2 Şubat 2008
80 kuşağının kült dizisi "Star Trek-Uzay Yolu"nun yarı insan yarı Volkan’lı çalışanı ünlü Mr. Spock’ın harbi hayranları varmış... FHM dergisinde okudum. Mr. Spock’ın sivri kulaklarına sahip olmak isteyen çılgın hayranları, bu tür çılgın isteklere yanıt veren estetik cerrah Steve Haworth’un maharetli ellerine kendilerini bırakıyorlarmış.
Haworth, sadece Mr. Spock kulağı yapmıyor, daha birçok numarası var. Haworth’un internet sitesine girin ağzınız açık kalsın. Bu arada dizinin fanatiklerine taze bilgi verelim. Yeni "Uzay Yolu" filminin çekimleri devam ediyor. Yeni nesil Mr. Spock, "Heroes" dizisinden tanıdığımız Zachary Quinto olacak. Mr. Spock’ı Mr. Spock yapan Leonard Nimoy fanatikleri üzülmesin. ABD’de 25 Aralık’ta vizyona girecek filmde, 77 yaşındaki ünlü oyuncuya saygı duruşunda bulunulacak.
İngiltere’de yayınlanan ünlü tıp dergisi Doctor’ın yaşlı hastaları konu alan anketine katılan bin doktordan üçte biri, İngiliz hükümetinden yaşlılara verdiği sağlık hizmetlerini durdurmasını istemiş. Gerekçe ise ücretsiz yapılan sağlık hizmetleri sayesinde çok yaşlı olan insanların daha çok yaşaması ve böylece hükümete olan maliyetlerinin artmasıymış. Bill Gates boşuna ’insancıl kapitalizm’ önerisinde bulunmuyor. Gelecek, her geçen gün daha da korkutucu olmaya başladı. Demek ki, "Yaşlılara ölüm" diyen bu doktorların sayısı ileride çoğunluğa ulaşırsa, üretkenlik evresini bitirmiş, örneğin 70 yaşına gelmiş insanların fişi çekilecek. Birisi bu doktor arkadaşlara insanlık namına Mahsun Kırmızıgül’ün "Beyaz Melek" filmini izletse iyi olur.
LIGHT GÜNDEM
Milli olma yaşı 15’e düştü
n Aile Planlaması Genel Müdürü Rıfat Körse açıkladı: Türkiye’de ilk cinsel deneyim yaşı 15’e düşmüş... Türkiye, Malezya değil de Hollanda olma yolunda hızla ilerliyor galiba. Hollanda olabilmemiz için önümüzde tek bir engel var, o da TRT’nin porno film yayınlaması. Niye mi? Hollanda’da şu sıralar devlet kanalında porno film yayınlanıp yayınlanamayacağı tartışılıyor da ondan.
n Artık herkesin cipi olacak... 30 bin YTL’lik Chery marka Çin malı cipler yakında Türkiye’de satışa sunulacak. Trafiği felç olmuş İstanbul’un dar sokaklarında park etmeye çalışan binlerce Çin malı cipin görüntüsünü düşünmek bile insanı bunaltıyor.
n Amerikalı ünlü genetik uzmanı Samuel Woods, kendi deri hücrelerini, tüp bebek için anne adayları tarafından bağışlanan yumurtalara enjekte edip embriyo üretmeyi başardı. Vatikan her zamanki gibi bu araştırmayı da protesto etti. Benim merak ettiğim insanlık tarihini tamamen değiştirecek olan genetik bilimle ilgili gelişmelerin neden İslam dünyasında tartışma yaratmadığı. Yoksa sadece Hıristiyanlar mı klonlanacak?
n "Dizi teklifleri geliyor ama ben sinema filmine daha sıcak bakıyorum"... Hayır, bilemediniz! Bu sözler, bir mankene ait değil, ünlü moda tasarımcısı Cengiz Abazoğlu söylemiş. Nedir bu yurdum insanının oyunculuk aşkı anlamış değilim. Abazoğlu mesleğinde büyük bir marka, popüler olmaya da hiç ihtiyacı yok. Abazoğlu bu konuda hakikaten ciddi mi, bilelim. Belli olmaz belki Oscar hayalleri kuruyordur.
n "Paranın satın alamadığı tek şey zevk galiba... Malikánenin mutfağından bir fincan çayı üst kattaki oturma odasına taşımak 10 dakika sürüyor."
(Toprak Ailesi’nin 50 milyon sterline satılan Londra’daki malikánesini İngiliz The Daily Mail bu spotla eleştirdi.)
n "Saatlerce seksten konuşurdu, din umurunda değildi."
(Rahip Doug Wead, din danışmanlığını yaptığı ABD Başkanı Bush’un oy uğruna dindar imajı çizdiğini iddia etti)
n "Kalli’nin bugüne kadar bir hatası vardı, o da grip olmak"
(Adnan Polat, Galatasaray’ın teknik direktörü Kalli’ye yapılan eleştirilere anlam veremediğini açıklarken...)
n "Kılık kıyafetimdeki uyum, köpeğimle de olsun istedim. Saçlarımı köpeğimin rengine uygun boyattım."
(Ebru Destan yeni saç renginin ilham kaynağını açıklarken)
n "Sayemde çocuk yapıyorlar"
(Gay olduğunu açıklayan ünlü şarkıcı George Michael, şarkılarının insanları seks ve bebek yapmaya teşvik ettiğini açıklarken.)
Yazının Devamını Oku 26 Ocak 2008
Kaos GL derneğinin her yıl geleneksel olarak düzenlediği, eşcinsel hakları açısından olumlu ve olumsuz olayların değerlendirdiği ’en’ler anketinde 2008’in ’en şugarı’ (olumlu) Cemil İpekçi olabilir mi? İpekçi’nin önündeki tek engel hükümet politikalarını öven açıklamaları ve "Kadın olsam türban takardım" sözü. Halbuki İpekçi, eşcinsellerin haklarını savunma konusunda Türkiye’de devrim yapıyor ama başta eşcinseller olmak üzere bu durumu kimse takmıyor. Takanlar da polemik peşinde.
İpekçi, Türkiye’de eşcinsel olduğunu dobra dobra açıklayan ilk isimlerden. Peki, bunu açıklaması önemli midir? Bence evet. Çünkü eşcinsellik ülkemizde hálá büyük bir tabu.
İpekçi bununla da kalamadı partneriyle objektiflerin karşısına çıktı, yaşadığı ilişkiyi anlattı. Daha da ileri gitti "muhafazakar eşcinselim" diyerek kafalardaki ezberi bozdu.
Evet hem muhafazakar hem de eşcinsel olabilirsiniz, doğa buna karşı çıkmıyor ama Türkiye’nin en modern kafaları, yazarları (eşcinseller de dahil) buna karşı çıkıp, İpekçi’yi Türk Hava Yolları’nın ihalesini almak için iktidara yalakalık yapmakla suçluyor.
İpekçi gibi moda sektörünün zirvesindeki bir isim, niye yalakalık yapsın?
İpekçi, bugün primetime’da milyonların önünde TV programlarına çıkarak, gazetelere röportaj vererek, eşcinsellerin haklarını savunmaktadır.
İpekçi’nin "Hülya Avşar Stüdyosu"nda "Babam cinsel tercihimi öğrenince ’Beni dört duvar arasında yaptıkların değil, hayatta yaptıkların ilgilendiriyor’ dedi. İlk göz sürmemi de o almıştı zaten..." açıklamasını yapması da eşcinsel hakları adına büyük bir kazanımdır. Bu tür açıklamalarla tabular yıkılır.
Daha da ileri gideyim, İpekçi, Elton John’un Türkiye şubesi olmaya adaydır ve bundan sonraki adımı da eşcinsel evliliği gündeme getirmek olmalıdır. İpekçi’nin bir sonraki adımı da milletvekilliğine adaylığını koymak olmalı. (Eşcinsel milletvekilimiz olmadığı için AB’li parlamenterlerin dalga geçtiğini hatırlatırım.)
Milliyetçi Pars
Osman Sınav’ın "Pars Narkoterör" dizisi, beklediğim gibi milli duygulara tam gaz veren bir yapım çıktı. Öyle ki, fon müziğinde Mehter Marşı bile vardı... İlk bölümün eğlencesi ise uyuşturucu kaçakçılarının telefon konuşmasının dinlendiği sahneydi. Narkotik, uyuşturucu kaçakçılığı yapan Kürtlerin peşinde. Çete üyesi, haliyle telefonda Kürtçe konuşuyor ve konuşmayı dinleyen operasyondan sorumlu amir de "Bu Kürtçe nereden çıktı şimdi?" diyor. Amir ne bekliyordu doğrusu çok merak ettim, adam Çince mi konuşsaydı... Durun daha bitmedi. Ekipten Kürtçe bilen çıkmıyor, amir "Ne yapacağız şimdi" diye düşünürken bir kız çıkıyor ve mahçup bir ses tonuyla "Amirim ben Kürtçe biliyorum" diyor. Elemanından habersiz amir! Narkotik’te durum buysa vay halimize.
Fazıl Hüsnü Dağlarca da Tarkan’ı eleştirdi
n Vakit gazetesinin Fazıl Say’a olan öfkesi dinmek bilmiyor. Vakit, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin içkili işe giden kişilerin iş akdinin feshedilemeyeceği kararını sürmanşetten eleştirdiği haberde kullandığı kolaj görüntüde Fazıl Say’ın çakırkeyif bir fotoğrafına yer verdi.
n Gallup’un "İslam ve Batı: Diyaloğun Durumu 2008" raporunda Türklerin yüzde 13’ünün El Kaide’yi desteklediği ortaya çıktı. Yüzde 13, az bir rakam değil, 10 milyon kişiye takabül ediyor.
n "Metamorfoz" albümünü 94 yaşındaki Fazıl Hüsnü Dağlarca bile eleştirdiyse, Tarkan, "Üzerime çok geliniyor" demekte haklı galiba... Efendim Dağlarca’ya göre Tarkan, ulusun benliğinin kaybolması için çaba gösteriyormuş. Şarkılarda İngilizce kelimelerin kullanılmasına çok kızan ünlü şair, "Metamorfoz kelimesini söyleyen bir adam, bence hiç kimseye bir şey anlatamayan, yalnız ulusun benliğinin kaybolması için çaba gösteren kimsedir" demiş.
n Grip virüsü paralarda iki haftadan fazla yaşayabiliyormuş aman dikkat!
n İngiltere İçişleri Bakanı Jacqui Smith’in karanlık çöktükten sonra Londra’nın hangi bölgesinde yürümeye korktuğunu biliyor musunuz? Hemen söyleyeyim, Türklerin yoğunlukta olduğu Hackney bölgesinde...
n "İki tane davar gütmesini bilmeyen adama direksiyonu verirseniz, o adam çılgındır, kalabalığın içine atılmış veba mikrobu gibidir..." (Trafik kazası sonucu hayatını kaybeden ünlü spor adamı Cüneyt Koryürek, vakti zamanında trafik canavarlarıyla ilgili bu yorumu yapmış.)
n "Beyler giydiğiniz forma Gaffur’un pijaması değil, akıllı olun!" (Trabzonsporlu taraftar, kötü sonuçlar alan takımlarına uyarıda bulunurken...)
n "Barlarda şarkı söylüyorum." (En çok ziyaret edilen internet sitelerinden biri olan ve prensip olarak reklam almayan Wikipedia’nın yaratıcısı Jimmy Wales, nasıl para kazandığını açıklarken.)
n Hayko Cepkin: "Sinirli bir herifim ben. Sükûnetli bir adam değilim ama olmalıyım. Hayatta sükûnetle işleri daha iyi çözebiliyorsunuz. Sinirli halinizi biri kamera ile çekse, onu izleseniz, kendinizden nefret edersiniz."
Yazının Devamını Oku 19 Ocak 2008
Eğer 18 yaşındaysanız (bazen o da gerekmiyor) ve cebinizde 90-100 YTL’niz varsa, av malzemeleri satan bir yerden ya da Eminönü’ndeki bir işportacıdan rahatlıkla kurusıkı bir silah alabilirsiniz. Kurusıkı oldukları için, yani oyuncak muamelesi gördükleri için ruhsata da gerek yok. Peki ya sonra? Sonrası çok önemli!
Bu oyuncaklar istenildiğinde ölüm makinesine dönüşebiliyor. Yapmanız gereken tek şey namlusunu değiştirip, gerçek kurşun bulmak. Bunları niye mi anlatıyorum? İstanbul’da son dokuz ayda 33 kişi kurusıkı silahlarla öldürüldü de ondan.
Hülya Avşar’ın anlayamadığı...
Hülya Avşar’ın sunuculukla imtihanı iyi gidiyor. Dersini çalışıp çıkıyor "Hülya Avşar Stüdyosu"na. Ses getirecek isimleri konuk ediyor, hem kendi öğreniyor hem de izleyici. Ancak programda konu politikaya yelken açınca dersini çalışmış da olsa bocalıyor. Bunun en son örneği Timur Selçuk’u konuk ettiği bölümde yaşandı.
İşte Avşar’ın ’toplumcu dünya görüşü’yle imtihanı:
Hülya Avşar: Çok da güzel bir örneksiniz. Hem laiksiniz hem de duyduğum kadarıyla namaz kılıyorsunuz. "5 vakit olmasa da kılıyorum" dediniz.
Timur Selçuk: Bir de sol görüşlüyüm ben. En büyük ayıbım o üstelik de...
Avşar: Estağfurullah...
Selçuk: Sosyal demokrat da değilim, onun da solundayım. Toplumcu dünya görüşüne inanan bir insanım.
Avşar: Demokratik solsunuz, aaa DSP’lisiniz...
Selçuk: DSP’li değilim...
Avşar: Anlayamadım, çözemedim...
n Frederic Beigbeder (Ünlü Fransız yazar): "Yazarlar yaşarken kendi eserlerini gölgeler, okurlar bu yüzden onların ölmesini bekler."
n Ahmet Çakar: "Ben tartışmaları biçimsiz yerlere götürmek üzere dizayn edildim."
n Zafer Üskül (TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı): "AB bizi denetliyorsa ben de onları denetleyeceğim."
n "Ben gerizekalı mıyım ki, bir kez daha bunu yapayım?" (Lüleburgazlı futbolcu Timur Yanyalı, ikinci kez doping yaptığı için ömür boyu futboldan men edilmesinden sonra, dopingi bilerek yapmadığını açıklarken.)
n "İlk yarıda parktan toplanmış bir takım gibiydik." (Bursasporlu İsmail Güldüren, Galatasaray maçının ilk devresinde sergiledikleri futbolu eleştirirken.)
n Metin Üstündağ: "’O mahur beste çalar, Müjgan’la biz ağlaşırız’ dizesindeki ’Müjgan’, insan Müjgan değilmiş aslında. Müjgan demek, kirpik demekmiş eski bir dilde, yani o mahur beste çalarken kendi kendine ağlıyormuş göz ile kirpik!"
Hitler sigara karşıtıymış
n İspanya’daki Katalan Sosyalist Partisi, ’sosyalist’ parfüm piyasaya sürdü. Evet, yanlış duymadınız sosyalist parfüm. "Bergamot ve beyaz çay üzerine oryantal notalar içeren" sözleriyle tanımlanan parfümün yaratıcısı Albert Majos, "Parfüm, güven, eşitlik, ilericilik temaları akılda tutularak hazırlandı" diyor. Katalan Sosyalist Partisi’nin büyük gelir elde ettiği parfümün en büyük özelliği ise çevresine adalet duygusunu aşılamasıymış.
n Ankara Ticaret Odası, Türkiye’de 40 milyon insanın borcu olduğunu açıkladı. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ise Türkiye’de 19 bin kişinin bankalarda 1 milyon YTL ve üzerinde kişisel hesabının bulunduğunu belirledi.
n Herkes sigara yasaklarını konuşuyor. Bir sigara haberi de benden... İnsanlık tarihinin en zalim diktatörlerinden biri olan Adolf Hitler meğer tam bir sigara düşmanıymış. Akciğer kanseriyle sigaranın ilişkisini ispatlamak için kişisel servetinden 100 bin markı bilimsel araştırmalara harcayan Hitler, askerlerinin sokakta sigara içmesine de çok kızıyormuş.
n Google’dan bilgiye ulaşmak fast food’dan yemek yemeye benziyormuş... Bunu ünlü İngiliz medya uzmanı Tara Brabazon söylüyor. Brabazon, fazla emek harcamadan Google’dan bilgi edinmenin küçük öğrencilerin beyinsel faaliyetlerini ve düşünme kapasitelerini körelttiğini açıkladı. Brabazon’a göre en büyük tehlike ise Google’dan elde edilen bilgilerin doğruluğunun sorgulanmamasıymış. Velilere duyurulur!
Yazının Devamını Oku 12 Ocak 2008
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Le Canard Enchaine dergisine yaptığı, "Ne dedikleri umurumda değil. 12 yıldır Elysee’de bir dede (eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac) ile ninenin oturmasına alışmışlardı. Benimse yeni bir tarzım var. Herkesin buna alışması gerekiyor" açıklamasıyla dikkat çekti. Sarkozy’nin, her şeyi, first lady’liği elinin tersiyle iten eski eşi Cecilia Sarkozy’ye inat yaptığını düşünenler de az değil.
Aslında bize Sarkozy gibi cumhurbaşkanı değil, Pierre Sarkozy gibi bir evlat lazım.
Niye mi?
Sarkozy’nin 22 yaşındaki oğlu Pierre’nin, babasını en ağır dilde eleştiren hip-hop’çıların başında gelen Poison’a şarkı sözü yazdığı ortaya çıktı da ondan.
Fransa hakikaten özgürlükler ülkesi. Bir tarafta kimseyi takmayan cumhurbaşkanı, diğer tarafta onu eleştirmekten korkmayan bir evlat...
Komedi seviyesi aşağıda
Cem Davran, Yeni Şafak gazetesinde çıkan röportajında "10 yıl önce çok rahat komedi yapıyorduk televizyonlara ama şimdi halkın bizi anlama seviyesi iyice aşağılara indi" demiş. Biz CNBC-e, Digiturk kanallarında yayınlanan IQ’su yüksek diziler ve korsan VCD-DVD furyasıyla Türkiye’de zor beğenen, kaliteli bir izleyici kitlesinin oluştuğunu sanıyorduk. Meğer yanılmışız.
Delgado solcu çıktı
Genellikle ilgi alanları arabalar ve mankenler oldukları için futbolcularla yapılan röportajlar, sıradan, basmakalıp açıklamalardan oluşur. Yabancı futbolcular ise gurbet elde oldukları için "Kulübümüz Avrupa ayarında", "Başkanımız çok büyük" tarzında gaz verici konuşmalar yaparlar.
Ancak azınlıkta da olsalar bazıları ezber bozar. Tıpkı Beşiktaş dergisine konuşan Arjantinli Matias Delgado gibi. Delgado, Ernesto Che Guevara’nın doğduğu kent olan Rosario’da gözlerini açtığını belirterek söze başlamış. Ardından da, Arjantin’deki cunta döneminden yargısız infazlara kurban gidenlere ve Latin Amerika ülkelerinde uygulanan politikalara kadar birçok konuda harbi açıklamalar yapmış. İşte bu röportajdan bir kesit: "Her şey ABD’nin Latin ülkelerinde uyguladığı politikaların eseri. Latin ülkeleri biraz uyanabilse, birleşerek borçlarını ödeyebilseler, ABD zaten ABD olmaz. Ama bu hiçbir zaman olmayacak. Çünkü oradaki bazı insanların da bu işine gelmiyor." Çarşı, Delgado için nasıl bir tezahürat besteleyecek doğrusu merak ediyorum.
Avusturya taraftarı neden EURO 2008’den çekilmek istiyor
Tanıl Bora, Radikal’deki köşesinden yazdı. Avusturyalı futbolseverler, milli takımlarının, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’na ev sahibi klasmanından direk katılmasının futbol adına büyük bir haksızlık olduğunu ve finallere katılma hakkından feragat edip yerini gruplardaki en iyi üçüncüye devretmesini istemişler. Hatta açık bir mektup kaleme alıp, imza kampanyası başlatmışlar.
İşte o mektup: "Sevgili Avusturyalı futbolsever. Sen futbola bağlısın. Bir serbest vuruş ustaca doksana falsolandırıldığında hayranlıkla yerinden sıçrarsın. Kısacası, güzel olan her şeyi seversin bu muhteşem sporda. Demek oluyor ki, Avusturya Milli Takımı’nın karıştığı bir maç, seni derin depresyonlara sevk ediyor. Çünkü milli takımımızın çıktığı çim dörtgenlerde bu şeylerin gerçekleşme sıklığı, dünyaya bir meteorun düşme ihtimalinden daha fazla değildir."
Şaka gibi ama gerçek. Şu ana kadar 10 bin imza toplanmış.
n "Dünyanın en iyi yatağında yatmaya benziyor."
(Amerikalı futbolcu Tomy Brand, dünyanın en çok kazanan mankeni Gisele Bündchen ile geçirdiği geceyi özetlerken...)
n "Eskiden pazarcı esnafı kış günü limon sandıklarını kırıp yakardı, şimdi elektrikli ısıtıcı kullanıyorlar."
(Enerji Bakanı Hilmi Güler, Türkiye’de elektriğin ucuz olduğuna dair örnek gösterirken...)
n "Hanımları eğitin, eşlerinin gelirini bilsinler, her şeyi istemesinler."
(Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, yüksek çıkan enflasyon rakamları sonrasında çözüm önerileri sunarken...)
n "Bir ay önce ABD’den getirdiğim bir ilaçla sigarayı bırakmaya çalışıyorum. Ancak 28 gün oldu hálá bırakamadım. İlaç abuk subuk rüyalar gördürüyor. Bakınız, bir tane söyleyeyim size: Sayın Genel Başkanımız bir bakıyorum baş ucumda beliriyor. Davidoff sigarasından karton karton ikram ediyor. CHP seçimin galibi gelmiş, öyle, rüya bu. Rüyama kızmayın."
(AKP Milletvekili Mahmut Durdu, Meclis’te sigarayı bırakmanın nasıl zor bir şey olduğundan dert yanarken...)
n Helin Avşar: "Eksik yemek tarifi verenleri, yanlış yol tarif edenleri, spora altın saatle gelenleri, tam sivilcemi sıkacakken ’Dur yapma’ diyenleri görmek istemiyorum."
Yazının Devamını Oku 5 Ocak 2008
İmrenilerek bakılan, örnek çift olarak gösterilen Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer, kendilerinden beklenildiği gibi evliliklerinin neden son bulduğu konusunda bugüne kadar hiç konuşmadılar. Kim bilir belki de hiç konuşmayacaklar... Ancak bazen farklı konularda yapılan bir açıklama, bir diğer mevzunun şifresi, özeti olabiliyor.
Tıpkı Haluk Bilginer’in, Tempo’dan Arda Uskan’a verdiği röportajda olduğu gibi.
Bilginer, "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" adlı kapalı gişe devam eden oyunu hakkında "Eğer inandığınız bir işi yaparsanız, bunun mutlaka bir seyircisi vardır... ’Ben bu oyunu çok sevdim, oyunun anlattığı cümleyi sahnede ben de kurmak istiyorum’ dediğiniz zaman yanılmazsınız..." diyor. Uskan da hemen "Bu oyundaki cümle nedir?" diye soruyor.
Bilginer şu yanıtı veriyor: "Kadının ve erkeğin aslında bir arada olması çok zordur. Ama erkek, doğasından gelen ’her yere döl bırakmak’ mazeretini bir kenara koyarsa, karşılıklı, insan gibi yaşanabilir."
Ardından Uskan "Kadın için de aynı şey söz konusu değil mi?" sorusunu yöneltiyor.
Bilginer bu kez, "Kadın da kıskançlık, doğurmak gibi içgüdülerini bir kenara bırakıp, eşiyle samimiyet ve insani değerler içinde yaşamalı. O yüzden, ’Temelinde sevgi varsa, inat edeceksin’ cümlesini oyuna ben koydum, orijinal metinde yoktu. ’Üzümün çöpü, armudun sapı’ dediğiniz zaman hiçbir ilişki yürümez..." diyor.
Tamam, Bilginer sahnelediği oyun hakkında konuşuyor. Ama "Erkek, doğasından gelen ’her yere döl bırakmak’ mazeretini bir kenara koyarsa, karşılıklı, insan gibi yaşanabilir" sözü hayatta yaşadığı tecrübelerin bir özeti de olabilir. Zaten Bilginer de röportajda ’erkeğin döl bırakma mazeretinden’ oyunu sahnelemek istemesinde başrolü oynayan, izleyicileriyle paylaşmak istediği ana mesaj olarak bahsediyor.
Yazı, Da Vinci’nin Şifresi tadında olacak ama Bilginer’in bu açıklamasının üzerine, iki sene önce Zuhal Olcay ile yaptığım röportajdan bir kesit sunmak istiyorum.
Olcay da röportajda aşka, evliliğe dair konuşuyordu ve birden şu açıklamayı yaptı: "Geçen gün Stanley Kubrick’in çok sevdiğim ’Gözü Tamamen Kapalı’ filmini tekrar izledim. Filmde şöyle bir laf geçiyor: ’Evliliğin en iyi tarafı aldatmayı iki taraf için de zorunlu kılması...’ Bu lafı çok sevdim... Evlilikte aşkı ve sevgiyi korumak üzerine binlerce şey öne sürmek mümkün. Ama hiçbirinin bir reçetesi yok."
Başta da dediğim gibi bazen farklı bir konu üzerine yaptığımız açıklamalar ya da genel konuşmaların, adını anmak istemediğimiz mevzuların şifreleri olma ihtimali yüksek. Tabii yanılıyor da olabilirim.
Paris’in mayosu made in Turkey
Tarih 25 Aralık... Yer Hawaii’nin Maui sahili... Paris Hilton ve biricik kardeşi Nicky, sahilde neşe içinde yürüyorlar. Paris birden durup, üzerindeki mayoyu kardeşine göstererek "Bak Nicky, bunu Türkler yapmış" diyor... İki kız kardeşin diyaloğu konusunda garanti veremem ama Paris’in üzerindeki mayonun ’made in Turkey’ olduğunu doğrulayabilirim. Dünyaca ünlü yıldız, Zeynep-Ayça Sadıkoğlu kardeşlerin OYE markalı mayosunu giyiyor.
Şimdi Zeynep Hanım’ı dinliyoruz: "Paris’in bizim mayoyu giydiğini yabancı sitelerde dolaşırken rastlantı sonucu gördüm. Miami’deki Atrium mağazasını aradım. Paris, mayoyu onlardan almış. OYE, dünyaca ünlü bir marka oldu. Mayolarımız, Cenevre, Londra, New York gibi büyük şehirlerdeki en ünlü mağazalarda satışta."
Mayonun fiyatı 350 dolarmış.
n "Köprü çok güzel olmuştu."
(Muğla Belediye Başkanı Ahmet Çalça, açılışı yapıldıktan yarım saat sonra sulara gömülen ahşap köprü hakkında yorum yaparken...)
n "Git yılbaşını Diyarbakır’da kutla."
(Murat Şeremetli adlı vatandaş, Bodrum’da bir restoranda yılbaşını kutlayan Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth’u eleştirirken...)
n "Oyunumuzu soft bir porno filme benzetebiliriz. Ön sevişme çok ama hedefe bir türlü varamıyoruz."
(Rochdale’in menajeri Keith Hill, bol gol pozisyonuna girip 2-1 yenildikleri Stockport maçını yorumlarken.)
Yazının Devamını Oku 29 Aralık 2007
Roberto Carlos, İngiltere Milli Futbol Takımı’nın yeni teknik direktörü Fabio Capello’ya "David Beckham’ı takıma almalısın" tavsiyesinde bulununca Beckham, Carlos’a telefon açmış. Şimdi bu konuşmayı dinliyoruz. Beckham: Teşekkürler Carlos.
Carlos: Önemli değil.
Beckham: ABD tımarhane gibi. Futboldan anlamıyorlar.
Carlos: Fener’e gel ilah olursun. Burada herkes deli gibi futbol seviyor. Şampiyonlar Ligi’nde devam ediyoruz. Sen de devler liginde kendine gelirsin.
Beckham: Bunlar bana çok para verdi, bırakmazlar. Keşke izin alabilsem de gelebilsem.
Şok gazetesindeki arkadaşlar, böyle bir haber yapmışlar. Hele "Sen de devler liginde kendine gelirsin" bölümü yok mu, orası çok komik. Dünyada bu tür asparagas haberlerin en güzel örneğini şu an yayında olmayan Weekly World News gazetesi yapmıştı.
Bu gazetenin "Hesap ödenmeyince doktor ayırdığı siyam ikizlerini geri dikti", "Fidel Castro’yu uzaylılar iyileştiriyor" gibi müthiş asparagas haberleri hálá dilden dile dolaşır. Ülkemizde de ’sadece’ bu tür haberler yapan bir bulvar gazete yayınlansa fena olmaz.
Dersimiz magazin
"İlk kez burada açıklıyorum; erkek arkadaşımla arama sahne hayatımın girmesini istemediğim için sahneyi bırakıyorum... Sadettin Bey’le ilişkimiz 2007’ye damga vurdu... Helin’in estetik yaptırdığı doğru. İleride sarkan bir yerim olduğunda düzelttirebilirim... Sanatçı olmasam önemli bir işadamının sekreteri olmayı çok isterdim..."
Bu açıklamalar Hülya Avşar’a ait ve magazin eklerinde geniş yer aldı.
Avşar bu açıklamaları nerede yaptı?
Bir TV programında mı? Hayır. Basın toplantısında mı? Yine hayır.
Avşar bu açıklamaları Sarıyer Doğa Koleji’nde düzenlenen söyleşide yaptı. Küçük öğrenciler sordu, Avşar da yanıtladı.
Peki, öğrenciler bu söyleşiden ne tür faydalı bilgiler edindi?
İleride sarkan yerleri olursa estetik yaptıracaklarını, Hülya Abla’nın Sadettin Abi’yi çok sevdiği için sahnelere veda ettiğini...
Şimdi kime kızmalı; okulu kadın programına çeviren müdüre mi, yoksa karşısındakilerin küçük öğrenciler olduğunu unutan Avşar’a mı? Belki de hiçbirine...
Okan’ı kimse geçemez
Okan Bayülgen, "Ara verdiğim iyi oldu, artık canım istediğinde Vefa Bozacısı’na gidebiliyorum. Ama benim ’Makina’mın yanına kimse yaklaşamadı... ’Makina’ olmayınca seyirci de erken uyumaya başladı" dedi.
Okan’ın söylediklerinin hepsi doğru ama keşke bunları kendisi söylemeseydi.
Starlarımız arada böyle büyük konuşmayı seviyor.
Ancak bazen ego yapayım derken de çuvallıyorlar.
Okan şu anda "Makina"nın yerine yayına gelen "Hacıyatmaz"ın yapımcısı değil mi? "Benim ’Makina’ma kimse yaklaşamadı" diyerek bir anlamda yapımcı olarak bu işi kıvıramadığını deklare etmiş olmuyor mu?
n "Maçtan önce 15 dakika döveceksin, ağzını burnunu kıracaksın. Yoksa verimli olamıyor."
(Erman Toroğlu, Yattara’dan verim alabilmenin formülünü açıklarken...)
n "Seni çok özledim, ne zamandır şey yapmadık."
(Binbir Gece dizisinde Ali Kemal, uzun süredir sevişemediği karısına derdini anlatırken...)
n Selahattin Duman (Vatan Gazetesi yazarı): "Elif Şafak’ın son romanını (Siyah Süt) okumak için gazetece büyük mücadele veriyoruz. Ben ilk 8 sayfadan sonra dağıldım. Zaten kitabı da Reha Muhtar’dan ödünç almıştım. O da illa ki benimle yarışacak ya! "Zor okunuyor" dediğimde "Ver bana. Ben çabucak okuyayım" dedi. Bir hafta geçti. Sadece kapağı okumuş. Ama çok etkilenmiş."
Yazının Devamını Oku 22 Aralık 2007
Bir dönem annesiyle birlikte Türkiye’nin üzerine kábus gibi çöken, kimsenin susturamadığı, Özcan Deniz gibi polemiğe girme gafletinde bulunanların karizmayı çizdirdiği Şebnem Schafer’dan tam ’kurtulduk’ diyorduk, kutsal bakire, önceki gün "Keşke iki yıl önce ’Bakireyim’ diye açıklama yapmasaydım. Çünkü herkes benimle dalga geçiyor. Ben başka mankenler gibi motorluk mu yapmışım? Düzgün bir adamla evlenene kadar kendimi koruyacağım" deyip yine o Brezilya dizisine dönen ’bekaret’ problemiyle gündeme gelmeye çalıştı.
Şebnem Schaefer’ı bu saatten sonra kimsenin takmayacağı kesin ama şöyle bir tehlike var, değinmeden edemeyeceğim;
Kutsal bakire, TV8 gibi kaliteli yayıncılıktan ödün vermeyen bir kanalda program sunuyor, hem de bir çocuk programı. "Şebnem Schaefer’la Muhteşem Çocuklar" adlı programda kutsal bakire, Türkiye’yi adım adım dolaşıp keşfedilmemiş minik yetenekleri ekrana çıkarıyor.
Uzmanların bile akıl sağlığından şüphe ettikleri (Bkz. ’Susturun bu ikiliyi’ başlıklı Tempo’nun kapak haberi) bu zatın, çocukların psikolojisini olumsuz yönde etkileyeceği, şov dünyasındaki duruşu ve yaptığı açıklamalarla ortada.
Kutsal bakirenin çocuk programı sunması DYP’den aday olup siyasete atılmasından bile daha tehlikeli. Çocukların kafası karışmadan TV8 acilen önlem alsın.
n "Adamları ekmek bıçağıyla hatır hutur kestim. Uyuyamıyorum..."
(Malatya’da üç misyonerin öldürülmesinin bir numaralı sanığı Emre Günaydın’ın komadan çıktıktan sonra ağzından dökülen ilk sözler.)
n "Okan’la Ayşe’nin ilişkileri bir rebount ilişkidir. Ayşe’nin bir önceki ilişkisi tam anlamıyla potadan döndü. Okan da uzun zamandır potadan dönen ilişkiler yaşıyor."
(Reha Muhtar, Ayşe Özyılmazer ve Okan Bayülgen ilişkisini yorumlarken.)
n Sanayi Bakanı Zafer Çağlayan: "Türkiye’de işsizlik olduğuna inanmıyorum."
n "Hop dayı nereye!"
(Polis, Meclis’e dolmuşla gelip-giden, kravat ve rozet takmayan AKP Milletvekili Necip Taylan’a böyle seslendi... Taylan da polisi haklı bularak, "Sen de haklısın. Dışarıdan bakınca zekat keçisine benziyorum" dedi.)
4 saat çalışmak kafi
n Yaklaşık 2,1 milyon Türk, Facebook’ta cirit atıyor. Avrupa’da İngiltere’den sonra en çok Facebook üyesi olan ülke Türkiye. Peki, bu bilgi ne anlama geliyor? A) İlkokul arkadaşlarımızı çok seviyoruz. B) Ülkece asosyal olduk. C) Abazan bir milletiz. D) Hepsi. Benim yanıtım (A) hariç hepsi.
n Bir araştırmaya göre değil.... Almanya’da Çalışma Haklarını Koruma Kurumu tarafından yapılan araştırmaya göre; işe geç gidip erken çıkanlar daha verimli oluyor. Bu durumu tükenmişlik sendromu olarak adlandıran doktorlar, insanın işine ancak tam anlamıyla 4 saat konsantre olabildiğini belirtti. İşverenlere duyurulur.
n Tarihler 26 Ocak 2008’i gösterdiğinde New York, Türk-Kızılderili Zirvesi’ne ev sahipliği yapacak. Olay bayağı ciddi! Zirvede düzenlenecek panellerde Türk ve ABD’li tarihçilerin yanı sıra Cherokee, Navajo kabilelerinden temsilciler de hazır bulunacakmış. Neil Armstrong’un ayda ezan sesi duyması, Kaptan Cousteau’nun Cebelitarık Boğazı’na daldıktan sonra Müslüman olması şehir efsanesiydi ve 80’li yıllara dair tatlı birer geyik mevzusu olarak kalmıştı.
Bari şu "Kızılderililer Türkmüş" geyiği doğru çıksa da sevinsek, Kızılderililerle oturup barış çubuğu tüttürsek, rakı-ateş suyu alışverişi yapsak, olmadı beraber AB’ye girsek, fena mı olur.
Yazının Devamını Oku 15 Aralık 2007
Son bir-iki haftadır ünlülerin paparazzilere saldırma krizi tuttu. Tolga Karel ve Hüsnü Şenlendirici’nin kameralara attıkları tokat ve tekmeler bildik hareketlerdi. Asıl sürpriz atraksiyon Teoman’dan geldi.
Teoman, "Beni kimse arkadan çekemez" deyip tek yumrukta bir magazin muhabirini yere serdi. Hıncını alamamış olsa gerek ilk yumruktan 20 saniye bile geçmeden "Nerede o yumruk attığım i..ne" diyerek kurbanına bir kere daha vurdu.
Eminim Teoman, o yumruklardan sonra kendini çok iyi hissetmiştir. Niye iyi hissetmesin ki... Önce doğum günü partisine 40 sevgilisini topladığı haberi çıktı, iki gün sonra da bir gazeteciyi nakavt ettiği...
Teoman’ı da anlamak lazım. Asi rock’çı dediğin böyle olur. Arada tokatlamalı bir-iki gazeteciyi. Ne de olsa magazin muhabiriydi yere serilen, Milliyet’te Ali Eyüboğlu’nun yazdığı gibi, Gazeteciler Cemiyeti’nin ödül kategorisine almadığı magazinden...
Peki Teoman, o akşam eve gidip, ayıldığında, "Ben ne yaptım ya" diye düşündü mü? "Ya bu adamlar geçen yıl körkütük sarhoş olup yerlerde süründüğümde beni kucaklayıp evime kadar götürmüşlerdi" diye içinden geçirdi mi? Tamam, kafanız kıyakken etrafınızı muhabirlerin sarması hoş bir durum değil ama bu da şov dünyasının bir parçası.
Yazının Devamını Oku