Müge Akgün

Süt endüstrisinin geleceğine dair...

31 Ekim 2020
İsveç’in Lund Üniversitesi’nden bir grup akademisyen, Tetra Pak’ın desteğiyle süt ürünleri endüstrisinin önümüzdeki 10 yıl içinde nasıl gelişeceğini dört muhtemel senaryo üstünden inceleyen bir çalışma yapmış.

İsveç’in Lund Üniversitesi’nden bir grup akademisyen, Tetra Pak’ın desteğiyle süt ürünleri endüstrisinin önümüzdeki 10 yıl içinde nasıl gelişeceğini dört muhtemel senaryo üstünden inceleyen bir çalışma yapmış.


 Çalışmanın sonuçları 8 Ekim’de Türkiye’den de benim katıldığım global bir webinar’da kamuoyu ile paylaşıldı.Araştırma, geleneksel süt ürünlerinin yanı sıra, bitki bazlı ve gelecekte laboratuvar ortamında geliştirilecek seçenekleri ele alıyor. Yapılan çalışma şüphesiz ki Tetra Pak gibi bir şirket için yol gösterici, strateji belirleyici nitelikte. Ama aynı zamanda bütün bir endüstriyi, çiftçilik ve tarım sektöründen geçimini sağlayanları ilgilendiriyor. Proje ekibinden Dr. Christian Koch’un sunumunda vurguladığı üzere; süt endüstrisi, küresel gıda dönüşü-münün tam merkezinde yer alıyor, ondaki değişim nihai tüketici olarak bizler için de önemli. Vegansak ya da laktoz alerjimiz varsa bitkisel süt üretiminden yararlanıyoruz. Ayrıca onlar çalışmalarını karbon salınımıyla da ilintiledikleri için işin iklim ve tabii ki hukuk ve siyaset boyutu da var. Bu da sonuçta geleceğimiz, nasıl bir dünyada yaşayacağımız demek. Endüstri açısından bakıldığında da tüm senaryolarda inek sütü bazlı üretimin oransal olarak azaldığını görüyoruz. Bu belki mutlak bir azalma anlamına gelmese de bitki bazlı süt ürünlerinde artışa, ziraat için yeni imkanlara, yeni yemeklerden yeni ihracat olanaklarına kadar pek çok şeyi ima ediyor. Sosyo-hukuki düzlemlerin muhtemelen farklı olacağı bir dünyada bu, Türkiye ekonomisi açısından fırsat anlamına da gelebilir.

2030 senaryoları
Lund Üniversitesi Ekonomi ve Yönetim Okulu’ndan Dr. Christian Koch, Prof. Thomas Kalling, Matts Kärreman ve Magnus Johansson’un yaptığı araştırmada 2030 yılı için geliştirilen dört senaryo şöyle:

Yazının Devamını Oku

Urla’da sonbahar

24 Ekim 2020
Urla’nın her mevsimini severim ama sonbaharında ışığı ve huzuru başkadır. Ne zaman şehirden kaçıp, sakin birkaç gün geçirelim desek aklımıza ilk gelen yer olur.

Bağ yolunu mümkün kılan şarap üreticilerinin nitelikli tesisleri, ardı ardına açılan restoranlar Urla’nın en büyük artıları.
Günün birinde hâlâ en zayıf halka olan konaklama sorunu da çözülürse uluslararası gastronomi turizminde bir marka olabilir Urla. En çok butik otellerin sayısının artmasına ve olanların da fiyat kalite dengesini tutturmasına ihtiyaç var. Bazıları beş yıldızlı otellerden daha fazla talep ediyor ama verilen hizmet ve konfor ne yazık ki yetersiz.
Yine de planlı bir seyahat yaparsanız bizim gibi tadı damağınızda kalan bir hafta sonu geçiriyor, “tekrar gelmeliyiz” deyip mutlu ayrılıyorsunuz.
Baştan söylemeliyim ki gittiğimiz yerlerin tümü hijyen, sosyal mesafe kurallarına dikkat ediyordu...

LEZZET DURAKLARI

◊ Sabah 6’da İstanbul trafiğine takılmadan yola çıkarsanız, kahvaltınızı Urla’da yapabiliyorsunuz. Kahvaltıya yeni keşfettiğimiz Leone Patisserie’ye gittik. Ekşi maya ekmekli sandviçleri, kruvasanları, scon’ları ve tatlıları her zaman karşınıza çıkmayacak kadar başarılıydı.
◊ Ertesi sabah da kahvaltımızı arkadaşlarımızla buluşup Manej Urla’da yaptık.

Yazının Devamını Oku

Yeni bir çağa doğru

17 Ekim 2020
Bölgeyi gastronomik değerleriyle ön plana çıkan, marka bir kent yapmayı hedefleyen İzmir’in ilk uluslararası gastronomi festivali İzmir GastroFest, 2018’de ‘Göç’ temasıyla yola koyulmuştu. Ertesi yılın konusu ise ‘Pazarlar’ olarak belirlenmiş, Tarihi Alsancak Tren Gar’ı pazar yerine dönüştürülmüştü.

Bu yıl ‘Yemek ve İletişim’ temasını seçen festivalin yine aynı yerde yapılması planlanmıştı.
Ancak korona salgınının yarattığı koşullar gereği, birçok alanda olduğu gibi ‘Yemek ve İletişim’ konusunu işleyen, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın destek verdiği, açılış konuşmasını Bakan Yardımcısı Özgül Özkan Yavuz’un yapacağı etkinlik sanal ortamda gerçekleşiyor.
İzmir GastroFest’in kurucusu Hande Arslanalp, “Açık havada bile olsa bulaşma, bulaştırma riskini göze alamazdık, etkinliği ertelemek yerine dijital teknolojinin sunduğu imkanlardan yararlanma yolu seçtik” diyor.
Konunun uzman isimleri, şefleri, kanaat önderleri ile yeme-içme severler bu kez kendi sofralarını kurarak festivali ekranları önünden izleyecek, isterlerse sorularıyla iletişime geçebilecek.
Ünlü şefler ve yeme-içme yazarlarının konuşmaları, atölyelerle devam edecek olan etkinlikler, caz dinletisiyle sona erecek.
25 Ekim Pazar günü dijital olarak 10.00-20.00 saatleri arasında gerçekleşecek festivale ‘izmirgastrofest.com.tr’ adresinden kayıt olup ücretsiz online olarak katılabilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Farklı bir sonbahar...

10 Ekim 2020
Koronavirüs salgını beklendiği gibi sonbaharla birlikte ikinci bir atağa geçip vaka sayıları dramatik bir şekilde artınca AB ülkeleri tedbirleri artırmaya başladı.

Seyahatlere kısıtlamalar getirildi. Ancak birçok ülkenin kamuoyunda bu kısıtlamaların işe yarayıp yaramadığı da tartışılmaya başlandı.
Bir zamanlar çok eleştirilen İsveç örneği şimdi anlayışla karşılanıyor.
Salgınla mücadelenin bir 100 metre koşusu değil maraton olduğu söyleniyor. BBC’nin yazdığına göre dünya çapında örgütlenen 6 binden fazla bilim insanı, doktor ve kanaat önderi Barrington Deklarasyonu diye bilinen bir bildiri yayınlayarak eve kapanmanın yarattığı sağlık sorunlarına dikkat çekmiş.
Görünen o ki dünyanın pek çok ülkesinde ve Türkiye’de de sosyal mesafe, maske ve hijyen uzunca bir süre hayatlarımızın ayrılmaz kavram ve parçaları olarak kalacak.
Ama sokağa çıkma yasakları, restoranların, kahvelerin kapatılması çok zorda kalınmazsa uygulamaya konmayacak. Yeter ki sektör ve bireyler olarak sorumluluklarımızın bilincinde olalım. Kurallara elimizden geldiğince uyalım...

Ev hijyeni için önemli bir inovasyon

Salgın birçok markayı ve global şirketi insan sağlığı konusunda araştırmaya yöneltti. Bunlardan biri de Beko’nun yeni buluşu ‘Disinfection cabin’.

Yazının Devamını Oku

Sektörü tüketici beklentileri şekillendirecek

3 Ekim 2020
Bugüne dek çoğunlukla tüketici beklentileri kadar, hatta ondan çok daha fazla restoran sektörünün aktörleri kuralları belirlerdi.

İşletmecilerin, şeflerin beklentileri, arzuları, istekleri restoranlara şekil verirdi. Tüketici taleplerini yönlendiren arzın biçimi, yaratılan beğeni öznesinin kendisi olurdu.


Ancak Covid-19 salgını tüketicilerin restoranların yaşamlarındaki anlamını sorgulamalarına, beklentilerini yeniden ve bu kez belli ki daha titizlikle sorgulamalarına yol açtı.
Piyasayı artık arzdan çok talep belirleyecek. Arkadaş çevrelerimizde hissettiğimiz, gözlemlerimizle anlamlandırdığımız bu değişim yapılan araştırmalarla da destekleniyor.
Metro Türkiye’nin Nielsen’le beraber değişen tüketici eğilimlerini mercek altına alan araştırması ve Londra merkezli deneyim tasarım ajansı I-AM’in raporu tüketici tercihlerinin belirleyiciliğine işaret ediyor.
Metro'nun araştırmasında iş ve turizm otelleriyle, esnaftan ünlü şef restoranlarına kadar geniş bir skaladaki işletmelerin Ankara, İstanbul ve İzmir’de toplam bin 222 müşterisine ulaşılmış, ortaya sektörün tümünü ilgilendiren çarpıcı sonuçlar çıkmış.

Yazının Devamını Oku

Yeni dönemde yeni projeler

26 Eylül 2020
Covid-19 salgını tüm dünyayı etkilemeye devam ediyor. Tam hafifledi mi derken, farklı ülkelerden yeni yaptırımlar ve önlemlerle ilgili haberler geliyor.

Fransa’da vaka sayıları atak yapıp çarşamba günü itibarıyla 13 bin 72 kişi olunca, Marsilya’daki barların ve restoranların bugünden itibaren iki haftalığına kapatılmasına karar verilmiş.
Paris başta olmak üzere diğer kentlerde de kısıtlamalar açılış ve kapanış saatlerinde yeni düzenlemeler yapılmış.
Bu dönemde hem dünya da hem de Türkiye’de kapanan yerlerin sayısı da az değil. Yeme-içme sektörü büyük bir dönüşüm ve değişim içinde. Neyse ki zor koşullara karşın yeni projeler hayata geçiriliyor.
Hafta içinde yeme-içme dünyasının konsept yaratmakta ve yeni mekanlar açmakta öncü isimlerinden Tayfun Topal’la, Nişantaşı’nın popüler buluşma noktası Grey’in Vadistanbul’daki şubesinde buluştuk. Sektörün sorunlarını ve yeni projelerini konuştuk.
Topal, Galvin’i bir süre önce mülk sahibi Nusret Gökçe’ye devretmişti. Canlı müzik ve yemeği bir araya getirdiği modern gazino konseptli iki mekânı People ve Hazine’yi de canlı müzik trendinin bitmesi ve maliyetlerin yüksekliği nedeniyle kapatmıştı.
Ancak büyümekten çekinmiyor. Galvin’in satışından elde ettiği gelirle salgın koşullarına uygun iki yeni yer açıyor.
İlki Cihangir’deki Hazine’nin yerinde açacağı Ege mutfağı ve meze ağırlıklı Greek Taverna tarzı Tanisia.

Yazının Devamını Oku

Yeni dönemde yeni Lucca

19 Eylül 2020
Salgın yaşam biçimlerimizi değiştirdi ve değiştirmeye de devam ediyor. Birçok sektörde olduğu gibi ağır darbe yiyen restoran sektöründe de işletmeciler yeni modeller yaratıcı çözümler aramaya başladı.

Bunlardan biri de Türkiye’nin önde gelen işletmecilerinden, Lucca’nın kurucusu Cem Mirap. Hafta içinde buluştuk, hem değişim sürecine giren Lucca’yı hem de yeni projelerini anlattı.


16 yıl önce Bebek’te bir semt restoranı, bir buluşma noktası olarak yola koyulan Lucca, yıllar içinde hem müdavimlerini yarattı hem de İstanbul’un cazibe merkezi mekanlarından birine dönüştü.
Yakında ise dekorasyonundan mutfağına kökten bir yenilenmeyle karşımıza çıkacak.
Lucca bundan böyle yeni kurallara uyum çerçevesinde randevuyla sınırlı sayıda müşteri kabul edecek, kalabalıklar sokağa taşmayacak.
İlk açıldığı dönemdeki gibi yemeği ile ön planda olan, sade, şık ve lüks bir restorana dönüşecek...

L’express by Lucca

Yazının Devamını Oku

Yeni Balıklar Projesi

12 Eylül 2020
Akdeniz Koruma Derneği, 2012’den bu yana Gökova Körfezi’nde deniz koruma çalışmaları yürütüyor. Amaçları denizlerin biyoçeşitliliğini, ekosistemini korumak, küçük ölçekli balıkçılığı desteklemek ve gelecek kuşaklara deniz balığı bırakabilmek.

Araştırmaları sırasında Kılkuyruk Mercan, Beyaz Sokar, Esmer Sokar, Lokum Balığı ve Aslan Balığı gibi daha önce sularımızda yaşamayan, fakat Süveyş Kanalı ve iklim değişikliği nedeniyle artık yaşamaya başlayan, sayıları giderek artan yeni türler gözlemlemişler.
Yenilebilir olmalarına karşın tüketici tarafından bilinmemeleri onları harekete geçirmiş. 2015’te yürüttükleri tanıtım çalışmaları sayesinde Kılkuyruk Mercan, Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi’ne gelir getiren türlerden biri haline gelmiş. Son dönemde ise ilk kez Bodrum’da bu yıl açılan Malva Restoran’da yediğim Aslan Balığı’nın tanıtılması ve tüketiminin artması için çalışmalar yapıyorlar, yeni projeler hayata geçiriyorlar.
Hafta içinde Akdeniz Koruma Derneği’nin gönüllü iletişim danışmanlığını yapan şefler ve restoranlar ile görüşerek bu yeni balıkları menüye almalarını öneren Tohum İstanbul’un kurucusu Emel Erden, balık ve sürdürülebilirlikle ilgili birçok projeye destek veren Mey Diaggio İnovasyon Müdürü Gözdem Gürbüzatik ve şef Burçak Kazdal ile Apartıman Yeniköy’de bir araya geldik.
İzmir’de yaşayan Akdeniz Koruma Derneği Başkanı Zafer Kızılkaya ise Covid-19’daki artış nedeniyle tüm seyahatlerini ertelediği için aramıza katılamadı. Onunla da yazıştık. Daha önce kendisinin bir konuşmasını dinlemiştim ama bir kez daha yeni balıkları tüketmemizin önemini ve nedenini sordum.

EKOSİSTEME VE BALIKÇILIĞA ZARARLARI
Kızılkaya’ya göre yeni balık türleri, denizlerimize hızla uyum sağlayabiliyor. Ancak yerli balıkları ve yumurtalarını tüketerek ekosisteme, dolayısıyla balıkçılığa zarar veriyorlar.

Yazının Devamını Oku