Uzmanlar vücuda yapışan kenelerin öldürülmemesi, patlatılmaması uyarısında bulunuyor. Sigara basmak, kolonya ve gazyağı dökmek de diğer yanlış müdahaleler. En doğrusu kenenin yapıştığını gördüğünüzde kendiniz değil, bir sağlık kuruluşuna gidip çıkartırmanız.
Keneler KKKA dışında başka hastalıkları da taşır. Kene tifüsleri, dönek humma, tularemi, bruselloz, salmonelloz, leptospiroz, veba, Lyme bunlardan bazıları. Dolayısıyla kişisel korunma önlemi almanız sizi tüm ihtimallere karşı korur. Bunun için:
* Kenenin etkin olduğu dönemlerde bol bulunabileceği alanlardan uzak durun.
* Riskli yerlerde vücudu tamamen örtecek giysiler, uzun çorap, bot, uzun pantolon giyin. Pantolonu çorabın ya da botların içine, tişörtün alt kısmını pantolonun içine sokun.
* Kenenin görülmesini kolaylaştırdığından açık renkli giysileri tercih edin.
* Kırsal alanlara gidildiğinde vücudun açıkta kalan kısımlarına böcek kovucu sürün. Hiç olmazsa birkaç saat vücuda yaklaşmalarını engeller.
* Dış elbiselere, yıkamaya da dayanıklı olan, etki süresi uzun kene öldürücü ilaçlar (insektisit) sürülmesi de etkili korunma yöntemlerinden.
Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastanesi bir dönemin en ünlü doğumeviydi. Zaman içinde hizmetlerini çeşitlendiren hastane, hâlâ kadın sağlığı, riskli doğumlar, yenidoğan yoğunbakımı, çocuk cerrahisi ve tüp bebek merkeziyle hem hizmet hem de doktor yetiştirme iddiasını sürdürüyor.
Hastanenin kuruluş öyküsü tam 150 yıl öncesine dayanıyor. Ticaret nazırlığı, Meclis-i Vala ve Şurayı Devlet Reisliği de yapan Sadrazam Yusuf Kamil (1808-1876) ile eşi, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali’nin kızı Zeynep Hanım (1825-1884) kendi adlarını taşıyacak ve yaşatacak bir hastane yaptırmak istedi. Karacaahmet Nuh Kuyusu’ndaki hastanenin inşaatını mimarlar Bercascomi ve Duca’ya emanet ettiler. Hastane iki yıllık inşaattan sonra 1862’de hizmete girdi. Hanedan veya saray mensupları dışında birileri tarafından yaptırılan ilk hastane olma özelliğini de taşıyan hastane uzun yıllar başka isimlerle anıldı. Hayırsever çiftin adını alması için zaman geçmesi gerekecekti.
ÇANAKKALE YARALILARI
Neoklasik taş işçiliği olarak yapılan hastane binasında 40 yatak vardı ve ilk doktorları gayrımüslimdi. Hastane 1896’da Zeynep Hanım’ın kardeşi Halim Paşa’nın oğlu Sait Halim Paşa tarafından saray doktoru olan Dr. Cemil Topuzlu Paşa’nın kullanımına verildi. Ülkedeki ilk antisepsi kurallarını uygulayan kişi olan Cemil Topuzlu burayı onardı, tıbbi donanımlarını yeniletti. Kalorifer sistemi kurdu, Avusturyalı dokuz hemşire getirdi. Ameliyattan önce hastaların yıkanması için ikinci katında hamam yaptırdı. Burada çağdaş cerrahinin bütün ameliyatlarının yanında sezaryenler gerçekleştirdi. Burayı özel hastaneye çevirdi diyebiliriz, zira hastalardan ücret almaya başladı. Topuzlu 1915’de yurtdışına gönderilene kadar hastanede kaldı. 1’inci Dünya Savaşı’nda askeri hastane olarak kullanıldı. Haydarpaşa Askeri Hastanesi’ne yatırılamayan Çanakkale Cephesi yaralıları buraya gönderildi. 1’inci Dünya Savaşı’nın son yıllarında hemşiresi yoktu, Kafkas cephesinden dönen askeri tıbbiye öğrencileri hasta bakımını üstlendi. Daha sonra hastalarla Alman Kızılhaçı’nın gönderdiği hemşireler ilgilendi.
1935’DE DOĞUMEVİ OLDU
Hastane bir dönem ruh, beyin ve sinir hastalıkları hastanesi olarak da hizmet verdi. Mazhar Osman bir süre burada başhekimlik yaptı. Neyzen Tevfik o dönem hastanenin en ünlü hastalarındandı. Türkiye’de beyin cerrahisi de 1922’de Zeynep Kamil Hastanesi’nde başladı. Hastane 1933’de İstanbul Belediyesi’ne devredildi. Doğumevine dönüştürüldüğünde takvim 1935’i gösteriyordu. Doğumevinde 17 yıl başhekimlik yapan Dr. Eyüp Sabri Aksoy, burayı yeniden düzenledi. Hastane 50 yatağıyla İstanbul’un yükünü taşımaya başladı.
Hastanenin milatlarından biri de bir dönemin efsanevi doktoru Fahri Atabey’in başhekim atanışı. Adnan Menderes’in arkadaşı olan Dr. Atabey 1952’de başhekim atandıktan sonra tarihi binanın yanına yeni binalar inşa ettirdi. Bekâr ve çocuksuz olan Dr. Atabey çoğunlukla hastanede kalıyordu. Yaptırdığı 150 yataklı kadın doğum ve 200 yataklı çocuk kliniği 1958’de açıldı. Etraftaki geniş arazi de kamulaştırıldı ve yeni binalar eklendi. Hemşirelik Koleji yapıldı. Fahri Atabey İstanbul Belediye Başkanı olsa da elini hastaneden hiç çekmedi. Kurduğu Zeynep Kamil Anne ve Çocuk Sağlığını Koruma Derneği ve daha içinden doğan vakıf sayesinde hastanenin bugünkü şeklini almasını sağladı. Tarihi bina dışındaki tüm binalar onun zamanında inşa edildi. Bütün mal, mülk, kazancını hastaneye harcayan başhekim, tanıdıklarını da hastaneye bağış yapılması için teşvik etti. Tüm binalar hizmete girince dönemin İstanbul’unun en iyi ve en modern hastanelerinden biri oldu. Kadın hastalıklarında ilk laporoskopik ameliyatlar burada yapıldı. Ultrasonografinin anne karnındaki bebeğin takibinde kullanılması da ilk Zeynep Kamil Hastanesi’nde oldu. Hastanenin yönetimi ve işletimi 1982’de yapılan bir anlaşmayla İstanbul Belediyesi tarafından Sağlık Bakanlığı’ na devredildi.
YENİDEN ELDEN GEÇİYOR
Kavak pamukçuklarının alerjiye neden olduğu iddiası Türkiye’de yaklaşık 15 yıl önce gündeme gelmiş, “bu alerjen ağaçlar dünyanın hiç bir büyük kentinde bulunmaz” gerekçesiyle İstanbul’da çok sayıda kavak kesilmişti. Tartışma bugün de devam ediyor. Her baharda tekrar gündeme geliyor. Prof. Dr. Küçükusta, kavak ağacının polenlerinin alerji yapma etkisi çok zayıf olduğunu hatırlatıyor. “Bahar alerjisi olanların çoğunda sebep kavak polenleri değil. Bu mevsim başka pekçok bitkinin de polen yayma zamanı” diyor.
BUNLAR POLEN DEĞİLYaygın kanının aksine, kavak ağaçlarına ait uçuşan o pamukçuklar aslında polen değil. Üstelik gayet büyük olduklarından burundan girmesi de neredeyse olanaksız. Bunlar kavak ağaçlarının tohumlarının taşınmasına yarıyor. Kavak ağacının bir tür yemişi
gibi de görülebilir. Prof. Dr. Küçükusta, “Pamukcukların miktarları çok fazla olduğunda giderleri tıkama, görsel bir
kirliliğe yol açması dışında zararlı etkileri bulunmaz” diyor.
Birkaç not
Alerjisi olanların şikâyetlerinin çok arttığı günler yaşıyoruz. Bir yandan mevsim değişikliğinin getirdiği aşırı duyarlılık ve diğer yandan da baharla beraber bitkilerden atmosfere karışan polenler bu alerjilerin başlıca sebebi. Polen ya da daha bilinen adıyla çiçek tozları, tohumlu bitkilerde erkek organların baş kısımlarında bulunan erkek döl hücreleri. Bitkinin genetik bilgisini taşıyan polenler, yuvarlak veya elips şeklinde. Arılar ve böcekler tarafından taşınan ve çapları ortalama olarak 100 mikron olan polenler alerji bakımından o kadar önemli değil. Çünkü bunların hem sayıları az hem solunum yollarına giremeyecek kadar büyükler. Hem de yapıları balmumu gibi olduğundan, bir böceğin ayağına veya bir bitkinin yüzeyine kolayca yapışırlar ve atmosfer havasına karışmazlar. Alerjik hastalıklar bakımından asıl önemli olanlar, 20-60 mikron büyüklüğündeki, rüzgârın etkisiyle çok uzak mesafelere de taşınabilen polenler. Bu polenler, rüzgâr, yağmur, kuruluk, nem gibi meteorolojik faktörlerin etkisiyle birkaç mikronluk çok daha küçük taneciklere parçalanır. Alerjik hastalıklara sebep olmada, solunan havadaki polen miktarı ve bunların havada kalma süreleri de çok önemlidir. Araştırmalara göre, bir polenin alerjiye yol açabilmesi için bir metreküp havada ortalama 25-50 polen bulunması gerekir.
Sertleşme sorunu tüm dünyada çığ gibi büyüyor. 1995’te 152 milyon erkekte tespit edilen bu sorunun 2025’te 322 milyon erkeği etkileyeceği tahmin ediliyor. Türkiye’de de 40 yaş üstü 10 erkekten yaklaşık dördünün sertleşme sorunu yaşadığı biliniyor.
KKTC Girne’de yapılan 22’nci Ulusal Üroloji Kongresi’nde tüm bu konular tartışıldı. Toplantıya katılan uzmanlardan Prof. Dr. Shabsigh, erkeklere ‘iktidarları’ için aktif bir yaşam sürdürmeleri gerektiği mesajını verdi. “Televizyon karşısında oturup, futbol seyrederek yaşlanmayın. Sahaya inin, futbol oynayarak aktif olun. Aktif yaşam, cinselliği de aktif hale getirir. Spor yerine göbek yapan erkekler, beden sağlığıyla birlikte cinsel sağlığını da kaybediyor” diyor.
SAĞLIKLI İNSAN SEKSİDİR
Kongrede sertleşme sorunu tedavisinde dördüncü molekül olan Udenafil ile ilgili bir sunum da yapan Prof. Dr. Shabsigh, erkeklerin gerek genel gerekse cinsel sağlıklarıyla ilgili kadınlara göre daha fazla risk aldığını da söylüyor: “ABD’de yapılan araştırmalarına göre, sağlık hizmetlerini kullanma oranı
erkeklerde sadece yüzde 16-18. Kadınlar muayene olup, mamografi, PAP smear testi gibi taramalar yaptırırken, erkekler 18-50 yaşlarında ortada yok. Sağlık hizmeti almak erkeksi görülmüyor nedense...”
Cinsel sağlığın genel sağlığa açılan kapı olduğunu anlatan Prof. Dr. Shabsigh “Sertleşme sorunu kalp ve damar, diyabet hastalıklarının ön göstergesi. Kalp krizinden üç-beş yıl önce görülmeye başlıyor. Sağlıklı insan, seksi insandır. Sağlıklı yaşam, cinsel sağlığı da beraberinde getirir” diyor.
ÇOK ÇALIŞMAK CİNSELLİĞİ DE VURUYOR
Çağdaş insanın işi zor. Medeni koşullarda yaşayabilmek için çok çalışmak gerekiyor. Çok çalışırken de kendimizi paralamakla kalmıyor çok kere hayatımızı ihmal ediyoruz. Halbuki çok çalışmak, az uyumak, stres, sigara ve hareketsizlik, kalp krizinin yanı sıra seksüel sorunlara da yol açar. Orta yaş erkekte, çocukların ihtiyacı, emeklilik yaklaşıyor endişesiyle para biriktirme telaşı, kariyerini koruma ve kariyer yapma hırsı da aşırı strese yol açıyor. Dr. Shabsigh’in bu konudaki tespitleri de dikkat çekici: “Stresle baş edemeyen orta yaş erkeği, sağlığıyla ilgili risk alıyor. Sinemaya, tiyatroya, konsere gidip sosyalleşmiyor, spor yapmıyor. Sürekli yemek yiyor veya alkol, sigara içiyor. İşten artakalan tüm zamanını televizyon karşısında geçiriyor. Haliyle göbek yapıyor. Erkekte göbek, cinsel sağlığı olumsuz etkiliyor.”
Ege Tıp Fakültesi Alerji ve Klinik İmmünoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Kokuludağ, “Alerjik nezlesi olanlar için otomobil kullanmak, gerekli önlemler alınmazsa ölümcül olabilir” diyor. Kokuludağ’ın verdiği bilgiye göre, alerji trafik güvenliğini birkaç yoldan
tehdit eder:
Alerjik nezle burunda kaşıntı, arka arkaya defalarca hapşırma, bol miktarda su kıvamında burun akıntısı veya burun tıkanıklığıyla seyrediliyor. Şiddetli bir hapşırma sırasında vücudun sarsılmasıyla birlikte gözlerin kapanması nedeniyle sürücünün yol ile bağlantısı kesilir. Saatte 60 kilometre hızla gidiliyorsa, bir saniye içinde araç yaklaşık 16 metre kontrolsüz olarak yol alır. Bu özellikle yoğun bir trafikte tehlikeli. Hapşırma arka arkaya olursa tehlikenin boyutu artar. Hapşırma sırasında oluşan vücuttaki sarsılma direksiyon kontrolünün bozulmasına
katkıda bulunur.
GÖRMEYİ BOZAR
Alerjik nezle şikayetlerine genellikle göz şikayetleri de katılır ve gözlerde kaşıntı, kızarıklık, sulanma, bazen de şişme olabilir. Bu göz şikayetleri hastanın görmesini bozarak sürüş güvenliğini bozar.
Alerjik nezle hastanın hayat kalitesini düşürür. Günlük işini yapmasını engeller, diğer insanlarla ilişkilerini olumsuz etkiler. Hastanın günlük yaşantısını kısıtlanmasına neden olur. Gece oluşan şikayetler hastanın uyku düzeninin bozulmasına yol açar. Bu hastanın konsantrasyonunu bozar, performansını düşürür. Bu durum da otomobil kullanmayı olumsuz etkiler.
BAZI İLAÇLAR SERSEMLETİR
Türkiye gibi geleneksel ülkelerde vajinismus kadın cinselliğinin önündeki en büyük engellerden biri. Hatta kadınların, cinsellik uzmanlarına en sık başvurma nedeni. Elbette cinsellik birleşmeden ibaret değil. İki bedenin karşılıklı duygu, uyarılma, zevk alışverişi cinsel birleşme olmadan da mümkün. Ancak çiftler arzuladıkları halde vajinismus nedeniyle birleşemiyorsa ortada bir sorun var demek...
Kendine Vajinismus Terapisti diyen Dr. Ulusoy, çoğunluğu klasik yöntemlerden umduğunu bulamayan hastalara hafta sonu için ‘vajinismus tatil paketi’ sunuyor. Vajinismus tedavisinde klasik yöntemlerin yanına hipnozu koyan Ulusoy, deneyimlerini en son İstanbul’da yapılan Uluslararası Hipnoz Kongresi’nde meslektaşlarıyla paylaşmıştı.
Kuşadası’na gelen hastaları Ulusoy’un ücretsiz servisi karşılıyor. Muayenehanesine kapı komşusu olan anlaşmalı otele yerleştiriyor. Dr. Ulusoy, vajinismus tatilinin tercih edilme nedeniyse şöyle anlatıyor: “Daha önce Nazilli’de çalıştım. Hastalarımdan gelen talepler doğrultusunda hem turistik hem de daha kolay ulaşılabilir bir şehre taşındım. Hastalarımın çoğu dışarıdan geliyor. Aslında tedavimiz ortalama bir buçuk günde tamamlanıyor. Ama gerek bu hastaların kişilik yapıları gerekse de tedavinin uzaması riskine karşı bir buçuk gün daha opsiyonlu gelmelerini istiyorum.”
Oysa klasik vajinismus tedavileri ortalama 12 hafta sürüyor. Karşılıklı görüşmeler ve terapistin verdiği ev ödevleriyle yapılıyor.
YILLARCA TEDAVİDEN KAÇANLAR VAR
Vajinismus toplumumuzda sıklıkla evliliğin ilk gecesinde, ilk birleşme denendiğinde ortaya çıkıyor. Aslında cinsel yaşamın başlangıcından itibaren var ama cinsel birleşme denemesi olmadığından durum fark edilmiyor. Birlikteliği süren çiftlerde cinsel birleşme denemeleri zamanla azalıyor. Cinsellik birleşme olmaksızın sürüyor. Çözüm arayışı evliliğin ilk bir yılında başlayabiliyor. Bazı çiftlerse tedaviyi yıllarca erteliyor. Türkiye’de cinsel tedavi birimlerine başvuran hastaların yaklaşık yüzde 50’sinde vajinismus sorunu var. Batı ülkelerindeyse bu oran yüzde 10.
VAJİNİSMUSLULARIN MİTLERİ
Vajinam çok dar
Dahiliye uzmanı Prof. Dr. Birsel Kavaklı, mevsim geçişlerinin yaşandığı bu günlerde ani hava değişikliklerinin bazı enfeksiyonlar ve soğuk algınlığını tetiklediğini söylüyor. Vücut bir sıcaklığa uyum sağlamaya çalışırken, ani değişiklik adaptasyon becerisini ve savunma mekanizmasını bozuyor.
MEVSİM GEÇİŞİ RİSKLİ
Ne oluyor da hastalanıyoruz? Prof. Dr. Kavaklı açıklıyor: “Hava koşullarının değişmesi, ısı düzenleme mekanizmalarını hazırlıksız yakalayarak hastalık nedeni olabilir. Bağışıklık sistemi de bu mekanizmalarla beraber çalıştığından vücut direnci düşebilir. Özellikle mevsim geçişleri, ani hava değişiklerinin yaşandığı dönemler. Gece-gündüz sıcaklık, nem ve basınç farkları, havada dolaşan partikül miktarlarında değişimler yaratır. Dolaşan partiküllerin enfeksiyon etkeni olabilmesi partikül sayısının yükü, hastalık yapma gücü, konakçının savunmasının direncine bağlı.”
HEMEN KLİMA AÇMAYIN
Sokakta sıcaktan bunalıp kapalı ortamlarda klimalara yüklenmek de sağlığı tehdit ediyor. Sıcağa alışmış vücut, klimanın soğuttuğu ortamlara da zor
adapte olabiliyor. Bunun için klimaların sıcaklığını birden düşürmemek ve kademeli olarak azaltmak gerekir.
BUNLARI HEP YAPIN
Mevsim değişikliklerinden korunmak için özel bir reçete yok. Sağlıklı yaşamak için yaptıklarınıza devam edin. Yani;
Milletvekili Sena Kaleli (56) ile tek yumurta ikizi Kamil Koç Otobüsleri A.Ş. Yönetim Kurulu üyesi Sema Gülez’e 2007’de arka arkaya meme kanseri tanısı kondu. İlk tanıyı alan Gülez oldu. Henüz Kaleli’de hiçbir belirti yokken, ikizinde tümör çıkınca o da memelerini muayene ettirdi. Memesinde, kardeşinden daha farklı türde, iki milimlik bir tümör vardı. Meme kanseriyle aynı zamanlarda, birlikte savaştılar. Meme kanserli hastaların yaşadığı tüm aşamaları, güçlükleri, tereddütleri, korkuları onlar da tecrübe etti. Neyse ki memelerini kaybetmeden kanserin üstesinden gelmeyi başardılar.
İki kardeş, kendi hastalıkları geride kalınca meme kanserli hastaları unutmadılar. Kısa adı MEMEDER olan Meme Sağlığı Derneği’ni kurdular. Sena Kaleli derneğin kurucu başkanı oldu. Bahçeşehir’de bir merkez kuruldu. Halen devam eden projede 5 bin kadın, 10 yıl boyunca mamografi, ultarasonografi ve gerektiğinde biyopsiyle izlenecek. Projeyle daha şimdiden yaklaşık 30 kadının meme kanserinin erken evrede yakalanmasına vesile oldular.Ödüller aldılar. Derneğin başkanlığını şimdi Gülez yürütüyor. Sena Kaleli Meclis’e girince, meme kanserli kader ortaklarını orada da unutmadı. TBMM Başkanlığı’na Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda değişiklik yapılmasına dair bir kanun teklifini hazırladı ve sundu. Kaleli bunun gerekçesini şöyle anlatıyor:
“Türkiye’de meme kanseri en sık çok görülen kanser türü oldu. Yılda en az 25 bin yeni meme kanseri vakası çıkıyor. Üstelik Türkiye’de teşhis edilen meme kanserlerinin ortalama yüzde 60’ı ileri evrelerde. Meme kanserinde en önemli tedavi yöntemlerinden biri olan mastektomi yani memenin cerrahi müdaheleyle alınması, kadında zorlanma yaratan ve psikososyal krize yol açan bir durum. Ruhsal ve bedensel anlamda el, kol, ayak, bacak ve benzeri organların kaybının yarattığı etkiyle meme kaybının yarattığı etki arasında bir fark yok.”
Meme kanseri tedavisi çok kere ameliyatla bitmiyor. Tedavi sürecinin uzun ve takipli olmasının yanı sıra uygulanan radyoterapi, kemoterapi, herseptin ve benzeri yöntemler hastada şiddetli ağrılar ve halsizlik yapıyor. Çalışmayı zorlaştırıyor. Kaleli, “Malulen emeklilik bu noktada bir zorunluluk. Hastalığın artış hızı ve görülme sıklığı göz önüne alındığında önümüzdeki yıllarda en önemli sorunlardan biri olacak. Hazırladığımız kanun teklifi, ileri evrelerde bulunan meme kanserli sigortalıların malulen emekli olabilmelerini ve meme protezlerinin de kurum tarafından karşılanmasını amaçlıyor” diyor.
Peki milletvekilleri bu konuda ne diyor? Kaleli, kadın milletvekillerinin destek verdiğini anlatıyor. Ancak erkek milletvekillerinden beklediği desteği alamadı. Kaleli, “Erkekler de prostatları alınınca malulen emekli olsunlar” diye ona takıldıklarını anlatıyor.
Ücretsiz psikolojik destek
Nihayet kanser hastaları ve yakınlarına psikolojik destek vermek için bir dernek kuruldu. Hastalar, aileleri ve onkolog, psikiyatrist ile psikologlar Psiko Onkoloji Derneği çatısı altında aynı amaç için birleşti. Dernek başkanı ve kurucu psikiyatrist Muzaffer Uyar, kanserin hastalar ve aileleri için yıpratıcı bir süreç olduğunu söylüyor. Kendi veya yakınları arasında kanser hastası bulunanlar bilir, aile, arkadaş, dost desteği önemli ama bazen bu bile yetmiyor ve daha profesyonel desteğe ihtiyaç duyulabiliyor. İşte dernek bu anlamda büyük bir açığı, ücretsiz kapamak için yola çıktı. Ataköy’deki dernekte yüz yüze veya telefonla danışmanlık verilecek, toplantılar düzenlenecek. Dr. Uyar, “Kanser bir aile meselesi. Sadece hastayı değil, tüm aileyi etkiliyor. Ailenin de bu zorlu süreçte başetmekte zorlandığı oluyor. Hastaların