Mesude Erşan

Ani kilo alıp vermek kalp krizi riskini artırıyor

30 Nisan 2012
Havalar ısındı, kalın giysilerin rafa kaldırılmasıyla fazlalıklar da ortaya çıktı. Yaklaşan tatil planlarının arasında zayıflamak da var. Mayo ya da bikininizin içinde fit görünmek için yapacağınız bazı diyetler beraberinde ciddi sorunları getirebilir. Önerim, hızla zayıflatanlara değil, beslenme uzmanının size özel programlayacağı diyetlere itibar edin.

Uzun saatler aç kalmak, tek tip besinlerin (protein gibi) alındığı diyetler ve uzun kış uykusundan sonra vücuda birden yüklenen egzersiz programları sizi zayıflatabilir ama bu arada farkında olmadan kalp sağlığınızı bozabilirsiniz.
Kardiyoloji uzmanı Dr. Utku Zor, özellikle tek tip beslenmenin uygulandığı ya da uzun süren açlıkların yaşandığı diyetlerin kalp sağlığı üzerinde olumsuz etkisi bulunduğunu hatırlatıyor. “Ayda 10 kilo vermeyi bile vadeden bu beslenme programları metabolizmayı tam anlamıyla alt üst ediyor, tansiyon düşüklüğüne, kan şekerinde düzensizliğe, elektrolit (sodyum, potasyum) dengesinde bozukluğa, baygınlıklara ve kalp sorunlarına neden olabiliyor” diyor.
Diyetin yanı sıra kış ayları boyunca hareketsiz kalanların zayıflama uğruna hızlı bir tempoda egzersize başlamaları da kalbi yorabiliyor. Dr. Zor, “Sağlığı göz ardı etmeden zayıflamanın en önemli kurallarından biri haftada 0,5-1 kiloyu aşmamak” diyor. Dr. Zor şu uyarılarda bulunuyor:
* UZUN SÜRELİ AÇLIK TANSİYON VE KAN ŞEKERİNİ OYNATIR: Kısa süre içerisinde fazla kilo vermek isteyenlerin yaptığı en önemli hatalardan biri şok diyetler. Bu diyetlerde uzun süre aç kalınıyor ve öğünlerdeki yemek miktarları çok azalıyor. Öğün atlayarak yapılan diyetlerde ilk olarak metabolizma bu durumdan etkileniyor. Tansiyonda ani düşüşler ve kan şekerinde düzensizlikler meydana geliyor. Bu durumu takiben de aşırı halsizlik, baygınlık gibi sorunlar yaşanabiliyor.
* ŞOK DİYETLER DİYABET RİSKİNİ ARTIRIYOR: Şok diyetleri bırakınca kilolar hızla geri alınıyor. Bu da diyabete davetiye çıkarmak anlamına geliyor. Belki yazı zayıf geçiriyorsunuz. Ama yaz motivasyonunun sona ermesiyle sonbaharda giden kilolar geri gelmeye başlıyor. Kilonun hızla aşınması insülin direncine yol açarak şeker metabolizmasında dalgalanmalara neden olabiliyor. Bu tür dalgalanmalar da şeker hastalığına yakalanma riskini artırıyor.
* KALP KRİZİ RİSKİNİ ARTIRMAYIN: Ani kilo alıp vermek kalp krizi riskini artırıyor. Beslenme düzeninde yapılan ani değişiklikler, kolesterol düzeylerini dalgalandırıyor. Kısa sürede yüzde 10 veya daha fazla kilo artışı olan orta yaşlılarda ilerleyen yıllarda kalp krizi riskinin arttığı gözleniyor.
* PROTEİN DİYETLER KOLESTEROLÜ UÇURUYOR: Son yılların en popüler diyetlerinden olan protein diyetleri gerçekten de hızlı kilo verdiriyor. Ancak uzun süre yapıldığında vücutta pek çok dengeyi alt üst ediyor. Sadece proteinden zengin gıdaların alınması kolesterol ve doymuş yağ oranını artırıyor. Bu diyetlerle kilo kaybı yaşansa da kişilerin kötü kolesterol düzeyleri artıp, iyi huylu kolesterol düzeylerinde düşüş yaşanıyor. Ayrıca yeni çalışmalar, fazla protein alımının diyabet riskini artırdığı gösteriyor.

Yazının Devamını Oku

Önce by-pass sonra salsada kupa

28 Nisan 2012
By-pass ameliyatı geçiren pek çok hasta hayatını gereğinden fazla kısıtlıyor. Geçen yıl bu ameliyatı geçiren Bülent Okan ise tamamen tersini yaptı. Günde iki-iki buçuk saat salsa dansı çalışmaya devam etti. Bir yılda bir ikincilik, üç de birincilik aldı.

Salsa dans şampiyonu Bülent Okan, aslında dansla tanışmasını kalp ve damar hastalığına borçlu. 2002’de kalp damarına stent takıldıktan sonra doktorları, vücut geliştirme sporunu bırakmasını tavsiye etti. O da buna bir aternatif aradı ve eşi Şebnem ile birlikte dansta karar kıldı.
Okan 50’sinden sonra başladığı dansı kısa zamanda ilerletti. Hatta 2006’da eşine, “Seneye Cumhuriyet Kupası’nı kazanacağız” dedi. Bir yıl bunun için uğraştılar ve kupayı almayı başardılar. Yıllar içinde başarılar sürdü: Mesela 2009’da da Murphy’s Cup’ı kazandılar.
2010’da Okan’ın damarındaki stent tıkanıklığı gidermeye yetmez hale geldi. Artık by-pass ameliyatı kaçınılmazdı. By-pass en sık yapılan ameliyatlardan olsa da aslında hiç de basit değil: Göğüs kafesi boydan boya açılıyor, hasta kalp ve akciğer pompasına bağlanıyor, damarlar bir yerden başka bir yere taşınıyor... Ameliyattan sonra da hastaların yeni hayatlarında kendilerine iyi bakması isteniyor.
Ancak birçok hasta iyi bakma uğruna kendine gereğinden fazla yasak koyuyor. Bülent Okan ise doktorlarına danıştı, yürüyüş, dans ve yüzme gibi aktiviteler için onaylarını aldı. Geçen yılki ameliyattan birkaç ay sonra ekimde alıştığı dans temposuna döndü. Hem de ne dönüş!
Halen İstanbul’daki Aytunç Bentürk Dans Akademisi’nin lisanslı sporcusu olan çift, Aralık ve Mart ayları arasında Türkiye Dans Sporları Şampiyonası’nın dört ayrı etabında da dereceye girdi. Salsa Şampiyonası Birinci Etap Yarışması’nda büyüklerde ikinci, daha sonraki ikinci ve üçüncü etaplarda birinciydiler. En son ferdi şampiyonada yine birincilik aldılar. Okan, madalyalarından ikisini ameliyatını yapan Doç. Dr. Azmi Özler ile kardiyoloğu Doç. Dr. İzzet Erdinler’e armağan etti.
Okan, “Ameliyattan sonra ilk dönemde çok tedirgindim. Ama yavaş yavaş tempoyu artırdım. Sadece dansla da yetinmedim. Bunun yanı sıra yazın rüzgâr sörfü ve snowbord yapmaya devam ettim. Dansta kazandığımız kupalar da bana enerji verdi” diyor.

İKİNCİ ŞANSINIZI İYİ KULLANIN

Memorial Ataşehir Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Azmi Özler, by-pass geçirmiş hastalara şu önerilerde bulunuyor:

Yazının Devamını Oku

Mangalın tadı güzel, kendi zarar

23 Nisan 2012
Yeşilliğin tadını çıkarmak isteyen pekçok kişi, özellikle hafta sonu piknik alanlarına akın ediyor. Piknik demek, mangal demek. Ancak mangalın zararlı olabileceğini akılda tutmakta yarar var.

Mangalda pişen etin, közlenen sebzenin tadına doyum olmuyor. Ancak uzmanlar, yüksek ateş ve kısa sürede pişen etlerin kanserojen olduğu uyarısında bulunuyor. Mide, bağırsak ve yemek borusu kanserleriyle etin pişirilmesi ve yeme sıklığı arasındaki direkt ilişki bulunuyor. Üstelik dumanı göğüs hastalıklarını tetikliyor. Dolasıyla, mangalın beslenmeyle ilgili zararlı etkilerinden korunmak istiyorsanız sık sık yemeyin, ateşten en az 15 santimetre yukarıda pişirin, yanında C vitamininden zengin yeşil salata ve meyve tüketin.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Çağatay Demir, yüksek ısıya maruz kalan yiyeceklerin sağlık açısından son derece zararlı olduğunu hatırlatıyor. Özellikle yüksek ısı ve kısa sürede pişen yiyeceklerde en fazla riski, et gibi yüksek protein içerenler taşıyor. “Aslında bu tür beslenme tarzı çoğunlukla Uzakdoğu’ya ait. Besinlerini direkt ateşte pişirerek ya da tütsüleyerek tükettikleri için özellikle Japonya’da mide ve bağırsak kanserleri dünya ortalamasının çok çok üstünde” diyor. Malum, kebap ve mangalın çok yapıldığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, mide ve bağırsak kanserleri ilk sıralarda yer alıyor.

KIRMIZI, BEYAZ ET FARKETMİYOR

Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Necdet Üskent, yüksek ateşte pişen ette ortaya çıkan nitrozaminlerin kanserojen etki yarattığını söylüyor. Özellikle de mide kanseri oluşmasında. Pişirme sırasında kanserojen maddelerden hetorosiklik aromatik aminler ve nitritler ortaya çıkıyor. Özellikle etlerin tuzda saklanıp pişirilmesi de benzer etki yapıyor. “Bu tarz pişirmeler en fazla mide, kolon, yemek borusu ve baş-boyun kanserlerine neden oluyor. Etin beyaz ya da kırmızı olması kanserojen etki açısından fark yaratmıyor. Risk bu pişirme şeklinde tüm gruplarda eşit” diyor.
Uzmanlar şu veya bu sıklıkta mangalda pişen eti yiyin diyemiyor. Ancak bu tarz beslenmeyi günlük hayatın bir parçası haline getirenlerde riskin arttığını söylemek mümkün.

SEBZELERİN KANSEROJEN ETKİSİ DAHA DÜŞÜK 
Mangalda pişirilen besinler et ya da sebze farketmeden aynı miktarda karbonmonoksit ve kükürtdioksite maruz kalıyor. Sebzelerde su oranı, ete oranla daha yüksek olduğundan kanserojenik etkisi daha düşük. Ancak vitamin değerlerini önemli oranda yitirdiklerini gözardı etmeyin. Buharda veya fırında pişirme doğru hazırlama yöntemleri.

DUMAN GÖĞÜS HASTALIKLARINI TETİKLİYOR

Yazının Devamını Oku

Reçeteyle egzersiz

21 Nisan 2012
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 3 milyon insan hareketsiz yaşam yüzünden ölüyor. Halbuki uzmanlar egzersizin hem koruyucu hem de tedavi edici olduğunu söylüyor. Artık egzersizlerin tıpkı ilaç gibi reçete edilmesi gerektiğini savunan doktorlar var

İnsan bedeni taş devrinden beri aktif bir yaşama programlı. Enerjiyi mümkün olduğunca depolamaya, az enerji harcayarak çok iş yapmaya ayarlı. Aslına bakarsanız 100 yıl öncesine kadar bu dengede sorun yoktu. Yaşamın rutin gerekleri fazlasıyla hareket gerektiriyordu. Alınan enerji de harcanıyordu. Ama modernleşme ve buna bağlı hareketsiz yaşam, sorunları beraberinde getirdi. İnsan bedeni aldığı enerjiyi harcayamayınca depolamaya (şişmanlamaya) başladı. 150 yıl önce günde 30 bin adım atan insan, günümüzde 3 bin adım bile atmıyor! Artık sağlıklı yaşayabilmek için egzersize ayrıca zaman ayırmamız gerekiyor.

EGZERSİZ REÇETE EDİLSİN

Antalya’da yapılan 8’inci Uluslararası Beslenme Diyetetik Kongresi’nin konularından biri de aktif yaşamdı. Kongrede konuşan Hacettepe Tıp Fakültesi Spor Hekimliği Anabilim Dalı öğretim üyesi ve Aktif Yaşam Derneği Başkanı Prof. Dr. Haydar Demirel, hareketsiz yaşamın, hipertansiyon, sigara içimi, diyabetten sonra ölüme neden olan risk faktörleri arasında dördüncü sırada olduğunu söylüyor. Hareketsiz yaşam, yaşam kalitesini azaltıyor; ölüm ve sakatlıklara yol açıyor. Ne kadar çok egzersiz yapılırsa, ölüm riski de o kadar azalıyor.
Demirel, “Egzersiz ilaç gibi. Diyabet, kan yağları yüksekliği, KOAH, hipertansiyon, obezite, koroner kalp hastalıkları, osteoartrit, kanser, osteoporoz, depreson, fibromiyalji, beyin hastalıkları riskini azaltıyor. ABD’de, hareketsiz hastaları kronik hastalıklardan korumak için fiziksel aktivite reçetesi yazılması gerektiğini savunan doktorlar var” diyor.
Düzenli fiziksel aktivite, kas tonusunu güçlendirir, kalori harcatır, iştah ve tabii ki kilo kontrolünde yardımcı olur. Beden üzerindeki etkilerinin yanı sıra düzenli egzersiz kendimizi daha iyi hissettirir. Enerji verir, yorgunluğa direnci artırır, uykuya dalma ve daha iyi uyumayı kolaylaştırır, sosyal ilişkileri geliştirir, stres, anksiyete ve depresyonla mücadelede işe yarar, kendine güveni de artırır. Demirel, her gün en az 30 dakika egzersiz öneriyor.

15-18 YAŞ EN HAREKETSİZ GRUP

Aktif Yaşam Derneği’nin 12 ilde 2 bin 750 kişiyle yaptığı araştırmaya göre, Türkiye’de nüfusun sadece yüzde 25’i aktif. En hareketsiz grup, 15-18 yaş arasındaki gençler. Öğrencileri, işsizler, emekliler, ev hanımları ve beyaz yakalılar izliyor.

BU DA EGZERSİZ REÇETESİ

Yazının Devamını Oku

Uykunuzu almadan yola çıkmayın

16 Nisan 2012
Yola kendi arabanızla çıkıyorsanız, uykunuzu iyi alın. Şu veya bu nedenle uykusuz kalmanız konsantrasyon bozukluğuna yol açabilir. Hele hele uykuda apne sorununuz varsa, aman dikkat diyorum.

Obstrüktif Uyku Apnesi hastası çoğu kişi hasta olduğunun farkında değil. Durumları çoğunlukla hastalığın belirtilerine tanık olan eşleri tarafından fark ediliyor. Araştırmalara göre trafik kazalarının üçte biri uyku apnesinden kaynaklanıyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan bir toplantıda konuşan Türk Uyku Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Derya Karadeniz, uyku apne sorununun tedavi edilmesi halinde kazaların yüzde 73 azalacağını söyledi. Prof. Dr. Karadeniz, “Derneğin 12 bölgede, 5 bin 21 kişi üzerinde yaptığı bir çalışmada uyku apne sendromu sıklığının Türkiye’de yüzde 14 olduğu saptandı” dedi.
Uyku apnesi sorunu bulunanlarda, uyku esnasında solunum yolları katlandığı için tekrar tekrar uykusuz kalıyor. Hava akciğerlere ulaşamadığında kandaki karbondioksit oranı yükseliyor. Bu da uykunun bölünmesine yol açıyor. Birkaç saatte bir tekrarlanabilen soluk durmaları ve uykudan uyanılması, kalitesiz bir uyku demek haliyle. Uykudan dinlenmiş kalkmak yerine, depresif, asabi, halsiz hissetme, başağrısı gibi
bütün güne yayılan tatsız
belirtiler yaşıyorlar.
Bu sorunu yaşayanlar, pasif eylemler sırasında, daha ciddi vakalarsa işyerinde telefonda ya da otomobil kullanırken sıklıkla ve kolayca uykuya dalabiliyor. Daha uzun vadede, kalp ve damar hastalıkları, diyabet, inme, yüksek tansiyon, obezite gibi sorunlara da zemin hazırlıyor. Uyku apne sorununuz varsa, kilo verin. Akşamları alkolden uzak durun. Yan yatarak uyuyun. Tüm bu önlemlere rağmen sorunla baş edemiyorsanız, ilgili bir
doktora görünün.

İKİ KİŞİDEN BİRİ  İYİ UYUMUYOR

Uyku bozuklukları dünya nüfusunun yüzde 45’ini etkileyen çok önemli bir hastalık. En çok rastlanan uyku bozukluklarından biri de “Obstrüktif Uyku Apnesi”. Hastalığın bilinirliği az. Bu nedenle uykuda solunum bozukluğu yaşayanların çoğu hastalığından habersiz ve tedavi olmuyor. ABD’de tedavi edilmemiş hastaların ülkeye yıllık 3.4 milyar dolarlık maliyeti var. Fakat verimsizlik, kazalar ve yetersizlik gibi dolaylı maliyetler de düşünüldüğünde bu hastalığın ekonomiye toplam etkisi daha fazla.

Yazının Devamını Oku

Altın iğnelerle gelen gençlik

14 Nisan 2012
Cilt gençleştirme teknolojisi sınır tanımıyor. Hemen her gün yeni alternatifler geliştiriliyor. En yeni yöntemlerden biri de altın iğnelerle uygulanan fraksiyonel radyofrekans. Ucunda en iyi iletken olan altından 49 iğne bulunan cihazla, yüzeye hiç zarar verilmeden cildin 4 mm kadar altına inilebiliyor

Birçok kişinin derdi biyolojik yaşla vücut görüntüsü arasındaki farkı açmak. En azından yıllara yenik düşmemek. Altın iğneler de cildi germe, gençleştirme, kırışıklıkları azaltma gibi etkilerinin yanısıra leke açma, akne izlerini gidermeye hizmet ediyor.
Bu yöntemi uygulayan Dr. Yasemin Hızarcı, saç kılı kalınlığındaki altın iğnelerin, cilt altına ulaştırdığı radyofrekans dalgalarıyla ısıyı 60 dereceye çıkardığını söylüyor. Cilt yüzerinde herhangi bir hasar oluşturmayan sistemde, kolajenin üretildiği bölgeye ulaşılıyor. Cilde elastikiyet özelliğini sağlayan kolajen dokusunun üretimi tahrik ediliyor. Hızarcı, “Hem iğnelerin oluşturduğu mikro hasar hem de cilt altında radyofrekans enerjisinin oluşturduğu yüksek ısı, orada doğal bir yara iyileşme sürecini başlatıyor. Cilt kendini yenilemeye başlıyor” diyor.

HER MEVSİM YAPILABİLİYOR

Mezoterapi, fraksiyonel lazer ve radyofrekans teknolojilerini tek cihazda toplayan bu sistem Japonya’da geliştirilmiş. Ofis ortamında bile uygulanabilen yöntemde herkese özel tek kullanımlık iğneler kullanılıyor. İşlemden önce uygulama yapılacak bölgeye anestezik krem sürülüyor. Yüze ve boyna uygulanan yöntem ortalama 20-30 dakika sürüyor. Genellikle tek seans yetiyor.
Aynı amacı taşıyan birçok yöntemdeki gibi cilt yüzeyinde hasar oluşturmadığı için güneşe çıkma yasağı yok. Tam da bu nedenle her mevsim yapılabiliyor. Sadece uygulandığı gün 5-6 saat güneşe çıkılmaması, spor yapılmaması, denize veya havuza girilmemesi, sıcak suyla banyodan kaçınılması öneriliyor. Hızarcı, “En güzel tarafı, yüzde herhangi bir ifade bozukluğunun oluşmaması” diyor.

HEDEF AYNI: KOLAJENE KESTİRMEDEN ULAŞMAK

Ameliyatsız gençleştirme yöntemlerinin hemen hemen tümü kolajeni hedefliyor. Kolajen üretimini artırarak cildin kaybettiklerini geri vermek için üretilen birkaç teknoloji şöyle:

Yazının Devamını Oku

Bahar gözü de nezle ediyor

9 Nisan 2012
Baharla havada uçuşmaya başlayan polen ve tozlar, gözde alerjik reaksiyonlara yol açıyor. Göz nezlesi en sık görülen alerjiler arasında. Sulanma, kızarıklık, kaşıntı, ışık ve güneşe karşı aşırı hassasiyet gibi belirtiler yaşıyorsanız, göz nezlesi olabilirsiniz.

Uzmanlar göz nezlesinin önemsenmesini hatırlatıyor. Zira, göz nezlesinin geç teşhisi, göz kapaklarında düşme ve kısılma, korneada yaralar ve kalıcı göz bozukluklarına neden olabiliyor.
Göz hastalıkları uzmanı Op. Dr. Serpil Parmaksız, “Açık havada gözlerimiz en korunmasız organlarımız. Rüzgârda uçuşan polenler ve tozlar alerjik göz nezlelerine yol açabilir. Alerjik göz nezleleri genellikle alerjik bünyelilerde çocukluk yaşlarıyla ortaya çıkıp yıllarca aynı mevsimlerde kendini hatırlatır” diyor.
Alerjinin en rahatsız edici yanı göz kaşınmaları olduğundan, hastalar gözlerini kaşımaya ve ovuşturmaya doyamaz. Bu kaşımalar bazı kimselerde gözün önündeki saydam tabaka olan korneanın yapısında bozulmalara sebep olur. Karıştırma ve ovmaya bağlı kornea yapısındaki bozulmanın en ciddisi ise görme kaybına yol açan keratokonus.

BULAŞICI OLABİLİR

Bu arada hatırlatmakta yarar var. Göz nezleleri sadece alerjik kökenli değil. Mikrobik göz nezleleri de bahar aylarında sık görülüyor. Op. Dr. Parmaksız, “Viral göz nezleleri el teması, öpüşme, havadan, paradan, havludan kolayca bulaşabilir” diyor.
Mikrobik göz nezleleri sıcaklığın yüksek olduğu yaz aylarında görülür. Viral göz nezlelerinde gözdeki kızarıklık, şişlik, sulanma çok fazla olabilirken hastanın bazen de gözlerinden fazlaca bir huzursuzluk yakınması olamayabilir. Bazı tiplerinde gözlerde kanamalar ve kulak etrafı lenf bezlerinde şişmeler olabilir.

DIŞARI GÖZLÜK VE ŞAPKASIZ ÇIKMAYIN

Göz alerjisiyle başetmek için:

Yazının Devamını Oku

Elektrik destekli zayıflama

7 Nisan 2012
Egzersizin yağ yakmadaki rolü tartışmasız. Peki ya bir de antrenman sırasında vücuda elektrik verilirse?

Almanya’da altı yıllık araştırmalar sonucu geliştirilen ‘tam vücut antrenman sistemi’nde elektriğin tedavi edici özelliği kullanılıyor. Sistemde elektrik vücuda, elektrotların bağlandığı özel yelek ve şortlar vasıtasıyla veriliyor. Bu yelek ve şortu giyenlerin bacak, kalça, bel, sırt, karın, göğüs, kol, yan karın ve kanat kasları elektrikle uyarılıyor. Fitness ve antrenman amaçlı geliştirilen bu cihazın alışıla gelmiş kas geliştirme programlarından en büyük farkı, aynı anda tüm ana kas gruplarını çalıştırması.
İstanbul’da, Şişli Florence Nightingale Hastanesi’nde bu teknolojiyi kullanan fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanı Prof. Dr. Füsun Uysal, “Genelde kullanılan egzersiz programları ya kişinin kendi ağırlığı ya da yaylar, bantlar, ağırlıklardan faydalanarak kasın dirence karşı çalışması üzerine kurulu. Bu teknolojiyse tamamen farklı bir kas geliştirme yöntemi uyguluyor. Kasa fazla direnç vermeden elektrik uyarılarını da kullanarak egzersizin her anında kasın maksimum yararda çalışmasını sağlıyor” diyor.

NASIL OLUYOR DA HER DERDE DEVA OLUYOR

Söz konusu sistemin kullanım alanı çok geniş: Hem sporculara, hem bel, sırt ve kas ağrılarından mustarip olanlara, yeni doğum yapanlara ve hatta kilo vermek isteyenlere öneriliyor. Peki nasıl oluyor da etki alanı bu kadar geniş? Uysal, bunu şöyle açıklıyor: “Aslında tüm bu hasta ve sağlıklı birey gruplarında vücuda çok yararlı olacak bir egzersiz programı var. Önemli nokta o kişi için uygun tedavi edici egzersiz yöntemi ve grubunu tespit etmek ve özel bir egzersiz reçetesi oluşturmak. İster kas ve iskelet sistemindeki bir problemin rehabilitasyonu, ister obezite tedavisindeki gibi yağ yakma ve metabolizmayı hızlandırma amaçlı olsun, temel prensip vücuttaki gerekli kasların çalıştırılması. Yapılan bu egzersizler sırasında maksimum etki sağlarken en önemli kuralımız kişiye zarar vermemek. Bu teknoloji burada bize önemli bir avantaj sağlıyor. Eklem ve dokulara zarar vermeden çok yoğun etkili bir antrenman sağlıyor. Sonuçta bu bir egzersiz teknolojisi. Kas ve iskelet sistemiyle ilgili sorunu bulunan da yararlanabilir, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ve obezite nedeniyle egzersiz yapması gerekenler de. Ayrıca herhangi bir şikayeti bulunmayıp sadece doğru egzersizleri uygulayarak formda kalmak ve hastalıklardan korunmak isteyen sağlıklı bireylerin kullanmasında da hiçbir sakınca yok. Ancak, kesinlikle tek başına bir tedavi yöntemi değil.”
Teknoloji kişiye özel uygulamalara da olanak sağlıyor. Her bir kas grubuna farklı şiddetlerde akım uygulanarak, kişinin problemlerine yönelik en doğru antrenman etkisi sağlanıyor. Böylece özellikle güçlendirilmesi gereken ve güç dengesizlikleri bulunan kas gruplarında hızlı ve iyi sonuç alınıyor.

Bıçağa karşı iğne

Güzellik dünyasında neştere başvuru giderek azalıyor. Bir anlamda iğne, bıçağı yeniyor. Gerek yeni aletler gerekse başka yöntemler ameliyatların yerini almaya başladı bile. 1992-2005 arasında dünyada estetik cerrahi işlemlerin sayısı yüzde 7.5 artarken; botoks, dolgu uygulamaları ve diğer ameliyat dışı yöntemlerdeki artış yüzde 27.9 olmuştu. 2005’te toplam estetik girişimlerinin yüzde 34’ü cerrahi, yüzde 66’sıysa cerrahi dışı yöntemlerdi. 2015’e dair öngörülerdeyse cerrahi işlemlerin daha da gerileyerek tüm işlemlerin sadece yüzde 12’sini teşkil edeceği tahmin ediliyor.

AÇIK ARAYLA BOTOKS

Yazının Devamını Oku