Kritik olanlar başın vurulduğu kazalar. Beyin cerrahı Dr. Aybars Akkor böyle kazalarda dikkatli olunması ama aşırı panik yapılmamasını öneriyor.
Yazın hastanelerin acil bölümlerine yapılan başvuruların en büyük nedenlerinden biri çocukların düşüp başlarını bir yerlere vurmaları. Aileler bu düşmenin beyin hasarına yol açmasından endişe duyuyor. Dr. Akkor, “Beyin cerrahisiyle ilişkisi olmayan doktorların birçoğu anne ve babalarla aynı paniği yaşıyor. 48 saat boyunca çocuğunuzun yanında nöbet tutun, sabaha kadar uyutmayın, su ve yemek de vermeyin gibi önerilerde bulunuyorlar” diyor. Aslına bakarsanız ciddi bir durum yoksa tatilinizi zehir etmenin anlamı yok. Dr. Akkor böyle kazalarla ilgili şu önerilerde bulunuyor:
Öncelikle sakin olun. Çocuğun önünde aşırı telaşa kapılmak onun için çok zararlı. Korkudan aşırı reaksiyon verir ve dikkat etmemiz gereken belirtileri perdeler. Bazen aşırı korku nedeniyle sürekli ağlar, kusabilir.
Düşer düşmez ağlayan çocuktan korkmayın. Kafa travması çok şiddetli olduğunda sarsıntı nedeniyle çocuk kısa bir bayılma devresi geçirir, sonra ağlamaya başlar. Eğer çocuk düşer düşmez ağlamaya başlarsa beyin sarsıntısı fazla değil demektir. Bu durumda başını vurduğu yere şişmeyi, yani cilt altına kan birikimini önlemek için kolonyalı pamuk veya daha iyisi buz koyabilirsiniz. Çocuğu evde gözlemleyebilirsiniz. Ama çocuk düştükten sonra kısa bir süre de olsa baygın kalırsa en yakın sağlık merkezine götürmekte yarar var.
İstanbul Tıp Fakültesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Erkut Attar, düşük riskinin yüzde 10 civarında olduğu ilk on haftada ve 34’üncü gebelik haftasından sonra uzun ve yorucu seyahatler önerilmediğini hatırlatıyor. 37’inci haftadan sonra ise tatile çıkmaması öneriliyor. Prof. Dr. Attar, “Bu süreler dışında sorunsuz takip edilen bir gebenin seyahatinde genellikle bir sakınca yok. Mutlaka emniyet kemeri takılması gereken gebelikte, 24’üncü haftadan sonra otomobil kullanılmasını istemiyoruz” diyor. Gebelikte oluşan fizyolojik değişiklikler anne adaylarını çevre koşullarına daha duyarlı hale getiriyor. Daha önce düşük yapan, rahim ağzı yetmezliği, dış gebelik, erken doğum öyküsü, düşük riski bulunan, vajinal kanama, çoğul gebelik, hipertansiyon, diyabet, kalp hastalığı ve diğer organ sistemlerine ait kronik hastalığı olan hamileler risk grubunda yer alıyor. Dolasıyla tatil planlarını buna göre değerlendirmeleri gerekiyor. Prof. Dr. Attar, “Özellikle uzak mesafeli yolculuklara çıkmaları ve yurt dışı tatillerine gitmeleri uygun olmayacaktır” diyor.
TATİL YORMASIN
Tahmin edersiniz ki hamilelik adrenalin peşinde koşmak ve yorgunluk getirecek başka aktiviteler için uygun bir zaman değil. Hamilelerin kendilerini yoracak, bedenlerini zorlayacak aktivitelerden kaçınarak, ağırlıklı olarak dinlenebilecekleri bir tatili tercih etmelerinde yarar var. Yüzmek hamilelik dönemi için en ideal spor. Güneşten ve sıcaktansa mümkün olduğunca korunmak gerekiyor. Prof. Dr. Attar, “Hamileliğin hangi dönemi olursa olsun, çok sıcak ve rakımlı yerler gerek anne adayının gerekse bebeğin sağlığı açısından uygun değil. Yurt dışında bir tatil planlanıyorsa az gelişmiş ülkeler tercih edilmemeli. Zira bu ülkelerde tıbbi imkanlar ve hijyen koşulları yetersiz olabileceğinden anne adayının ve bebeğin sağlığı tehlikeye girebilir. Bulaşıcı hastalık riski nedeniyle hangi dönemde olursa olsun çoğunlukla hamilelerin tropikal bölgelere gitmesine izin verilmiyoruz. Özellikle sıtma gibi hastalıkların düşük ve erken doğumu tetiklemesi nedeniyle anne adaylarının bu tarz bölgelere yolculuk etmemesini tavsiye ediyoruz” diyor.
HAMİLELİKTE GÜNEŞ DÜŞMAN
Hamileliğin ilk aylarında halsizlik şikayeti, terlemeyle oluşan sıvı kaybına bağlı olarak daha belirgin olabiliyor. Gebeliğin son aylarında ise sıcak yaz ayları daha zorlu geçiyor. Vücutta oluşan değişime ve alınan kilolara bağlı olarak solunum sayısında artış, nefes darlığı, efor kapasitesinde azalma ve sıcağa tahammülsüzlük daha sık görülüyor. Bu durumda bol su (yaklaşık 2.5 lt/gün) tüketilmesi ve günün sıcak saatlerinin klimalı ortamlarda geçirilmesi daha konforlu bir ortam yaratıyor.
Ayrıca vücuttaki hormonal değişim nedeniyle ışığa duyarlılık artıyor. Cilt rengi koyulaşıyor, yeni benler oluşabiliyor. Özellikle yüzde çiller artıyor ve “gebelik maskesi” denilen lekeler olabiliyor. Bu nedenle güneş ışığından korunmalı, tişört giyilerek güneşe çıkılmalı, gölgede kalmak tercih edilmeli, güneşe çıkarken de en az 40 faktörlü koruyucu kremler kullanılmalı. Yüzmek için de sıcak saatler tercih edilmemeli.
Havuza girmek yasak mı?
Gebelikte en ideal spor yüzme olsa da havuza değil denize girilmesi tercih edilmeli. Ama sadece havuz seçeneği varsa; çok temiz ve bakımlı olmasına dikkat edilmeli. Havuz temizliğinde kullanılan kimyasal maddeler ciltten emilir. Bu nedenle havuzda kalış süresi uzun olmamalı ve çıkınca mutlaka duş alınmalı. Havuz sularında dezenfektan olarak kullanılan trihalometan oranının da çok yüksek oranda olmasının anne karnındaki bebeğin gelişimini olumsuz etkilediği ve düşüklere yol açabildiği biliniyor. Havuz enfeksiyonları, akciğer ve mide barsak enfeksiyonları şeklinde ortaya çıkar. Bu nedenle su yutmamaya dikkat edilmesi de önemli. Islak mayoyla durmak genital florada bulunan mantarların enfeksiyona yol açmasına neden olur ve akıntı, kaşıntı görülür. Bu arada hamileler denizde yalnız yüzmemeli. Gebelikte artan magnezyum ihtiyacı bacaklarda kramplara neden olabiliyor. Ayrıca yüzerken ve hareket ederken vücudu rahatsız etmeyecek şekilde gebelere uygun tasarlanmış mayo modellerinin giyilmesinde fayda var.
Uzmanlar ramazanda yaşanan özellikle sindirim sistemiyle ilgili sorunların büyük kısmının, uzun süren açlıktan sonra aşırı yemek yemeye bağlı geliştiğini hatırlatıyor. Dolasıyla alabileceğiniz ilk etkili önlem, iftarları abartmamak. İşte uzmanlardan rahat bir ramazan için basit ipuçları:
ARA ÖĞÜN ALIN: İftarda yavaş ve az miktarda yiyip, birkaç saat sonra ara öğün gibi takviye alabilirsiniz. Fazla yediklerinizi yakmak için tok karnına yürüyüş yapmanın, koşmanın, halı sahada top oynamanın veya spor salonlarında aşırı efor harcamanın sakıncalı olduğunu da unutmayın.
DİSİPLİNİ BIRAKMAYIN: Ramazanda artan sağlık sorunlarından olan reflü, mide asitinin yemek borusuna geriye kaçması. Reflüsü olanlar bilir ki az yemek ve yemekten sonra yatmamaları gerekiyor. Ayrıca sigara, aşırı çikolata, kahve
tüketimi yağlı yiyeceklerden sakınmaları şart.
YAVAŞLAYIN: Tuz ve enerji kaybını olabildiğince azaltmak için fiziksel aktiviteyi mümkün olduğunca azaltın. Spor amaçlı egzersizi veya yorucu günlük işleri iftar sonrasına bırakın. Sıcak ortamdan kaçının. Sıcak hem su ve tuz kaybına bağlı tansiyon düşüklüğüne hem de damarlarda genişlemeye bağlı tansiyon yüksekliğine neden olabiliyor.
Peş peşe sigara içerek kalp krizini çağırmayın
İftar sırasında peş peşe içilen sigara, kahve ve çay özellikle tansiyon, diyabet ve kalp hastaları için riskli olabiliyor. İftar ve sahurdan sonra fazla içilen sigara kandaki oksijen oranını düşürüyor. Uzun süren açlık ve susuzluk döneminden hemen sonra, vücut enerji, su ve tuz dengesini henüz kurmamışken sigaranın içerdiği zehirlerin damarlarda bolca dolaşması, ani spazm, damar sertliğini oluşturan yağ birikintilerinde küçük yırtıklar yaparak kalp krizini tetikleyebiliyor.
ÖRNEK MÖNÜ
Enfeksiyon hastalıkları uzmanı Dr. Mahmut Yavuz, mantarlardan korunmada havlu, terlik, törpü, tırnak makası gibi kişisel eşyaların paylaşılmamasının önemli olduğunu hatırlatıyor. Cildin üst tabakası, tırnak ve saç gibi yerlerde üreyen, küf benzeri mantarlar enfeksiyona yol açabiliyor. İnsandan insana ya da hayvandan insana geçebilen mantarlar kaşıntı, cilt lezyonları ve kızarıklık, halka şekilli lezyonlar, koyu veya açık renkli değişik alanlar gibi belirti ve şikâyetlere neden olabiliyor.
Dr. Yavuz mantar enfeksiyonların korunmak için şu önerilerde bulunuyor:
Deniz kenarında uzun süre ıslak mayolma kalmayın ki kasık ve genital bölge mantarlarına uygun zemin oluşmasın.
Havuz yerine denizi tercih edin.
Plaj, havuz kenarı, otel odaları, sauna ve hamam gibi alanlarda çıplak ayakla yürümeyin.
Eller ve ayaklar yıkandıktan sonra, özellikle parmak aralarının kurulanmasına özen gösterin. Bu nedenle de daima kendi havlunuzu kullanın.
Kolay hava alan ve terletmeyen ayakkabılar tercih edin. Ayakkabının içine pamuklu çoraplar giyin ve her gün değiştirin.
Onların korunma konusunda biraz daha özenli olmasında büyük yarar var. Peki nasıl?
Güneş çarpmasınVücudun ısı kontrol sistemi var. 41 dereceye kadar kendini koruyabiliyor. Isı kontrol sistemi bozulduğundaysa hayati tehdit oluşturacak sıcak çarpması ortaya çıkıyor. İki tipi var. İlki klasik sıcak çarpmaları, ikincisi spor yaparken oluşan sorunlar... Klasik sıcak çarpması çocuklarda, hasta veya yaşlı bireylerde daha sık görülüyor. Bu hastalar ileri derecede su kaybına maruz kalıyor. Bu da kendini sık terleme olarak gösteriyor. Egzersize bağlı sıcak çarpması genç ve sağlıklı kişilerde de görülebiliyor. Egzersizin ardından birkaç saat içinde gelişiyor. Titreme, baş ağrısı, bulantı, sersemlik, kol ve göğüsteki tüylerin diken diken olması, ellerin ve ayakların uyuşması, garip davranışlar, bayılma, havale ve koma gibi belirtilerle seyrediyor. Sıcak çarpmasında ilk etkilenen organ beyin. Dayanılmaz baş ağrısı, huzursuzluk ve bitkinlik yaşanıyor. Nabız, soluk hızlanıyor, kaslara kramp giriyor. Yüz kızarıyor. Terleme yok. Düzensiz ateş ve yavaş yavaş bilinç kaybı hastalığın ağırlaşmaya başladığını gösteriyor. Korunmak için günde en az 8-10 bardak su için, alkol ve kafein tüketimini kısıtlayın, sıcak havada ağır iş yapmaktan mümkün olduğunca kaçının, alerji ve idrar söktürücü ilaçları sıcak çarpmasına yatkınlığı arttıracağı için mutlaka doktora sorarak, kontrollü bir şekilde kullanın.
İshalleri ciddiye alın Sıcak ve nemli hava, özellikle hijyenik olmayan ortamlarda hazırlanan ve uygun koşullarda saklanmayan besinlerin bozulmasına neden oluyor. Bozuk olarak tüketilen yiyeceklerse gıda zehirlenmesine... Yaz aylarında en sık bozulan yiyecekler, tavuk, balık, yumurta, süt, sütlü tatlılar ve mayonez. Yeterince yıkanmadan tüketilen meyve ve salatalar da gıda zehirlenmelerine neden olabiliyor. Zehirlenme genellikle şiddetli ve kramp şeklinde karın ağrısı, ishal, kusma ve ateşle seyrediyor. Gıda zehirlenmesi olan kişinin öncelikle kaybettiği sıvıyı ve mineralleri yerine koyması gerekiyor. İshal olduysanız bol bol su ve ayran için. Korunmak için de açık su içmeyin. Çiğ sebze ve meyveleri tüketmeden önce mutlaka bol suyla yıkayın. Bozulabilecek besinleri buzdolabında ve saklama kaplarında koruyun. Yemek öncesi ve yemek sonrası ellerinizi yıkayın. Buzdolabı dışında bekletilen süt ve süt ürünlerini tüketmeyin.
Bronzlaşayım derken yanmayın Son yıllarda ‘sağlıklı bronzlaşma yoktur’ konusunda hemen herkes uzlaştı. Dolayısıyla 11.30-16.00 arasında güneşe çıkmayın. En az 30 faktörlü koruyucu sürün. Terleme, havuz ve deniz banyolarından sonra tekrarlayın. Güneş sadece geçici cilt yanıklarına yol açmıyor. Deri kanseri riskini de kat kat arttırıyor. Dikkatsiz davranmış ve fazla yanmışsanız, geleneksel yöntem yoğurt sürerek tedavi etmeye kalkışmak yerine bir uzmana görünün.
Klimayı iyi yönetin ki hasta etmesin Klimalara bakım yapılmadığında içinde biriken mikroplar ‘yaz pnömanileri’ denilen akciğer iltihaplarına ya da zatürreeye neden olabiliyor. Klimanızın temizliğini ihmal etmeyin. Klimalı ortamların illa buz gibi olması gerekmiyor. Dışarısıyla en fazla beş derece fark olmalı. Klima oturduğunuz yere üflemesin. Soğuk hava çıkış hızı (üfleme) en düşük şiddet olsun. Klima bel, omuz, boyunda dayanılması zor kas ağrılarına yol açabilir. Araba klimaları daha yakından üflediği için riski daha da fazla. Aynı dikkati arabada da gösterin.
Yazın da alerji olursunuz Yaygın kanının aksine alerji sadece bahar hastalığı değil. Ağaçlar ocak-mayıs, çayır otları mayıs-temmuz, yabani otlar temmuz-ekim arası polen veriyor. Polenlere karşı olan alerji, alerjik rinit, alerjik konjonktivit, alerjik astım ve akut ürtiker şeklinde ortaya çıkabiliyor. Uzmanlar polen alerjisi olanlara deniz tatillerini tercih etmelerini öneriyor. Ayrıca yüzme havuzlarının temizliğinde kullanılan kimyasallar duyarlı astımlılarda solunum zorluklarına yol açabiliyor. Alerji sorununuz varsa, polenlerin atmosferde yoğun olarak bulundukları zamanlarda (sabahın erken saatleri, sıcak, kuru ve fırtınalı havalar) mümkünse dışarıya çıkmayın.
Yaz depresyonuna dikkat Genel olarak kış depresyonu olarak tanımlanan mevsimsel duygulanım bozukluğu, yaz depresyonu olarak da görülebiliyor. Yaz depresyonunda kış depresyonu gibi 24 saatlik günlük değişimi, genetik faktörler, stresle bağlantılı faktörler ya da bütün bunların kombinasyonu etken olabiliyor. Kadınlarda erkeklere oranla mevsimsel duygulanım bozukluklarına dört kat daha fazla rastlanıyor. Depresyon, ümitsizlik hali, ilgi ve istek kaybı, anksiyete (endişe, kaygı), uykusuzluk, aşırı hassasiyet, çabuk kızmak, sinirlilik, heyecan, huzursuzluk, iştah kaybı, seksüel dürtülerde azalma, intihara yönelik duygu ve düşünceler de yaz depresyonunun habercisi. Baş edemiyorsanız uzmandan destek alın derim.
Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Başkanı Uz. Dr. Ülkümen Rodoplu, “Ülkemizde aşırı sıcaklar nedenile 65 yaşının üzerindeki her bir milyon kişiden 5’i ölüyor. Halbuki bu oran 5-44 yaşları arasında milyonda 1’den daha az” diyor.
Sıvı kaybına yol açan ishal, kusma gibi rahatsızlıklar bu mevsimde çok daha önemli. Sıvı kayıpları yerine konulamadığında özellikle yaşlı ve bebeklerde ölüme yol açabiliyor. Uzun süre sıcağa maruz kalmak da riski artıran faktörlerden. Dolasıyla aşırı sıcaklarda, güneşin altında spor yapmaktan kaçının.
Sıcak çarpmasında kişinin gerçek vücut sıcaklığı 41 dereceyi geçer. Bu merkezi sinir sisteminin çalışmasını bozar ve haliyle terleme yapar. Merkezi sinir sistemiyle ilgili bozukluk gelişen kişilerde tutarsız ve anlamsız davranışlar, tuhaf konuşma, kasılma, nöbet geçirme, koma görülebiliyor.
Terleme bir belirti. Ancak asıl sorun terlemediğinizde başlamıştır. Çünkü vücut kendini terle soğutmaya çalışıyor.
Bilinç kapalıysa su içirmeye kalkışmayın
Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Gürkan Ersoy sıcak çarpmasında ilkyardımı şöyle anlattı:
* Hastayı öncelikle, sıcak ortamdan uzaklaştırın. Yatırarak veya oturtarak dinlendirin.
Fazlası ise cilt kanserine davetiye çıkarıyor. Özellikle çocuklukta ışına uzun süreli maruz kalma riski büyük oranda arttırıyor.
Önce güneşin nasıl oluyor da zarar verdiğini hatırlayalım. Güneşe uzun süre ve korumasız maruz kalan cilt önce kızararak tepki veriyor. Bu süre uzar, cilt aşırı hassassa güneş yanığı gelişiyor. Güneş ışınlarının epidermis (üst deri) veya dermisi (epidermisin bir alt tabakası) etkilemesiyle değişik derecelerde DNA hasarı ortaya çıkıyor. Bu DNA hasarı, çeşitli mekanizmalarla onarılmaya çalışılıyor. Eğer hasar onarılamazsa, mutasyonlar meydana geliyor. Güneş ışınları UVA ve UVB’nin etkilediği deri tabakalarında oluşan mutasyonlarsa kanser oluşumunu tetikliyor. Işına maruz kalma ne kadar küçük yaşta başlar ve uzun sürerse, risk o kadar artıyor.
ÇOCUKLAR RİSKTE
Tam da bu nedenle çocukları güneşten korumak ayrıca önemli. Unutmayın ki insan yaşamı boyunca aldığı ultraviyole ışınlarının yarısından fazlasına çocukluk döneminde maruz kalıyor.
Çocuk hastalıkları uzmanı Gülten Karasu, çocukların derilerinin güneş ışınlarını tolere edemeyecek kadar hassas olduğunu hatırlatıyor. Sudan ve kumdan yansıyan ışınlar, gölgede dahi yakıcı olabiliyor. Her ciddi yanık cilt kanseri riskini iki kat arttıyor. Dr. Karasu, “Cilt kanserinden korunmanın en iyi yolu, cilt yanıklarını önlemek. Çocuklar, bu nedenle güneş ışınlarının en yoğun yeryüzüne ulaştığı saatlerde (11.00-15.00 arasında) dışarı çıkarılmamalı” diyor.
Ayrıca çocuk açık tenliyse, sarışın ya da kızıl saçlıysa, renkli gözlüyse, çilli veya benliyse, güneş yanıklarına karşı çok daha hassas.
EN AZ 30 KORUMA FAKTÖRLÜ OLMALI
Bebekler güneşe çıkarılırken, baş ve gözlerini korumak için güneş başlığı giydirilmeli.
Ulterapi denilen yöntemde ultrason (ses dalgaları) olarak da bilinen akustik enerji kullanılıyor. Ulterapiden önce özel bir hazırlığa ihtiyaç duyulmuyor. Yöntemin uygulanacağı yüz ve boyun bölgesine ultrasonografi çekimlerinde kullanılan jelin sürülmesi yetiyor. Terapi esnasında ekrandan görülen yüzün ultrasonojik görüntüsü eşliğinde cilt yüzeyinden ses dalgaları gönderiliyor.
Yöntemi uygulayan Dr. Yasemin Hızarcı, “Cildin 4.5 milimetre altına subdermal dediğimiz, kasın üstündeki tabakaya radyofrekans, lazerlerle inemiyorduk. Akustik enerji cildin derin, ameliyatla inilen bölgesine kadar ulaşıyor. Akustik enerjiyi hat halinde, 1-1.5 metre aralıklarla gönderiyoruz. Hedef dokuya ulaşan enerji küçük ısı hasarları yapıyor. Isının yol açtığı hasar iyileşirken cilt gerginleşiyor, sıkışıyor. İşlem esnasında kolajen üretimi de tetikleniyor” diyor.
Ultraterapi tüm yüze uygulandığı gibi dekolte, gıdı ve boyunda da yüz güldürücü sonuçlar veriyor. Dr. Hızarcı özellikle yüz yuvarlığının en çok bozulduğu yanak ve çene sarkmalarında çok etkili olduğunu söylüyor.
HAYALET UYGULAMA
Tek seans yapılan ultraterapi cilt yüzeyinde leke, ödem, morarma gibi izler bırakmıyor. Sadece hassas ciltlerde kısa sürede geçen bir kızarıklık oluşuyor. Dr. Hızarcı, “Çok ağır derecede sarkma gelişmemişse 40-65 yaş arasındaki herkese uygulanabilir. Yüz yuvarlağını çok güzel toparlıyor. Hafif ve orta dereceli sarkmalarda, kazayakları, alın çizgilerinde de çok etkili. Ayrıca botoks yaptırmak istemeyen, daha doğal yöntemlerle gençleşmek isteyenlere de yönelik. Kaşın üstüne yapıldığında, botoks gibi kaldırıyor. Göz torbalarını açıyor. Tüm yüz ve boyuna aynı anda yapılabildiği gibi, kişilerin tercihine göre bölgesel de uygulanabiliyor” diyor.
AMELİYATA ALTERNATİF Mİ?
Dr. Hızarcı, yöntemin yüz germe ameliyatlarına alternatif olduğunu iddia ediyor. “Görerek yaptığımız için risk oluşturmuyor. Oldukça ileri ve güvenli bir teknoloji” diyor.