Önce kıymetini bilemediğimiz, neredeyse yok ettiğimiz doğanın şimdi peşinde koşuyoruz.
İki hafta kadar önce Milas’ta gerçek anlamda tam bir kaçış noktasında bir hafta sonu geçirdim. Ancak havanın kararmaya yüz tuttuğu saatlerde patika yolda ilerlerken kaygılanmadığımı söyleyemem. Fakat tepeye varıp çocukluğumdan beri alışkın olduğum, doğanın ortasında gerçek çiftlik gibi kokan bir çiftlikle, kediler ve köpeklerle karşılanınca tüm kaygılarım sona erdi.
İki gün boyunca zeytin, mantar ve ot topladık, uzun yürüyüşler yaptık. Harayı, ağılı dolaştık. Kitaplarımızı okuduk. Ayakucumuzda çiftliğin sakinleri kedilerle, köpeklerle uyuduk. Muhteşem lezzette sabah kahvaltıları ettik. Akşamları öykünün asıl kahramanları Ayşe Deliismail Çiftliği’nin sahipleri Deniz ve Zeynep Durmay’la sohbet edip lezzetli yemekler yedik...
ÇİFTLİKTEKİ HAYVANLAR KESİLMİYOR
Eski sanayici ve işadamı Deniz Durmay ve eşi iç mimar Zeynep Durmay, Milas’ın Kayaderesi köyünde denizden 400 metre yükseklikte, ormanın hemen yanı başındaki Memecik cinsi zeytin ağaçlarıyla çevrelenmiş taşlık araziyi 2011’de almışlar. Cevizlik kurmuş, bostan yapmışlar. Doğal tarımla mevsimlik sebzelerini yetiştiriyorlar.
◊ Son 2 yıldır Amerika’da yaşıyorsun. Neydi seni uzaklara götüren, nasıl bir hayatın var orada?
- Türkiye’nin bugünkü yaşam şartlarının karı-koca bizim üretkenliğimizi engellemeye başladığını, hiçbir üretkenlik gösteremediğimizi gördüğümüz zaman uzaklaşma ihtiyacı hissettik. Aslında Amerika bana yabancı değil. 1970-71 yılları arasında EFS burslu öğrenci olarak orada yaşamıştım. Bir geçmişimin olması, kızımın da orada yaşaması Amerika’yı daha yakın kıldı. Gün geçtikçe çok iyi bir karar verdiğimizi görüyoruz. Türkiye’nin gerçeklerinden uzak değiliz. Bize düşen sorumlulukları bir şekilde yerine getiriyoruz. Ama en azından günde birkaç saat salim bir kafayla kendimizi düşünmeye, üretmeye fırsat veren bir ortamda yaşıyoruz. Huzurluyuz...
◊ Türkiye’de tanınmış, sosyal yaşamı güçlü biriydin. Şimdi sakin bir hayatın var, arıyor musun o günleri?
- Aslında Tolga (Savacı) benden çok daha tanınan, hayranları olan biri. Tanınmak iyi hoş da, mutluluk aracı değil hiçbir zaman. Yürürken yolda tanınmamak, alkışlarla karşılanmamak bizi hiç rahatsız etmiyor. Ama biliyor musun, “Kurt Seyit ve Şura” dizisi sayesinde Amerika’da bugün Türkiye’den fazla fanımız var. Netflix’te dizi ortalığı yıktı geçirdi. Fanların merakını, bağlılığını anlatamam. Amerika’nın değişik yerlerinden New Jersey’ye geldiler, bizi ağırlamak üzere bir toplantı yaptılar.
◊ Rus göçmenleri olabilir mi onlar?
Bir grup yazar Hüsnü Özyeğin ile birlikte Cordon Bleu’nun master şefleriyle yemek yapmış ve okulun sembolik ilk sertifikalarını almıştık.
Hatta son anda parmağımı kestiğim için bir de mavi bantla çıkmıştım mutfaktan.
Geçen hafta içinde Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü Defne Ertan Tüysüzoğlu ile okulun mezunlarından Umut Karakuş’un şefliğini üstlendiği Aila Restoran’da buluştuk.
122 yılı geride bırakan Le Cordon Bleu, sadece Fransız mutfağını öğreten bir okul değil, burada Fransa’dan tüm dünyaya yayılmış yemek pişirme teknikleri de öğretiliyor.
◊ Son 2 yıldır Amerika’da yaşıyorsun. Neydi seni uzaklara götüren, nasıl bir hayatın var orada?
- Türkiye’nin bugünkü yaşam şartlarının karı-koca bizim üretkenliğimizi engellemeye başladığını, hiçbir üretkenlik gösteremediğimizi gördüğümüz zaman uzaklaşma ihtiyacı hissettik. Aslında Amerika bana yabancı değil. 1970-71 yılları arasında EFS burslu öğrenci olarak orada yaşamıştım. Bir geçmişimin olması, kızımın da orada yaşaması Amerika’yı daha yakın kıldı. Gün geçtikçe çok iyi bir karar verdiğimizi görüyoruz. Türkiye’nin gerçeklerinden uzak değiliz. Bize düşen sorumlulukları bir şekilde yerine getiriyoruz. Ama en azından günde birkaç saat salim bir kafayla kendimizi düşünmeye, üretmeye fırsat veren bir ortamda yaşıyoruz. Huzurluyuz...
◊ Türkiye’de tanınmış, sosyal yaşamı güçlü biriydin. Şimdi sakin bir hayatın var, arıyor musun o günleri?
- Aslında Tolga (Savacı) benden çok daha tanınan, hayranları olan biri. Tanınmak iyi hoş da, mutluluk aracı değil hiçbir zaman. Yürürken yolda tanınmamak, alkışlarla karşılanmamak bizi hiç rahatsız etmiyor. Ama biliyor musun, “Kurt Seyit ve Şura” dizisi sayesinde Amerika’da bugün Türkiye’den fazla fanımız var. Netflix’te dizi ortalığı yıktı geçirdi. Fanların merakını, bağlılığını anlatamam. Amerika’nın değişik yerlerinden New Jersey’ye geldiler, bizi ağırlamak üzere bir toplantı yaptılar.
Türkiye’nin mutfak kültürü ve yeme-içme konusundaki değerlerinin turizme katkılarının tartışılacağı 3. Uluslararası Gastronomi Turizmi Kongresi de 7-9 Aralık tarihleri arasında İzmir’de yapılıyor.
Travel Turkey İzmir 2017 Turizm Fuarı ile eş zamanlı olarak, İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri A.Ş. (İZFAŞ) ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) işbirliğiyle ‘fuarizmir’de düzenlenen kongre; turizmcileri, şefleri, akademisyenleri ve fikir önderlerini bir araya getiriyor.
Kongrenin gerçekleşmesine büyük emek veren İzmirli deneyimli turizmci, TÜRSAB Gastronomi Turizmi Komite Başkanı Hande Arslanalp, hedeflerinin “Bölgesel turizmi geliştirmek için gastronomi kültüründen nasıl daha fazla yararlanılabileceğinin yollarını araştırmak, çözüm yolları üretmek” olduğunu söylüyor.
Arslanalp’e göre her kent, her bölge öncelikle kimliğini yansıtan mutfak kültürüne sahip çıkmalı.
Ardından bir ilk gerçekleşti, İstanbul, Bodrum ve Çeşme’deki restoranları, lezzet noktalarını kapsayan İncili Gastronomi Rehberi raflara çıktı. Yeme-içme profesyonellerini bir araya getiren Sirha İstanbul Fuarı başladı. Haftaya Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali başlıyor.
Aralık ayı da yoğun.
3. Uluslararası Gastromasa Gastronomi Konferansı, 2 Aralık’ta yapılacak. Gastronomi, bu enstrümanı en iyi değerlendiren isimlerden biri olan Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin’in sık sık dillendirdiği gibi hem ekonomi hem de turizmin önemli bir parçası.
Bu yüzden de ufuk açıcı, sorunları dile getiren, çözümler üreten her çalışma çok önemli ülkenin geleceği açısından...
DÜNYA GASTRONOMİSİNİN YILDIZ ŞEFLERİ İSTANBUL’DA
12 Kasım Pazar günü İncili Gastronomi Rehberi ekibi olarak Tüyap Kitap Fuarı’ndaki imza gününde bir araya geliyoruz.
Çok heyecanlıyız, tüm yeme-içme severleri 14 numaralı standımıza bekliyoruz.
“En iyilere” saygı niteliğinde 30 Ekim’de ilk 30’a giren restoranların duyurusunu yaptığımızda sanıyorum İncili Restoranlar’ın bu sayıyla sınırlı olduğu düşünüldü.
Oysa ilk yıl için İstanbul, Bodrum ve Çeşme’yi kapsayan rehberde 4 incili bir, 3 incili 29 restoranın yanı sıra 2 incili 80 ve bir incili 170 olmak üzere, 250 restoran daha yer alıyor.
1, 2, 3, 4 kaç inci almış olursa olsun rehbere girenlerin tümü gitmeye değer, gastronomik deneyim yaşatacak restoranlar.
Her biri detaylı olarak değerlendirildikten sonra bu sonuca ulaşıldı.
Geçtiğimiz hafta projemiz son erdi, rehber baskıya girdi.
Aslında İncili Gastronomi Rehberi 2 hafta sonra raflara çıktığında kendini çok daha iyi anlatacak ama ne olup bittiğini merak edenler için bir kez daha süreci, neler yaptığımızı, incilerin nasıl belirlendiğini kısaca anlatmak istiyorum.
İlk olmak her zaman zordur. Bugüne dek böyle bir çalışma yapılmadığı için örnek alacağımız bir yapı yoktu.
Karaca ve Hürriyet işbirliğinin ardından teklif bana geldiğinde çok saygı duyduğum, gastronomi kültürüne büyük katkıları olduğunu düşündüğüm Ahmet Örs, Mehmet Yaşin, Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin’e rehber projesinden söz ettiğim. Onların “Böyle bir çalışmanın büyük bir eksikliği dolduracağını” söylemeleri bana güç verdi.
Mehmet Yalçın, Teoman Hünal, Nedim Atilla ve Oğul Türkkan gibi gastronomi dünyasının ünlü isimlerin de danışma kurulu üyesi olmayı kabul etmeleriyle içim rahat yola koyuldum.