Mesude Erşan

Ayak burkulmasıyla başetme rehberi

5 Mart 2012
Ayak burkulması her yerde, herkesin başına gelebilecek küçük ama can sıkıcı kazalardan. Özellikle buzlu, bozuk zeminlerde. Ayak burkulması tanısını elbette doktor koyacaktır. Ancak sonrasında bazı konulara dikkat etmek iyileşmeyi kolaylaştırır.

Ayak bileği burkulması, yere düşme sırasında hareketin eklemin normal sınırlarını aşmasına bağlı olarak ayak bileği bağlarının gerilmesi ve yırtılmasına verilen isim. Doğası gereği yere düşme sırasında ayağın dış kısmı daha önce, iç kısmı ise daha sonra yere temas eder. Eğer bu hareketin kontrolünde sıkıntı olursa, ayağın içinin yere basışı sağlanamaz ve ayak bileğinin içe doğru dönmesine ve dış tarafta hareketi kontrol eden bağların gerilmesine neden olur. Uzmanlar ayak bileği burkulmalarının yüzde 80’inin ayak bileğinin dış kısmında olduğunu söylüyor.

EN KÖTÜSÜ BAĞ YIRTIĞI

Ayak bileği burkulmaları üç derecede sınıflandırılıyor. Bunlar, ayak bileği bağları zorlanması, ayak bileği bağlarının kısmi yırtığı ve ayak bileği bağlarının tam yırtığı. Ayak bileğini muayene eden doktor, hareketlerin kısıtlanması, ayak bileğinde şişme, ayak bileği bağlarının yetersizliği veya yeterliliğine bakarak sınıflamasını yapar. Muayenede, röntgen de istenerek ayak bileği bağ yaralanması sırasında kemikte kırık olup olmadığına karar verilir.

TEDAVİDE BUNLARI UNUTMAYIN

Ayak bileği yaralanmalarının erken tedavisi diğer yumuşak doku yaralanmalarına benziyor ve 4 prensibi var:
* Dinlenme: Ağrılı hareketleri yapmayacak ama ağrısız hareketlere izin verecek düzeyde istirahat etmek gerekiyor.
* Buz uygulama: Her seferinde 20 dakika olmak üzere iki saatte bir ya da saatte bir 10 dakika bileğe buz uygulanması.

Yazının Devamını Oku

Tiroit ve guatr hakkında bilmedikleriniz

3 Mart 2012
Uzunluğu 3-5 santim, ağırlığı 20-30 gram ama bütün bedeni etkiliyor tiroit bezi. Bu konuyla ilgili her şey Tiroid Kanserlerinin Şifreleri ve Guatr kitabında toplandı. Artış gösteren tiroit kanserleri ve guartrla ilgili soruları Nur Onur sordu, endokrin cerrahisi uzmanı Prof. Dr. Serdar Tezelman yanıtladı .

KARADENİZ’E MAHSUS DEĞİL

Sadece Karadeniz’de değil, İç Anadolu, Batı ve Doğu olmak üzere tüm bölgelerimizde yaygın olarak nodüler guatr (tiroit bezinin büyümesi) hastalığı görülüyor. Halk arasında Karadeniz’de kara lahananın çok yenmesine bağlanır. Karalahana yemekle guatr olmazsınız. Ancak iyot yetersizliği olduğunda karalahananın etkisi olabilir. Sularda bulunan klor veya florürün Isparta bölgesi, İç Anadolu ve Ege’de yüksek olması guatr yapıcı etkiye sahip. İyot eksikliği diğer bir endemik guatr nedeni. Bunun giderilmesi endemik bölgelerdeki ‘guatr’ diye adlandırılan tiroit hastalıkları olasılığını azaltıyor.

FUKUŞİMA PATLAMASI DA ETKİLİ

Gerek tedavi amaçlı uygulanan (radyoterapi) gerekse nükleer kazalar (Çernobil ve en son Japonya’daki Fukuşima santralindeki sızıntı) sonucu ortaya çıkan radyasyonun tiroit kanseri riskini artırdığı biliniyor. Radyasyon şiddetine göre ilk 10 yılda bir şey görülmeyebiliyor. Ancak her geçen 10 yılda bu olasılık belirgin bir şekilde artıyor. Çernobil kazasından sonra çok yaygın biçimde çocuk tiroit kanseri artışıyla ilgili yayınlar bulunuyor. Japonya’da da kaza bölgesi ve çevresinde tiroit kanseri olasılığının artacağı aşikar. İyot radyasyonu yayılımı sırasında iyot hapı almak suretiyle tiroit kanseri gelişimini önlemek mümkün. Tiroidin foliküler hücreleri iyodu tutuyor. İyottan tiroit hormonu sentezini gerçekleştirir. Dolayısıyla ağızdan alınan iyodu tiroit bezi hücreleri tutacağından radyasyondan gelen iyot devre dışı kalıyor, bu da kanser gelişme riskini azaltıyor. 

TÜRKİYE ‘GUATR KUŞAĞI’NDA

Türkiye Dünya Sağlık Örgütü tarafından endemik guatr bölgesi olarak kabul ediliyor. Endemik guatr bölgesinin anlamı, nüfusun yüzde 10’undan fazlasında tiroit problemi görülmesi. Nüfusumuzun neredeyse yarısında tiroit beziyle ilgili problemlere rastlanıyor.   

HER NODÜL KANSER DEĞİL

Radyasyona maruz kalma tiroit kanserlerinde son derece önemli. Çocukluk veya ergenlikte baş ve boyun bölgesinde radyoterapi uygulanan hastalardaki soğuk nodüllerde tiroid kanseri görülme olasılığı yüzde 30-50. Tiroit kanserleri özellikle 20 yaş altı ve 60 yaş üzerinde klinik açıdan agresif seyir gösteriyor. Görüntüleme yöntemlerinin (başta ultrasonognrafi) yaygın kullanılmasıyla tiroit nodülleri tesadüfi de yakalanıyor. Ayrıca ameliyat edilenlerde yapılan patolojilerde nodül sayısı umulmadık oranda yüksek saptanıyor. Ancak 35 üstü herkeste tiroit bezinde nodülleşme başlıyor. Bu bir anlamda organın yaşlanması demek. Her nodül de kanser değil.

Yazının Devamını Oku

Dağda yanıkla baş etme rehberi

28 Şubat 2012
Dağ sporlarıyla uğrayanlar bilir, kamp ocakları, motorlu doğa sporlarındaki yakıt alevlenmeleri, araç akülerindeki kimyasal sıvılar, yıldırım düşmesi ciddi, hatta ölümcül yanıklara yol açabilir. Doğayla başbaşayken olası kazalara karşı önlem almak önemli elbette. Ancak yanık oluşması halinde neler yapılacağını bilmek de hayat kurtarıcı.

Kamp ocaklarının çadır içinde veya çok yakınında yakılması yangın için risk oluşturuyor. Genelde sentetik olan kamp malzemesi kolayca tutuşuyor. Çadırdan çıkamayanlarda büyük yanıklara yol açabiliyor. Bu yüzden ocak benzeri, yangın tehlikesi oluşturan malzemenin çadır dışında ve güvenli şekilde yakılması, dikkat edilmesi gereken ilk kural.

YANIKLAR DERECE DERECE

Tüm önlemlere rağmen, oldu da siz veya yakınızdakiler yandıysa, yanıkların doğru değerlendirilmesi ve derecelendirilmesi hayati önem taşıyor. Önemsenmeyen yüzeysel ve geniş yanıklar enfekse olmasa bile sıvı kaybı nedeniyle ölüme neden olabiliyor. Yanıklar etkilerine göre derecelendiriliyor. Sadece yüzeysel derinin zarar gördüğü, ciltte kızarıklık ve hafif ağrıyla seyreden ve 4-5 günde iyileşen güneş yanığı benzeri vakalara “birinci derece” yanıklar deniyor. Su keseleriyle dolu kızarık ve ağrılı, çoğu kere sıcak cisimlerle veya alevle temasa bağlı, iyileşmesi 3 hafta sürebilen veya enfeksiyona açık olan yanıklarsa “ikinci derece”. Cilt ve ciltaltı dokuların ölümüyle sonuçlanan, damar ve sinirlerin de tahrip olduğu, çoğu kere ağrısız, inci grisi renginde, buruşuk ve kuru görünümlü, iyileşmesi uzun zaman alan ve büyük iz bırakan yanıklar da “üçüncü derece” şeklinde sınıflanıyor. Yanık halinde ilgili merkezlere başvurmak en doğru müdahalenin yapılabilmesine olanak sağlar.

AĞAÇ VE SİVRİ KAYA YILDIRIMI ÇEKER

Doğa sporlarında, özellikle açık havada, yıldırım düşmesi sonucu elektrik yanıkları meydana gelebilir. Yıldırımdan korunmanın tek yolu, açık alanda elektrik yüklü ortamda “alçak nesne” poziysonu almak. Bunun için çukur yerler, geniş oyuklar seçilmeli. Plastik, kuru cisimlerin üzerine oturulmalı. Plastik tabanlı botlar ayaktan çıkarılmamalı. Ağaç, sivri kaya gibi yıdırım çekecek (paratoner gibi) alanlardan uzak durulmalı.

ADIM ADIM YANIK TEDAVİSİ

* Yakıcı kaynaktan süratle uzaklaşın,

Yazının Devamını Oku

Savaşçı annenin savaşçı oğlu

25 Şubat 2012
Güzin Yüksel, bebeğinin akondroplazili ya da bilinen adıyla cüce olduğunu öğrendiğinde 30 haftalık hamileydi. Doktorunun çizdiği karamsar tablo ve gördüğü baskıya rağmen bebeğini doğurmayı tercih etti. Ali Gökay şimdi 5 yaşında. Annesi Güzin Yüksel (44) savaşçı oğluyla gurur duyuyor.

Üniversitede yabancı dil okutmanı Güzin Yüksel’in doktoru hamileliğinin ancak 28’inci haftasında bebekte bir sorun gördü. Kesin tanıysa 30’uncu hafta konabildi. Bebeği akondroplaziliydi (boy kısalığına yol açan kemik gelişim bozukluğu). Doktorun hastalıkla ilgili olabilecek en kötü tabloyu çizmesi Yüksel’de travma etkisi yaptı. Genel cerrah kardeşiyse daha iyimserdi. Hidrosefali, işitme kaybı, felç, geç yürüme ve kas zayıflığı gibi sorunların her akondroplazilide çıkmayacağını anlattı. Yüksel bardağın dolu tarafını görmeyi tercih etti. “Çocuk dışlanır, alay ederler, aldır” baskısını kulak arkası yaptı. Doğuma kadar her gece kâbuslar görse de bebeğini dünyaya getirdi. 

DİNİ GÜNDE Mİ YAPTINIZ

Oğlunu kucağına aldığında sıkıntılarını unuttu. ‘Normal olmayan’ bir bebek dünyaya geldiğinde bunun bir ‘ceza’ olduğunu düşünen çok olur... Yüksel tam tersini hissetti, oğlunu bir armağan gibi gördü. En yakınlarından bile gelen, “Kimseye gösterme” telkinlerine aldırmadı. Gizlemedi, eve kapatmadı. Sokakta, “Bu çocuk ne böyle?” diyenlere anlatmaya çalıştı. “Bu çocuk neden küçük, kaç yaşında doğurdunuz, dini bir günde mi yaptınız?” gibi acıtıcı sorulara yılmadan yanıt verdi.
Ali Gökay büyümeye ve aklı ermeye başladığında işler daha da zorlaştı. Ondan küçüklerin daha uzun olduğunu fark etmeye, sorular sormaya başladı. Yüksel, “Ona dürüst davrandık. ‘Bacak ve kolların kısa ama yaşıtlarının yapabileceği her şeyi sen de başarabilirsin’ dedik. Özgüvenli, kendiyle barışık yetiştirdik. Kaygı aşılamadık. Sakınmak yerine cesaretlendirdik. Evde hayatını kolaylaştıracak önlemler aldık. Yetişebileceği kapı kolları taktık, her yere tabureler koyduk, bisikletinin pedallarını yükselttik. Oğlumla doğduğundan beri Almanca konuşuyorum. 3 yaşından beri İngiliz kreşine gidiyor. Piyano hocası bile kısa parmaklarıyla bu kadar iyi çalabildiğine şaşırıyor. Bazı şeyleri yaşıtlarından bile iyi yapıyor” diyor.

AMELİYATTAN KORKMADI

Yüksel ailesi Ali Gökay’ın boyunu uzatabilmek için ameliyat şansını da kullanmak istedi. Aynı ameliyatı yaptıran ailelerle iletişime geçti. Çoğu olumsuz şeyler söyledi, çocukların ameliyattan sonra ağrılar ve hareket kısıtlılığı nedeniyle kendilerine küstüğünü anlattı. Yüksel ailesi yine iyimser düşündü. Ali Gökay’a ameliyatı broşürlerle ve çizerek anlattılar. Ali Gökay “Ameliyat olduktan sonra yürüyemeyecek, bisiklete binemeyecek miyim?” diye sordu. Ailesi dürüst davrandı ve “Evet, bunlar doğru ama sadece belli bir süre için. Canın acıyabilir ama ilaç verecekler ve ağrın fazla olmayacak. Hem sen güçlü ve cesur bir çocuksun, üstesinden gelebilirsin, hep yanında olacağız” dediler. Ali Gökay da hazır olunca, Memorial Hastanesi’nde ortopedi ve travmatoloji uzmanı Prof. Dr. Mehmet Kocaoğlu boy uzatma ameliyatını yaptı. Ameliyata girdiğinde 88 santimetreydi, boyu 18 santim uzadı. Buna kendi uzaması da eklenince 1 metre 10 santimetreye ulaştı. Bacaklarından sonra sıra kollarını da uzatmaya gelecek.

ARKADAŞLARI ÇOK ŞEY ÖĞRENDİ

Yüksel, “Gökay’da inanılmaz bir özgüven var. Ameliyattan sonra hemen ayaklandı, her şeyi kendi yapmak istiyor. İstanbul’dan döndükten iki gün sonra kreşe başlattım. Ağrı ve enfeksiyonuyla baş edebildi. Tuvalete kendi gidiyor, yemeğini yiyor, elini  yıkıyor, tabureyi çekiyor. Oğlumdan öğrendim ki engelleri biz içimize koyuyoruz. Arkadaşları da ondan çok şey öğrendi. Yürütecini unuttuğunda götürüyor, adım attığında alkışlıyorlar. Bacaklarında enfeksiyon olunca onunla üzülüyorlar” diyor.

Yazının Devamını Oku

Kış cildi yorar

20 Şubat 2012
Kış koşulları cildi de zorluyor. Fazlasıyla kurutuyor. Özellikle yaşlılar, çocuklar ve hassas cildi olanlar için bazı önlemlerin alınması gerekiyor.

Cilt hastalıkları uzmanı Dr. Arda Eminzade’nin verdiği bilgiye göre, soğuk havada vücut ısı kaybını önlemek için deri yüzeyindeki kan damarlarının çapını daraltarak, vücut yüzeyinde kan dolaşımını azaltır. Bu da ciltte soyulmaya ve kurumaya neden olur. Dolayısıyla korumadan yoksun kalan cilt daha fazla bakıma ve özene ihtiyaç duyar. Havadaki nem oranının azalması ve soğuk hava özellikle ileri yaşlarda derinin nem ve yağ oranını azaltır. Sorun estetikten ibaret değil. Yıpranmış ve hasar görmüş stratum kornetim (cildimizin en üst katmanı) işlevini yapamadığı için alerjenler ve tahriş edici maddeler (deterjan ve kimyasal etkenler) olumsuz etkileriyle cilt tahrişi, alerjisi ve egzamaya sebep olabilir.
ÇOK SICAK SUDAN UZAK DURUN
Sağlıklı bir cilt için:
Sıcak sudan kaçının. Sıcak su deri üzerindeki koruyucu yağ tabakasına hasar verir. Sık banyo yapılması ve el yıkanması, derisi hassas olanlar için sakıncalı. Uzun süreli banyo, deri hücrelerindeki su oranını azalır.
Hafif bir sabun kullanın. Kokulu, deodoran ve alkol içerikli sabunlar cildi tahriş edebilir. Sabun PH oranının 5,5 olması tercih edilir. Yağlı sabun ve jeller cilt korumasında faydalı.
Nemlendirici kullanın. Banyo sonrası nemlendirici kullanımının etkisi birkaç kat artar. Banyo sonrası, eller ya da ayakları yıkadıktan ve kuruladıktan hemen sonra (ilk 3 dakika) uygun nemlendirici sürülmesi daha etkili. Aşırı kuru ciltlerde üre ve asit laktik içerikli nemlendirici daha faydalı olabilir.
Traşınızı banyodan sonra yapın. Banyo tüyleri yumuşatır. Kuru ciltlerde tıraş öncesi (yüz, bacak ve diğer bölgeler için) tıraş köpüğü veya jel kullanılmalı. Jel daha etkili bir şekilde cilt tahrişini önler. Tıraş köpüğü 3 dakika ciltte bekletilmeli. Tıraş tüylerin çıkış yönünde yapılmalı. Aksi takdirde kıl dönmesi ve batmasıyla tahrişe sebep olabilir. Tıraş bıçakları en fazla 5-7 kez kullanım sonrası kesinlikle değiştirilmelidir. Bu durumda cilt tahriş riski azalır.

Yazının Devamını Oku

Yeni yüzyılın sendromu adrenal yorgunluk

18 Şubat 2012
Dünya Sağlık Örgütü, yeni yüzyılın sendromu olarak adrenal yorgunluğu gösteriyor. Bu sendroma adını veren, böbrek üstü bezleri olan adrenal. Uzun süre yoğun çalışınca ve stres altındayken adrenalin salgılanıyor. Bu da yorgunluk hissi veriyor

Alternatif tıpla uğraşanlar adrenal yorgunluk üzerinde çok duruyor. Aslında stres, tehlikeye vücudun verdiği bir tepki. Bu tepki vücudu tehlikeden kaçmaya veya tehlikeyle mücadele etmeye hazırlar. Bunun için başlıca iki hormon adrenalin ve kortizol görev yapar. Adrenalin temel olarak stres hormonu. Tansiyonu yükseltir, damarları daraltır kalp hızını artırır, kan akımını kalp, beyin, böbrek ve çizgili kaslar gibi hayati organlara yönlendirir. Buna karşılık sindirim sistemi ve cinsel organlar gibi bölgelerde kan akımını azaltır ve kasları gerer. Örneğin sınava girmeden önce vücudunuz gerilir, midenize taş gibi bir şey oturur ve idrara gitme ihtiyacı duyarsınız. Ancak fazlası kan basıncının yükselmesi, çarpıntı, damarların büzülmesine dolasıyla kalp krizi, hipertansiyon atağı ve ani ölüme kadar gidebilen bozukluklara neden olur.
Kortizol ise motivasyonu artırır, kandaki şeker ve yağları yükselterek vücudun artan enerji ihtiyacına kaynak sağlar. Ayrıca ağrı duyusunu azaltır. Fazlası, özel bir tip şişmanlığa, kemiklerin zayıflamasına ve şeker hastalığına neden olur. Özetle gerek adrenalin gerekse kortizol hayati hormonlar ve yoklukları büyük sorunlara yol açar.

STRES İÇİN NEDEN ÇOK

Ancak bazen ortada bir tehlike yokken de şu veya bu nedenle strese giriyoruz. Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi iç hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Nevrez Koylan, uzun süreli mutsuz evlilikler, stresli işlerde uzun süre çalışma, yoğun ve vardiyalı çalışma, yoğun sınavlı öğrencilik dönemleri veya öğrencilikle çalışma hayatının birlikteliği gibi durumların böbreküstü bezlerini bozduğunu söylüyor. Ayrıca, alkol ve madde bağımlılığı da bu durumun nedenleri arasında. Koylan, “Adrenal yorgunluk tıp çevrelerinin henüz resmen kabul ettiği bir hastalık değil. Bir semptomlar (belirtiler) topluluğu olarak görülüyor ve bildiğimiz böbreküstü bezi yetersizliği hastalığı olan ‘Addison’dan daha farklı. İddia edilen hormon yetersizliğini gösterir bir tahlil vb. test de yok” diyor.
Sorun kendini yorgunluk, gece uykusuzluğu, sabah uyanma güçlüğü, tuz ve şeker isteğinin artması ve gün içinde kafein ve benzeri uyarıcılara sıklıkla ihtiyaç duymayla belli ediyor. Aslında bu belirtiler pek çok hastalıkta da bulunabiliyor. Ayrıca yoğun yaşam tarzının sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Prof. Dr. Koylan, “Bu belirtiler için adrenal yorgunluk yorumunun yapılması, bu belirtilerle kendisini gösteren başka hastalıkları gizleme tehlikesini taşır” uyarısında bulunuyor.

SEKS İSTEĞİNİ AZALTIYOR

Rahatsızlık, nedensiz yorgunluk, sabahları yataktan kalkmakta zorlanmak; gün içinde enerji için kahve, kola, tuzlu ve tatlı atıştırmalıklara ihtiyaç duymak; bitkin ve stresli hissetmek, hayatın günlük zorunluluklarıyla başa çıkmakta zorlanmak, stres ya da hastalıklardan kurtulamamak, eğlenememek ve seks isteğinde azalma gibi belirtilerle seyrediyor.

ASLINDA HAYAT KURTARICI

Yazının Devamını Oku

Metabolik hızı artırın bahara kilolarla girmeyin

13 Şubat 2012
Yataktan çıkmak istemiyor, hep uyumak istiyorsanız, elinizden abur-cuburu düşüremiyor, hep aç ve mutsuz hissediyorsanız belki de metabolizmanız kış uykusundadır. Güneşsiz, puslu ve soğuk günlerin etkisiyle rehavet içinde, az hareketle geçen bu günlerde metabolizma da yavaşlıyor. Bunun anlamı, kolayca kilo almak. Ancak bazı basit önlemlerle metabolik hızı artırmak, dolasıyla kilo alımını kontrol etmek mümkün.

Endokrinoloji ve metabolizma uzmanı Doç. Dr. Gürcan Kısakol, metabolizmayı kış uykusundan uyandırmanın en etkili yollarından birinin egzersiz olduğunu söylüyor. Kış aylarında havalar soğuk, yağmurlu diye evde oturmak, dışarı çıkmamak metabolik hızı yavaşlatıyor ve kilo alımını artırıyor. Halbuki kışın da her zamanki gibi aktif olmak gerekiyor. Egzersizi illa açık havada, yahut spor salonların da yapmak zorunda değilsiniz. Örneğin, apartmanda asansörü kullanmak yerine merdiven çıkabilirsiniz. Evde karın hareketleri yapabilir, yürüyüş bandı kullanabilirsiniz. Spor salonuna gidecekseniz de haftada en az üç gün aletli egzersiz yapabilirsiniz. Yüzme de metabolizmayı hızlandırmak için en yararlı spor dallarından biri.

DAHA SIK AMA AZ YİYİN

Kış mevsiminde daha sık ve az yemek yenmeli. Çünkü metabolizma ne kadar az glikoz alınırsa bunu olumsuz bir durum olarak algılıyor ve yağ depolamaya başlıyor. Ayrıca öğün araları uzun tutulursa, acıkıp sofraya oturulduğunda açlık dürtüsü ortaya çıkıyor. Bu durumda vücut, ilk 15 dakikada ne yediğini algılayamıyor. İhtiyaçtan fazla yemek yeniliyor. İnsülin salgısı artıyor ve sonrasında daha çabuk acıkılıyor. Bu nedenle de hızlı yemek yiyen kişiler çok çabuk acıkıyor. Her gün, hep aynı saatte yemek yenmesi de önerilmiyor. Öğlen yemeğinizi bazen saat 12.00’de bazen de 13.00’de yeyin. Ayrıca çok meyve yemek de fazla kalori alımına neden oluyor. Meyve şekeri hızla emildiği için yalnızca öğünlerle tüketilmesi öneriliyor. Kış aylarında protein tüketimi de artırılmalı. Sadece et değil, bitkisel proteinler de tüketilmeli.

KIŞIN GÜNDE 30 DAKİKA GÜNEŞE ÇIKIN

D vitamini, yiyeceklerden alınan, güneş yoluyla da aktif hale gelen bir vitamin. Kış aylarındaki güneşli günlerde dış mekanlarda vakit geçirerek D vitamini takviyesi yapılması gerekiyor. Çünkü D vitamini metabolizma için çok önemli. Yaz aylarında güneşin etkisiyle çok daha az sürede D vitamini sentezlense de kış aylarında yaklaşık 30 dakika güneşin altında vakit geçirerek bu ihtiyaç karşılanabiliyor. Ayrıca kış güneşi de mutlu eder!

KALORİNİZİ SAYIN

Hangi gıdada kaç kalori var, öncelikle bunu bilmeniz gerekiyor. Yediğiniz besinlerin kalorilerini öğrenin. Kişinin kilo başına kalori ihtiyacı 23. Buradan hesapla, 50 kilogram olan bir kişinin günde 1150 kalori alması gerekiyor. Eğer hareketsizse bu değer 900’e indiriliyor. Hareketliyse de alınacak kaloriye 25 kalori daha eklenebiliyor.

KIŞIN DA SIVIYA İHTİYACINIZ VAR

Yaz sıcağı daha çok su içiriyor. Ancak kışın susamamamız, suya ihtiyacımız olmadığı anlamına gelmiyor. Aynen yazın olduğu gibi sıvı alımına devam etmeli. Sadece su içerek değil, çorba, süt ve ayran gibi sıvıları tüketerek de günde iki litre sıvı alınabiliyor.

EN AZ 8 SAAT UYKU

Günde mutlaka sekiz saat uyunmalı. Geç saatlerde yatmayın. Az uyku vücut tarafından bir tehdit olarak görüldüğü için metabolizma duraklıyor. Erken kalkmaya çalışın ki metabolizmanız daha erken hareketlensin. Gece 12’yi geçmeden yatıp, en az sekiz saat uyunması şart.
Yazının Devamını Oku

Bel kalınlaştıkça beyin küçülüyor

11 Şubat 2012
Araştırmalar, bel (orta vücut) kalınlaştıkça, beyin hacminin azaldığını gösteriyor. Çünkü buradaki yağlanma, beyin hücrelerinin enerjisiz kalmasına yol açıyor. Bu hücreler öldükçe, beyin küçülüyor. Başta bunama olmak üzere birçok beyin hastalığını hızlandırıyor

Bel kalınlığı güzellik, estetik ve orantı göstergesi olmaktan ibaret değil. Çok ciddi sağlık sorunlarının habercisi aynı zamanda. 2010’da yayınlanan bir araştırmada, ortalama 60 yaşında 733 gönüllü sağlıklı bireyin vücut kitle indeksi (BMI), bel çevresi, bel-kalça çevresi, cilt altı ve iç organ yağ (abdominal) birikimi ölçüldü. Aynı bireylerin aralıklarla dört kez beyin MR’ları çekildi ve hacim ölçümleri yapıldı. Bakıldı ki beyin küçülmesiyle tüm vücut ölçümleri arasında anlamlı düzeyde bir ilişki var. Anadolu Sağlık Merkezi Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Türker Şahiner, “Bu verileri orta vücut bölgeleri yağlandıkça, beyin hacmi azalıyor şeklinde yorumlamak mümkün” diyor.

Son yıllarda giderek artan sayıda araştırmadan elde edilen sonuçlara göre Alzheimer hastalığıyla şeker (diyabet) metabolizması arasında yakın ilişki var. Benzer ilişki halk arasında ‘gizli şeker’ olarak bilinen insülin direncinde de var. Alzheimer hastalığının temel nedeni, amiloid beta protein birikimi. Beyin hücreleri glukozu içeriye insülin direnci nedeniyle alamadığında amiloid beta birikimi hızla artıyor. Prof. Dr. Şahiner bu olayı evde elektrik kesintisine benzetiyor. İlk saatlerde büyük bir kriz yaşanmaz ama zaman geçtikçe evin içinde çöpler, artıklar birikir. Stres artacaktır ve daha da uzarsa ev terk edilir. Enerjisi kesilen nöronlar ölür, dolasıyla beyin de hacimce küçülür.

ÇARESİ EGZERSİZ

İnsülin direnci gelişen hastalarda bel bölgesi yağlanması ve kolayca kilo alma görülüyor. Prof. Dr. Şahiner, “Bugüne değin gizli şekerin sadece diyabetin (şeker hastalığı) habercisi olduğunu kabul ediyorduk. Oysa kilo alımıyla beraber şeker ve kalp hastalıklarının yanı sıra başka çok önemli bir riski daha beraberinde getiriyor. Bu risk de Alzheimer hastalığı yani bunama. İnsülin metabolizması beyin için çok önemli. Bu metabolizma bozulduğunda beyin, tek enerji kaynağı olan şekeri kullanamaz ve giderek hacimsel olarak küçülür. Aynı anda bu şeker, bel bölgesinde yağa dönüşüyor” diyor. Ayrıca başka nöro dejeneratif hastalıklar, Parkinson ve vasküler demans gibi hastalıkların da daha hızlı ilerlemesine yol açıyor. Prof. Dr. Şahiner, egzersiz yapılmasını öneriyor. Çünkü egzersiz insülin metabolizmasını düzenliyor, dolasıyla beyni koruyor.

Bıçaksız katarakt ameliyatı

Katarakt ameliyatları da lazerle yapılmaya başlandı. Kullanılan fako yönteminde ses dalgasıyla parçalanan katarakt, Femto Second Lazer denilen yeni teknolojiyle ameliyat 10 dakika sürüyor

Dünya Göz Hastaneler Grubu’nun Medikal Direktörü Prof. Dr. Kazım Devranoğlu, Femto Second Lazer’in kataraktla birlikte hastanın yakın veya uzak gözlükten kurtulmasına da olanak verdiğini söylüyor. Yeni yöntemin katarakt ameliyatlarında bıçak kullanılması dönemini bitirdiğini söyleyen Prof. Dr. Devranoğlu, yöntemi şöyle anlatıyor:

“Yeni teknolojide hastanın gözü mikron biriminde çok hassas bir şekilde ölçülüyor. Lazer ışınlarıyla merceğin ön zarı açılıyor ve kataraktı alınıyor. Fako yöntemindeyse bu zarın korneanın neresinden ve hangi çapta açılacağı hekim deneyimine bağlı olarak, mekanik aletlerle yapılıyor. Bu zar hekimin istediği çapta ve düzgünlükte olmamışsa özellikli mercek kullanımının başarısını azaltıyor. Bazen göz dokusuna zarar verilebiliyor. Yeni teknolojiyle hastanın göz merceğinin, istenilen çapta lazerle açılan ön zarı kolaylıkla alınıyor. Sonra da hekimin yerleştireceği özellikli göz merceğiyle katarakt ameliyatı tamamlanmış oluyor.”

Yazının Devamını Oku