Müge Akgün

Üçüncü kuşak kadınlar işbaşında

17 Şubat 2018
Geçen hafta sonu, iki yıl önce aramızdan ayrılan Gloria otellerinin kurucusu Nuri Özaltın anısına düzenlenen Nuri Özaltın Memorial Golf Trophy için Antalya Belek’teydim.


Bu yıl ikincisi gerçekleştirilen turnuvaya 9 ülkeden 180 sporcu katılmış.
Gloria Golf Club 45 delik ile Türkiye’nin en büyük golf alanı. Avrupa’da ise İngiltere ve Almanya ile beraber en büyük üç arasındaymış.
Fransız mimar Michel Gayon tarafından tasarlanan, dünya golf şampiyonalarına ev sahipliği yapabilecek kapasitedeki tesislere özellikle ekim ve nisan sonu arasında farklı ülkelerden golf tutkunları geliyormuş.
Toros dağlarının eteklerinde, denizin hemen yanı başında kurulan Gloria Resort otellerinin ilki Golf Resort 1997 yılında inşa edilmiş. Ardından 2001’de Verde Resort, 2007’de de Serenity Resort açılmış.
Antalya’nın Belek bölgesi gerçekten bir cennet. Konakladığımız Serenity Resort da mimarisi, yeşil alanları, restoranları, denizi ve uçsuz bucaksız kumsalıyla Türkiye turizmine büyük artı değer katan yerler arasında.


Yazının Devamını Oku

Kim ne derse desin, ekmek yok olmaz...

10 Şubat 2018
Zaten olmamalı da. Dünyanın en çok ekmek tüketen ülkelerinden biriyiz. Ama en iyi en lezzetli, en sağlıklı, en hijyenik, en katkısız ekmeklerini üreten bir ülke miyiz derseniz, orada bir durmak lazım. Daha iyisini yapabiliriz, ancak daha kat edeceğimiz çok yol, çözülmesi gereken çok sorun var.


Ve bu sorunlar ekmeğin üretim süreçlerinde payı olan tüm aktörler kadar tüketicilerin talepleri doğrultusunda aşılabilir.
Çözüm kimilerinin önerdiği gibi ekmek yememek değil, toplam ekmek 0kalitesinin yükseltilerek kitlelerin iyi, temiz, adil ekmeğe ulaşması. Bunun da yolu büyük ölçüde fırıncıların ve ekmek ustalarının bilinçlenmesinden geçiyor.



Tabii sektöre ve fırıncılara bakış da değişmeli. Fırıncılık daha prestijli bir meslek haline gelmeli.
Neyse ki son dönemde ekmek yapımına gönül verip, geleneksel ya da yaratıcı ekmek üreten genç bir kuşak yetişiyor.

Yazının Devamını Oku

Mahmutbey’de bir vaha

3 Şubat 2018
Son yıllarda İstanbul’da birbiri ardına Anadolu mutfaklarından esinlenen, yerel, mevsiminde ürünler kullanan restoranlar açılıyor. Ancak bu restoranların büyük bir bölümü şeflerin geleneksel yemekleri yorumladıkları mekanlar.


Bazen de geleneksel, yöresel yemeklerimizi, damak hafızamızda yer aldığı gibi otantik haliyle yemek istiyoruz. İşte kentin yeni iş merkezi Mahmutbey’de bir buçuk yıl önce açılan Seraf tam böyle bir yer.
Yeri tabii ki yeme-içme dünyasının kalbinin attığı bölgelerden birinde olmadığı için keşfetmek kolay olmuyor. Ve işin ilginci hakkında yazılanları okusanız, fotoğraflarını görseniz bile böyle bir yerle karşılaşacağınızı hayal edemiyorsunuz.
Konseptin ardında tam bir yeme-içme tutkunu, petrol ve inşaat işiyle uğraşan sanayici Doğan Yıldırım var. Uzun yıllar yurtdışında yaşayan Yıldırım her şeyden önce sağlıklı beslenmeye takmış. “Lezzeti bir kenara bırakın, katkısız, doğal ürünler kullanan yerlerin sayısı yok denecek kadar az. İstanbul’da yöresel lezzetleri güvenle ve şık bir ortamda yiyebileceğimiz yer arayışı beni restoran sahibi yaptı” diyor.
Aslında Doğan Yıldırım yıllar önce Mardin’deki ünlü Cercis Murat Konağı’nı İstanbul’a getirmiş. Ama çeşitli nedenlerle o proje uzun soluklu olamamış.



Yazının Devamını Oku

İtalyan restoranları egemenliği sona mı eriyor?

27 Ocak 2018
İstanbul’da Uzak Doğu mutfaklarından örnekler sunan restoranların sayısı her geçen gün artıyor. Yakında yabancı restoranlar arasında İtalyanlar birinciliği elinden kaçırırsa hiç şaşırmayalım!


Japon mutfağı tüm dünyada olduğu gibi bizde de yükselen bir trend, özellikle suşi çok seviliyor.
Yanılıyor olabilirim ama ben bunu deniz ürünlerinden çok pirinç ve pilavla olan derin aşkımıza bağlıyorum.
Eşlikçileri vasabi, soya sosu ve zencefil turşusu da bu sevgiyi artırıyor.

Spago’ya suşi bar

İki Michelin yıldızlı ünlü şef Wolfgang Puck’ın Amerika’daki dört şubesinin ardından yurtdışında açılan ilk Spago olan restoranında müşterilerden gelen talep üzerine suşi bar açıldı.
Üçüncü yılını kutlayan, şef Cihan Kıpçak’ın yönetimindeki Spago İstanbul’un suşi bar bölümünün başına da 20 yıldır Uzak Doğu restoranlarında çalışan Satılmış Baş, namıdiğer Satosan getirilmiş.

Yazının Devamını Oku

2018 Gastronomi Trendleri

20 Ocak 2018
Dünyanın önde gelen mutfak sanatları okullarından Le Cordon Bleu ve Özyeğin Üniversitesi işbirliğiyle gerçekleştirilen “Gastronomi Trendleri Buluşması”nın ikincisi, geçen perşembe günü Fransız Sarayı’nda yapıldı.

Yurtiçinden ve yurtdışından Le Cordon Bleu şefleri hem kendi öykülerini anlattı hem de bu yılın trendlerini yorumladı.
Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter’in açılış konuşmasında söylediği gibi gastronomi kültürü, diplomasiden ekonomiye her alanda etkili.
Bu yılın yükselen gastronomi trendlerinin başında yemeğin felsefesi geliyor.
Yerel, doğal ve mevsiminde ürünlerin kullanımı, üretim koşulları, israfın önlenmesi, mutfakta denge kurulması yemeğin yaratıcılığı kadar önemli.
“Global düşün, lokal ye” sloganı da zaten bu anlayışın sonucuydu. Sokak lezzetleri, meze ya da tapas, paylaşımlı tabaklar, yerel, genetiğiyle oynanmamış tohumlarla üretilen tahıllarla yapılan ekmekler, unsuz, şekersiz tatlılar, baklagil kullanımı, vegan, vejetaryen beslenme de yılın trendleri arasında.
“Fine dining” dediğimiz lüks restoranlar, tadım menülerinin sunulduğu şef restoranları ise yerini yavaş yavaş daha rahat bir ortamda yemeklerin yendiği ama malzeme kalitesinin de önemli olduğu daha basit, göreceli olarak daha ucuz yerlere bırakıyor.


Yazının Devamını Oku

Hem toprağımıza hem de yerli ve yerele sahip çıkalım...

13 Ocak 2018
Yeme-içme kültürü üzerine yazılar yazıyorsanız gündem zengin. Yeni açılan ya da kapanan mekanlardan hem sektörü, hem de biz nihai tüketicileri ilgilendiren haberlere yazacak çok şey var. Benim gibi birçok konuya yer vermeyi seçiyorsanız en zoru, hepsi birbirinden değerli olan haberlerin hangisini manşete çıkaracağınız ve seçeceğiniz başlıktır.

Ama bugün bulunduğumuz noktada en önemli konunun toprağı, doğayı korumak, yerele, doğala sahip çıkmak olduğunu düşünüyorum.
Bu konuya öncelik veren her türlü kurum ve kuruluşa da saygı duyuyorum.
beni bu girişi yapmaya iten, okuduğumda “işte bu” dedirten şu dizeler oldu:
“Amonyum sülfat (şeker gübre) kullanma.
Bana yabancı olmayan organik gübreler kullan.
Toprak analizi yaptır, ihtiyacım kadar gübre ver.
Sürdürülebilir çay tarımını öğren, uygula.

Yazının Devamını Oku

Yaz mekanlarında kış tatili

6 Ocak 2018
Hiç kuşkum yok azınlıkta kalırım ama en sevdiğim tatilleri mevsim dışı kabul edilen aylarda gittiğim yerlerde yaparım. Bodrum, Urla, Alaçatı, İzmir’in kışını yazından daha çok severim.


O sakinliği, dinginliği, makyajsız doğal hali, hatta hüznü bana çok daha gerçek gelir.
O kasabayı, kenti, köyü daha iyi tanıdığımı düşünürüm.
Bu yılbaşını da ailece Göcek’te geçirmeye karar verdik. Bugüne dek eylül sonrasında Göcek’e hiç gitmemiştim. Birçok yer kışın kapalı ama açık olanlar da yetiyor. Muhteşem bir beş gün geçirdik.



Doludizgin yağan yağmur, kapkara bulutlar, gök gürültüsü ardından pırıl pırıl, ılık bir kış güneşinin birlikteliği tam bir terapi gibi geldi 2017’ye veda ederken.

Yazının Devamını Oku

Bedenimiz de beslenmeli ruhumuz da...

30 Aralık 2017
Bu yılın en önemli sosyal sorumluluk projelerinden biri Hayata Sarıl Lokantası’nın açılmasıydı.


Aslında projenin ilk adımları sokakta yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi bilen Ayşe Tükrükçü’nün iki yıl kadar önce evsizlere her gece çorba dağıtmasıyla başlamıştı.
Ardından bir grup sivil toplum gönüllüsünün inisiyatifiyle sokakta yaşamak zorunda kalan, toplumda yok sayılan insanlara destek amacıyla Hayata Sarıl Derneği kuruldu. Derneğin ilk projesi de “Hayata Sarıl Lokantası” oldu. Dernek üyeleri, gönüllüleri ve sponsorların desteğiyle kasım başında açılan lokanta öğlen paralı. Ortalama üç çeşit yemek için 30-35 lira hesap ödeniyor. Akşamları ise öğle servisinde kazanılan parayla ihtiyaç sahipleri ve evsizlere ücretsiz yemek servisi yapılabiliyor. Öğlen yemeklerinde elde edilen gelirle akşamın konukları isterse oturup yiyor, isterse askıda hazır paketini alıp evine götürüyor.
Her ay bir gün de İstanbul’un önde gelen şefleri Hayata Sarıl Lokantası’nın mutfağına girip yemek yapıyor. 100 liraya yiyebileceğiniz menü 12.00-13.30 ve 15.00 olmak üzere üç kez servis ediliyor.



Akşam ise aynı menü ücretsiz dağıtılıyor. Geçtiğimiz pazar günü Kantin’in şefi Şemsa Denizsel ve ekibi mutfaktaydı.

Yazının Devamını Oku