Mesude Erşan

Domuz gribi hortlamadı zaten beş yıldır hayatımızda

12 Ocak 2013
2009’da büyük salgın yapan domuz gribiyle ilgili “yeniden hortladı” haberleri sizi korkutmasın. O aslında hiç gitmemişti ki; artık mevsim normalleri arasında.

Domuz gribi Meksika’da başlayıp dünyaya yayıldığında endişemiz büyüktü. Tıbbi adı H1N1 olan ama ‘domuz gribi’ olarak ünlenen virüs, ilk kez salgın yapıyordu. Nasıl davranacağını ve diğer virüslerden daha öldürücü olup olmadığını bilmiyorduk. Üstelik henüz toplumlarda buna karşı bağışıklık gelişmemişti. Neyse ki kısa zamanda virüsün davranışları anlaşıldı... Kâbus olmaktan çıktı. Beş yıldır her grip sezonunda hayatımızda. Dünyanın farklı yerlerinden bildirilen domuz gribi vaka ve ölümlerinin kâbusa dönüşmesi için artık hiçbir neden yok.
Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Leblebicioğlu, domuz gribinin mevsimsel grip olarak hastalık yapma potansiyelini sürdürdüğünü ama aşısı ve tedavisinin bulunduğunu hatırlatıyor. ABD’den bildirilen grip vakalarında sayısal olarak bir artış olduğunu ancak Avrupa’da benzer bir gelişme yaşanmadığını belirten Leblebicioğlu, “Türkiye’de grip mevsim normallerinde seyrediyor. Bildirilen aşırı bir aktivite yok. Klinik gözlemlerimiz de bu yönde. Yine de özellikle ek hastalığı bulunan ve 65 yaşın üstündekilerde grip daha ağır seyredebiliyor. Aşının ekim ayında yapılmasını önersek de risk grubunda yer alan akciğer, kalp ve damar, diyabet hastalıkları bulunan ve 65 yaşın üstündekiler şimdi de yaptırabilir.
Aşı domuz gribi dahil üç tip grip virüsüne karşı etkili. Dolayısıyla kişilerin bireysel korunma önlemlerini de alması önemli” diyor.

ANTİKOR GELİŞTİRDİK

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi mikrobiyoloji ve klinik mikrobiyoloji uzmanı Prof. Dr. Selim Badur, toplumun yaklaşık yüzde 40’ının domuz gribiyle karşılaştığını ve antikor geliştirdiğini söylüyor. Grip virüslerinin Türkiye ve dünyada yakından izlendiğini belirten Badur, “Söylenenlere inanmayın. Ne kâbus ne de hortlama durumu var. H1N1 zaten hayatımızda. Bulabilenler aşı yaptırsın” diyor. Türkiye, 2004’ten beri grip aktivitesini Dünya Sağlık Örgütü standartlarında izliyor. Halen Türkiye’de en sık üç tip grip virüsü dolaşıyor. Bunlar H1N1 (domuz gribi), H3N2 ve influenza B.

Gripten korunmak için...

Ellerinizi sık sık yıkamayı ihmal etmeyin.

Yazının Devamını Oku

Sakatlanmadan kayak yapma rehberi

7 Ocak 2013
Karların üzerinde süzülme heyecan ve zevkine kaza gölgesi düşmesin. Gereksiz ve erken kendine güven özellikle kaymaya yeni başlayanlarda sakatlığa davetiye çıkarıyor.

Malum kayak sezonu açıldı. Pistler özellikle hafta sonları kalabalıklaşıyor. Kalabalık daha şenlikli gibi görünse de maalesef pistte kazaları arttırıyor. Bazı kazalar sizden kaynaklanmayabilir gerçekten. Ancak size düşenleri yapmanız bile kazaları büyük oranda engeller. İlk adım doğru ekipman kullanmanız. Hatta olanağınız varsa kendi malzemelerinizle kaymanız.
Sakatlanmadan kaymak için ayrıca bunları unutmayın:
 Kiralamanız gerekiyorsa kendinize uygun olmasına azami özen gösterin. Kayak yaralanmaları çoğunlukla kayakların ayakkabıdan çıkmasıyla meydana geliyor.
 Vücut ağırlığı ve tecrübe durumunuza göre kayak ekipmanı seçin.
 Hareketinize engel olmayan elbiseler giyin.
 Kaymaya başladığınız ilk bir saat daha az riskli yollar ve manevralar seçin. Bu süre içinde hem vücut ısınacak hem de kısa bir alıştırma dönemi sonrasında kayak aktiviteniz daha iyi olacaktır.
 Snowboard yapanların özel koruyucu bileklikler takmaları iyi olur.

Yazının Devamını Oku

Duygusal vampir: Narsist erkek

6 Ocak 2013
Kadınları duygusal olarak emen narsist erkekler başlı başına bir travma nedeni.Uzman psikolog Feyza Bayraktar ile narsist erkekleri ve mağdurlarını konuştuk.

Kadınlar sizden ”Narsist erkek mağduruyum” diye mi destek alıyor?
- Kadınlar genellikle narsist bir erkekle olan ilişkilerinden sıyrılmak için destek almaya gelmiyor. Çünkü asıl problemin bu olduğunun çoğu zaman farkında değiller. Öfke, kaygı, depresyon, yeme bozuklukları, anlamsız bir şekilde terk edilmenin ardından yaşadıkları şok, yas, aldatılma problemleri veya problemli ilişkide yaşadıkları sorunlar, “nasıl düzeltebilirim, nerede hata yaptım, ne oldu da böyle değişti?” gibi sorularla yardım istemeye geliyorlar. En çok öfke, kaygı, kendini suçlama, takıntı, duygu kontrolü sorunları yaşıyorlar.

Peki birlikte oldukları kadınlarda bunlara neden olan erkeklerin hepsi doğuştan mı narsist? Sonradan narsist olunur mu?
- Narsizmin sadece erkeklere özgü olmadığını hatırlatayım önce. Ancak klinik çalışmalar erkeklerde kadınlara göre daha yaygın olduğunu ortaya koyuyor. Bu rahatsızlığın altında özgüven eksikliği, kendini sevmeme, kabul görmeme kaygısı ve kontrol etme ihtiyacı var. Narsizm, kişinin kırılgan yapısını dış dünyaya göstermemek için taktığı bir maske. Yine de sonradan gelişen bir şey olduğu söylenemez. Var olan potansiyel uygun zaman ve mekân bulduğu zaman ortaya çıkıyor. Sosyal çevreyle güçlenebiliyor.

Kadınları nasıl tavlıyorlar?
- İlk başta kadına kendisini özel hissettirmek için iltifatlar eder, jestler yapar. “Hayatımın en büyük aşkı sensin”, “Daha önce hiçbir kadın bana bu duyguları yaşatmadı” ,” Önceki ilişkilerimde çok yara aldım ama sende huzuru buldum” gibi cümlelerle kadını erkeğin hayatındaki en büyük aşkı olduğuna inandırır. Taktığı maskeyle kadın için dünyadaki en uygun erkek modelini çizer. Zevkleri, değer yargıları açısından gerçek olamayacak kadar mükemmeldir.

Buraya kadar ‘ideal erkek’... Narsizm nerede başlıyor?- Birkaç ay sonra yavaş yavaş maskenin altındaki gerçek kimlik ortaya çıkmaya başlıyor. Kadının ayaklarını yerden kesen ilgili erkek, bir anda mesafeli, soğuk, bencil tavırlar sergililiyor. Durduk yere ortadan kaybolabilir, kadını terk edebilir. Çünkü artık hedefine ulaşmıştır. Öte yandan bu tutumu sergilemesine rağmen, ilginin sadece kendi üzerinde olmasını ister ve kadının ilgisi başka noktalara kaymaya başladığı an çok öfkelenir. İlgilenilmemeye, görmezden gelinmeye tahammül edemez. Öfkeyle, kızgınlıkla, kırgınlıkla bile olsa kadının onu aramasını, sormasını, onu önemsediğini göstermesini bekler. Çevredeki kadınlara iltifat edebilir. Bazı narsist erkekler kız arkadaşı olsa da ondan gizli başka kadınlarla mesajlaşıp buluşabilir.

Kadınlar bu tavırlardan bir anlam çıkarabilir mi?

Yazının Devamını Oku

Hareketsizlik sakatlıyor

5 Ocak 2013
Masa başı işler vücudumuzda sinirden ekleme tüm kas ve iskelet sistemini etkiliyor. Hatta sporcularda sık görülen bazı sorunları ofis çalışanları, ev hanımları da yaşıyor.

Değişen koşullara direnmek kolay değil. Saatlerce bilgisayar karşısında oturuyoruz. Hem çalışıp hem de market alışverişi, konser rezervasyonları, eş-dostla görüşme gibi birçok günlük işimizi yine bilgisayarla görüyoruz. Ama hâlâ taşıdığımız avcı genlerimiz ve beden yapımız bu duruma uyum sağlayamıyor. Sporcularda sık duyduğumuz çok kullanmaya bağlı menisküs yırtığı, tenisçi dirseği gibi hastalıklar bu kez hareketsiz ofis çalışanlarının hayatını çekilmez kılıyor.
Ortopedi ve travmatoloji uzmanı Prof. Dr. Nejat Güney, hareketsiz yaşamın, boyun, bel ve sırt kaslarına da olumsuz etkisinin büyük olduğunu söylüyor ve bir başka tehlikeye dikkat çekiyor: “Hareketsiz kalmak kaslarda erimeye sebep oluyor. Kasın boyut ve ağırlığı azalıyor. Eklemin yapısını güçlendiren elemanlarda da zayıflık ortaya çıkıyor. Bunun yanı sıra hareketsiz yaşam kemiklerde zayıflama, erime ve eklem sertliklerine sebep oluyor. Eklemlerdeki bu hareket kısıtlılığının bir diğer nedeni de, eklem çevresi kaslarda ortaya çıkan kasılabilme kabiliyetinin azalması.” Arkasından bazen dayanılması çok zor ağrılar ve hareket kısıtlılıkları gelişiyor. En küçük travmalarda dahi kemik kırılabiliyor.

KOŞU BANTI MASUM MU?

Hareketsizliğin yarattığı kısır döngüyü kırabilmek için pek çok kişi spor salonlarına, parklara taşınıyor. Sağlığı korumak amaçlı yapılan bazı egzersizlerse faydadan çok zarar veriyor. Güney, “Egzersiz öncesi vücudu ısıtmak, kasları germek, eklemleri iyice hareket ettirmek gerek. Bunları yapmadan çeşitli aletler kullanmak, kas ve tendon yırtıklarına neden olabiliyor. Egzersiz aletlerinin ne şekilde kullanılacağını da bilmemiz lazım. Yapılacak egzersizin tekrarlama sayısı, dinlenme süresi ve ağırlık miktarı kişiye göre değişir. Ayrıca bir kalp hastalıkları uzmanı tarafından muayene edilmeli ve onay alındıktan sonra çalışmalara başlanmalı” diyor.
Salonlardaki koşu bantları, barfiks, ağırlık kaldırma gibi sık kullanılan egzersiz aletleri de sakatlayabilir.
Güney, “Koşu bandı, uygun ayakkabıyla yapılmadığı zaman aşil tendonu ve taban kaslarını zorlayıcı bir alet. Bandın sabit bir süratle dönmesi kalbi zorlayabiliyor. Barfiks omuz çevresi ve kol kaslarında yırtıklara neden olabiliyor. Omuz ekleminde, eklem kılıfı yırtığı, tendon yaralanmaları görülebiliyor. Ağırlık kaldırma egzersizleri de aynı şekilde kol kaslarında yırtıklara ve kopmalara neden olabiliyor” diyor.

HALI SAHA RİSKLERİ

Halı sahada futbol hâlâ bazı erkekler için tutku. Ancak saatli kiralanan halı sahalarda maça iyi ısınmadan çıkmak sakıncalı. Halı saha zeminleri, çoğu sahada beton üzerine döşenen yeşil halıdan ibaret. Halı kaymayı önlese de başka sakatlıkları kolaylaştırıyor. Prof. Dr. Güney, “Isınmadan yapılan maçlarda tendon, kas ve eklem bağları yırtıklarına sık rastlanıyor. Uzun yıllar spor yapmamış kişilerin yeterince kas gücü kazanmadan halı sahalarda futbol oynamaları kırıklara varabilecek sakatlanmalara neden oluyor. Halı sahalarda en sık ayak bileğindeki bağlarda ve aşil tendonunda yaralanmalar görülüyor” diyor.

Yazının Devamını Oku

Hapşırıktan zatürree kapmayın

31 Aralık 2012
Uçakta, otobüste, vapurda hastanın öksürmesi veya hapşırmasıyla havaya karışan damlacıklardan zatürree kapabilirsiniz. Mikrop içerebilen bu damlacıkları solumak hastalıkla buluşmak anlamına gelebiliyor.

Zatürree, tıbbi adıyla pnömoni, mikroplar veya kimsayallar nedeniyle akciğerlerin iltihaplanması demek. Vücut direnci yüksek gençlerde başedilmesi nispeten kolay hastalık, ileri yaşlarda ölüme yol açabiliyor. Göğüs hastalıkları uzmanı Dr. İlkay Keskinel, “Zatürree, genellikle, mikrop içeren damlacıkların hasta kişinin öksürmesi, hapşırmasıyla havaya karışması ve kişinin bunu solumasıyla bulaşıyor. Ayrıca ağız, burun ya da boğazda hastalık yapmadan yaşayan bazı mikroplar, vücut direncinin düşmesini fırsat bilip hasta edebiliyor” diyor.
Yaşlı, kronik böbrek, kalp veya solunum yolu hastalığı olan, diyabetli, bağışıklık yetmezliği bulunan (AIDS hastaları, doğumsal bağışıklık bozukluğu olanlar gibi), sigara içenler ve alkolikler özellikle risk altında. Bunun yanı sıra zatürree, gripten sonra da gelişebiliyor. Bir de klima sistemleri, su kaynakları ya da birikintileri de zatürreeye yol açan “lagionella” adlı bakteriyi barındırabiliyor.

SİGARA CİĞERİ YORUYOR

Zatürreeden korunmada genel sağlık tedbirlerine uyulmasının yararı büyük. İyi beslenmek ve sigaradan uzak durmak da önemli. Özellikle soğuk havalarda, kapalı ve kalabalık ortamlarda enfeksiyonların yayılması kolaylaşıyor. Zatürreeye neden olan mikroplar hava yoluyla yayılabileceğinden bu tür yerlerde mümkün olduğunca bulunulmaması ve kapalı ortamların sık sık havalandırılması öneriliyor.

AŞISI VAR

Her zatürree aynı mikrobik etkenlerle ortaya çıkmıyor. Zatürreenin yaklaşık yüzde 80’inden “pnömokok” bakterisi sorumlu. Aşı pnömokok bakterisine karşı koruyor. Pnömokok aşısı, bu bakterinin çeşitli tiplerini içeriyor. Bağışıklık yetmezliği olan, kronik hastalıkları bulunan ve 65 yaşın üzerindeki ve dalağı alınmış olanlara zatürree aşısı öneriliyor.

Atipik zatürreeye dikkat

Zatürree öksürük, balgam (genellikle koyu renkli) ateş, göğüs ağrısı, nefes darlığı ve kimi zaman kan tükürmeyle kendini belli ediyor. Ancak bir de “tipik olmayan zatürree” var. Bunda ateş fazla ön planda değildir. Baş, vücut ve eklem ağrıları hatta karın ağrısı yapabiliyor. Öksürük ya kuru ya da az miktarda balgamla seyrediyor.

Yazının Devamını Oku

Tuz ve şekerle savaşa evet ama yetmez!

29 Aralık 2012
Soframızdaki iki ‘zehir’, tuz ve şekerle mücadele eden Giresun Valisi Dursun Şahin’in diğer sorumlulara da ilham vermesini dilerim

Giresun Valiliği’nin telefon santralı bile arayanları “Hayatınızı değil, sigaranızı söndürün” diye karşılıyor. Anlaşılan Vali Şahin, sağlık konusunu da kendine vazife edinmiş. “Sağlığı korumak, hastalıklara yol açan etkenleri ortadan kaldırmak aynen güvenliği korumak gibi valiliğin temel görevlerinden” diyor. Şahin, şimdiye kadar 100’ün üzerinde tiryakiye, yemin ettirerek sigarayı bıraktırmış bile.
Lokantalarda tuzu masalardan kaldıran ve ardından da çayın tek şekerle sunulmasını düzenleyen genelgelerle ‘caydırıcı’ olmayı hedeflediğini anlatıyor. Şahin, “Tuz da şeker de zehir. Zehirin iyisi olmaz. 15 yıldır çayı şekersiz içerim. İki yıldır evimize tuz girmiyor. Maalesef Karadenizliler tuz ve şekere çok düşkün. Sağlıkları için azaltmaları lazım” diyor. Bu yasakların sağlığı korumanın yanında kişi ve devletin sağlık harcamalarını da azaltacağını söylüyor. Vali bardakların elde değil, bulaşık makinelerinde yıkanmasıyla ilgili yeni bir genelge hazırlığı yapıyor. “Böylece hem hijyen daha iyi sağlanacak hem de sudan tasarruf edilecek” diyor.

ÜÇ KAT FAZLA TUZ TÜKETİYORUZ

Peki tuz ve şeker yemezsek ölür müyüz? Hayır, ölmeyiz. Sebze ve meyvelerde vücudumuz için yeterli tuz ve şeker mevcut. Sonradan yiyecek ve içeceklere katılan her türlü tuz ve şeker gereksiz, hatta zararlı. Her ikisinin kullanımı aslında alışkanlık ve sonradan öğrenilen davranışlar. Yavaş yavaş azaltınca damak tadı bir süre sonra alışıyor.
Rakamlara göre Türkiye’de tuz tüketiminde ifrada kaçıyoruz. İhtiyacımızdan kat kat fazla tükettiğimiz için uzmanlar bunu ‘halk sağlığı sorunu’ olarak görüyor. Sağlıklı bir kişinin günde altı gram tuza ihtiyacı var. Hipertansiyon, kalp ve böbrek hastalarınınsa üç gramda kalması gerekiyor. Ancak ortalama tüketimimiz kişi başına 18 gram. Az tuz böbrek, kalp ve damar sağlığı açısından çok önemli. Özellikle hipertansiyonla tuz arasındaki ilişki konusunda hiçbir kuşku yok.

ŞEKER BAĞIMLILIK MI YAPIYOR?

Bazı araştırmalar şekerin bağımlılık yaptığına işaret ediyor. Zira şekerli besinlerin beyinde yol açtığı aktivitenin benzeri ilaç bağımlılarında da görülüyor. Şeker, metabolizmada kısırdöngü yaratıyor. Çünkü şeker yedikçe kan şekeri daha çok düşüyor, daha fazla şeker istiyoruz. Çok şeker doğrudan diyabete yol açmıyor. Ama şişmanlatarak zemin hazırlıyor.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarla sorunsuz tatil

24 Aralık 2012
Yılbaşı tatiline çocuklarınızla çıkıyorsanız ek bazı önlemler almanızda fayda var. Malum mevsimlerden kış. Sadece siz değil, enfeksiyon hastalıkları da dolaşımda... Üstelik kolay da bulaşıyor.


Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Elif Hakko, hem yetişkin hem de çocuklara grip aşısı yaptırmalarını öneriyor. Dr. Hakko, “Çocuklar tehlikelere karşı yetişkinlere göre daha hassas. Gidecekleri yerlerde kalabalık ortamlara girecekler, griple karşılacaklar” diyor.
Çocukların besinlerden çok daha kolay zehirlenebildiğini ve ishal olduğunu belirten Dr. Elif Hakko, bu yüzden çocukların yedikleri ve içtiklerinin hijyenine ayrıca dikkat etmek gerektiğini hatırlatıyor.
Çocuklarla tatile giderken aşağıdaki önlemleri alabilirsiniz:
Gideceğiniz ülkenin hastalık risklerine göre hekime danışarak uygun ilaçları alın, hastalıklara karşı gerekli aşılarınızı önceden yaptırın.
Çocuğunuzun derecesi, ateş düşürücüsünü yanınıza alın.
GIDA HİJYENİNE DİKKAT

Yazının Devamını Oku

G noktasını bırakın seksin tadını çıkarın

23 Aralık 2012
Bunu söyleyen ABD’li seks terapisti Dr. Sara Nasserzadeh. ‘Sorularla Orgazm’ kitabının yazarı Dr. Nasserzadeh, orgazm taklidi, G noktası gibi konulara farklı bir yaklaşım getiriyor.

Sekste orgazm şart mı?- Birçok uzman bu soruya “Kesinlikle evet” diyor. Başka grup uzman, orgazmın sadece doğurganlık açısından büyük bir öneme sahip olduğu görüşünde. Feministler “Erkekler orgazm olduğuna göre kadınların da hakkı” diyor. Bazıları hiç orgazm yaşamadıkları halde bunu bir sorun, sıkıntı olarak görmüyor. Dünyada genel kabul gören Amerikan Psikiyatristler Derneği’nin kriterlerine göre, eğer kadın bunu sorun görmüyor ve şikâyet etmiyorsa ‘cinsel disfonksiyon’ tanısı konamaz. Yani orgazm, cinsel sağlığın zorunlu bir parçası değil.

ORGAZM OLUNMAZ; DENEYİMLENİROrgazm öğrenilebilir mi?- Evet öğrenilebilir. Zevk alabilmek için kadınlar önce kendi bedenlerini tanımalı, nelerden zevk aldığını keşfetmeli ve partnerine yol göstermeli.
Orgazm için ille de G noktasını bulmak gerekir mi?- Son kararımız G noktasının bir nokta değil bir bölge olduğu. Klitoris aslında bir dağın zirvesi. Ama G noktası o zirveden ibaret değil. Oradan başlayarak bölgede devam eden diğer dokular benzer şekilde uyarılabiliyor. Ancak hatırlatmalıyım ki eğer çiftler bütün enerji ve zamanlarını G noktasını bulmaya harcarlarsa cinsel ilişkiden keyif alamıyor.
“Ya orgazm olamazsam” kaygısı orgazmı engeller mi? - Kesinlikle. Çiftlerin orgazmı ulaşılması zorunlu bir zirve olarak görmesi halinde baskı yaratıyor. Çiftlerle yaptığım seanslarda ‘orgazm olmak’ yerine “orgazmı deneyimlemek” deyimini kullanmayı tercih ediyoruz. “Orgazma odaklanmak yerine, bütün anların tadını çıkarın” diyorum.
Orgazmı neler sabote eder? - Bazı sosyo-kültürel faktörler var. Kadına zevk almanın kötü bir şey olduğu öğretilmişse orgazm olmamak için kendini tutuyor. Ayrıca çiftler arasında yakınlık olmaması, kadının kontrolü elinden bırakmak istememesi, çiftlerin birbirlerinden utanması, bilinmeyene ve hem kadın hem de erkekteki “Kendimi serbest bırakırsam başına neler gelir?” korkusu sabote eder. Bazı kadınlar da “Erkekler benim orgazmımı hak etmiyor” diye orgazm olmak istemiyor. Bazı ilaçların yan etkisi orgazmı bozmak olabiliyor.
Mutlu bir cinsellik için kadınlara neler önerirsiniz?  - Kendi vücudunuzu iyi tanıyın. Aynada kendinizi çıplak olarak görebilmelisiniz. Bütün görev ve sorumluluğu erkeğe yüklemeyin. Nasıl zevk aldığınızı keşfedin ve erkeğe yol gösterin. Cinsel ilişki almak kadar vermek demek. Birşey veriyorsanız, almayı da hak kazanıyorsunuz demektir.

Dünyanın her yerinde kadınlar orgazm taklidi yapıyor

Dünyanın her yerinde kadınlar orgazm taklidi yapıyor. Yine erkeklerden en sık duyduğumuz soru “Partnerimin orgazm taklidi yapıp yapmadığını nasıl anlarım?” Yanıtım şu: Bunu anlamanız mümkün değil. Pornografik filmlerde kadınlar çok zevk aldıklarını göstermek için bağırıyor. Erkekler de partnerlerinden böyle sesleri duymadıklarında, mutlu edemediklerini düşünüyor. Onlara diyorum ki, “O kadınlar böyle bağırmak için para alıyor. Karınıza o kadar para verirseniz o sesleri çıkaracaktır! Kadınlar cinsel ilişkiden tabii ki zevk alıyor am filmlerde bağırdıkları kadar değil. Kadınlar cinselliği farklı yaşıyor, Çoğu kadının zirveye ulaşması için klitoris üzerinden uyarılması gerekiyor. Her iki cinsiyet için eğitim şart. Kadınlar zevk almamanın, doruğa ulaşmamanın normal olduğunu öğrenmeli, Ama eğer kadın ve partneri çoğu zaman orgazm yaşamıyor ya da gecikiyorsa bir uzmana görünmesinde yarar var.

Yazının Devamını Oku