8 Mart 2010
Sigaranın zararları konusunda son söz çoktan söylendi. Artık hiç kimsenin bu konuda şüphesi yok. Sigara içmek bir çeşit bağımlılık.
Bırakmanın da hiç kolay olmadığını inkâr edecek değilim. Ancak imkânsız değil. Eğer hâlâ içiyorsanız, tatilinizi fırsat bilerek, dumansız hayata bir başlangıç yapabilirsiniz. Baktınız ki tek başına başaramıyorsunuz, tatil dönüşü profesyonel destek almaktan çekinmeyin.
Sigara içmemek için yüzlerce nedeniniz var. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanı Prof. Dr. Murat Tuncer sigaranın GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) insanlar yarattığını söylüyor. Çünkü her 15 sigara, içenin DNA’sında bir mutasyona yani genetik değişikliğe yol açıyor. GDO’lu ürünlere gösterilen tepkinin benzer etkiyi yapan sigaraya karşı da olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Tuncer, araştırmalarla sigaranın yol açtığı mutasyonların nesilden nesle de aktarıldığının kanıtlandığını söylüyor.
KANSERE KARŞI EN BÜYÜK SİLAH SİGARASIZ HAVA
Nüfusun giderek yaşlanması, sigara içimi ve obezitedeki yaygınlaşmanın tüm dünyada kanserde artışa yol açtığını belirtiyor Prof. Dr. Tuncer: “Şu anda Türkiye’de kanser sıklığı yüz binde 299. Bu hızlı artış sürerse kanser hızımız 2030’da 2 misli artarak, yüz binde 450’lere yaklaşacak. Halen kanser tedavisine yılda 2.5 milyar dolar ödeniyor. Eğer hiçbir önlem alınmazsa 2030’lu yıllarda kanser harcamaları 12 milyar dolara çıkabilir. Sigara içiminin önlenmesi önemli ve en etkili adımlardan biri. Dünyada sigaranın yol açtığı kanserler 2000’li yıllara kadar arttı. Özellikle sigaraya karşı alınan önlemlerle ABD, İngiltere, Almanya, İspanya, Fransa gibi ülkelerde kanser görülme sıklığı azalmaya başladı. Türkiye de sigara yasaklarının sonuçlarını 10-15 yıl sonra görmeye başlayacak.”
Türkiye’de en sık görülen kanser akciğer ve bronş kanseri. Her üç kanserliden biri bu tanıyı alıyor. Prostat ikinci, deri üçüncü, meme dördüncü, mide ise beşinci sırada.
SİGARA KİTLE İMHA SİLAHI
20 bin kadar genin farklı kanserlerin gelişiminde rol oynadığını söyleyen Prof. Dr. Tuncer’e göre bu mutasyonlar bazı insanlarda kansere yol açabiliyor. Sigaranın neden olduğu GDO’lu insanların sayısında her geçen gün artış yaşanıyor. Prof. Dr. Tuncer, “Sigara gerçek bir kitle imha silahı. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) sigarayla mücadelede yetersiz kalıyor. WHO sigarayı aynen uyuşturucu maddeler gibi yasadışı ilan etmeli. Finlandiya ve İsveç bu adımları attı. WHO ise yasal tutarsak daha iyi kontrol edebiliriz diyor. O zaman uyuşturucu maddeleri de yasal çerçeveye mi alalım? Bence bir gün gelecek, tüm dünyada sigara yasadışı madde kabul edilecek. Çünkü son 100 yılda yaşanan tüm savaşların toplamından ölen insandan daha fazlası sigaradan ölecek. Yani sigara bu yüzyılda bir milyar insanı öldürecek” diyor.
Yazının Devamını Oku 1 Mart 2010
Baharın müjdesi cemre, havaya ve suya düştü. Sırada toprak var. Kışın sadece soğuk değil, kasvetli, ruhu bunaltan kısacık günlerinin yerini baharın cıvıltısı almaya başladı bile. Rehaveti atmaya başlamanın tam zamanı. Baharı ve hayatı hissetmek için hiçbir fırsatı kaçırmayın. Dinlenmek için küçük kaçamakları kendinize çok görmeyin. Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Yavuz, kışın etkilerini üzerinizden attıracak önerilerde bulundu.
Malum kış ayları genellikle daha çok yediriyor, dolayısıyla kilo aldırıyor. Kışın kilo almanın nedenlerinden biri de stres, depresyon. Dolayısıyla ilk adım, stresten arınmak. Stresi uzaklaştırmak için derin nefes almayı deneyin. Yani sırtınız dik olarak oturun veya ayakta durun. Yavaş ve derin derin nefes alın. Havanın vücudunuza dolmasıyla birlikte karnınız şişecektir. Nefes alışınızı hissetmek için elinizi karnınıza koyun. İçinizi mümkün olduğunca havayla doldurduktan sonra birkaç saniye süreyle nefesinizi tutun. Şimdi bir mum üflüyormuş gibi nefesi dudaklarınızın arasından verin. Nefesin vücudunuzdan dışarı çıkarken hissettiğiniz duygu üzerinde yoğunlaşın. Bu işlemi dört-beş kez tekrarlayın ve sonra da birkaç dakika sakince oturun.
HER FIRSATTA EGZERSİZ YAPIN
Küçük egzersizleri hayatınıza katın. Daha önce düzenli egzersiz yapmadıysanız yavaş yavaş başlayıp giderek seviyesini arttırın. Öyle binlerce lira ödenen salonlar, aletler şart değil. Egzersize, arabanızı gideceğiniz yerin uzağına park etmekle, asansöre binmek yerine merdivenleri kullanmakla da başlayabilirsiniz. Özellikle işinizde masa başında çalışıyorsanız arada yerinizden kalkıp ofisi dolaşın, gün içinde vücudunuzu hareketsiz bırakmayın. Kendinize uygun olanlarla egzersiz repertuvarınızı zenginleştirmeniz mümkün.
BAHÇE VE EV İŞLERİYLE İLGİLENİN
Yaşamınızı daha aktif bir hale getirin. Bahçe veya ev işleri ile uğraşın. Kısa bir yürüyüş bile stresle baş etmenize yarar. Daha aktif olmak için neler yapabileceğinizin listesini yapın. Her hafta veya iki haftada bir listenize yeni şeyler ekleyin.
Pozitif düşünün. Olaylara çok yönlü bakabilmek, nedenlere takılmadan çözüme odaklı düşünmek, yılgınlık duygusunu asla yaşamamak, yaşanan her olaydan bir ders çıkarmaya çalışmak size iyi gelecek...
Beslenme alışkanlığınızı değiştirin. Sabah kahvaltısı yapın. Öğün atlamayın, ara öğünlerle günlük öğün sayınızı arttırın. Söz gelimi iki tabak yemek yiyecekseniz tabağın birinin yemek değil, salata tabağı olmasına dikkat edin.
Her gün mutlaka duş alın. Önce sıcak, sonra soğuk geçişlerde vücudunuza jimnastik yaptırın. Suyun terapi yapıcı etkisini unutmayın.
Hobi edinin
Hobilerinizi günlük hayatınıza dahil edin. Sevdiğiniz işlerle uğraşmak günlük stresinizi azaltmanıza yardımcı olacaktır. Nelerden hoşlandığınıza karar verin ve bunları düzenli olarak yapmaya çalışın.
Yazının Devamını Oku 22 Şubat 2010
Araştırmalara göre kalp krizleri kış aylarında, diğer mevsimlere göre 2-3 kat fazla. Yine yaz aylarına göre daha ölümcül seyrediyor. Solunum yolu enfeksiyonları, grip, kış aylarında daha fazla kalori içeren yağlı besinlerin tüketilmesi ve bu kalorinin harcanamaması, daha az güneşle temasın getirdiği bazı hormonal değişiklikler, kapalı havaların oluşturduğu stres kalp krizlerine ortam hazırlıyor.
Kardiyoloji uzmanı Doç. Dr. Ertan Ökmen’in verdiği bilgiye göre, kalp krizlerinin kış aylarında daha sık olmasının en önemli nedenlerinden biri soğuk havaların uyardığı damarlardaki büzülme, spazm ve tansiyonu yükseltici etki. Soğuk havada vücut, mevcut sıcaklığını korumak için cilde daha az kan gönderir. Bunu da tüm damarlarda (özellikle cildi besleyen) büzülme oluşturarak yapar. Bu büzülme otomatik olarak tansiyonun yükselmesine neden olur.
Özellikle sabah saatleri kalp krizlerinin en sık görüldüğü zaman. Çünkü sabah saatlerinde, kan akışkanlığında değişim oluyor. Buna hormonal faktörler, tansiyonun daha yüksek olması gibi başka etkenler de katılınca kalp krizleri daha sık görülüyor. Doç. Dr. Ökmen, şunları söylüyor:
“Her yerin karlarla kaplı olduğu, güneşli, tazelik hissi uyandıran, beyaz kış sabahları özellikle bilinen damar tıkanıklığı olan ve kalp hastalığı risk faktörlerini yoğun olarak bünyesinde bulunduran, tansiyonu yüksek hastalar için günün en tehlikeli zamanı. Birçok araştırma ilginç bir şekilde karlı bir gecenin ardından sabah dışarı çıkıp evinin önündeki ya da arabasının camlarındaki karları temizlerken, işe yetişmek için hızlı hareket eden kişilerde kalp krizi geliştiğini ortaya koyuyor. Karların temizlenmesi, yolu açmak ya da arabanın karlı-buzlu camlarını temizlemek aynı zamanda tansiyonu da yükselten ciddi bir egzersiz.”
ÖNLEM ALIN
Bilinen kalp hastalığı, hipertansiyonu, damar tıkanıklığı olan belli yaşın üzerinde, yüksek kolesterol, diyabet, aşırı kilo, sigara alışkanlığı, ailede kalp hastalığı gibi risk faktörlerine sahip kişilerin kalp krizi tehlikesinden korunmak için bazı kurallara uymasının hayati önemi var:
Kış sabahlarında çok daha dikkatli olun. Yavaş, keyifli bir sabah her zaman iyidir.
Kalp, tansiyon hastasıysanız ilaçlarınızı düzenli alın.
Özellikle kar yağışının ertesi günü sabahında yapılacak kar temizleme işini dinlenerek yavaş yavaş yapın. Hatta mümkünse yapmayın.
Soğukta, açık havada egzersiz yapmak yerine evde, spor salonunda egzersizi tercih edin. Geniş, kapalı mekânlar örneğin alışveriş merkezleri 30 dakikalık bir yürüyüş için uygun ortamlar.
Enfeksiyonlar, özellikle üst solunum yolu infeksiyonları, kalp hastalarında oldukça ağır seyredebiliyor. Bazen kalp krizi ve kalp yetmezliğini uyarabiliyor. Alışveriş merkezlerinde yürüyüş-egzersiz yaparken kalabalık olmayan saatleri tercih etmek enfeksiyonlardan korunmak için de doğru davranış.
Grip, zatürree aşılarını mutlaka yaptırın.
Kalp krizi geçirdiyseniz dumanlı, kirli, soğuk havada olabildiğince dışarı çıkmayın. Çıkmak zorundaysanız mutlaka yanınızda dil altı hapı taşıyın.
Kış aylarında kilo alındığını unutmayın ve harcayamayacağınız kadar kalorili besinler yemeyin.
Tansiyon takiplerinizi düzenli yapın.
Yazının Devamını Oku 15 Şubat 2010
Soğuk ısırığı, bildiğimiz adıyla donma, kanın nispeten daha az gittiği uzuvlarda (eller, ayaklar, kulaklar ve özellikle burun ucu) sık görülüyor. Soğuk ısırığı, sıcaklığın sıfırın altına düşmesiyle oluyor. Genellikle hipotermiyle bağlantılı gelişiyor. Kan dolaşımını yavaşlatan hareketsizlik, dolaşımı engelleyen dar giysiler soğuk ısırığına zemin hazırlayan diğer önemli faktörler.
Aslında soğuk ısırığında vücudun kendini korumaya çalışmasının rolü de var. Vücut, ana gövdedeki sıcaklığını korumak için diğer bölgelere olan dolaşımı neredeyse durma derecesinde kısıtlar. Diğer yandan soğuk, damarları çevreleyen ve plazmanın damarın dışına çıkmasını önleyen hücrelere de zarar verir. Plazmanın kaybıysa kanın damarın içinde pıhtılaşmasına ve dolaşımı daha da yavaşlatmasına neden olur. Dolaşım azaldıkça dokular donmaya başlar. Hücreler arasındaki su kristalleşir. Hücre içindeki suyu emerek büyür.
Buna rağmen donma, hücreleri öldürmez. Laboratuvar çalışmalarına göre hücreler donduktan sonra bile uzun süre canlı kalıyor. Soğuk ısırığının asıl zararı endothelial hücrelerin zarar görmesi. Dokular tekrar ısındığında bu bölgeye giden kan pıhtılaşır. Buradaki dolaşımı tamamen durdurur. Dolayısıyla o bölgedeki hücreler de ölür.
DAR GİYSİLERDEN UZAK DURUN
Bazı durumlarda soğuk ısırığı örneğin metallere temasla da ortaya çıkabilir. Vücudunuzun merkezini sıcak tutarak dolaşımın azalmasını önleyen giysiler, vücudun uç noktalarını da sıcak tutar. Soğuk ısırığından korunmak için ayrıca:
Dar giysi kadar, dar ayakkabılardan da uzak durun. Kan dolaşımını engeller.
Çok kalın tek parça yerine, kat kat giysileri tercih edin.
Kulak, burun, parmak gibi uç organlarınızı şapka, atkı, eldivenle koruyun.
Sigara içmek yüzey dolaşımını azaltır ve bu yüzden lokal donmalara katkıda bulunur.
Dolaşımı devam ettirmek için el ve ayak parmaklarını hareket ettirin. Kolları hızla çevirmek dolaşımı hızlandırmak için iyi bir yöntem.
Yüzeysel donuk: Yüz, burun, kulak, parmaklar gibi ufak dokular etkilenir. Derin donuklar kadar önemli olmasa da eğer gerekli tedbirler alınmazsa derin donuk haline gelebilir. Doku beyazdır. Üst dokular sert, alt dokular daha yumuşaktır. Önce acı hissedilir. Sonra bölge soğuk ve hissizdir. İlkyardım olarak donmuş organı sıcak bir vücutla temas ettirilerek ısıtın. Bölgeyi ovmayın. Böylece ısıtılan bölge kısa sürede bir karıncalanma hissiyle birlikte eski haline gelecektir.
Derin donuk: Eller, ayaklar, bacak ve kolların bir bölümü yani daha büyük dokular etkilenir. Derin donuklarda büyük miktarda doku ya da bir organın tamamı kaybedilebilir. Deri sert ve alttaki dokular da katıdır. Eklem hareket edemez ya da kısıtlı hareket edebilir. Donma sırasında acı hissedilir. Sonra hissislik başlar. Çözülmede yine acı hissedilir. İlkyardım sırasında, donmuş bölümü eritmeyin. Etkilenmemiş dokuların donmasını önleyerek zararın artmasını engelleyin. Eğer doku erimişse tekrar donmasını ve baskı altında kalmasını önleyin. Kişiye bol sıvı verin. Hastayı en kısa zamanda hastaneye ulaştırın.
Yazının Devamını Oku 8 Şubat 2010
Osteoporoz, yani yoğunluğunun azalması nedeniyle kemiğin kolay kırılır hale gelmesinin önemli nedenlerinden biri güneşten yeterince yararlanamamak. Türkiye gibi güneşten bolca nasiplenen bir coğrafyada bile D vitamini eksikliği ve osteoporoz sorunu yaygın görülüyor. Tam da bu nedenle Osteoporoz Hasta Derneği İkinci Başkanı Prof. Dr. Nurten Yeşilyurt, güneş ışınlarından yararlanmayı tavsiye ediyor. Çünkü güneş, D vitamini sentezlenmesinde kritik rol oynuyor. D vitaminiyse, kemiğin yapıtaşı olan kalsiyumun emilimini ve kemik yapımında kullanılmasını sağlıyor. Ve tabii bir başka önemli nokta da kalsiyumdan zengin beslenme.
Adana bölgesinde 6 ay boyunca örnek bir sosyal sorumluluk projesi yürütülecek. Projenin adı “5000 Kadına Kemik Okulu”. Osteoporoz Hasta Derneği’nin destek verdiği, Ortopedia Kemik ve Eklem Hastalıkları Hastanesi ile Seyhan Rotary Kulübü’nün hayata geçirdiği projenin amacı, 18-70 yaş arasındaki 5 bin kadını osteoporoz konusunda eğitmek, onların da çevrelerini eğitmesine olanak sağlamak. Projenin fikir babası Ortopedia Hastanesi Kalça Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Emre Toğrul, “Osteoporoz Türkiye’de de özellikle ileri yaşlarda sıklıkla karşılaşılan bu hastalık. Kırıkların meydana çıkması ile kişilerin yaşam kalitesi önemli ölçüde etkileniyor. Kemik yoğunluğunun azalması sonucu kalça kırığı yaşayan her 5 kadından 1’i bir yıl içinde hayatını kaybediyor. 50 yaşın üzerindeki her üç kadından birinde görülen osteoporoz özellikle menopoz sonrasında önemli sorunlara neden oluyor. Dünyada her yıl osteoporoza bağlı 1.7 milyon kalça kırığı vakası bildiriliyor. Bu sayının 2050 yılı itibarıyla dünya çapında 6.3 milyona ulaşacağı tahmin ediliyor” diyor.
BEŞ BİN KADIN ÇEVRESİNİ EĞİTECEK
“Neden kadınları eğitiyorsunuz?” sorusuna karşılık Prof. Dr. Toğrul, şu yanıtı veriyor: “Erkekler osteoporoz konusunda duyarsız. Biz de önce duyarlı kesimi, kadınları hedefledik. Bir kadının vücudundaki kemikleri en çok güçlendirebileceği çağ 18-35 yaş arası. Bu çağda 7-8 doğum yapan kadın çok. Doğumlar, güneşışığı alınmasını engelleyen giysiler, yanlış beslenme, ömrün uzaması gibi nedenlerle osteoporoz sıklığı artıyor. Artık sadece hastanemizde her hafta 4-5 kalça çıkığı görüyoruz. Eğitilen kadınlar başta çocukları olmak üzere yakın çevrelerine osteoporozu anlatabilecek. Bir günlük eğitim programı sonunda da sertifika veriyoruz. Bazı kadınlar, ilkokul diplomaları bile yokten, sertifika sahibi oluyor” diyor.
Eğitimler sırasında kadınlara güneşten yararlanmaları da öğretiliyor. Prof. Dr. Toğrul, “Yaz tatillerindeki sayılı günlerde alınan güneş bütün ihtiyacı karşılamaya yetmiyor. Örtülerini açın demiyoruz ama hiç olmazsa elleri, yüzleri, ayakları gibi bölgelerden güneşin yararlı ışınlarını alabilirler” diyor.
TÜRKİYE GÜNEŞİNİ İYİ KULLANAMIYOR
Prof. Dr. Nurten Yeşilyurt vücudun hiç olmazsa yüzde 15’inin güneş ışınlarına maruz kalması gerektiğini söylüyor. “Güneşten, kalsiyumdan, D vitamininden, balıktan yana zengin bir ülkeyiz. Ancak maalesef hiçbirini iyi kullanamıyoruz. D vitamini eksikliği oranı da çok yüksek. Biz dernek olarak bazı gıdalara D vitamini takviyesi yapılması için çabalıyoruz” diyor.
Güneşten her mevsim yararlanmak şart. Mart-kasım ve 11.00-16.00 saatleri arasında her gün güneş ışınları için zaman ayrılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Yeşilyurt, “Ama öyle 30-40 koruma faktörleri sürerek değil. Kollar, bacaklar gibi bazı bölgelere 6-7 koruma faktörü altında güneşten koruyucu sürerek, ultraviyole ışınlarının vücuda girebilmesine olanak sağlanmalı” diyor.
Prof. Dr. Yeşilyurt, süt ve süt ürünlerinin yanı sıra koyu yeşil yapraklı sebzeber, salatalar, turunçgiller ve kivide oldukça yüksek dozda kalsiyum bulunduğunu söylüyor. Sigara, yüksek doz alkol kullanımı, günde 3 fincanın üzerinde yoğun filtre kahve içimi ile gazlı içeceklerse kalsiyum emilimini azaltıyor. Hareketsiz yaşam osteoporoz riskini artıran önemli risklerden.
Yazının Devamını Oku 1 Şubat 2010
Kışın artan hava kirliliği ve soğuk hava alerjik hastaların hayatını güçleştiriyor. Aslında herkes bu koşullardan etkileniyor. Ancak bünyeniz alerjikse daha ciddi önlem almalısınız. Açık havada ağız, burun ve göz gibi organlarınızı koruyun. Soğuk havayı ağız ve burundan direkt almayın. Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Füsun Soysal’ın verdiği bilgiye göre, çocuk, yaşlı ve kronik hastalığı bulunanlar kışın risk grubunda. Özellikle alerjik astımlılarda alerjenler, viral enfeksiyonlar (nezle, grip, farenjit), soğuk hava, kirli hava, sigara dumanı, ilaçlar (aspirin, ağrı kesici ve romatizma ilaçları), gıda katkı maddeleri, boya, cila, vernik, parfüm kokuları, stres gibi faktörler astım ataklarını tetikliyor. Soğuk havalarda odun, kömür ve diğer yanıcı maddelerin kullanımındaki artış, hava kirliliği yaratıyor. Egzoz gazı, fabrika dumanı gibi alerjenler alerji hastalarını olumsuz etkiliyor.
ASTIM KRİZİ ARTIYOR
Alerjik bünyelilerin kirli havayı soluması, zaten var olan duyarlılığı daha da artırıyor. Bunun sonucunda öksürük, nefes darlığı, hırıltı ile kendini gösteren astım krizleri ortaya çıkıyor. Solunum yollarında artan duyarlılık nedeniyle, mikropların solunum yollarına yerleşmesi daha da kolaylaşıyor. Bu nedenle sinüzit, bronşit, zatürre gibi enfeksiyonlar daha sık ortaya çıkıyor. Alerjik kişilerde, hava kirliliğinden etkilenen tek organ akciğer ve bronşlar değil. Göz ve burun da olumsuz etkileniyor. Hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde alerjik rinit (saman nezlesi) ve alerjik göz hastalıkları da artıyor.
SOLUNUM YOLLARI SOĞUĞA ÇOK HASSAS
Kirliliği oluşturan kimyasal parçacıklar göz ve burundaki hücreleri uyararak, alerjiyi tetikliyor. Bunun sonucunda burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırık, gözlerde sulanma, kızarıklık ve kaşıntı ortaya çıkıyor. Alerjik astımlı hastalar soğuk havaya maruz kaldıklarında kendilerini kötü hissetmelerinin sebebi, solunum yollarının soğuğa karşı aşırı derecede hassas olması. Bu durum mutlaka soğuk hava alerjisi olduğu anlamına gelmez. Soğuk havanın solunması, solunum yollarının kurumasına ve bu nedenle daralmasına neden olur. Ayrıca aşırı soğuk havalarda burundan nefes almak da oldukça zorlaşır. Astımlı kişilerin, ağız yolu ile nefes almaları durumunda alınan hava, solunum yollarının daha çok daralmasına sebep olur. Bu da, havanın solunum yollarına ulaştığında yeterli derecede ısıtılamamış olmasından kaynaklanıyor. Burun, solunum yollarının korunmasında önemli rol oynuyor. Burundan alınan hava nemlenerek, ısınarak ve tozlar tutularak geçtiği halde ağızdan alınan hava direkt olarak solunum yollarına ulaşıyor. Bronşların hassasiyetini artırıyor. Böylece alerjik bulgular tetikleniyor.
BÜNYENİZ ALERJİKSE
Hava kirliliği olan ortamlardan uzak durun
Kışın kalabalık kapalı ortamlarda uzun süre kalmayın
Sigara dumanından korunun
Sokağa çıkınca ağız, burun ve gözlerinizi koruyun. Ağız ve burundan direkt soğuk hava almayın.
Kışın yünlü atkı, bere ve kazak giymeyin.
Alerji belirtileri ortaya çıktığında hekim kontrolü ve önerisiyle lokal etkili kortizonlu spreyler, damlalar ve antibiyotik kullanın.
Yazının Devamını Oku 25 Ocak 2010
Kayak sakatlanmasını “mevsim normali” saymayın. Tatil keyfinize gölge düşmesini istemiyorsanız, basit birkaç önlem almayı ihmal etmeyin. Hele hele kaymaya yeni başlıyorsanız.
Gereksiz ve erken kendine güven, özellikle acemilerde sık sakatlanmalara sebep olur. Oldu ya kayarken sakatlandınız, hemen kaymayı bırakın ve yardım gelmesini bekleyin. Sömestr, pistleri kalabalıklaştıracaktır. Kalabalık pistlerde de kaza ihtimali artar. İlk yardım olarak yaralanan bölgeyi dinlendirin, buz tutun, yukarıya kaldırın ve varsa kompresyon uygulayın. Memorial Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Yalın Dirik, kayak meraklılarına sakatlanmadan kaymanın tüyolarını verdi:
* Ekipmanlar çok önemli. Mümkünse kendinize ait malzemeler kullanın.
* Kiralamak zorundaysanız, malzemenin kendinize uygun olup olmadığını kontrol edin. Kayak yaralanmalarında en sık rastlanılan travmalar, düşme esnasında kayakların ayakkabıdan çıkmadığı durumlarda gelişiyor. En ufak bir rahatsızlık ve güvensizlik halinde kiraladığınız yere gidip değiştirmekten üşenmeyin. Küçük ya da büyük ayakkabı o anda önemsiz gibi gözükebilir. Ancak tatilinizi zehir edecek kadar önemli sakatlıklara yol açabilir.
* Vücut ağırlığı ve tecrübe durumunuza göre kayak ekipmanı seçin.
* Hareketinize engel olmayan elbiseler giyin.
* Gözlerinizi güneşten korurken görüşünüzü etkilemeyen gözlük ve maskeler takın.
* Kaymaya başladığınız ilk bir saat daha az riskli yollar ve manevralar seçin. Bu süre içinde hem vücut ısınacak hem de kısa bir alıştırma dönemi sonrasında kayak aktiviteniz daha iyi olacaktır.
Yazının Devamını Oku 18 Ocak 2010
Seyahatlerle veya yaşadığınız yerde havanın kısa süreler içerisinde değişmesi, bir gün kışı yaşarken, ertesi günü bahara, yaza dönmesi ağız ve burunla başlayan solunum yollarımızı hasta ediyor. Özellikle burunda başka sorunların olduğu durumlarda, bu koşullara uyum sağlamak daha da zorlaşıyor. Beraberinde birçok sağlık sorununa zemin hazırlıyor.
Kulak Burun Boğaz Uzmanı Dr. Atilla Şengör’ün verdiği bilgiye göre, solunum yollarımız hava değişimlerine uyum sağlamaya çalışır. Bir filtre veya klima gibi çalışan burnumuz adeta üst ve alt solunum yollarını korumak için tasarlanmış bir organımız. Eğer normalde de burun solunumu rahat yapılamıyorsa veya bir şekilde burnun işlevlerinde zaten bir aksama varsa hava değişimleriyle birlikte burun tıkanıklığında artma ve geniz akıntısı ortaya çıkıyor. Burunda üretilen salgının artması veya kıvamının yoğunlaşması durumlarında geniz akıntısı fark edilebiliyor.
BAŞ AĞRISI YAPABİLİR
Nezle ve grip olunduğunda, burun içi dokularından enfeksiyon nedeniyle sıvı sızmasına bağlı salgı miktarı da artıyor. Geniz ve burun akıntıları başlangıçta şeffaf ve akışkan. Ama üzerine bakteriyel bir enfeksiyon eklenmesiyle yeşil-sarı renkli ve yoğun kıvamlı olabiliyor. Ayrıca sinüzitli hastalar, sinüslerinden kaynaklanan akıntılar nedeniyle geniz akıntısı hisseder. Bazen bu durum kronikleşebilir ve sık geçirilen enfeksiyon atakları ile beraber kronik baş ağrısı, yüz ve göz çevresinde ağrı ile burun tıkanıklığı bulunabilir.
Bazı ilaçların kullanımı da geniz akıntısına neden olabilir.
Dr. Göngür, “Nezle ve gripte kullanılan akıntı kesici (dekonjestan) ilaçlar salgıyı azaltarak hastalık belirtilerini azaltırken, kıvamda yoğunlaşmaya neden olur. Bunun dışında, örneğin tansiyon, bazı nörolojik ve psikiyatrik hastalıklarda kullanılan bazı ilaçlar da benzer mekanizmalarla geniz akıntısının fark edilebilir duruma gelmesine yol açabilir” diyor.
ALERJİLER DE GENİZ AKINTISI YAPIYOR
Gittikçe sık rastlanan alerji durumlarında da geniz akıntısı görülüyor. Burada bazı alerjen maddeler burun içi dokuya temas ettiğinde “alerjik yanıt” gelişiyor. Burunda salgı artışı ve doku şişmesi (ödem), burun akıntısı ve tıkanıklığı olarak algılanıyor. Bu durum geçici olabileceği gibi, uzun süren alerjilerde burun dokularında önemli kronik değişimlere de yol açabilir. Burnun temizlenme mekanizması bozuluyor. Buna bağlı olarak gelen yeni bir alerjen maddenin burun içerisinde kalış süresi uzuyor. Burun içi dokularla temas
Yazının Devamını Oku