Paylaş
Japon mutfağı tüm dünyada olduğu gibi bizde de yükselen bir trend, özellikle suşi çok seviliyor.
Yanılıyor olabilirim ama ben bunu deniz ürünlerinden çok pirinç ve pilavla olan derin aşkımıza bağlıyorum.
Eşlikçileri vasabi, soya sosu ve zencefil turşusu da bu sevgiyi artırıyor.
Spago’ya suşi bar
İki Michelin yıldızlı ünlü şef Wolfgang Puck’ın Amerika’daki dört şubesinin ardından yurtdışında açılan ilk Spago olan restoranında müşterilerden gelen talep üzerine suşi bar açıldı.
Üçüncü yılını kutlayan, şef Cihan Kıpçak’ın yönetimindeki Spago İstanbul’un suşi bar bölümünün başına da 20 yıldır Uzak Doğu restoranlarında çalışan Satılmış Baş, namıdiğer Satosan getirilmiş.
Hafta içinde Puck’ın ortağı ve tüm restoranların genel koordinatörü Alex Resnik’le yeni suşi menüsünden klasik Maki Roll, Sashimi, Nigiri çeşitlerinin yanı sıra Spago’ya özgü yorumları da denedik.
Kullanılan malzemeler kaliteli ve tazeydi, lezzet çıtası da yüksekti. Tümünü bir seferde denemek imkansız ama menüde 49 farklı suşi alternatifinin yanı sıra Japon mutfağının klasiklerinden tempura, edamame ve yosun salatası (wakame) da yer alıyor. Spago’nun tüm servis ekibi de başarılı, hiçbir şey aksamıyor. Yeni menüyü de çok iyi çalışmışlar.
Tokyo’dan İstanbul’a
Zorlu’nun içinde yer alan Raffles İstanbul’da birkaç yıl önce iki Michelin yıldızlı ünlü İspanyol şef Sergi Arola da kendi adını taşıyan restoran açmıştı. Yaratıcı İspanyol mutfağından örnekler sunan restoran nedense uzun ömürlü olamadı ve kapandı. Şimdi yerine Asya mutfaklarından örnekler sunacak olan yeni bir restoran konsepti geliyor.
İstanbul ve Tokyo’nun birleşiminden oluşan Isokyo’da Japonya başta olmak üzere farklı Uzak Doğu ülkelerinin yemekten müziğe kültürü yansıtılacakmış.
Raffles İstanbul Genel Müdürü Christian Hirt güçlü bir mutfak ekibi kurmuş ama şimdilik mutfağın başına geçecek ünlü şefin adını sır gibi saklıyorlar. İç mimar Handan Öney de yeşillikli bahçesiyle, sedirleriyle Uzak Doğu ruhunu yansıtacak bir dekorasyon yapmış. Şubat ayındaki açılışı merakla bekliyoruz, bakalım yeme-içme severler bu yeni konsepti benimseyip yaşatacak mı...
Global pazarda biz de varız
Geçen hafta Kavaklıdere’nin, Fransa’nın Bordeaux bölgesinde satın aldığı bağlardan söz etmiş, global bir oyuncu olmayı hedefleyen Başman ailesinden Fransa’da bir yeni bağ alımı haberi de gelebilir demiştim.
Perşembe günü Ali Başman ve kızı Cevza Başman’la buluştuk. Ali Bey bizlere beklediğimiz güzel haberi verdi. Castillion’da Chateau La Croix Lartigue bağları ve üretim tesislerinin hemen yanı başındaki Claude Bellevue şatosunu satın almak üzere anlaşmışlar.
Şatonun sahibi Venezuelalı bir kadın yaşlanıp bakımında zorlanınca satmaya karar vermiş. Ali Bey 8 odalı şatoda daha çok Türkiye’den konuklarını ağırlayacaklarını söylüyor.
Bu yeni alımla birlikte Kavaklıdere’nin bu ünlü bölgede toplam 160 dönümlük bir arazisi oluyor. İlk yıl üretimleri 30 bin şişe olmuş. İngiltere, Almanya ve ABD satışı hedefledikleri ülkeler arasında. Fransa bağ yatırımına, Türkiye ise pazarlamaya destek olmuş.
Ali Başman, “Bu sayede markamızı, yerli üzüm cinsleriyle yapılan şaraplarımızı yurtdışında daha iyi anlatma fırsatımız olacak.
Asıl amacımız Avrupa’da, Amerika’da Öküzgözü ve Boğazkere’yi tanıtıp satmak” diyor.
Bir mimarın hayal dünyası
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü kuruluşundan bu yana İstanbul’da mimari, kentleşme ve iz bırakan mimarlar üzerine son derece etkileyici projelere, sergilere yer veriyor.
2013 yılında açılan “Değişen Zamanların Mimarı: Edoardo De Nari” sergisini ve De Nari’nin sıra dışı öyküsünü hâlâ unutamam.
Çukurcuma’da bir hurdacıda karşısına çıkan iki bavul belgenin peşinden giderek sergiyi düzenleyen, araştırmacı mimar Büke Uras’la da o dönemde tanışmıştım.
Büke Uras beş yıl sonra yine insanı derinden etkileyen bir başka sıra dışı mimar öyküsüyle buluşturuyor bizleri.
“Bir Kağıt Mimarının Hayali Dünyası: Nazimi Yaver Yenal” sergisi, Cumhuriyet döneminin önde gelen mimarlarından Yenal’ın 50 yıllık serüvenini anlatıyor.
Sergiyi Büke Uras’la dolaştık, daha doğrusu o anlattı ben dinledim.
Nazimi Yaver Yenal (Ömer Nazimi Yenal), 1920 yılında girdiği Mekteb-i Sanayi-i Nefise-i Şahane’de okurken çizdiği projeler ve kazandığı yarışmalarla arkadaşları arasında yıldızlaşır.
Ardından Paris’e ve Berlin’e gider. Ünlü mimarların atölyelerinde çalışır. 1932’de Güzel Sanatlar Akademisi’ne eğitmen olarak döner.
Ancak 40 senelik eğitimcilik kariyerinde hiçbir zaman proje hocası yapılmaz, okulun yönetim kadrosunda yer almaz.
Bu süreçte gitgide içine kapanır, kendine mimari çizimlerinden bir dünya yaratır. Sergide hayranlık, hüzün, kızgınlık birçok duygu iç içe geçiyor.
Yenal’ın mimari çizimlerinin mükemmelliği, çağın ötesinde estetik anlayışı kadar, farklı olanın dışlanması, insanların acımasızlığı, hoyratlığı, başarı öyküsünün yıllar içinde başarısızlığa, hayal kırıklığına dönüşümü de gözler önüne seriliyor.
700 konser, 5200 sanatçı, 730 bin izleyici
Hafta başında Şişhane’deki İKSV binasında İstanbul Caz Festivali’nin 25’inci yılı onuruna bir gece düzenlendi.
1994’ten bu yana Al di Meola, Bryan Ferry, Björk, Eric Clapton, George Benson, Grace Jones, Herbie Hancock, Joan Baez, Keith Jarrett, Marcus Miller, Massive Attack, Morrissey, Nick Cave, PJ Harvey, Paul Simon, Paco de Lucia, Patti Smith ve Wynton Marsalis gibi her biri ayrı efsane olan isimler, hazırlanan mini belgeselle bir kez daha anıldı.
Dile kolay 25 yılda 700’den fazla konser düzenlenmiş, 5200’ün üzerinde sanatçı ve 730 bini aşan seyirci ağırlanmış.
Ben çoktan unutmuştum ama arşiv taraması yaparken medya ilişkileri direktörü sevgili Ayşe Bulutgil’in karşısına çıkmış. 14 yıl önce “Montreux Jazz Festivali’ne sıkı bir rakip geliyor” diye yazmışım.
Geldi de geçti bile.
Bugün İstanbul Caz Festivali, Montreux, Umbria, Montreal, Londra gibi dünyanın en ünlü caz festivalleri arasında.
Öyle olmasa 2005’ten bu yana festivalin direktörlüğünü yürüten Pelin Opcin, Londra Caz Festivali’nde programlama direktörlüğü görevini üstlenebilir miydi?
İstanbul Caz Festivali, 25. yılını da özel bir programla kutlamaya hazırlanıyor.
Bu yılın en büyük sürprizi Avustralyalı şarkıcı, söz yazarı, besteci, senaryo yazarı, şair ve aktör Nick Cave ile grubu The Bad Seeds.
14 yıl aradan sonra 10 Temmuz Salı akşamı Küçük Çiftlik Park’ta sahne alacaklar.
Paylaş