Genetik faktörler, çevresel etmenler ve bazı hastalıklara bağlı olarak kullanılan ilaçlar menopoz sürecini daha öne çekmektedir. İşte 18 Ekim Dünya Menopoz Günü vesilesiyle konu hakkında önemli bilgiler…
Sigara içen kadınlar daha erken menopoza girer
Menopoz, adet döngülerinin bittiği ve kadınlarda hormonal birtakım değişikliklerin olduğu bir dönemdir. Başka bir deyişle kadınlarda hormon dengesinin değişmesiyle birlikte doğurganlığın sona erdiği dönemdir. Bir kadının menopoz tanısı alması için adet olmadan 12 ay geçirmiş olması gerekmektedir. Menopoz döneminde kadınlık hormonları olan östrojen ve progestin salınımı azalır. Yumurtalıkların fonksiyonu yavaşlar ve yumurtlama fonksiyonu daha önce olduğu gibi düzenli olmaz. Adet kanamaları düzensizleşir ve zamanla tamamen biter. Ortalama menopoz yaşı 48-50’dir ancak bu ortalama toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. İyi beslenemeyen, zayıf, vejetaryen, rahmi alınan, anne karnındayken gelişme geriliği olan ve yüksek yerlerde yaşayan kadınlarda menopoz yaşı biraz daha erken olabilmektedir. Ayrıca sigara içen kadınlar menopoza daha erken girerler. İnsanın yaşam süresinin uzaması ile birlikte kadınların menopozda geçirdikleri yaşam süresi de artmaktadır
Menopoz belirtileri her kadında farklılık gösterir
Menopoz belirtilerinin en tipik örneği ateş basmasıdır. Baş, boyun ve göğüs bölgesinde ani kızarıklık, vücut ısısında artış ve ardından aşırı terleme görülür. Bu şikayetler genellikle 1-2 yıl sürmesine karşılık, kadınların %25’inde 5 yıldan daha uzun sürebilir. Adet değişiklikleri de dahil olmak üzere semptomlar her kadın için farklıdır. Menopozdan hemen öncesi dönem denilen perimenopoz sırasında adet kanamalarının 1-2 ay boyunca yaşanmaması yaygın ve beklenen bir durumdur. Düzensiz adetler, vajinal kuruluk, sıcak ya da ateş basmaları, titreme, gece terlemeleri, uyku problemleri ve yavaşlayan metabolizmayı zaman içinde ortaya çıkabilecek başlıca belirtiler olarak söylemek mümkün.
Menopoz dönemine dair altın öneriler
Menopozun tekrar adet kanamalarını başlatabilecek tıbbi bir tedavisi yoktur. Zaten menopoz kadınlarda doğal bir süreç olduğu için de tedavi gerektirmez. Bunun yerine, menopoz belirti ve semptomlarını hafifletmeye, yaşlanma ile oluşabilecek kronik durumları önlemeye yardımcı önerileri dikkate almak faydalı olacaktır. Bu önerilerin bir kısmını şu şekilde sıralayabilirim;
Son yıllarda tedavi programına dahil ettiğimiz CD56 adı verilen test ile bu hücrelerin yoğunluğunu ve gebeliğe engel olup olmadıklarını tespit edebiliyoruz. Gerekli durumlarda bağışıklık sistemi düzenleyici tedavileri kullanarak oluşan gebeliklerin sağlıklı olarak devamını sağlıyoruz.
Bağışıklık sistemini düzenlemeye yönelik tedaviler ile gebeliğin sağlıklı devamı sağlanabilir
Sağlıklı bir embriyonun tutunma aşaması, hormonal ve immünolojik pek çok faktörün aktif rol aldığı mucizevi bir durumdur. Bu aşamada anne vücudunun, farklı genetik yapıya sahip olan embriyoyu yabancı olarak tanımaması ve kabullenmesi gerekir. Bu nedenle bağışıklık sistemimizin kimi dost, kimi düşman olarak değerlendirdiği sağlıklı bir bebeği kucağımıza almak için çok önemlidir. Bağışıklık sisteminin temel taşlarından biri olan 'katil hücreler' vücudumuzu her tür yabancı maddelerden ve kanserden korur. Bu hücreler, vücudu yabancılara karşı korumalarının yanı sıra sağlıklı bir gebeliğin elde edilebilmesi için de aktif rol oynar. Doğurganlık problemi olan, tekrarlayan düşük veya tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı yaşayan kadınlarda katil hücrelerinin gerek sayısal gerekse fonksiyonel sorunlarına daha sık rastlanır. Rahmin iç tabakasında yüksek katil hücre aktivitesinin varlığı hem embriyoların tutunabilirliğini hem de tutunan embriyonun sağlıkla devamını olumsuz etkileyebilir. Bu aşamada rahim dokusundaki hücre yoğunluğu CD56 adı verilen test ile ölçülür ve gerekli durumlarda bağışıklık sistemi düzenleyici tedavilerin kullanılması ile oluşan gebeliklerin sağlıklı olarak devamı sağlanabilir.
CD56 düzeyinin %5’in üzerinden saptanması artmış katil hücre düzeyi olarak tanımlanır
Gerek doğal bir gebelikte gerekse tüp bebek tedavileri sonrası oluşmuş bir gebelikte en çok korkulan durum ilk üç aylık süreçte yaşanabilecek bir düşük tehlikesidir. Son çalışmalar embriyonun ve rahim dokusunun anatomik, hormonal ve genetik özelliklerinin yanında immünolojik olarak da gebelik için uygun olması gerektiğini ortaya koyuyor. Tekrarlayan gebelik kayıplarında dikkate aldığımız bir konu da annenin bağışıklık sisteminin gebeliğin erken döneminde embriyoyu ne kadar kabul edebildiği. Bazı kadınlarda rahim dokusunda bulunan ve vücudumuzu dışarıdan gelecek patojenlere karşı koruyan bağışıklık sistemi hücrelerimiz beklenenin çok üzerinde bir yoğunlukta olabiliyor ve bu durum da annenin embriyoyu olması gerektiği gibi kabul etmesine engel olabiliyor. Rahim iç tabakasındaki katil hücrelerinin tespit edilmesi, rahim iç tabakasından alınan ufak bir parça (biyopsi) ile mümkündür. Alınan biyopsi ve sonrasında yapılan immünhistokimyasal değerlendirmeler ile rahmin iç zarındaki katil hücre düzeyi belirlenebilmektedir. CD56 bu testler içerisinde günümüzde kullanımı en çok kabul görmüş olanıdır. Adet döngüsünün farklı zamanlarında katil hücrelerinin düzeylerinin farklılık göstermesi nedeniyle testin adet döngüsünün 21-24. günleri arasında yapılması önerilmektedir. Test sonucunda CD56 düzeyinin %5’in üzerinde saptanması artmış katil hücre düzeyi olarak tanımlanmaktadır ve bağışıklık düzenleyici tedavilere başvurulmaktadır.
CD56 testi kimlere uygulanır?
Üremeye yardımcı tedaviler kapsamında uygulanan ve sağlıklı bir gebeliğin devamını sağlamak için yol gösteren CD56 testi özellikle şu durumlarda önerilmektedir;
Dünyada ve ülkemizde tüp bebek tedavilerinde gebelik oluşturacak embriyolar seçilirken halen mikroskop altındaki görüntüler en önemli kriter olarak alınıyor fakat en iyi embriyo seçilse dahi mikroskop altındaki görüntüye göre seçilen embriyonun gebelik başarısı taşıdığı olası kromozom bozukluklarına göre değişiyor. Başarıyı artırabilmek için embriyonun kromozom yapısını tespit etmek ve bu amaçla ek bir biyopsi ile genetik inceleme gerekli. Bu aşamada Embrace testi önemli bir rol oynuyor ve elde edilen embriyonun içinde büyütüldüğü sıvının genetik olarak incelenmesi ile gebelik başarısının ölçülmesini sağlıyor. Embrace testi embriyonun içinde büyüdüğü sıvıdan örnek alınması ve bu örneğin genetik ayıklama teknolojisi ile incelenmesi esasına dayanıyor. Analiz için embriyo biyopsi işlemine gerek kalmadığından biyopsi işlemi nedeniyle oluşabilecek riskler de ortadan kalkıyor.
Testin kullanımı ile bazı hastalarda birden fazla tedavi görme ihtiyacı azalacak
Günümüzde Genetik Tarama teknolojileri sayesinde tüp bebek tedavisi gören çiftlerde embriyoların kromozom yapısını rahme nakli öncesinde tespit etmek mümkün ancak bu işlem için gelişen embriyolardan biyopsi ile hücre almak gerekiyor. Embriyo biyopsi işlemini başarılı bir şekilde yapabilmek için deneyimli personel ve yüksek teknolojik ekipmana ihtiyaç duyulmakta. Teknoloji sağlanabilir olsa bile personelin deneyimine göre embriyoların işlem sırasında (oldukça düşük bir oran da olsa) zarar görme ihtimali mevcut. Özellikle az sayıda embriyosu gelişen hastalarda embriyo biyopsi işlemi genetik ayıklama kararı için önemli bir kriter. Gelişen embriyolar Embrace testi sonucuna göre değerlendirildiğinde embriyo transferi öncesinde rahme tutunma şansı en yüksek embriyo daha ilk embriyo transferinde belirlenebiliyor. Böylece bazı hastalarda birden fazla tedavi görme ihtiyacı azalabiliyor.
Kimler Embrace testi için adaydır?
Embrace testi bir “öngörü” ve “önceliklendirme” testidir ve analiz sonrası elde edilen sonuçların embriyonun gebelik oluşturma başarısını ölçmek amaçlı kullanılmaktadır. Bu testi özellikle şu durumlarda olan çiftlere önermekteyiz:
Etkinliği arttırılmış ilaçlar, doğala yakın protokoller
Tüp bebek tedavileri deyince, pek çok çiftin aklına ilk olarak yumurta geliştirmek için belirli bir süre ve birbiri ardına kullanılması gereken ilaçlar gelir. Kullanılan bu yüksek doz yumurta uyarıcı ilaç ve iğnelerin başka sağlık sorunlarına yol açıp açmayacağı genel olarak daha çok sorgulanıyor olsa da bu endişelerinin yanında özellikle günlük uygulanması gereken iğne kullanımın kadınlarda yarattığı konfor bozukluğu ve stres ciddi anlamda süreci zorluyor. Son yıllarda yaygınlaşarak uygulanmaya devam eden düşük doz ilaçlar ve daha kaliteli yumurta elde etme amacı güden yeni protokoller ile geçmişte yumurta gelişim problemi nedeniyle başarı sağlanamamış bir grup hastada başarılı sonuçlar almak mümkün. Ayrıca yeni nesil folikül büyütücü hormon ve ilaçlar sayesinde yumurta büyütme tedavisi sırasında sürekli uygulanması gereken günlük enjeksiyonlar ilacın test edildiği hasta grubuna giren çiftlerde sadece tedavi başında uygulanarak tedavi sürecinde etkin bir şekilde beklenen etkiyi gösterebildiğinden çoklu enjeksiyonlar artık tarihe karışıyor.
Embriyo takip cihazı ile dakika dakika embriyo takibi
Standart tüp bebek tedavilerinde elde edilen embriyolar dış ortamdan etkilenmemeleri için oldukça hassas bir ısı/gaz dengesi olan kapalı kuluçka makineleri içinde büyütülürler. Günlük gelişimleri ve kalite değerlendirmeleri de bu süreçte günde çoğunlukla 1 kez ve sadece 1-2 dakikalık bir zaman dilimi içerisinde gerçekleştirilir. Tedavide kullanılması planlanan embriyo seçimi de son derece kısıtlı bir süre içerisinde elde edilen bu gözlem ve verilere göre planlanır. Embriyo takip cihazı ve son teknoloji sistemler ile donatılmış kuvözler sayesinde artık her bir embriyonun gelişimini dakika dakika gece gündüz izleyebiliyor, değerlendirebiliyor ve gebelik oluşturma ihtimali en yüksek embriyonun seçimini de mümkün olan en yüksek verimlilikte sağlayabiliyoruz.
Doğala yakın bir gebelik süreci için “rahim dinlendirme”
Rahim dinlendirme adı verilen yaklaşım tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçların tedavi sırasında vücutta ve özellikle de rahimde oluşturabildiği olumsuz etkilerin ortadan kaldırılabildiği, mevcut gebelik oranlarının böylece daha da arttırılabildiği ve daha “doğala yakın” bir gebelik süreci elde edilebildiği bir yöntemdir. Rahim dinlendirme yöntemi ile rutinde kullanılan dondurulmuş embriyo transferi uygulamaları arasındaki en büyük fark, dondurulmuş embriyo transferi uygulamalarının genellikle taze embriyo transferinin başarısız olduğu bir durumda kalan dondurulmuş embriyolar ile yapılıyor olmasıdır. Rahim dinlendirme yaklaşımında embriyoların tümünün dondurulması ve belirli bir süre sonra en kaliteli embriyoların çözülerek “daha doğal” bir rahim ortamına nakledilmesi ilk transferde daha yüksek gebelik ve doğum oranları elde edilebilmesini sağlar.
Tutunmayı destekleyici rahim içi uygulamalar
Tüp bebek tedavisi gören bazı hastalarda iki ve üzeri deneme yapılmasına rağmen gebelik elde edilememekte. Belirli bir grup hastada, iyi embriyo kalitesi sağlanarak uygun şartlarda embriyo transferi yapılmasına rağmen gebelik oluşmadığı durumlarda özellikle rahim ortamının embriyo için iyileştirilmesi amacı ile son yıllarda gebelik aşısı adı verilen teknik kullanılmaya başlanmıştır. Temel hedef rahim iç zarının uyarılarak embriyoyu daha iyi tutmasının sağlanması. Bu amaçla tedavi sırasında hastadan alınan kandan bağışıklık sitemi için önemli görevler üstlenen hücreler ayrıştırılıyor, laboratuvar ortamında özel besi yeri içerisinde büyütülüyor, hücrelerin bu besi yeri içerisine farklı büyüme faktörleri ve hormonlar salgılaması sağlanıyor. Elde edilen bu besi yeri ve hücreler ile embriyo transferi öncesinde rahim yıkanarak embriyo için daha iyi bir mikro çevre elde edilmesi amaçlanıyor.
Üreme sağlığının korunabilmesi için öncelikle her kadının periyodik jinekolojik kontrollerini yaptırması gerekir. Çünkü jinekolojik değerlendirmeler sırasında kadının üreme potansiyelinin ne durumda olduğuna dair fikir edinilir. Özellikle yumurta rezervinin değerlendirilmesiyle, kadının üreme sağlığı ile ilgili daha doğru bilgiler elde etmemizi sağlar.
Kadınlar henüz annelerinin karnında bir bebekken tüm yumurtaları gelişir ve sonrasında yeni yumurta üretimi olmaz. Adet görmeye başladıktan sonra, her adet döngüsünde yaklaşık 1.000 adet yumurta kaybedilir. Dolayısıyla yumurta rezervi yaş ile doğrudan bağlantılıdır. Yaşın ilerlemesi ve yumurtaların azalması ile gebelik şansı azalır.
Yumurta rezervinin durumunu oldukça basit test veya tetkiklerle öğrenmek mümkündür. Yumurtalık rezervini değerlendirmek için en yaygın kullanılan testler, kandan bakılan FSH (folikül uyarıcı hormon) veya AMH (anti mullerian hormon) testleridir. Bir diğer yaklaşım ise yumurtalıkları jinekolojik ultrasonografi ile incelemektir. Yumurta rezervini, diğer bir deyişle doğurganlık durumunu öğrenmek isteyen kadınlar bu bahsettiğim kan testleri veya ultrasonografik muayene ile bilgi edinebilirler. Yumurtalık rezervi değerlendirmesinin infertilite (kısırlık) ve tüp bebek ile ilgilenen jinekologlar tarafından yapılması doğru bir değerlendirme için önemlidir.
Yumurtalık rezervi erken yaslarda azalmış kadınlar veya daha ileri yaşlarda çocuk sahibi olmayı planlayan kadınlar için üremeyi koruyucu yaklaşımlar günümüzde oldukça gelişmiştir. Bekar olan kadınlarda yumurtalar, evli olan kadınlarda ise embriyolar dondurularak uzun yıllar saklanabilir. Dondurulan embriyolar veya yumurtalar sonraki yıllarda kullanılarak gebelik elde edilebilir.
Özetle; kadının üreme potansiyelini bilmek, aile planlamasını yapabilmesi için yol gösterici olmaktadır. Tüm kadınların bu konuda farkındalığını artırmalıyız ve tabii ki biz hekimlerin jinekolojik değerlendirmeler sırasında bu konuyu dikkatten kaçırmamamız gerekir.
Yapay zeka; en basit tanımı ile geliştirilen özel bilgisayar programlarının verileri işleyerek akıllı bir canlı gibi muhakeme yapma yeteneğine sahip olması anlamına geliyor. Uzmanlar tıbbi görüntü işleme konusunda zaten belirli bir süredir yapay zeka algoritmalarından yoğun bir şekilde faydalanıyorlar. Diğer branşlarda da uygulanmaya başlanan yöntemde hastaya ait tüm bilgiler, gerçekleştirilen testler, sonuçlar ve raporlar sayısal bir şekle dönüştürülüyor ve büyük veri bankaları oluşturuluyor. Sonrasında özel olarak hazırlanan programlar, bu büyük veriyi inceleyerek öğreniyor, her yeni eklenen benzer verilerle birlikte herhangi bir insanın yapamayacağı hızlarda ve doğrulukta tanısal sonuçlar üretebiliyor.
Embriyolar üzerinde gerçekleştirilen genetik tanı uygulamalarında, yapay zeka binlerce sağlıklı veya hasta embriyonun detaylı genetik profilini inceleyerek öğreniyor ve tanı koyma aşamasında laboratuvarda çalışan genetik uzmanlarına kıyasla son derece yüksek doğruluk oranları ile raporlama yapıyor. Böylece uzmanlar arası değerlendirme farklılıkları nedeni ile oluşabilecek hataları da en düşük seviyeye indirmiş oluyor. Bizler de üreme sağlığı uzmanları olarak yapay zekanın yardımıyla en doğru şekilde seçilmiş genetik yapısı sağlıklı embriyoyu bulup rahme yerleştirme şansına sahip oluyoruz.
Smart PGT yöntemi
Tüp bebek tedavilerinde gerekli görüldüğü durumlarda embriyolara Preimplantasyon genetik tanı yani kısaca PGT dediğimiz bir yöntem uygulanıyor. “Smart PGT”, embriyolarda gerçekleştirilen PGT işleminde yapay zekanın kullanılmasına verilen yeni ad. Bu yöntem, embriyolar üzerinde detaylı genetik inceleme yapılmasını sağlıyor. Embriyolar, henüz anne rahmine transfer edilmeden önce kromozom sayıları ve yapıları bakımından sağlıklı olup olmadıkları detaylı şekilde inceleniyor.
Özellikle ileri yaş anne adaylarında, tekrarlayan düşükleri olan kadınlarda ya da akraba evliliği olan çiftlerde PGT uygulaması gebelik ve sağlıklı bir doğum şansının artırılabilmesi açısından tercih edilen bir yaklaşımdır.
Bu testler ve değerlendirme süreci önceden sadece genetik uzmanları tarafından yapılıyordu. Ancak günümüzde yapay zeka da işin içine dahil oldu. Artık bu test sonuçlarının analizi aşamasında yapay zekadan faydalanarak tutunma potansiyeli en yüksek embriyoyu seçmek mümkün.
Smart PGT hangi durumlarda kullanılır?
1) İleri anne yaşının olduğu durumlarda
Yumurta dondurma; kadınların üreme potansiyellerini korumak için önerilen bir işlemdir. Biz bu işlemi özellikle, ileri yaşlarda çocuk sahibi olmak isteyen kadınlara öneriyoruz. Çünkü; yumurta kalitesi ve sayısı ilerleyen yaşla orantılı olarak azalmaktadır. Daha erken yaşlarda dondurulan yumurtalar kalite bakımından daha iyi durumdadır ve bu yumurtaları sonraki yıllarda kullanmak mümkündür. Bu yüzden; yumurta dondurma işlemini isteyen kadınların bu işlemi 35 yaşından önce yaptırmaları daha doğru olacaktır. Çünkü; 35 yaşından sonra yumurtalık rezervi ve yumurta kalitesi hızlı bir şekilde azalmaya başlar. Burada şunu belirtmeliyim ki; bu durum yumurta dondurma işlemi 35 yaşından sonra yapılamaz anlamına gelmiyor.
Yumurtalık rezervi ve kalitesi kadından kadına farklılık gösterir. Bu yüzden; kadının yumurta dondurma işlemi için uygun aday olup olmadığı birçok faktöre bağlıdır. Yumurtalarını dondurmak isteyen kadınların öncelikle bir tüp bebek uzmanı tarafından değerlendirilmeleri doğru olacaktır. Yumurta dondurma işleminin sadece bekar kadınlara uygulandığını belirtmekte fayda var. Evli kadınlar için embriyo dondurma işlemi uygulanmaktadır.
Günümüzde; teknolojik ve bilimsel ilerlemeler sayesinde kadının yumurtalık rezervi doğru bir şekilde değerlendirilmektedir. Biliyoruz ki; bazı kadınlarda yumurtalık rezervi beklenenden daha erken yaşlarda azalmaktadır. Düşük yumurtalık rezervi tanısı konmuş kadınlar yumurta dondurabilirler.
Bazen tıbbi gereklilik durumlarında da yumurta dondurma işlemi önerilmektedir. Ne yazık ki; kadınların bir kısmına erken yaşlarda kanser tanısı konulmaktadır. Kanser tedavisi için kullanılan radyoterapi ve kemoterapi kadının yumurtalık rezervi üzerine olumsuz etkiler yaratabilir. Bu kadınlarda kanser tedavisi öncesi yumurta dondurma işlemi yapıldığı takdirde, tedavi sonrası çocuk sahibi olma şansları önemli ölçüde artırılır.
Yumurta dondurma işlemi için hastalara yaklaşık 10-12 gün boyunca tedavi vermekteyiz. Hasta belirli aralıkla takibe gelmekte ve ultrasonografi ve hormon testleri ile takip yapılmaktadır. Tedavinin bitiminde büyüyen yumurtaları anestezi altında topluyoruz. Toplanan yumurtalar mikroskop altında inceleniyor ve olgun olan yumurtalar donduruluyor. Hastanın yaşına ve yumurtalık rezervine göre tedavi sayısı ve protokolü belirlenir.
Yumurta dondurma; kadınların üreme potansiyellerini korumak için önerilen bir işlemdir. Biz bu işlemi özellikle, ileri yaşlarda çocuk sahibi olmak isteyen kadınlara öneriyoruz. Çünkü; yumurta kalitesi ve sayısı ilerleyen yaşla orantılı olarak azalmaktadır. Daha erken yaşlarda dondurulan yumurtalar kalite bakımından daha iyi durumdadır ve bu yumurtaları sonraki yıllarda kullanmak mümkündür. Bu yüzden; yumurta dondurma işlemini isteyen kadınların bu işlemi 35 yaşından önce yaptırmaları daha doğru olacaktır. Çünkü; 35 yaşından sonra yumurtalık rezervi ve yumurta kalitesi hızlı bir şekilde azalmaya başlar. Burada şunu belirtmeliyim ki; bu durum yumurta dondurma işlemi 35 yaşından sonra yapılamaz anlamına gelmiyor.
Yumurtalık rezervi ve kalitesi kadından kadına farklılık gösterir. Bu yüzden; kadının yumurta dondurma işlemi için uygun aday olup olmadığı birçok faktöre bağlıdır. Yumurtalarını dondurmak isteyen kadınların öncelikle bir tüp bebek uzmanı tarafından değerlendirilmeleri doğru olacaktır. Yumurta dondurma işleminin sadece bekar kadınlara uygulandığını belirtmekte fayda var. Evli kadınlar için embriyo dondurma işlemi uygulanmaktadır.
Günümüzde; teknolojik ve bilimsel ilerlemeler sayesinde kadının yumurtalık rezervi doğru bir şekilde değerlendirilmektedir. Biliyoruz ki; bazı kadınlarda yumurtalık rezervi beklenenden daha erken yaşlarda azalmaktadır. Düşük yumurtalık rezervi tanısı konmuş kadınlar yumurta dondurabilirler.
Bazen tıbbi gereklilik durumlarında da yumurta dondurma işlemi önerilmektedir. Ne yazık ki; kadınların bir kısmına erken yaşlarda kanser tanısı konulmaktadır. Kanser tedavisi için kullanılan radyoterapi ve kemoterapi kadının yumurtalık rezervi üzerine olumsuz etkiler yaratabilir. Bu kadınlarda kanser tedavisi öncesi yumurta dondurma işlemi yapıldığı takdirde, tedavi sonrası çocuk sahibi olma şansları önemli ölçüde artırılır.
Yumurta dondurma işlemi için hastalara yaklaşık 10-12 gün boyunca tedavi vermekteyiz. Hasta belirli aralıkla takibe gelmekte ve ultrasonografi ve hormon testleri ile takip yapılmaktadır. Tedavinin bitiminde büyüyen yumurtaları anestezi altında topluyoruz. Toplanan yumurtalar mikroskop altında inceleniyor ve olgun olan yumurtalar donduruluyor. Hastanın yaşına ve yumurtalık rezervine göre tedavi sayısı ve protokolü belirlenir.
Embriyolara genetik tarama yapabilmek için öncelikle yumurtalıkları günlük kullanılan ilaçlarda uyarıyoruz. Yumurtalar belirli bir büyüklüğe geldikten sonra topluyoruz ve ardından erkekten alınan sperm hücreleri ile yumurta arasında döllenmeyi gerçekleştiriyoruz. Elde ettiğimiz embriyoları laboratuvarda takip ediyoruz ve bu embriyoların belirli bir büyüklüğe ulaşmasını bekliyoruz. Belirli bir büyüklükten kasıt, embriyoların laboratuvarda en az beşinci günü kadar yani blastokist aşamasına kadar büyüyüp gelişmesi gerekir.
Burada laboratuvar şartlarının oldukça önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu embriyolardan birkaç hücre alıyoruz ve embriyoyu dondurarak test sonucunun çıkmasını bekliyoruz. Genetik test sonucu normal olan embriyoları transfer ediyoruz. Genetik test sonucu anormal olan embriyoları ise transfer etmiyoruz.
Tüp bebek tedavisinin başarası birçok faktöre bağlı olarak değişir. Tüp bebek başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerin başında; ileri kadın yaşı, azalmış yumurtalık rezervi ve düşük sperm sayı ve kalitesi gelmektedir. Eğer bu faktörlerin biri varsa elde edilen embriyoların genetik olarak anormal olma olasılığı artmaktadır. Bu hastalardan elde edilen embriyolara genetik tarama yapılarak genetik olarak normal embriyolar tespit edilebilir. Bu embriyoların transferi çok yüksek oranda canlı doğumla sonuçlanmaktadır.
Ayrıca, tekrarlı tüp bebek başarısızlıklarının da en önemli sebeplerinden biri embriyoların anormal olmasıdır. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığından kasıt; üç defa embriyo transferi yapılmasına rağmen gebeliğin meydana gelmemesi ya da gebelik oluşsa bile erken dönemde kaybedilmesidir. Bu hastalarda da genetik tarama ile normal embriyo bulunduğu takdirde transfer yapılarak başarı artırılabilir.
Yine, kendiliğinden gebe kalmasına rağmen tekrarlayan düşükleri olan hastalarda da aynı yol izlenebilir. Genetik taramada temel amaç; tek bir transfer yaparak yüksek oranda başarı elde etmektir. En önemli avantajları; daha az sayıda transfer ile daha yüksek başarı elde edilir, gebe kalan hastalarda gebelik kaybı oranı düşüktür ve en önemlisi canlı doğum oranları oldukça yüksektir.
Embriyolara genetik tarama yapabilmek için öncelikle yumurtalıkları günlük kullanılan ilaçlarda uyarıyoruz. Yumurtalar belirli bir büyüklüğe geldikten sonra topluyoruz ve ardından erkekten alınan sperm hücreleri ile yumurta arasında döllenmeyi gerçekleştiriyoruz. Elde ettiğimiz embriyoları laboratuvarda takip ediyoruz ve bu embriyoların belirli bir büyüklüğe ulaşmasını bekliyoruz. Belirli bir büyüklükten kasıt, embriyoların laboratuvarda en az beşinci günü kadar yani blastokist aşamasına kadar büyüyüp gelişmesi gerekir.
Burada laboratuvar şartlarının oldukça önemli olduğunu vurgulamak isterim. Bu embriyolardan birkaç hücre alıyoruz ve embriyoyu dondurarak test sonucunun çıkmasını bekliyoruz. Genetik test sonucu normal olan embriyoları transfer ediyoruz. Genetik test sonucu anormal olan embriyoları ise transfer etmiyoruz.
Tüp bebek tedavisinin başarası birçok faktöre bağlı olarak değişir. Tüp bebek başarısını olumsuz yönde etkileyen faktörlerin başında; ileri kadın yaşı, azalmış yumurtalık rezervi ve düşük sperm sayı ve kalitesi gelmektedir. Eğer bu faktörlerin biri varsa elde edilen embriyoların genetik olarak anormal olma olasılığı artmaktadır. Bu hastalardan elde edilen embriyolara genetik tarama yapılarak genetik olarak normal embriyolar tespit edilebilir. Bu embriyoların transferi çok yüksek oranda canlı doğumla sonuçlanmaktadır.
Ayrıca, tekrarlı tüp bebek başarısızlıklarının da en önemli sebeplerinden biri embriyoların anormal olmasıdır. Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığından kasıt; üç defa embriyo transferi yapılmasına rağmen gebeliğin meydana gelmemesi ya da gebelik oluşsa bile erken dönemde kaybedilmesidir. Bu hastalarda da genetik tarama ile normal embriyo bulunduğu takdirde transfer yapılarak başarı artırılabilir.
Yine, kendiliğinden gebe kalmasına rağmen tekrarlayan düşükleri olan hastalarda da aynı yol izlenebilir. Genetik taramada temel amaç; tek bir transfer yaparak yüksek oranda başarı elde etmektir. En önemli avantajları; daha az sayıda transfer ile daha yüksek başarı elde edilir, gebe kalan hastalarda gebelik kaybı oranı düşüktür ve en önemlisi canlı doğum oranları oldukça yüksektir.