İmrenilerek bakılan, örnek çift olarak gösterilen Zuhal Olcay ve Haluk Bilginer, kendilerinden beklenildiği gibi evliliklerinin neden son bulduğu konusunda bugüne kadar hiç konuşmadılar. Kim bilir belki de hiç konuşmayacaklar...
Ancak bazen farklı konularda yapılan bir açıklama, bir diğer mevzunun şifresi, özeti olabiliyor.
Tıpkı Haluk Bilginer’in, Tempo’dan Arda Uskan’a verdiği röportajda olduğu gibi.
Bilginer, "Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler" adlı kapalı gişe devam eden oyunu hakkında "Eğer inandığınız bir işi yaparsanız, bunun mutlaka bir seyircisi vardır... ’Ben bu oyunu çok sevdim, oyunun anlattığı cümleyi sahnede ben de kurmak istiyorum’ dediğiniz zaman yanılmazsınız..." diyor. Uskan da hemen "Bu oyundaki cümle nedir?" diye soruyor.
Bilginer şu yanıtı veriyor: "Kadının ve erkeğin aslında bir arada olması çok zordur. Ama erkek, doğasından gelen ’her yere döl bırakmak’ mazeretini bir kenara koyarsa, karşılıklı, insan gibi yaşanabilir."
Ardından Uskan "Kadın için de aynı şey söz konusu değil mi?" sorusunu yöneltiyor.
Bilginer bu kez, "Kadın da kıskançlık, doğurmak gibi içgüdülerini bir kenara bırakıp, eşiyle samimiyet ve insani değerler içinde yaşamalı. O yüzden, ’Temelinde sevgi varsa, inat edeceksin’ cümlesini oyuna ben koydum, orijinal metinde yoktu. ’Üzümün çöpü, armudun sapı’ dediğiniz zaman hiçbir ilişki yürümez..." diyor.
Tamam, Bilginer sahnelediği oyun hakkında konuşuyor. Ama "Erkek, doğasından gelen ’her yere döl bırakmak’ mazeretini bir kenara koyarsa, karşılıklı, insan gibi yaşanabilir" sözü hayatta yaşadığı tecrübelerin bir özeti de olabilir. Zaten Bilginer de röportajda ’erkeğin döl bırakma mazeretinden’ oyunu sahnelemek istemesinde başrolü oynayan, izleyicileriyle paylaşmak istediği ana mesaj olarak bahsediyor.
Yazı, Da Vinci’nin Şifresi tadında olacak ama Bilginer’in bu açıklamasının üzerine, iki sene önce Zuhal Olcay ile yaptığım röportajdan bir kesit sunmak istiyorum.
Olcay da röportajda aşka, evliliğe dair konuşuyordu ve birden şu açıklamayı yaptı: "Geçen gün Stanley Kubrick’in çok sevdiğim ’Gözü Tamamen Kapalı’ filmini tekrar izledim. Filmde şöyle bir laf geçiyor: ’Evliliğin en iyi tarafı aldatmayı iki taraf için de zorunlu kılması...’ Bu lafı çok sevdim... Evlilikte aşkı ve sevgiyi korumak üzerine binlerce şey öne sürmek mümkün. Ama hiçbirinin bir reçetesi yok."
Başta da dediğim gibi bazen farklı bir konu üzerine yaptığımız açıklamalar ya da genel konuşmaların, adını anmak istemediğimiz mevzuların şifreleri olma ihtimali yüksek. Tabii yanılıyor da olabilirim.
Paris’in mayosu made in Turkey
Tarih 25 Aralık... Yer Hawaii’nin Maui sahili... Paris Hilton ve biricik kardeşi Nicky, sahilde neşe içinde yürüyorlar. Paris birden durup, üzerindeki mayoyu kardeşine göstererek "Bak Nicky, bunu Türkler yapmış" diyor... İki kız kardeşin diyaloğu konusunda garanti veremem ama Paris’in üzerindeki mayonun ’made in Turkey’ olduğunu doğrulayabilirim. Dünyaca ünlü yıldız, Zeynep-Ayça Sadıkoğlu kardeşlerin OYE markalı mayosunu giyiyor.
Şimdi Zeynep Hanım’ı dinliyoruz: "Paris’in bizim mayoyu giydiğini yabancı sitelerde dolaşırken rastlantı sonucu gördüm. Miami’deki Atrium mağazasını aradım. Paris, mayoyu onlardan almış. OYE, dünyaca ünlü bir marka oldu. Mayolarımız, Cenevre, Londra, New York gibi büyük şehirlerdeki en ünlü mağazalarda satışta."
Mayonun fiyatı 350 dolarmış.
n "Köprü çok güzel olmuştu."
(Muğla Belediye Başkanı Ahmet Çalça, açılışı yapıldıktan yarım saat sonra sulara gömülen ahşap köprü hakkında yorum yaparken...)
n "Git yılbaşını Diyarbakır’da kutla."
(Murat Şeremetli adlı vatandaş, Bodrum’da bir restoranda yılbaşını kutlayan Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth’u eleştirirken...)
n "Oyunumuzu soft bir porno filme benzetebiliriz. Ön sevişme çok ama hedefe bir türlü varamıyoruz."
(Rochdale’in menajeri Keith Hill, bol gol pozisyonuna girip 2-1 yenildikleri Stockport maçını yorumlarken.)