‘‘Paşalar gelinlerine tecavüz ederler mi, etmezler mi?’’ tartışmasına küçük bir katkı: Ettikleri vákidir ve Şakir Paşa cinayeti bunun mükemmel bir örneğidir. Şakir Paşa, ‘‘Halikarnas Balıkçısı’’ diye bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı'nın babasıdır. Balıkçı'nın gençliğinde uzun yıllar hapislerde yatmasının sebebi söylendiği gibi öyle siyaset yüzünden değil, babasını vurmasıdır ve cinayete gerekçe olarak da Paşa babanın İtalyan geliniyle yani Balıkçı'nın karısıyla girdiği yasak ilişki gösterilir.
Ama işin ilginç olan tarafı, Şakir Paşa ailesinde hemen herkesin sanatçı olmasıdır. Bu aileye mensup olan Cevat Şakir yazar, Fahrünisa Zeyd, Nejad Devrim ve Aliye Berger ressam, Füreya seramikçi, Şirin Devrim de tiyatrocudur.
Gündemimiz
‘‘Bir paşa gelinine tecavüz eder mi, etmez mi?’’ tartışmasına kilitlendi. Bir kesim
‘‘Eder, edebilir’’ diyor ama karşı tarafa göre
‘‘Böyle bir şey, bir Türk paşasının asla yapmayacağı bir iş!’’
Haklı olan taraf, bence ilk görüştekilerdir. Paşa da erkektir, onun da zaafları bulunabilir, kendisine hakim olamadığı bir anda gelinine de başkasına da tecavüz eder, edebilir, hatta bazı paşalar bal gibi etmişlerdir ve böyle hadiselerin bizdeki en meşhur örneği de 1914'teki
Şakir Paşa cinayetidir.
DÜĞÜN PARASI CENAZEYE GİTTİ
Şakir Paşa, Afyon'un eski bir ailesine mensuptu. Dedeleri arasında din bilginleri ve meşhur hattatlar vardı. Ağabeyi
Ahmed Cevat Paşa, İkinci Abdülhamid'in sadrazamlığını yani başbakanlığını yapmıştı.
Ağabeyiyle beraber askeri okuldan mezun olduktan sonra Erkánıharp Mektebi'ni yani o zamanın Harp Akademisi'ni de bitirerek kurmay subay oldular. Sonra vazife icabı imparatorluğun dört bir yanını dolaştılar. Bir yandan askerlik yapıyor, bir yandan da ardarda kitap çıkartıyorlardı. Zamanla her ikisi de
‘‘Paşa’’ oldu, ağabey 1891'de sadrazamlık koltuğuna oturdu ve kardeşini Atina'ya büyükelçi olarak gönderdi.
Şakir Paşa, Girit'te bulunduğu sırada Sare İsmet adında bir hanımla evlendi ve ikisi erkek dördü kız, altı çocuğu oldu. Ağabeyi Sadrazam
Cevat Paşa bu arada
Abdülhamid'in gözünden düşmüş, sadrazamlıktan alınmış, askeri vazifelerle İstanbul'dan uzaklaştırılmış, derken Şam'a yollanmış, İstanbul'a dönebilmesine Şam'da verem olması üzerine izin verilmiş ve 1900 senesinde henüz 49 yaşındayken hayata veda etmişti.
Ağabeyinin bu acı kaderi
Şakir Paşa'yı derinden etkiledi. Sarayla bütün alákasını kesti, görevlerinden ayrıldı ve ailesiyle beraber Büyükada'daki köşküne çekildi. Vaktini artık sadece kitap yazmakla geçiriyordu.
Paşa, 1914 Haziran'ında bir gün yanına iki oğlunu,
Cevat ile
Suat'ı alarak Afyon'a gitti. Afyon'da vaktiyle bir çiftlik satın almış ama senelerdir görmemişti. Hem ne vaziyette olduğunu görecek, hem káhyalarla oturup hesap-kitap yapacaktı. Alacağı parayı dönüşte kızlarından birinin düğün masrafına harcamayı planlıyordu.
Ama
Şakir Paşa İstanbul'a bir daha dönemedi. Aslında
‘‘İstanbul'a dönemedi’’ değil,
‘‘İstanbul'u göremedi’’ demek daha doğru olur, zira Afyon'dan Büyükada'ya Paşa'nın cenazesini getirdiler. 28 yaşındaki oğlu
Cevat'la bir gece kimselerin bilmediği bir sebep yüzünden tartışmaya başlamış, tartışma kavgaya dönmüş ve
Cevat siláhını çekip kurşunları babasının üzerine boşaltmıştı.
Cevat ile babasının arasının iyi olmadığı,
Cevat'ın Oxford'da okuma uğruna Paşa'nın servetini harcamasına rağmen okulunu bitiremediği bilinmekteydi. Üstelik, İtalya'da hamile bıraktığı
Aniesi adında bir kızı nikáhına alıp İstanbul'a getirince babası küplere binmişti.
Derken, ortalığa bir başka söylenti yayıldı:
Şakir Paşa ile İtalyan gelin
Aniesi arasında bir yasak ilişki vardı, Afyon'da baba ile oğul arasındaki tartışmanın sebebi buydu ve
Cevat, paşa babasını bu yüzden kurşunlamıştı.
Paşa'nın oğlu
Cevat 14 seneye mahkum oldu. Cezasının yarıdan fazlasını çektikten sonra afla çıktı ama 1925'te yeniden tevkif edildi. Bir gazetede çıkan yazısı yüzünden İstiklál Mahkemesi'ne verildi, bu defa üç sene kalebentliğe mahkûm edildi ve Bodrum'a sürüldü. Cezasını tamamladıktan sonra oradan bir daha ayrılmadı ve hayatının sonuna kadar Bodrum'da yaşadı.
BODRUM SÜRGÜNÜNÜN SEBEBİ
Buraya kadar yazdıklarım, sıradan bir aile faciasını andırmaktadır. Bir yanda devletine küsmüş bir Osmanlı paşası, öbür tarafta Avrupalar'da epey gezmiş haşarı ve çapkın bir oğul, orta yerde de memleketini bırakıp hiç bilmediği bir diyara gelmiş ama kayınpederiyle arasında birşeyler geçmiş İtalyan bir gelin yeralmaktaydı.
Ama hiç de sıradan değil, oldukça önemli bir aileydi Paşa'nın ailesi. Baba katili olan
Cevat'ın tam ismi
Cevat Şakir Kabaağaçlı idi, yani meşhur
‘‘Halikarnas Balıkçısı’’... İlk mahkumiyetinin de ikincisi gibi siyasi olduğu söylenirse de, 14 senelik cezasının sebebi babasını öldürmesiydi. Sonra talih garip bir cilve yaptı, ikinci mahkumiyetinden sonra Bodrum'a sürülmesi hem bugünün Bodrum'unu, hem de Türk Edebiyatı'nın büyük isimlerinden birini,
‘‘Halikarnas Balıkçısı’’nı yarattı.
HARİKA ÇILGINLAR AİLESİ
Şakir Paşa ailesini sakın ola ki bu cinayet çerçevesinde değerlendirmeyin! Mensupları arasından çok sayıda sanatçının çıktığı çok önemli bir ailedir, bu aileden gelen ve yandaki sütunda yeralan isimler, modern Türk sanatının yüz akı olmuşlardır.
Bundan senelerce önce,
Şakir Paşa ailesinin çok meşhur bir sanatçı mensubuyla sohbet ediyorduk. Belki şeytanın dürtmesiyle ama ciddi şekilde çekinerek
‘‘Merhum pederinizin o hadisesinde asıl sebep ne idi?’’ diye sormuştum. ‘‘Aniesi...’’ demişti sadece... İşte bu yüzden cinayetin gerisinde Paşa ile gelini arasındaki yasak ilişkinin yattığını rahatça yazıyor ama bana bunu söyleyen o kişinin zarif hatırasına hürmeten anlattıklarının ayrıntılarına girmiyorum.
Çocukları ve torunları birinci sınıf sanatçıydı
FÜREYA: Şakir Paşa'nın
büyük kızı
Hakkiye Hanım'ın çocuğuydu. 1910'da Büyükada'da doğdu, Fransız okulunda okudu, İstiklal Mahkemeleri'nin ünlü ismi
Kılıç Ali ile evlenip Ankara'ya yerleşti ve
Mustafa Kemal'in
yakın çevresine girdi. Seramikle, tedavi için gittiği İsviçre'de ve oldukça geç bir yaşta tanıştı. Türkiye'nin ilk kadın seramik sanatçısı olan
Füreya'nın öyküsü,
Ayşe Kulin'in geçen sene çıkan ve 50 küsur baskı yapan aynı isimli romanıyla daha da ölümsüzleşti.
CEVAT ŞAKİR KABAAĞAÇLI: Paşa'nın 1890'da doğan oğlu ve katiliydi. Sürgüne gittiği senelerde küçük bir balıkçı köyü olan Bodrum, onun sayesinde bugünkü meşhur konumuna geldi.
‘‘Halikarnas Balıkçısı’’ adıyla çok sayıda eser verdi. İlk karısı Aniesi'den sonra iki evlilik daha yapan
Cevat Şakir 1973'te öldü ve Bodrum'a hákim bir tepeye defnedildi. Sağlığında Bodrum'un bir caddesine isminin verilmesine
‘‘Caddeden geçen hayvanlar üzerime pislerler’’ diyerek karşı çıkmıştı.
ALİYE BERGER: Paşa'nın en küçük kızıydı. 1903'te o da Büyükada'da doğdu ve 1974'de ayn yerde öldü. Sevgilisi
Karl Berger'le
23 yıllık beraberlikten sonra evlendi ama kocası altı ay sonra bir kalp kriziyle hayata veda etti. Düştüğü bunalımdan kurtulmak için resme başlayan
Aliye Berger yağlıboya, desen ve gravürün unutulmaz isimlerinden oldu. Sanatını anlatırken
‘‘Aşkla yaşadım, ne yarattımsa aşkla ve sevgiyle yarattım’’ diyordu.
FAHRÜNİSA ZEYD: Şakir Paşa'nın
ortanca kızı,
Halikarnas Balıkçısı'nın kızkardeşiydi. 1901'de Büyükada'daki köşkte doğdu, 1991'de Amman'da öldü. İlk evliliğini yazar
İzzet Melih Devrim ile yaptı, bu evlilikten doğan iki çocuğu,
Nejad ile
Şirin de anneleri gibi sanatçı oldular. Daha sonra Irak Kralı
Birinci Faysal'ın küçük
kardeşi
Prens Zeyd ile evlendi. Birçok memlekette sergiler açan
Fahrünisa Zeyd, modern Türk resminin en büyük ustalarından sayılır.
NEJAD DEVRİM: Paşa'nın torunu ve
Fahrünisa Zeyd ile
Zeyd'in
ilk eşi
İzzet Melih Devrim'in oğluydu. 1923'te doğdu, Paris'te resim öğrendi ve Türkiye'nin ilk soyut ressamı kabul edildi. Son senelerinde Polonya'da yaşayan
Nejat Devrim, 1995'te orada, Noy Sacz'da öldü.
ŞİRİN DEVRİM: Fahrünisa Zeyd'in kızı,
Nejad Devrim'in kızkardeşi. 1926'da İstanbul'da doğdu. Çocukluk seneleri Berlin ve Bağdad'da geçti. İstanbul ve New York'ta okudu, Yale Üniversitesi'nin tiyatro bölümünü bitirdi. Türk tiyatrosunun önemli bir ismi oldu ve Amerika'da da sık sık rol aldı. Stanford, Carnegie-Mellon ve Wisconsin Üniversiteleri'nde profesörlük yapan
Şirin Devrim, annesinin öyküsünü
‘‘A Turkish Tapestry’’ adıyla kitaplaştırdı ve kitap daha sonra
‘‘Şakir Paşa Ailesi-Harika Çılgınlar’’ ismiyle Türkçe olarak çıktı.