Ahmed Rıza Bey'in babası Áyan üyesi yani senatör olan Ali Rıza Bey de av meraklısıydı ama 13 yaşındaki küçük oğlu Murad'ı bir av partisinde kaza kurşunuyla vurup öldürünce bir daha ava çıkmamıştı.
Bizde av merakı oldukça eskidir. Tarih boyunca hem spor ve eğlence, hem de yabani hayvanların zararlarını engellemek amacıyla toplu avlar yapılmış, av başta Dördüncü 'Avcı' Mehmed olmak üzere birçok hükümdarın da merakı haline gelmişti.
Tanzimat'ın ilánından sonra birçok alanda olduğu gibi Avrupai avlar da yeni merakların arasına katıldı. Avrupa'ya okumaya gönderilen Türk gençlerinin yurda döndüklerinde beraberlerinde bu tür avcılığı da getirdiler. Birkaç arkadaşın biraraya gelerek yaptıkları veya av meraklısı zenginlerin yanlarına adamlarını alarak çıktıkları av partilerine sık sık rastlanır oldu.
Bu meraklılardan biri de, İkinci Meşrutiyet'in tanınmış isimlerinden ve İttihad Terakki Cemiyeti'nin kurucularından olan Ahmed Rıza Bey'di. Ayan azası yani senatör Ali Rıza Bey'in oğlu olan ve 1857'de Vaniköy'de doğan Ahmed Rıza Bey 1884'te ziraat okumak için Paris'e gitti ama zamanın hükümdarı Abdülhamid'e karşı olan muhalefete katıldı ve senelerce Paris'te kaldı.
Avcılığa İstanbul'da iken de çok meraklıydı, bu merakı Avrupa'da daha da arttı. Aslında babası Ali Rıza Bey de av meraklısıydı ama henüz 13 yaşında olan küçük oğlu Murad'ı düzenlediği bir av partisinde kaza kurşunuyla vurup öldürünce bir daha ava çıkmamıştı.
Türkçe olarak yayınlanan avla ilgili ilk kitap da Ahmed Rıza Bey'in kaleminden çıktı. 1877 yılında basılan bu risale 62 sayfaydı ve 'Rehnümá-yı Sayyád' yani 'Avcının Kılavuzu' adını taşıyordu.
Ahmed Rıza Bey, kitabında geyik, karaca, yaban domuzu, tavşan, tilki ve çakal avlamanın usulleriyle beraber tuzaklar hakkında da bilgi verir. Ayrıca av köpeklerinin soysoylarını ve cinslerini de tanıtır, av izinin nasıl alınacağını anlatır. Çeşitli av hayvanları hakkında yorum ve benzetmeler yapar, meselá kurt için 'ahmak bir bedev;ye', tilki hakkında da 'kurnaz bir meden;ye' diye yazar.
Meşrutiyet'in ilánından sonra yurda dönen Ahmed Rıza Bey, eski merakı olan av partilerine katılmaya devam etti, hatta Çengelköy sırtlarındaki çiftliğinde av meraklılarını biraraya getirip 'Beykoz Av Cemiyeti' adı altında bir de dernek kurdu. Derneğin başına o tarihte yaşı çok ilerlemiş olan meşhur bir isim, gazeteci Ahmed Midhat Efendi seçildi. Ahmed Midhat Efendi yaşlılığının yanısıra hasta olması yüzünden cemiyetin başında sadece üç yıl kalabildi ve hiçbir ava katılmadı.
Ahmed Rıza Bey, bir gün evinde bacağını kırdı ve ertesi gün bu kırık bacakla bir av partisine katıldı. Kırık daha fena bir hal alınca mecburen hastahaneye kaldırıldı ve Şişli Etfal Hastanesi'nde bir ay yatmak zorunda kaldı. Siyasi çevrelerde antipatiyle karşılanıyordu, zamanla siyasetten çekildi, maddi sıkıntıları yüzünden çok sevdiği çiftliğinden ve kütüphanesinden de vazgeçti ama avcılığı hayatının sonuna kadar bırakmadı.
Abdülbaki Hoca'nın Kur'an yorumu
Kur’an’daki Zülkarneyn İskender değildir'Sana Zülkarneyn', sorarlar. De ki: O'na ait haberşeri de okuyalım size. Biz, gerçekten de onu yeryüzünde yerleştirip yüceltmiştik, herşeyin yoluna yordamına ait ne bilgi varsa vermiştik ona' (Kehf suresi, 83.-85. áyetler).
Zülkarneyn, iki boynuzlu anlamına gelir. Doğuyu ve batıyı fetheden bir peygamber olduğunu söyleyenler bulunduğu gibi adalet sahibi bir padişah olduğunu söyleyenler de vardır.
Başında boynuza benzer bir çıkıntı bulunduğu, yahut yeryüzünün doğusuyla batısını zaptettiği için Zülkarneyn dendiği rivayet edilmiştir. 'Ana ve baba tarafından soyca yüce bulunduğundan bu adla anılmıştır' diyenler de vardır. Zülkarneyn'i İskender olarak kabul edenler yanılmışlardır. Zülkarneyn hakkında en yeni ve doğru incelemeyi, Hindistan Maarif Veziri Mevlana Ebu-l Kelam Ázád başarmıştır. Bütün tarihçilerin fikirlerini inceleyen Mevláná Ebu-l Kelam Ázád, TEvrat'ın Danyal kitabının VIII. babında Danyal'in, rüyasında iki boynuzlu bir koç görüp bunu Med ve Fars hükümetlerini birleştiren İran hükümdarı olarak yorduğunu kaydediyor. Ona göre İbranca 'lokranim' sözünün Arapça'da tam karşılığı 'Zülkarneyn'dir. Azrá'nın kitabında da İsrailoğulları'nı tutsaklıktan kurtaran bu hükümdarın adı Huruş tarzında geçer. Eş'iya'da da XLV. babda Kuruş'tan bahsedilir. XI. babda Kuruş, 'doğudan getirilecek yırtıcı kuş' diye anılır. İrmiya'da da yer yer esaretten kurtuluş anılmaktadır. Kuruş, milattan önce 559. yılda zuhur etmiştir. 544'de Babil'i almış, Yahudileri memleketlerine göndermiş, 519'da ölmüştür. Med ve Fars hükümetlerini birleştirip bir imparatorluk kurması dolayısıyla Kuruş'un heykelinde iki boynuz vardır.
Mısır'da Zevs Amon, iki boynuzlu bir koç şeklinde temsil edilen bir iláhtır. Amon, koç demektir. Zülkarneyn'e İskender denmesi belki buraya bağlıdır. Çünkü İskender, Zevs'in oğludur. Zevs, ziya şeklinde anasına yaklaşmış ve anası bu suretle gebe kalıp İskender'i doğurmuştur.
Reşat Ekrem'le HOŞ SOHBETLER
Hain Bekir’i canlı meş’ale yaptılar1624'te Bağdad'da Bekir Subaşı adında bir adamın ihtirasları evvelá bu eyaletin, sonra da Musul ve Kerkük'le beraber bütün Irak kıt'asının İranlılar'ın eline geçmesine sebep oldu. Bekir Subaşı'nın çevirdiği entrikalar yüzünden Türkiye ile İran arasında kanlı bir harp başladı ve bu topraklar elimizden çıktı.
İran Şah'ı Abbas, eski efendisi Osmanlılar'a ihanet eden Bekir Subaşı'yı kendisine de ihanet eder endişesiyle önce işkenceye koyup hazinelerini elinden aldı. Sonra üzerine katran bulattı, bir kayığın direğine bağlattı ve kayığı ateşe verip Dicle'ye akıntısına bıraktı, oğlu Hain Mehmed'in de kafasını kestirdi.
Ramazan MÖNÜSÜ
Kadıboğan
Yarım kilo tereyağını bir kapta eritip bir yumurta ve bir fiske karbonat ile karıştırın. Yeteri kadar un ilave ederek yumuşak hamur kıvamına gelinceye kadar yoğurun. Ceviz büyüklüğünde parçalar alarak biraz yassıltıp tepsiye dizin ve fırına verin. Rengi beyazlaşınca fırından çıkartıp önceden yarım kilo şekerle hazırlanmış ve yarım limon sıkılmış şerbeti üzerine gezdirin.
Kocakarı İLAÇLARI
Geceyanığı keten lápasıyla geçer
Ebegümeci veya keten tohumu lápası yapılarak yaranın üzerine tatbik edilir.
Balmumu biraz zeytinyağının içinde ateşte eritilir, yaranın üzerine konur.
Akşamüstü herhangi bir tarafta ilk ışın yandığı zaman hemen bir miktar pamuk yakılarak 'Gece geldin, gece git' denir, yanmış pamuk yaranın üstüne bastırılır.