisi konulan hastalar için benimsenen farklı protokoller ve farklı ilaç kombinasyonları tüp bebek tedavisi sırasında uygulanmaktadır. Ek olarak ilk başarısız tüp bebek tedavisinden sonra bu hastaların oldukça yüksek oranlarda tedaviyi bıraktıkları gözlemlenmektedir. Geçtiğimiz yıllarda ortaya çıkan ilerlemeler yeni ve geleneksel olmayan yumurtalık uyarımı protokollerinin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu gelişmeler de zayıf yumurtalık rezervi olan hasta popülasyonlarının yönetilmesinde ilerlemelere yol açmıştır. Aynı adet döngüsündeki çifte yumurtalık uyarımı (Duo Stim), günümüzde ilaçlarla uyarıma düşük yumurtalık cevabı veren hastaların tedavisinde en umut verici gelişmelerden biri olarak kabul edilmektedir.
Tedaviye yön verip başarı şansını artırıyor
Rutin tüp bebek tedavilerinde yumurta büyütme adet döngüsünün iki veya üçüncü gününde başlamaktadır. Fakat adet döngüsü beklenmeyen durumlarda örneğin onkolojik tanı almış hasta grubunda doğurganlığın korunması amacıyla adet döngüsünün çoğunlukla ikinci kısmında başlanan tedavilerde de kaliteli yumurta elde edildiği görülmüştür. Bu yüzden Duo Stim (çifte yumurtalık uyarımı) yönteminde de standart tedavimizde yumurta topladığımız günleri takip eden beş gün içerisinde ultrason muayenesi yapılarak mevcutta büyüyebilecek yumurta varsa ilk fazda yapılan uyarıma benzer bir protokol ile bu yumurtalar büyütülmeye çalışılır. İlk fazda ve ikinci fazla oluşturulan embriyolar dondurulur, sonraki aylarda donmuş embriyo transfer yöntemi uygulanır. Yapılan araştırmaların sonucu düşük yumurta rezervi olan kadınlarda üç defaya kadar tekrarlanan geleneksel yumurtalık uyarımı protokollerinin toplam canlı doğum oranlarını artırabileceğini göstermiştir. Şunu söyleyebiliriz ki tüp bebek tedavilerinde başarı iki şekilde ifade edilir, ilki gebelik oranı ikincisi canlı doğum oranı. Gebelik haberi verdiğimiz hastalarımızın süreci sağlıklı bir şekilde tamamlayıp evlerine bebekleriyle birlikte dönmeleri tedavinin gerçek anlamda başarısını ortaya koymaktadır. Bu duruma ek olarak düşük yumurta rezervi teşhisiyle karşılaştığımız hastalarımızın üç tedaviye kadar devam etmesi pekçok açıdan zordur. Aslında tedavi amacıyla bizlere başvuran ve sonuç olarak bebek hayaline kavuşan çiftlerimizde gördüğümüz ortak nokta şu ki hiçbir zaman pes etmemeleri. Duo Stim (çifte yumurtalık uyarımı) tedavisindeki stratejik amaç tedavinin daha kısa süre içinde başarıya ulaşması ve çiftlerin geleneksel tedavi sürecinden vazgeçme ihtimalini azaltmaktır. Bu yöntemle aynı zamanda iyi kalitede embriyo elde edilip canlı doğum oranları da artmaktadır.
Çiftlere hangi durumlarda Duo Stim yöntemi önerilir?
Bireylerin taşıdıkları kalıtsal hastalıkları çocuklarına aktarma ihtimalinden dolayı hastalığın doğum öncesi henüz embriyo halindeyken tanımlanması büyük önem kazanıyor. Birçok genetik hastalık gibi adını son dönemde sıkça duyduğumuz Spinal Musküler Atrofi yani kısaca SMA hastalığını da tüp bebek tedavisi kapsamında uygulanan Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) yöntemi ile tespit etmek mümkün. SMA hastalığı bakımından taşıyıcı olan çiftler, PGT uygulaması sonrası SMA hastalığını taşımadığı tespit edilen embriyoları ile sağlıklı bebek sahibi olabilirler.
Nadir genetik hastalık taşıyıcısı olan çiftler tüp bebek tedavisi ve PGT yöntemi sonrası sağlıklı bebek dünyaya getirebiliyor
Günlük hayatta farkında bile olmadığımız bazı kalıtsal hastalıklar doğacak çocuklarımızda ciddi risk oluşturmaktadır. SMA hastalığı bireyin merkezi sinir sisteminin ve iskelet kas sisteminin kontrollü kas hareketlerini etkileyen genetik geçişli yani kalıtsal bir motor nöron hastalığıdır. Ülkemizde görülme sıklığı yaklaşık 6 binde 1 olan bu hastalık nedeni ile etkilenmiş 3 bin civarı çocuk olduğu tahmin ediliyor. Mücadelesi ve tedavisi çok zor olan bu nadir hastalık grubunda önlem almak mümkün. SMA hastalığının bir sonraki nesle geçişini önlemek için uygulanabilecek en etkili yöntem hastalığı taşıdığı daha önceden tespit edilmiş çiftlerde tüp bebek tedavileri ile embriyo elde etmek, elde edilen embriyoların PGT adını verdiğimiz yöntem ile sağlıklı olup olmadıklarını belirlemek ve hastalık taşımadığı tespit edilen embriyoların rahme nakli ile sağlıklı çocuklar elde etmek. Teknolojinin sunduğu yenilikler sayesinde PGT yöntemi ile kromozom analizinden tek gen hastalıkların tetkikine kadar yapılan farklı incelemeler sağlıklı embriyoyu elde edebilmek için imkân sunuyor. Ailesinde bu ve benzeri hastalıklar görülen kişiler yaptırdıkları gen testlerinin pozitif çıkması durumunda sağlıklı bebek dünyaya getirmeleri için doğal gebelik sürecini de tercih edebilmekteler ve gebelik sırasında fetüse ait farklı hücre örnekleri alınarak doğacak çocuğun hasta olup olmadığı anlaşılabilmektedir. Fakat bu çiftlerde bebekte hastalık tespit edildiğinde oluşmuş bir gebeliğin sonlandırılması veya doğum çiftler için çok zor bir karar ve süreç yönetimi gerektirmekte. Bu nedenle adı geçen hastalıklarda günümüzde en geçerli tercih tüp bebek tedavileri ile kombine gerçekleştirilen PGT uygulamalarıdır.
Genetiğin şifreleri bu test ile çözülüyor
Vücudumuzdaki tüm hücrelerin özel bir genetik şifre içerdiğini ve bu şifrenin her bireyde birbirinden farklı özellikler taşıdığını bilmekteyiz. Genetik şifredeki küçük değişiklikler bazen telafisi olanaksız eksikliklere veya hasarlara yol açarak genetik hastalıkların oluşmasına sebep olmaktadır. “Nadir genetik hastalık taşıyıcılık testleri”, çocuklarına ciddi bir genetik hastalık geçirme riski taşıyan çiftler için önlem amaçlı uygulanabilen tarama testleridir. Gelişen teknoloji sayesinde çiftlerden alınan basit bir kan örneğinde aynı anda yüzlerce genetik hastalık taranabilmektedir. Çiftlerde bu test ile tespit edilen bir genetik hastalık varlığında ise tedavisi mümkün olmayan ağır genetik hastalıkları olan, hayatını kendi başına idame ettirebilecek fiziksel ve mental yeterlilikten yoksun kişilerin dünyaya gelmesi, gebelik gerçekleşmeden ve gebeliğin sonlandırılmasına yol açmadan tüp bebek ve PGT yöntemleri sayesinde önlenebilmektedir. Genetik tanı yaptırmayı düşünen çiftlerin karar vermeden önce çocuklarını etkileyebilecek genetik hastalık hakkında fikir sahibi olabilmeleri, kalıtım özelliklerini anlamaları ve hastalığa neden olan genetik problemin saptanabilmesi için genetik danışmanlık almaları son derece önemlidir.
Tüp bebek tedavisi için başvuran çiftlerimize en doğru tedavi programını oluşturarak başarılı sonuçlar elde edebilmek için son teknolojiyi ve üreme tıbbına dair uluslararası arenadaki yenilikleri yakından takip edilerek uygulanması gerekir.
Zor vakalarda elde edilen 1 embriyo bile altın niteliğindedir
Son 20 yılda tüp bebek tedavilerinde gerçekleştirilen teknolojik atılımların nerede ise tamamı laboratuvar uygulamaları ve kullanılan cihazlar ile ilgili. Bunlardan bir kısmı sperm ve yumurta hücrelerinin daha fizyolojik koşullarda işlenmesini sağlıyorken bir kısmı da elde edilen embriyoların mümkün olan en iyi şekilde rahim ortamına yakın bir şekilde büyütülebilmesi amacıyla kullanılıyor. Tüp bebek tedavisinin başarısı ilk olarak elde edilen yumurta ve sperm hücrelerinin sayı ve kalitesine bağlıdır. Burada görev yumurta gelişimi için tedaviyi takip eden doktora ve gerektiğinde erkeklerde mikroskop altında yumurtalıklardan sperm almayı başaran ürolog doktora düşüyor. Sonrasında ise en önemli aşama mevcut yumurta ve sperm hücreleri ile en kaliteli embriyoları elde etmektir. İşte bu aşamada gerekli tüm işlemler embriyoloji laboratuvarında gerçekleştirilir. Başarılı laboratuvar; en son teknolojik altyapı ile donatılmış, alınan yumurta ve sperm hücrelerinden mümkün olduğu kadar az kayıp ile en kaliteli embriyoyu üreten ve seçebilen laboratuvardır. Özellikle bazı çiftlerde kadın yaşı 40 civarında ise son derece sınırlı sayıda yumurta elde edilebilir. Bir de bu resme sınırlı sperm sayısı eklendiğinde elde edilecek 1 embriyo bile son derece değerlidir. Seçilen embriyonun doğru zamanda ve doğru şekilde rahme transferi de başarının en kolay görülen fakat en önemli ve dikkat verilmesi gereken aşamasıdır. Dolayısı ile başarılı bir merkezi diğerlerinden farklı yapan bu süreçte planlanan tedavinin eksiksiz ve hatasız işlemesi, kişilerin ve uzmanların mesleki deneyimleri ve bu deneyimlerini en üst düzeyde tedaviye aktarmalarına bağlıdır.
Teknolojik ilerlemeler başarı oranlarını doğrudan etkiler
Günümüzde artan bilgi birikimi ile birlikte özellikle laboratuvar teknolojisindeki ilerlemeler daha yüksek gebelik oranlarının elde edilmesini sağlayarak bebek sahibi olma oranlarını yükseltmektedir. Embriyolar artık özel inkübatörler ve kamera sistemi olan cihazlar ile canlı olarak gözlenebilir, her bir embriyonun gelişim kaydı oluşturulur ve gebelik oluşturacak en kaliteli embriyo bu kayıtların titiz bir çalışması sonucu seçilir. Benzer şekilde sınırlı sayıdaki sperm hücreleri IMSI adı verilen teknik ile yüksek mikroskobik büyütme teknolojisini kullanarak seçilebilir ve mikroenjeksiyon bu seçilen spermler ile gerçekleştirilir. Dahası özellikle gebelik elde etmede problem yaşayan, birden fazla başarısız denemesi olan çiftlerde elde edilen embriyolar genetik bozukluklar yönünden taranır, kapsamlı kromozom taraması tekniği ile tüm kromozomları yönünden normal bulunan embriyolar seçilerek tedavide kullanılabilir.
Embriyoların dondurularak saklanması çok tercih edilen bir yaklaşım haline geldi
Üreme tıbbı son yıllarda birçok gelişmeye sahne oldu ve geçmişte bebek sahibi olamayan birçok çift son dönemde geliştirilen yeni teknik ve teknolojiler sayesinde hayallerine kavuşabiliyor. Geçmişte sperm üretimi görülmediği için çocuk sahibi olamaz denilen pek çok erkekte artık mikroskop altında gerçekleştirilen “Mikro TESE” işlemi ile sperm elde edilebiliyor. Embriyoları laboratuvarda “Embryoskop” adı verilen ve rahim ortamını taklit eden sistemler içerisinde rahatsız etmeden büyütülebiliyor. Üretilen embriyolar istenildiğinde dondurma tekniği kullanılarak son derece başarılı olarak saklanabiliyor. Embriyo dondurma yöntemi ilk uygulandığı günden bu yana, yaygın olarak tedavide gerekenden fazla sayıda kaliteli embriyosu elde edilen çiftlerde tedavi sonunda bu embriyoların ileriki dönemlerde olası kullanımlarının sağlanması amacı ile gerçekleştirmektedir. Bununla birlikte son yıllarda tedavi sırasında gelişen tüm embriyoların belirli bir aşamada dondurularak saklanması ve daha ileri bir tarihte istenildiği zaman bir kısmının çözülerek kullanılması da oldukça tercih edilen bir yaklaşım olmaya başlamıştır.