Mesude Erşan

Yaz sıcağı beyin kanamasını tetikleyebilir

25 Haziran 2012
Yaz sıcakları, beyin kanaması riskini artırıyor. Beyin kanamalarını ciddiye almama gibi bir şansımız yok, zira ölüme veya sakatlığa en fazla yol açan hastalıklardan biri. Beyin kanaması özellikle havaların ısınmasıyla yüksek tansiyon ve kolesterol hastaları için hayati tehdit oluşturuyor.

Beyin ve sinir cerrahisi uzmanı Op. Dr. Bülent Fahri Kılınçoğlu’nun verdiği bilgiye göre, beyin kanamaları her yaşta görülebilir. Çocukluk ve gençlik çağında kafa travmaları ve doğumsal kusurlar beyin kanaması nedeni olabiliyor. İleri yaşlarda ise yüksek tansiyon ve kalp hastalıkları beyin kanamalarına yol açabilir.
Terleme ve su kaybı, yüksek nemle birleştiğinde salgılanan bazı hormonlar, tansiyonda ani düşme ve yükselmelere neden olabiliyor. Tansiyondaki oynamalar sırasında, sıvı kaybına bağlı olarak, damarlar içindeki kanın akıcılığı azalıyor. Bu azalma damar tıkanıklarına yol açıyor. Bu durum eğer beyinde gerçekleşmişse, beyin kanaması, tıkanıklık sonucu felç veya kalp damarlarında tıkanıklıklarla sonuçlanabilir.

YÜKSEK TANSİYONLULAR DİKKATLİ OLMALI

Yüksek tansiyon ve damar sertliği hastalıkları aniden ortaya çıkmıyor. Yıllar içinde gelişiyor. Hastalıkta, damarlarda biriken kolesterol ve kalsiyum nedeniyle damar esnekliği kayboluyor bu nedenle kalbin her atımında damar duvarı daha fazla geriliyor. Bu şekilde yüksek basınçla çalışan kalp, haliyle daha çok yoruluyor. Süreç devam ederse, kan basıncındaki artış organlarda beslenme bozukluğuna bağlı zararlara ve damar duvar yırtılmalarıyla sonuçlanabilir. Bu tür damar yırtılmaları beyinde meydana geldiğinde ise, kanama miktarına bağlı olarak ciddi hasarları da beraberinde getiriyor.

GÜNEŞ TEPEDEYKEN İÇERİ KAÇIN

* 11.00-16.00 saatleri arasında doğrudan güneşe maruz kalmayın,
* Bol sıvı alın, sulu meyveler tüketin ve günde 2 taneyi geçmemek üzere doğal maden suyu için.

Yazının Devamını Oku

Balıklama atlarken iki kere düşünün

23 Haziran 2012
Sığ havuz ve deniz, balıklama atlayanlar için bir tuzak. Derinliği iki metrenin altındaki suda kafanın zemine çarpmasıyla boyun kemikleri kırılıyor, çıkıyor ve omurilik zedeleniyor. Bu talihsiz kaza Türkiye’de yılda çoğunluğu 15-18 yaşında ve erkek, yaklaşık 500 genci felç ediyor.

Bu yazıya ilham veren maalesef talihsiz bir olay. Radikal gazetesinde çalışan bir meslektaşımın 18 yaşındaki yeğeninin başına gelen talihsiz kaza. Sığ suya balıklama atlayan gencin boyundan aşağısı felç oldu.
Ölebilirdi de, zira omuriliğin hemen yakınında solunum merkezi bulunuyor. Kırılmaya bağlı omurilik birden şişince solunum merkezini etkiliyor ve boğulmalar meydana geliyor.
Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği Başkanı Ramazan Baş da sığ suya balıklama atlamaya bağlı felç olanlardan sadece biri. Baş, “Sesimizi duyurabildiğimiz herkes dikkate alsın. Derinliğini bilmediğiniz
veya derinliği iki metrenin altındaki sulara lütfen balıklama atlamayın, hayatınız kararmasın” uyarısı yapıyor: “ABD ve Avustralya’da sığ su kenarlarına koyulan levhalarla omurilik felci olma oranı yüzde
70 azaltılmış. Bu çok ucuz
yöntemle binlerce kişinin hayatının kararması önlenebilir. Konu ciddi gerçekten, zira omurilik felcinin henüz tedavisi bulunmuyor. Çoğu genç kazadan sonra hayat boyu tekerlekli sandalye kullanmaya mecbur kalıyor.”
Bu arada Türkiye Omurilik Felçlileri Derneği ve ROMATEM Fizik Tedavi Merkezi konuyla ilgili Samsun’da bir kampanya başlattı. Derinliği iki metrenin altında olan sığ su kenarlarına uyarı levhalarıyla yaşanan kazaların önüne geçmeye çalışılacak. Umut ediyorum ki proje kısa zamanda başka sahillerde de uygulamaya geçer.

BOYUN NASIL KIRILIYOR

Yazının Devamını Oku

Çocuklarınızı güneşe bırakmayın

18 Haziran 2012
Güneşin yararları kadar zararları da konuşuluyor artık. Bu zararlardan çocuklar yetişkinlerden kat kat fazla etkileniyor. Onları güneşe maruz bırakmadan önce bir kez daha düşünün.

Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. Birol Saral’ın verdiği bilgiye göre, çocukluk döneminde tekrarlayan güneş yanıkları cilt kanserine yol açabiliyor. Kum ve deniz ise güneşin bu etkisini kat kat artırıyor. Şemsiye altında veya gölgede kalmak bile güneşten korunmaya yetmiyor. Açık tenli, çilli çocukların güneşte yanma riskleri daha yüksek olsa da koyu tenli çocuklar da uzun süre güneşte kaldıklarında yanabiliyor. Yapılan bilimsel çalışmalar, insanların büyük çoğunluğunun 20 yaşından önceki dönemde güneşe çok maruz kaldığını gösteriyor. Çocukluk yıllarında güneşe maruz kalmanın zararları çok iyi bilinmiyor. Dolasıyla koruma görevi anne-babaya düşüyor.

HER YAŞTA KAÇININ

Çocuklukta ve tabii daha sonraki yıllarda tekrarlayan güneş yanıkları cilt kanserine davetiye çıkarıyor. Kanser oluşumu uzun yılları içeren bir süreç olsa da çocukluk çağında tekrarlayan güneşe maruziyet ve güneş yanıkları, hücre DNA’sında hasarlar oluşturuyor. Bu hasarlı hücreler yok edilemezse, gelişir ve zararlı proteinler üretir. Yıllar içinde kanser hücreleri çoğalarak belirgin hale gelebilir. Bu nedenle güneş yanıklarından, çocukluk çağında olduğu gibi, her dönemde kaçınılmalıdır. Özellikle içi su toplayan kabarcıklar halindeki güneş yanıkları, melanoma (en kötü huylu cilt kanseri) gelişimi için risk faktörü. Güneşlenmeden sonraki 2-4 saat içerisinde yanık bulguları maalesef ortaya çıkmaz. Ağrı ve ısınmışlık hissi 48 saat sürebilir.

Çocuklarınızı korumak için

* 10.00-16.00 saatleri arasında güneşe çıkarmayın.
* Mutlaka şapka, güneş gözlüğü ve pamuklu giysiler giydirin.
* Çok açık tenli bir çocuğunuz varsa ‘paraben’ içermeyen yüksek faktörlü, kolay sürülebilir güneş koruyucuları kullanın.

Yazının Devamını Oku

Tükürükten meme kanseri testi

16 Haziran 2012
Genetik bilimindeki gelişmeler tanı ve tedavi yöntemlerini giderek kişiselleştiriyor. Bu alanda atılan adımlardan biri de meme kanseri genetik riskini ortaya koyan testler.

Genetik testlerle her ilgilendiğimde aynı soruyu kendime soruyorum. Gerçekten kanser riskimi bilmek istiyor muyum? Mantığımla duygularım çatışmaya başlıyor. Ne kesin evet diyebiliyorum ne de hayır. Asıl korkum risk saptanması halinde hayatımın kâbusa dönmesi. Öte yandan farkındayım ki riski bilmek aslında ciddi bir avantaj. Çünkü insana önlem alabilme fırsatı veriyor.
Aslına bakarsanız meme kanseri için güçlü tarama terstleri mevcut. Ancak söz konusu tarama testleri başlamış hastalığı yakalamaya dayanıyor. Genetik testlerin bu etkili tarama testlerinden temel farkıysa, hastalık daha hiç başlamadan riski ölçebilmesi. Kuşkusuz bu bilgi çok kıymetli. Riskin durumuna göre erken önlem alınması ve daha yakından takip mümkün olabiliyor.

22 GEN TARANIYOR

Meme kanseri genetik risk testini Amerikalı bir şirket geliştirdi. Türkiye’de de uygulanmaya başlanan testte, tükürükten alınan DNA örneklerine bakılıyor. Yeni testi benzerlerinden ayıran en önemli özellik, testin (sadece kalıtsal faktörleri ölçen) iki geni (BRCA1-2) değil, 22 farklı geni tarayarak meme kanserine yakalanma riskini yüzde 99’luk bir güven payıyla ölçebilmesi. Sonuçlar ve risk hesabı, kadın yaşamındaki kanser riskinin üç farklı dönemi olan menopoz öncesi, menopoz ve menopoz sonrası döneme göre ayrılarak ele alınıyor.
Onkoloji uzmanı Prof. Dr. Nil Molinas’ın verdiği bilgiye göre, eğer risk yüksek çıkarsa hastalığın oluşma ihtimalini azaltıcı önlemler alınabiliyor. Koruyucu ilaçlar, daha sağlıklı bir yaşam tarzının benimsenmesi, MRI gibi hassas görüntüleme cihazlarının kullanılması gibi tedbirlerle risk azaltılabiliyor. Orta seviyede risk grubundakiler de uygun bir mamogram ve klinik muayenesiyle önlemlerini alabiliyorlar. Standart risk grubundaki kadınlar, minimum meme kanseri riski taşıyan grubu oluşturuyor. Ama bu hiçbir kadın için asla ‘kanser olmayacağı’ anlamına gelmiyor. Rutin kontrollere devam edilmesi öneriliyor.
Konuyla ilgili kişilere BRCA 1 ve 2 testleri de tanıdık gelecektir. Bunlar da meme kanseri oluşma riskini gösteren testler. BRCA1 ve 2 gen mutasyonuna bakmak için kan örneğine gereksinim var. Öncelikle hasta olan kişide mutasyon aranarak, yakınlarında da aynı mutasyona bakılması öneriliyor. Yeni testse tükürükle yapılabildiğinden daha kolay ve ekonomik. Molinas, testi özellikle meme kanseri olma riski yüksek olan aileler ve kadınlara öneriyor. Meme kanserlerinin yaklaşık yüzde 10-15’inin genetik kökenli olduğunu hatırlatayım.

KANDAN KOLON KANSERİ TESTİ

Genetik Uzmanı Dr. Yaman Sağlam

Yazının Devamını Oku

Kulak enfeksiyonlarına davetiye çıkarmayın

11 Haziran 2012
Kulak enfeksiyonları yaz aylarında bitmiyor. Kulağa su kaçtığında pamuk çubukla temizlemek, serinlememek için araba camını sonuna kadar açarak yolda seyretmek, klimayla uyamak ve daha birçok yanlış enfeksiyonlara davetiye çıkarıyor.

Kulak burun boğaz hastalıkları uzmanı Op. Dr. Kemal Demir, kulak sağlığı için aşağıdaki uyarılarda bulunuyor:
* Kulağınıza deniz ya da havuz suyu kaçarsa başınızı o tarafa eğip 3 saniye bekleyin. Kulağa kaçan su sağlıklı ve sorunsuz bir şekilde kendiliğinden kuruyacaktır. Eğer birkaç saat geçmesine rağmen tıkanıklık açılmıyorsa mutlaka doktorunuza görünün.
* Taşıtlarda seyir halindeyken cam açarak serinlemek sağlıksız ve tehlikeli.
* Ev ve işyerlerinde ise pencereler yoluyla doğrudan havalandırma serinletmeye yetiyorsa klima açmayın.

DONDURMAYI AĞIZDA ERİTMEDEN YUTMAYIN

* Sabah kalkınca burnunuza su çekip sümkürerek burun temizliği yaparsanız gün boyu daha rahat nefes alırsınız. Hatta su yerine deniz suyu/okyanus suyu preparatları daha çabuk sonuç verir. Aynı burun temizliğini gece yatmadan yaparsanız uykunuzun kalitesi artar. Burun tıkanıklığı başlar ve 1 günden fazla sürerse doktora görünün.
* Kulak temizliği sadece kulak kepçesinin ve kulak deliğinizin dışarıdan gözüken başlangıç kısmının temizliğinden ibarettir. Açık kahverengi dış kulak yolu salgısı bulunması gereken bir maddedir. Asla kulağınızın içini temizlemeye kalkmayın. Bu hareket çok tehlikeli ve uzun vadede zararlıdır. Ağrı, tıkanıklık, kaşıntı, kan ya da iltihap gelmesi durumunda doktora görünmelisiniz.

Yazının Devamını Oku

10 dakikada nasıl romatoid artrit hastası oldum

9 Haziran 2012
Romatoid artrit (RA) birden fazla eklemde ağrı, tutukluk, şişlik ve hareket kısıtlılığıyla seyreden kronik bir kas-iskelet sistemi hastalığı. Bu kadarını biliyordum ama yaşamak başkaydı. Beni RA’lı gibi hissettiren giysiyi, tam 10 dakikada giydim. Sonrasında yaşadıklarım empatinin de ötesindeydi

Kronik boyun ve omuz ağrıları hayatımın bir parçası. Ancak itiraf etmeliyim ki RA bundan çok betermiş. Bana bunu hissetiren giysiyi Abbott’un Berlin’de düzenlediği ‘Romatolojik Hastalıkların Bireyler, İşverenler ve Ekonomiler Üzerindeki Etkisi: Gelecek Neler Getirecek?’ toplantısında giydim.
Bana RA’yı yaşatan giysi, içine zor girilen bir tulum. İki kişinin yardımıyla giymeyi başardıktan sonra, kollarım, ayak bileklerim, bacaklarım, belim, sırtım ipler ve bantlarla iyice sıkıldı, hatta kıstırıldı. Ayağıma özel çizmeler giydim.
Sonra sıra ellere geldi. Önce başparmaklarımı tutan sert bir plastik, üzerine de parmaksız bir eldiven geçirdim. Bütün parmaklar yine bantlarla kıvrıldı ve kıpırdamaması için sabitlendi.
En son da boyunluk takıldı. Tüm bunlardan sonra ilk hissettiğim inanılmaz bir kısıtlılık haliydi. Dakikalar önce yaptığım en sıradan işleri yapmak ne kadar zahmetliydi artık... Her eklem, kemik, kasımı hissediyorum nasılsa. Yürümek, sağa sola dönmek büyük zahmet. Zorlama ağrıya da yol açıyor.
Kalem tutmayı, yazı yazmayı denedim. Mümkün değil! Bu kez yere koyduğum şişeyi eğilerek almaya çalıştım. Başardım ama zorluğunu ne siz sorun ne ben anlatayım... Söz konusu toplantının derdi bu insanların sesini duyurmaktı. Aynı toplantıda Fit for Work (Sağlıklı İşgücü Çalışması) Avrupa Koalisyonu, ülkelere kronik kas ve iskelet sistemi hastalıklarıyla ilgili ulusal eylem planı yapmaları çağrısında bulundu.
Yeri gelmişken hatırlatayım, kas-iskelet sistemi hastalıkları, hastalarda ağrı ve işlevsel bozukluğa neden olan kas, tendon, bağlar, periferik sinirler ve destekleyici kan damarlarını etkileyen 200’ün üzerindeki durumu kapsayan genel bir terim.

SADECE AVRUPA’DA 100 MİLYON KİŞİ

The Work Foundation (İş Vakfı) Başkanı Stephen Bevan, kas-iskelet sistemi ağrısının Avrupa’da yaklaşık 100 milyon kişinin sorunu olduğunu açıkladı. Üstelik bunların 40 milyonu çalışıyor. Ama yüzde 40’ı da bu sorunları nedeniyle çalışmayı bırakıyor. Sorunun mali boyutu da göz ardı edilebilir gibi değil: Tam 240 milyar Euro. “Üstelik önümüzdeki 20 yıl hasta ve maliyetleri daha çok artacak” diyor Bevan. Yine AB’de kas iskelet sistemi hastalıkları işe gitmemenin yüzde 49’u, kalıcı iş görmezliğinin yüzde 60’ından sorumlu.

Yazının Devamını Oku

Havalar ısındıkça besin zehirlenmesi artıyor

4 Haziran 2012
Besin zehirlenmesi vakaları, havaların ısınmasıyla artıyor. Uygun koşullarda üretilmeyen ve saklanmayan gıdalar sıcak havada daha kolay hasta ediyor.

İç hastalıkları uzmanı Dr. Yavuz Furuncuoğlu’nun verdiği bilgiye göre, gıdaların içinde çoğalan bazı bakterilerin vücuda girmesiyle kusma, ishal, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerle seyreden ciddi tablolar gelişebiliyor.
Özellikle yaz aylarında sıcakların artmasıyla et, süt, yumurta, balık ve tavuk gibi gıdalarda bakterilerin çok hızlı ürediğini hatırlatan Furuncuoğlu, bu yiyeceklerin bir öğünden sonra tekrar tüketilmemesi gerektiğini söylüyor.
Bakteriler uygun ortamlarda bulunmaları halinde hızla çoğalarak sağlımız için tehdit oluşturuyor. Dr. Furuncuoğlu, “Yaz aylarında acile gelen ishal vakalarında artış görülmeye başlar. Sıcaklıklar arttıkça dışarıda kalan besinler de kısa sürede bozuluyor. Buna bağlı olarak besinlerde mikroplar (bakteri) veya toksinler (zehirler) oluşuyor. Bunu yiyenler de değişik derecelerde etkileniyor” diyor. Etkilenme bazen ishal, bazen kusma, bazen hem ishal, hem de kusma halinde oluyor. Bunlara ateş ve karın ağrısı eklenebiliyor.
Hastalar genellikle destek tedavileriyle düzeliyor. Bazı durumlarda antibiyetik tedavisi uygulanıyor.

İLK ADIM TEMİZLİK

Gıda zehirlenmesini önlemedeki ilk adım temizlikten geçiyor. Hem kendiniz hem de başkaları için şunları unutmayın: * Enfeksiyon geçiren kişiler mutfaktan uzak durmalı. Yiyecek hazırlama işine girmemeli. * Mutfakta çalışırken eller, saçlar, tırnaklar ve kıyafetler temiz olmalı. * Tuvalet sonrası veya bebeğin bezini değiştirdikten sonra el yıkama ihmal edilmemeli. * Çiğ et, tavuk, balık, yumurta ellendikten sonra eller yıkanmalı, bunlara değen mutfak araç, gereçleri yıkamadan tekrar kullanılmamalı. * Pişen bir yemeğin tadına bakmada kullanılan kaşık tekrar kullanılmamalı. * Her kullanım sonrası tabak, bıçak, kesme tahtası gibi araç gereçler, mutfak tezgahları sıcak su ve sabunla temizlenmeli. * Kabuğu soyulacak bile olsa, meyve ve sebzeler iyice yıkanmalı. * Temizlikte kullanılan bez ve süngerlerin de temizliğinden emin olunmalı. * Her türlü etin iç kısmının da iyi pişmesi sağlanmalı. Tüketilinceye dek sıcak gıdalar sıcak, soğuk gıdalar soğuk tutulmalı. * Yumurtalar, sarısı ve beyazı tümden katılaşana kadar pişirilmeli. * Sofradan arta kalanlar iki saatten (yazın bir saat) fazla bekletmeden buzdolabına kaldırmalı. * Oda sıcaklığında, bundan uzun süre kalanlar atılmalı. * Kullanım öncesi buzları çözme işini mutfak tezgahında değil, buzluktan buzdolabının rafına önceden indirerek yapmalı.

Yazının Devamını Oku

Örnek olmak için 7 ayda 32 kilo verdi

2 Haziran 2012
Sağlık Bakanlığı Kanser Daire Başkanı Doç. Dr. Murat Gültekin (35), Kolon Kanseri Bilinçlendirme Koşusu’nda nefes nefese kalınca hem hastalarına iyi örnek olmak hem de kendi sağlığı için 7 ayda tam 32 kilo verdi

ABD’de, New York’taki Empire State gökdelen koşusunun bir benzeri geçen yıl ilk kez Türkiye’nin en yüksek binası Sapphire’de de yapıldı. Kolon Kanseri Bilinçlendirme Koşusu’na katılanların arasında Doç. Dr. Murat Gültekin de vardı. Amaç, 236 metrelik binada, 56 kat ve 1344 basamak çıkarak kolon kanserinin egzersiz ve sağlıklı beslenmeyle önlenebileceğine dikkat çekmekti.
Ancak Gültekin o koşuda gösterdiği performanstan hiç memnun kalmadı. Bırakın dereceye girmeyi, birinci gelenden 40 dakikada daha geç bitirebildi tırmanışını.
İşte o gün, basamakları ağır ağır çıkarken kendine zayıflama sözü verdi. Çünkü biliyordu ki obezite, kansere zemin hazırlayan önemli faktörler arasında. Artık hastalarına bunu anlatırken kilosundan dolayı kendi yüzünün kızarmasını da istemiyordu. Üstelik Gültekin’in eşi de diyetisyendi. “Eşime rağmen kilo aldım. Sonra da bundan utanmaya başladım. İnsanlara ‘obeziteden korunun’ derken, obez kalmamama gerekiyordu.”

KARATAY DEĞİL BAKANLIK DİYETİ

Doç. Dr. Gültekin yeni beslenme düzenine girerken kendine özgü bir diyet uyguladı. “Ne Karatay diyeti ne de zencefil diyeti, özel bir formülüm yok. Bu, ‘Sağlık Bakanlığı diyeti’. Aslında çok basit. Sabır ve doğru beslenme yetti. Her şeyden azar azar yiyince, sabır gösterince oluyor. Bir kere zayıflamaya başladıkça, zayıflamak kolaylaşıyor.”
Gültekin, işe beyaz ekmeğin yerine kepekli ekmeği koymakla başladı. Kırmızı eti haftada en fazla iki kez yedi. Kimi öğünde sebze, kiminde de balık, tavuk tercih etti. Salataların tadını yeniden keşfetti. Yedi renk sebze ve meyvelerden her gün farklılarını almaya çalıştı. Lokmaları daha uzun süre çiğnemeye başladı. Ve ara öğünlerini atlamadı. Üstelik tuzu da azalttı. Egzersizeyse kilolarını verdikten sonra başladı. “Fazla kilolu halde egzersiz yaparsam eklemlerimde ağrı olabilirdi. Ama kilolarımı verdikten sonra, koruma ve vücut şekillendirme amaçlı vücut geliştirme yaptım. Ne kadar kasınız varsa, kilo almanız o kadar zor.”

KİLOLU OLMAKTAN UTANDIM 

Yazının Devamını Oku