Mesude Erşan

D vitamini almanın tam zamanı!

28 Haziran 2010
Güneş ışınlarıyla aktif hale gelen D vitamini depolamak için uygun zaman... Özellikle mart - ekim ayları D vitamini açısından en etkin dönem. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Ece Aydoğ, “Bu aylarda koruma kremi kullanmadan 10-15 dakika güneşlenin” diyor.

İsteyerek veya koşullar nedeniyle işyerlerinde, evlerde, sokaklarda, hatta tatillerde güneşten kaçınmakla geçiyor hayatımız. Ancak bu kaçınma, vücudu D vitaminden mahrum etme anlamına da geliyor. Halbuki biliyoruz ki D vitaminin yüzde 80’inin güneş ışınlarıyla açığa çıkıyor. Dolasıyla güneşi tamamen düşman bilmek de hatalı. Doç. Dr. Aydoğ, “Özellikle güneş ışınlarının dik geldiği 11.00-15.00 saatleri D vitaminin dönüşümü için en etkili dönem. Ancak maalesef bu saatler cilt kanseri için de en riskli saatler. Sadece 10-15 dakikalığına, koruma kremi kullanmadan, diz ve dirseklerden aşağısını güneşlendirmek yeterli” diyor.

ESMERLERİN İHTİYACI DAHA FAZLA

Doç. Dr. Aydoğ ilginç bir bilgiyi daha paylaşıyor. Esmer kişilerde D vitamini sentezi, sarışınlara göre daha yavaş. Dolasıyla esmerlerin cilt özelliklerinden ötürü sarışınlardan 36 kat daha fazla güneşe maruz kalmaları gerekiyor.
D vitaminin yüzde 20’si ise besinlerden alınıyor. Bu nedenle özellikle güneşe hasret kaldığımız kış aylarında D vitamini açısında zengin somon, uskumru gibi yağlı balıklar, balık yağı, yumurta ve mantar tüketilmesi gerekiyor.

KADINLARDA DAHA YAYGIN

D vitamini eksikliği, doğum ve emzirme nedeniyle kadınlarda daha yaygın. Cilt ve böbrekteki değişimler sebebiyle yaşlılar da D vitamini fakiri. D vitamini denge üzerinde önemli derecede etkili, dolasıyla yeterli düzeyde alımı sağlanırsa düşmelerin önlenerek kemiklerde kırık ihtimali azaltılabilir. D vitamini eksikliği basit bir kan tahliliyle saptanabilir.

EKSİKLİĞİ HASTALIĞI ÇAĞIRIYOR

D vitamini eksikliği yetişkinlerde yaygın kemik ve kas ağrıları şeklinde kendini gösteren osteomalazi denilen bir kemik metabolizması rahatsızlığına, çocuklarda ise raşitizme yol açar. Süregelen yaygın kemik ve kas ve ağrılarında D vitamini eksikliğinden şüphelenmek gerekir. Yapılan araştırmalarda fibromiyalji tanısı alanlar ve kronik bel ağrısı olan hastaların önemli kısmında D vitamini düşüklüğü saptanmış. D vitamini eksikliği, ileri aşamalarında, hastalarda kas kuvvetsizlikleri ve buna bağlı gelişen yürüyüş bozuklukları ve hatta kemiklerde kırılmalar dahi ortaya çıkabiliyor.

ÇOK İŞLEVLİ

D vitaminin vücutta kemik ve kas metabolizması dışında başka işlevleri de var. Kalp, beyin, meme, prostat gibi pek çok organımızda D vitamini alıcıları bulunur. D vitaminin farklı organlar üzerindeki etkisi yeni yeni keşfediliyor. Özellikle son dönemde kalp hastalıkları, diyabet, depresyon, bazı kanser ya da enfeksiyon türlerinde D vitamini eksikliği nedenler arasında sayılmaya başlandı.

VİTAMİN NASIL AÇIĞA ÇIKAR

D vitamini kritik öneme sahip çünkü, kemik ve kas metabolizmasının yapı taşı. Kuvvetli kemiklerin gelişmesi için böbreklerden ve bağırsaklardan fosfor ve kalsiyum emilimini düzenliyor. D vitamini, kolestrol kökenli bir maddenin UV ışınlarına maruz kalmasıyla meydana geliyor. Bir sonraki aşamada karaciğer ve böbrekte değişime uğruyor. En sonunda aktif D vitamini oluşuyor.
Yazının Devamını Oku

Adetiniz tatilinize uysun

21 Haziran 2010
Kadınların en büyük kabuslarından biri adet günlerinin tatille çakışması. Bol bol denize, havuza girmek, açıkhavada özgürce zaman geçirmek varken hareketlerinin kısıtlanması keyif kaçırmaya yetiyor. Tatili her zaman adet döngüsüne göre ayarlamak mümkün olmuyor. Ancak kadın hastalıkları ve doğum uzmanına danışarak adet tarihinizi, tatilinize uydurabilirsiniz.

Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Op. Dr. Altuğ Semiz, adet kanamalarını geciktirmek için progesteron hormonu kullanılabileceğini söylüyor. İlaç için ideal başlama tarihi, beklenen adet kanamasının başlangıcından en geç 3-4 gün öncesi. İlacı günde üç kez, birer adet kullanmak yeterli. Bu ilaç kullanıldığı süre zarfında adet başlamıyor.

KARACİĞER SORUNU VE EMBOLİDE RİSKLİ

Bu ilacın bilinen büyük bir yan etkisi bulunmuyor. Ama karaciğer bozukluğu olan ve daha önce emboli geçiren kadınların kullanılması önerilmiyor. İlacın ciddi yan etkisi yok. Fakat adet kanama miktarında değişiklik, vücutta ve göğüslerde şişkinlik yapabiliyor. Genellikle ilacı bıraktıktan 2-3 gün sonra kanama başlıyor. İlacı bıraktıktan sonraki ilk adet normalden biraz daha ağrılı ve kanama değişikliğiyle beraber olabiliyor. Bazı kadınlarda ilaçtan sonraki adet döneminde de düzensizlik görülebilse de büyük çoğunda ikinci adetle her şey normale dönebiliyor.

ZAMANLAMA ÖNEMLİ

İlaç kullanıldığında, hemen her durumda etkili oluyor. Eğer ilaç geç kullanmaya başlanmışsa bu durumda adet gecikmesi sağlanamayabilir. Özellikle vücut kitle indeksi yüksek kadınlarda ilaç dozu yetersizliği nedeniyle uygulamanın başarısız olma ihtimali yükseliyor. Bu ilaçla beraber alkol kullanmanın hiçbir sakıncası bildirilmemiş. Yine de ilaç kullanımı ile alkol alımı arasındaki zamanın artırılması öneriliyor.

RİTMİNİZ BOZUKSA NEDENİNİ ARAŞTIRIN

Adet düzensizliği olan kadınların ilaçla adeti geciktirmesi zor. Önce sorunun nedenini bulmaları gerekiyor. Bu amaçla genel bir jinekolojik muayeneden geçmeli. Yumurtalık kistlerinden erken menopoza kadar bütün olasılıklar muayeneyle tamamlanmalı. Özellikle adet gecikmesi olan genç kadınlarda gebelik kesinlikle araştırılmalı. Aktif cinsel hayatı olan bütün genç kadınlar adet gecikmesi durumunda öncelikle gebelik testi yapmalı ve test negatif olduğu halde adet gecikmesi devam eden durumlarda doktora başvurmalı. Adet gecikmeleri ya da düzensizliğinde eğer altta yatan neden muayenede saptanamamışsa hormon testleri ile tiroid hastalıkları, prolaktin bozuklukları araştırılmalı. Genel olarak adet düzensizliği yaşayanlarda özellikle strese bağlı gecikme ya da hızlı kilo alıp verme sorunu varsa doğum kontrol haplarıyla düzenlenmesi mümkün.
Yazının Devamını Oku

Klima yüz felcini tetikliyor

14 Haziran 2010
Otomobille seyahatlerde serinlemek için ardına kadar açılan camlar ve klimalar yüz felcine davetiye çıkarıyor. Hele hele terliyseniz. Oldu da tüm önlemlere rağmen yüz felci geçirdiniz, derhal bir nöroloji uzmanına görünün ki nedene yönelik tedavi yapılabilsin. Nöroloji Uzmanı Dr. Nilay Değirmenci, otomobil ve diğer ortamlarda klimaların tam yüzünüze doğru serinlik vermesinin doğru olmadığını söylüyor. “Yüz felci, kışın rüzgârlı, soğuk havalarda yazın ise araçlarda cam açık seyahat etme alışkanlığı nedeniyle artıyor” diyor. Kışın dışarı çıkarken atkı ve şapka kullanılmasını öneren Dr. Değirmenci, yazın da klimaların direkt önünde oturulmaması gerektiğini hatırlatıyor. “Ayrıca araç klimalarını yüzünüze üfleyecek şekilde yönlendirmek, araç camlarını uzun süre açık tutmak, yüz felci riskini artırır. Soğutucuların bilinçsiz kullanımı da yüz felcine sebep olabileceği akıldan çıkarılmamalı. Klima açıldığında soğutmayı kademeli artırın. Yoğun rüzgâra maruz kalmak, yüz felci dışında ayrıca akut sinüzit ve orta kulak iltihabı gibi ciddi üst solunum yolu enfeksiyonlarına da yol açtığını unutmamak gerekir” diyor.

RİSKLİ HASTALIKLAR

Ne oluyor da otomobilde yüz felci gelişiyor? Araçta uzun süreli, yoğun rüzgar altında kalanların yüz sinirinde ödeme bağlı yüz felci meydana geliyor. Dr. Değirmenci, “Ödem, yüz kaslarıyla beyin arasındaki sinir iletişimini engelliyor. Bu nedenle kişinin yüz hareketleri kısmen ya da tamamen ortadan kalkıyor. Ödemden göz yaşı, tükürük, işitme ve tat duyularını harekete geçiren sinirler de zarar görüyor” diyor.
Yüz felcine rüzgar dışında ayrıca bazı virüs, bakteriler, akut orta kulak iltihapları, şeker hastalığı ve vitamin eksikliği gibi rahatsızlıklar da yol açabiliyor.

HEMEN DOKTORA BAŞVURUN

Yüz felci ortaya çıktığında, mutlaka asıl nedeni çeşitli tahlil ve tetkiklerle bulmak gerekiyor. Teşhis konulduktan sonra ilk olarak ilaç tedavisine başvuruluyor. Geçmemesi halinde bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans gibi tetkiklerle detaylı araştırmalar yapılıyor. Bunun sonucunda da cerrahi müdahale yoluna gidilebilir. Ayrıca yüz kaslarının tekrar güçlenmesi için masaj ve sakız çiğneme, fizik tedavi rehabilitasyonlarının yapılması gerekiyor.

BU BELİRTİLERE DİKKAT

Yüz felcinin en önemli belirtisi, yüz hareketlerinin azalması veya tamamen ortadan kaybolması. Yüz felci geçirenler kaşlarını ve göz kapaklarını hareket ettirmekte zorlanırken, gülme, yanak şişirme ve dişlerini gösterme gibi yüz hareketlerini güçlükle yapabilir. Biryandan gözyaşı ve tükürük salgısı azalıyor. Tat duygusu bozulurken, gürültüye karşı aşırı duyarlılık hissi oluşuyor.
Yazının Devamını Oku

Trafik kazasına tanık olursanız ne yaparsınız?

7 Haziran 2010
Tatil mevsimi geldi. Yollarda yerli, yabancı çok sayıda araç seyir halinde. Maalesef trafik kazaları Türkiye için büyük bir sorun olmayı sürdürüyor.

Trafik kazalarında, kazazedeye kısa sürede ulaşmak kadar doğru müdahale de önemli. Böyle bir kazaya tanık olduğunuzda ilk yapmanız gereken yaralının çevre güvenliğini sağlamak. Ardından zaman kaybetmeden acil yardım servisini aramak. Ambulans gelene kadar yaralıyı uyanık tutmak ve yalnız bırakmamak da diğer kritik girişimler.

Medline Genel Müdür Yardımcısı Dr. Uğur Keskin’in verdiği bilgiye göre, trafik kazalarında etraftan yetişenlerin yaralıları çekiştire çekiştire araçtan çıkarmaları yanlış. Bunun istisnası kazanın olduğu araçta yangın veya patlama riskinin bulunması. Böyle bir risk söz konusu değilse, yaralının çıkarılması için ilkyardım ekiplerinin beklenmesi daha doğru. Dr. Keskin, şunu söylüyor:
“Trafik kazalarında kazanın şekli ve yaralının kazadaki konumu çok önemli. Çünkü kişinin dışarıdan görünen herhangi bir yarası ya da kanaması olmasa da iç organlarında ciddi hasarı, kazanın etkisiyle ilk anda gözlenememiş ve hayati risk oluşturan bir kırığı, kanaması olabilir. Bu tip durumlarda ilk olarak çevre güvenliği alınmalı. Yaralı asla oynatılmamalı ve ambulans gelene kadar beklenmelidir. Ancak aksi takdirde hastayı olduğu şekli ile bırakmak en doğru yaklaşım tarzıdır. Sağlık ekipleri, kazanın oluş şeklini ve yaralıyı inceleyerek nasıl ve ne gibi yardımcı sağlık malzemeleriyle müdahale edilmesi gerektiğine karar verir ve uygular.”
BİLİNCİNİZ AÇIKSA DOKUNDURMAYIN!
Dr. Keskin kazazedenin kendindeyse ilkyardım ekibi dışındakileri müdahale etmemesi için durdurması gerektiğini söylüyor. Çünkü dışarıdan fark edilmeyen bir yaralanma, iç kanama benzeri durumlar olabilir. Uzman olmayanların müdahalesi kazazedenin hayatını tehdit edebilir. Hatta örneğin omurilik kırığı varsa yanlış taşıma ve müdahaleler felce yol açabilir. Trafik kazası veya yüksekten düşme gibi yaralanmalarda bazen kanama olabiliyor. Bu yaralıların iyi izlenmemesi ve gerekli tetkiklerin yapılmaması halinde gözden kaçabiliyor. Dolayısıyla sorun çıkması halinde doğru ve zamanında müdahale için hastanede bir süre izlenmelerinde yarar var.

AMBULANSTAKİ KİŞİ YAKININIZ OLABİLİR

Trafik kazalarının önlenmesinde herkese görev düşüyor. Bunun için:

Yazının Devamını Oku

Rahat uçak yolculuğu için birkaç öneri

31 Mayıs 2010
Uçak yolculuklarının konforlu olması, binlerce fit yükseklik ve basıncın bedenen hissedilmemesi için uçak üreticileri ve havayolu firmaları her türlü önlemi alıyor. Ancak uçak yolcularının da üzerlerine düşen görevleri yerine getirmesinde yarar var. Özellikle 4 saatin üzerinde süren, uzun mesafeli yolculuklar sağlıklı kişileri bile etkileyebilir. Uçuş Hekimi Dr. Pınar Atakan Birler, sorunsuz uçak yolcuğunun ipuçlarını paylaştı:

ALKOL, GAZLI İÇECEKLERİ TERCİH ETMEYİN: Uçuşun tüm safhalarında kabin havası, sağlıklı yolcular için yeterli oksijen içeriyor. Buna rağmen kabin hava basıncı deniz seviyesine göre oldukça düşük olduğu için kanın oksijenle doyması biraz düşer. Bu da dokulara daha az oksijen gitmesine (hipoksi) yol açar. Bu etkiler sağlıklı yolcular tarafından genellikle dengelenir. Kalp damar veya solunum hastalıkları olan yolcular veya kansızlık (anemi) gibi kan ile ilgili belirli bozuklukları olan kişiler hipoksiyi kolayca atlatamayabilirler. Ayrıca, alkolün beyindeki etkisi bu oksijen azlığıyla daha da artar. Yine kabin hava basıncının düşmesi nedeniyle vücuttaki gazlarda genişleme ve bu genişlemeye bağlı rahatsızlıklar ortaya çıkar. Özellikle karın ve bağırsaklardaki gaz genleşmesi orta derecede rahatsızlıklara neden olur. Gazlı içecekler ve gaz yapan yiyeceklerin uçuş öncesi ve uçuş sırasında tüketilmesi bu rahatsızlıkları artırır.

ÇİĞNEME, ESNEME, YUTKUNMA HAREKETİ KULAĞI RAHATLATIR: Kabin içindeki hava basıncı değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan bir diğer durum da kulak ve sinüslerdeki hava değişimi. Uçağın kalkışı sırasında hava genellikle bir soruna neden olmadan orta kulak ve sinüslerden çıkar. Fakat uçağın iniş için alçalması sırasında sinüs ve orta kulağa havanın az gitmesi ağrılara neden olabilir. Bu rahatsızlıkların çoğu yutkunma, çiğneme, esnemeyle azaltılabilir. Eğer bunlar yeterli olmazsa “valsalva manevrası” denilen ağız ve burunun kapatılıp derin bir nefes verilmesiyle orta kulak ve sinüslere hava girmesi sağlanır.
Üst solunum yolları enfeksiyonları (kulak, burun ve sinüslerle ilgili enfeksiyonlar) olan hastaların uçakla yolculuktan kaçınmalarında yarar var.

UÇAK TUTUYORSA, KANAT ÜZERİ VEYA CAM KENARINI TERCİH EDİN: Taşıt tutması uçakta nadirdir. Ama uçak tutuyorsa, kanat üzerinde veya cam kenarında koltuk talep edin. Doktora danışarak ilaç alınabilir. Eğer ilaç kullanılacaksa uçağın kalkmasından en az yarım saat önce alınması gerekir.

YOLCULUĞA YORGUN ÇIKMAYIN, JET LAG’I ÇAĞIRMAYIN: Jet lag için basitçe, kısa sürede birçok zaman alanından geçme (batıdan doğuya ya da doğudan batıya uçarken) sonucu oluşan, uyku kalıplarının ve vücudun iç saatini oluşturan biyolojik ritminin bozulması diyebiriz. Sonuçta sindirim sistemi sorunları, hazımsızlık, bağırsak hareketlerinde değişiklik, uyku sorunları-bozuklukları, stres, düşük fiziksel ve zihinsel performans, bitkinlik ve genel halsizlik dolayısıyla da fiziksel ve zihinsel performansta düşme meydana gelir. Jet lag’ın etkilerini azaltmak için yolculuğa çıkmadan önce iyice dinlenin. Kısa süreli uykular da dahil, yolculuk boyunca mümkün olduğunca dinlenin. Yolculuktan önce ve yolculuk sırasında bol sıvı tüketin. Hafif yemekler, yemek ve yolculuk öncesi ve sırasında alkol tüketimini sınırlayın. Uyku sorunlarınız varsa doktorunuza danışarak uyku hapları alın.

YETERLİ SIVIYI ALIN: Uçak içindeki havanın neminin az olması ağız, burun ve gözlerde kuruluğa neden olur. Bu bir sağlık problemi değil. Ama yeterli sıvı takviyesi yapılmazsa uzun dönemde farklı problemlere neden olabilir. Ayrıca cilt nemlendirici losyon kullanma, burun deliklerini nemlendirmek için serum fizyolojik burun spreyi sıkma ve kontak lens yerine gözlük takmak da işe yarar. Yeterli sıvı alımı olmazsa uzun uçuşlarda dehidratasyon (vücut sıvısının azalması) meydana gelebilir. Alkol dehidratasyonu arttırdığı için, uçmadan önce ve uçuş sırasında kullanımı kısıtlanmalı. Hatta tercihen içmekten kaçınılmalı.

Bebek ağlamasıyla başetmek için bunu unutmayın!

Kabindeki hava basıncı değişiklikleri bebeklere sıkıntı verebilir ve uçuş boyunca ağlamalarına neden olabilir. Tek bir bebeğin ağlaması bile bir uçak dolusu yolcuyu rahatsız etmeye yeter. 7 gününü doldurmamış bebekler için uçak seyahati tavsiye edilmiyor. Uçuş sırasında ağlayan bebeğin rahatlatılması için yutkunmayı uyarmak üzere bebeğin emzirilmesi ya da emzik verilmesi gerekiyor. Bebeklerin ve çocuklar dehidratasyona karşı daha hassas. Yolculuktan önce ve yolculukta bebeğin yeterli düzeyde sıvı alımı sağlanmalı.
Yazının Devamını Oku

Vurgun yemeden dalmanın sırları

24 Mayıs 2010
Önümüzdeki aylarda pek çok tatilci, gittikleri sahil beldelerinde keşif amaçları dalışlar yapacak. Suyun altı gerçekten de keşfedilmeyi bekleyen güzelliklerle dolu. Ancak bu renkli dünyada çıktığınız keşif, vurgunla gölgelenmesin! Uzmanlar dalış meraklılarına “Asla tek başına değil, mutlaka eşli dalın” uyarısında bulunuyor. Ayrıca dalışı imkansız kılan bazı rahatsızlıklar da var. Bu kişiler ne kadar isteseler de dalıştan kaçınmalı. Hisar Intercontinental Hospital Sualtı ve Hiperbarik Tıp Uzmanı Dr. Tuna Gümüş, vurgun yemeden, dalmanın sırlarını anlattı.

Vurgun, dalıştan hemen sonra veya ilk saatlerde ortaya çıkar, çok nadiren 36 saat kadar gecikebilir. Ciddi belirtiler ilk 30 dakikada kendini gözderir. Ekstremite ağrıları da genellikle aynı süreçte ortaya çıkar. Fakat saatler sonra da görülebilir. Dalıştan saatler sonra yapılacak bir uçak yolcuğu bile belirtilerin görülmesine sebep olabilir.

Vurgunlari ikiye ayırmak mümkün. Hafif tipinde (Tip 1), nörolojik herhangi bir bulgu veya belirti olmuyor. Genellikle ciltte kızarıklık ve özellikle omuz, diz eklemlerinde hafif bir ağrı gözleniyor. Ağrı giderek artıyor ama kendiliğinden geçme ihtimali var. Giderek kötüleşirse künt, sıkıştıran diş ağrısı gibi bir hal alabiliyor. Bazen eklem belli bir pozisyona getirildiğinde azalıyor. Cilt tutulumunda kızarıklık ve morarmaya kaşınma da eşlik edebiliyor. Sadece bu bulgular olsa bile hafife almamak gerek, çünkü her an ciddi Tip 2’ye dönüşebilir. Kişi mutlaka bir sağlık kuruluşuna başvurmalı, uygun tedavi almalı.

Tip 2 tanısı, dalıştan sonraki ilk saatlerde ortaya çıkan nörolojik bulgu veya belirti halinde konuyor. Bunlar; eklem içi veya çevresinde ağrı, ciltte kızarıklık ve morarma, özellikle görme, işitme ve denge olmak üzere özel duyularda fonksiyon kaybı, diğer duyularda kayıp, motor hareketlerde güçsüzlük, herhangi bir felç durumu, bilinç kaybı, şuur bulanıklığı, kasılma nöbetleri. Tip 2 vurgun ölümle sonuçlanabilir.

İlkyardım nasıl yapılır?

Vurgun şüphesi varsa önce 112 acil yardım servisi çağrılmalı. Hiperbarik oksijen tedavisi için en yakın merkezle iletişime geçilmeli. Hasta taşınmasında hava yolu kullanılacaksa uçuş yüksekliği 300 metreden (1000 Feet) fazla olmamalı. Nakil sırasında hastaya yüzde 100 oksijen koklatılmalı, damar yolu açılarak sıvı verilmeli. Aspirin de verilebilir ama bunun yan tesirleri olabileceği akılda tutulmalı. Vurgunun tek mutlak tedavisi, hiperbarik oksijen tedavisi. Ne kadar erken uygulanırsa faydası o kadar fazla olur.

DAVETİYE ÇIKARAN YANLIŞLAR

Vurgun riskini artıran davranışlar var. Bunlar; dalış veya sonrasında yoğun egzersiz, soğuk su, tekrarlı dalış, uçuş veya yükseğe çıkış, vücudun susuz kalması, obezite, dalış öncesi yoğun egzersiz, enfeksiyon, dalıştan hemen sonra sıcak duş, seyrek yüksek basınca maruz kalma, dalış günü veya önceki gün alkol tüketmek, sigara, yorgun uykusuz halde dalış yapmak.
Yazının Devamını Oku

İshali önleyecek aşı yolda

17 Mayıs 2010
Yılda yaklaşık 210 milyon kişiyi ishal eden ETEC bakterisine karşı aşı yolda... Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre kısa süreli seyahat edenlerin yarısından fazlası, ETEC daha uzun adıyla entero-toksijenik escherichia coli’nin yol açtığı ishalden etkileniyor. Seyahatte başa gelebilecek en kötü sorunlardan biri ishal. Seyahatin nedeni ister iş, ister tatil olsun otel, bazen de hastane odasına mahkum eden hastalıkltan aşıyla korunmada önemli adımlar atıldı. ETEC bakterisine karşı aşı geliştirmek için üç kurum birlikte çalışmaya başladı: Aşı üreticisi Sanofi Pasteur, Colorado Denver Üniversitesi ve Birleşik Devletler Deniz Kuvvetleri Tıbbi Araştırma Merkezi (NMRC). Aşı için NMRC ile Sanofi Pasteur stratejik ortaklık yapıyor. Önümüzdeki dört yıl boyunca sürecek çalışmayı başlatan ortak araştırma ve geliştirme anlaşması iki kurum arasında imzalandı.

ABD’Lİ ASKERLER DE AŞI OLACAK

Aşı firmasıyla ordunun bu ortaklığın nedeni ETEC’den askerlerin de zarar görmesi. ETEC, seyahat edenler ve ABD dışında görevlendirilen askerlerde görülen bulaşıcı mide ve bağırsak iltihabının da en yaygın nedeni. ETEC’den en fazla etkilenen gruplardan biri de çocuklar. Amerikan Tropikal Tıp ve Hijyen Derneği’ne (ASTMH) göre, gelişmekte olan ülkelerde her yıl yaklaşık 400 bin çocuğun ölümüne neden oluyor.
Aşı, adhesin ve toksoid bileşenlerinden oluşuyor. Anlaşma uyarınca dört yıllık klinik öncesi araştırmalar eğer başarılı olursa, ETEC aşısının geniş ölçekli klinik araştırmalarına geçilecek.

ETEC bağırsaklarda tutunuyor

ETEC, özellikle bağırsaklarda hastalığa neden olan bir bakteri. İshal acil ve etkili tedavi edilmediğinde su kaybı, şok ve ölüme yol açabiliyor. Seyahat ishali de dahil olmak üzere gıda kaynaklı ishaller, her yıl sanayileşmiş ülkelerden, daha az gelişmiş ülkelere seyahat eden 80 milyon kişinin yüzde 40-60’ı için sorun oluşturuyor. Tarih boyunca da askeri harekatlar için büyük bir problem yaratıyor. Bu bakteri, vücuda gıda yoluyla girdikten sonra ilk aşamada bağırsaklara tutunup, yerleşiyor. Burada çoğalıp toksinlerini salmaya başlayınca da hasta ediyor. Aşıyla hedeflenen bakterinin bağırsağa tutunmasını ve toksin üretimini engellemek. Bunu da koruyucu antikor gelişimini sğalayarak yapması bekleniyor. Aşı ishal sonrası gelişen kısa adı IBS olan “aşırı bağırsak duyarlılığı” hastalığınını da azaltacak.
Yazının Devamını Oku

Güneş gözlerinize zarar vermesin

10 Mayıs 2010
Güneşli günler başladı. Gözleri güneşin kısa ve uzun süreli ışınlarından korumak şart. Çoğu kez aksesuvar muamelesi yapılsa da güneş gözlüklerinin çok daha önemli görevi, gözleri güneşin yaydığı ultraviyole yani morötesi ışınların hasarından korumak. Amerikan Hastanesi Göz Kliniği Şefi Doç. Dr. Osman Oram, ultraviyole ışınlarının gözler üzerindeki zararlı etkisinin ozon tabakasındaki incelme nedeniyle arttığını, dolayısıyla güneş gözlüğünün koruyucu rolünün önem kazandığını hatırlattıyor.

Ultraviyole ışınlarının göz üzerindeki olumsuz etkileri kısa dönemde ve uzun dönemde oluşmalarına göre iki gruba ayrılabilir. Güneşli bir günde, gün boyunca uzun süre ultraviyole ışınlarının etkisinde kalınması nedeniyle, kısa dönem olumsuz etkilere örnek olarak, gözlerde derideki güneş yanığı benzeri zedelenmeler oluşabiliyor. Bunlar genellikle birkaç gün içerisinde iyileşebiliyor. Bazen de ağrılı oluyor. Gözde bazı ciddi enfeksiyonların oluşmasına ortam hazırlayabiliyor. Ultraviyolenin göz üzerindeki esas ciddi olumsuz etkileriyse uzun dönemde, sürekli ultraviyoleye maruz kalmaya bağlı maküla (sarı nokta) dejenerasyonu ve katarakt gibi dünyadaki en önemli ve en çok görülen iki görme kaybı.

ÇOCUKLARIN GÖZÜNÜ KORUYUN

Doç. Dr. Oram, “Güneşin göz üzerindeki zararlarından dolayı, bugün artık küçük yaşlardan itibaren, güneşli ve ultraviyole açısından riskli ortamlarda sürekli güneş gözlüğü kullanmasını öneriyoruz” diyor. Güneş gözlüğü seçiminde çerçeve ve cama boşverin demek mümkün değil ama sağlığınız için en az bunlar kadar camının kalitesine de önem vermeniz gerekiyor. Doç. Dr. Oram, gözlük seçerken aşağıdaki noktalara dikkat edilmesini hatırlatıyor:
* Güneş gözlüğü alınırken dikkat edilmesi gereken en önemli özellik camların ultraviyole ışınlarını blokaj derecesi. Normalde her gözlük camı ultraviyoleyi değişik oranlarda bloke edebiliyor. Ama etkili ultraviyole blokajı için özel kaplamalar kullanılması gerekiyor. Güneş gözlüğünün UVA ve UVB blokaj derecelerine bakılmalı. Yüzde 99’un üzerinde UV blokajı yapabilen camlar seçilmeli. Hatta yüzde 100 blokaj oranı tercih edilmeli. Güneş gözlüklerinde kullanılan aynalı kaplamalar göze gelen ışık miktarını düşürmekle birlikte ultraviyole blokaj oranını etkilemiyor.

HANGİ RENK ETKİLİ

* Güneş gözlüğü seçiminde bir diğer önemli faktör cam rengi ve koyuluğu. Camın renginin ve koyuluğunun ultraviyole blokaj derecesiyle herhangi bir ilişkisi olmamasına ve seçimin kişisel zevke bağlı olmasına karşın her cam renginin farklı özellikleri var. Yeşil ve gri renkli camlar görüntü kontrastını etkilemez ve renk bozulmasına neden olmaz. Kahverengi cam, kontrastı ve derinlik hissini artırırken bir miktar renk bozulmasına neden olur. Mavi renk camlar karda en iyi görmeyi sağlarken diğer renklerde bozulmaya yol açar. Kırmızı ve pembe renkli camlar bilgisayarda en iyi görmeyi sağlarken yine renk bozulmalarına yol açar. Göze zararlı olabileceği iddia edilen mavi renkli ışınları bloke eden ve uzaktaki cisimlerin daha net görülebilmesini sağlayan amber renkli camlar özellikle pilotlar, kayakçılar ve gemiciler tarafından tercih edilir. Yukarıdan aşağıya rengi açılan gradyent şeklindeki camlar özellikle otomobil kullanırken rahatsız edici yansımaları engellemeleri nedeniyle tercih edilebilir. Işık miktarına göre rengi açılıp koyulaşabilen fotokromik ya da kolormatik camlar iç ve dış ortamlarda kullanılabilmeleri nedeniyle avantajlı. Polarize camlar özellikle su ya da kar yüzeyinden yansıyan ışınları etkili olarak azalttıkları için denizde, kayakta ve otomobil kullanırken tercih ediliyor. Büyük ve gözleri çevreleyen güneş gözlükleri, çerçeveleri göze kenarlardan gelen ışınları azalttığı için seçilebilir.

ULTRAVİYOLENİN OLUMSUZ ETKİSİNİ ARTIRAN FAKTÖRLER

Çevre: Ultraviyole etkisi karda, kumda ve suda daha fazla.
Yükseklik: Deniz seviyesine göre yükseklik arttıkça ultraviyole seviyesi artar.
Enlem: Ultraviyole ekvatora yaklaştıkça, yani enlem derecesi düştükçe artar.
Dış ortamda kalma süresi: Güneşte kalma süresi arttıkça alınan ultraviyole miktarı artar.
Göz ve deri rengi: Açık renkli gözlere ve deriye sahip kişiler ultraviyole açısından daha fazla risk taşır.
Günün saati: Ultraviyole miktarının en yüksek olduğu saatler 10.00 ila 16.00 arası.
Mevsim: Ultraviyolenin en kuvvetli geldiği dönem ilkbahar ve yaz aylarıdır, sonbahar ve kış aylarında ultraviyole seviyesi düşer.
İlaçlar: Tetrasiklin, doksisiklin gibi bazı ilaçlar gözlerin ve derinin ışık hassasiyetini ve ultraviyolenin olumsuz etkisini artırır.
Yazının Devamını Oku