Bağışıklık sistemine yapabileceğiniz üç büyük iyilik düzenli ve dengeli beslenmek, uykuyu ihmal etmemek ve düzenli egzersiz. Sık seyahat ediyor, kalabalık içinde bulunuyor ve kronik hastalıklarınız varsa grip aşısı yaptırmanızda büyük yarar var.
Yeditepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmakognozi ve Fitoterapi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdem Yeşilada bağışıklık sistemi desteği olarak bitkisel çayları da öneriyor. Prof. Dr. Yeşilada, soğuk algınlığının ilk belirtileri ve grip enfeksiyonu geçirildiğinde mürver, melisa, adaçayı, karabiber meyvesi ve zencefil yapraklarından oluşan çayın bağışıklık sistemini güçlendireceğini söylüyor. Mürver bitkisinin içerisindeki flavonoitler ve antosiyaninler antioksidan etkisinin yanı sıra bağışıklık sistemini uyarıcı etki gösteriyor ve vücudun direncini arttırıyor.
Melisa yapraklarının sulu özütünün uçuk virüsü üzerindeki antiviral etkisi araştırmacılar tarafından da kanıtlandı. Yapılan çalışmalarda melisa yapraklarının sulu özütünün ve yapraklardan elde edilen uçucu yağın antiviral etkisinin bulunduğu gösterildi.
Hava değişimlerinin de etkisiyle ağız ve boğazda iltihaplar artıyor. Adaçayının içerdiği uçucu bileşenlerin, ağız ve boğazda yerleşen enfeksiyon ve iltihaplarda (farenjit, jinjivit gibi) yararlı olduğu biliniyor.
SOĞUK ALGINLIĞINA KARŞI ZENCEFİL ÇAYI
Zencefil kökü, limonla birlikte soğuk algınlığından sindirim sorunlarına kadar birçok rahatsızlığa iyi geliyor. Diğer taraftan, zencefil safra salgısını arttırması nedeniyle sindirime yardımcı oluyor. Sancıyı gideriyor. Yangı giderici etkisi nedeniyle artrit gibi yangılı hastalıklarda şikâyetlerin hafifletilmesinde de işe yarıyor. Limon ve balla birlikte hazırlanan çayı soğuk algınlığında, boğaz ağrısında ve öksürüklerde etkili.
ŞİFA NİYETİNE KARABİBER
Karabiberin lezzete katkısı malum. Son yıllarda içindeki piperidinin santral sinir sistemi üzerinde uyarıcı, ağrı kesici ve ateş düşürücü etkileri de tespit edildi.
Tatil gibi sene boyu arzulanan bir durumdan sonra yeniden dünya gerçekleriyle temas etmek, güzel bir rüyadan uyanmak gibi. Bir de hayatın gerçekleri strese yol açıyorsa, tatil dönüşü tam bir cehennem azabına dönüşebiliyor. Tatil boyunca gerçeklikten ne kadar uzaklaşılırsa dönüşte acı verici etkisi o denli şiddetli oluyor. Üsküdar Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Alper Evrensel, “Mesafe açıldığında uyum zorlukları ortaya çıkıyor. Uyum becerisi yeterli olmayan kişiler bu değişime adapte olamayıp depresyona sürüklenebiliyor” diyor.
Her güzel şey gibi tatilin de bir sonu var... Bunu bilmek ve düşünmek tatil zevkini azaltıyor olsa da tatil süresince akılda tutmanız dönüşteki uyumunuzu kolaylaştırıyor. Yrd. Doç. Dr. Evrensel, “Örneğin çok yaşlı ve hasta bir yakınımız varsa onun ölümünü bekliyor olmak yas sürecini daha kolay atlatmamızı sağlıyor. Zira ölüm bir gerçek. Tatilde eğlenirken bile tatil sonrasında içine girilecek hayat koşulları unutulmamalı” diyor.
Tatilin kalitesi kadar tatil sonrası dönülen iş hayatının kalitesi de bu uyum üzerinde etkili bir faktör. İşinde mutsuz olanlar için dönüş daha da çileli.
Bunun dışında, bazı kişilik özelliklerinin tatil depresyonuna zemin hazırladığı da biliniyor. Doktor Evrensel’e göre; stresle mücadele becerisi yeterli olmayan kişiler bu sıkıntıyla daha sık karşılaşıyor. Tatil sonrasında yeni duruma adaptasyon sorunu çeken kişiler daha çok depresyona giriyor. Normal yaşamda da gerçeklerin acı ve soğuk yüzünden hep kaçınarak yaşamayı tercih edenler, sorumluluk duygusu yeterli olmayanlar, sorunla karşılaştığında çözüm üretmek yerine yakınanlar bu depresyonu daha çok yaşıyor.
Dış faktörler depresyona zemin hazırlıyor
Depresyon; durgunluk, neşesizlik, isteksizlik, motivasyonsuzluk, uyku–iştah bozukluklarıyla seyreden bir hastalık. Oluşumunda dış faktörler önemli. İnsanlar, stres uyandırıcı dış faktörle mücadele ederlerken, yorgun düşerlerse depresyon ortaya çıkıyor. Paradoksal şekilde depresyon, kişiyi daha da felç ediyor. Tam bir kilitlenme durumu oluşuyor. ‘Kendi kendinin doktoru ol’ ya da ‘biraz gayret göster, çık, dolaş’ tarzındaki telkinler bir işe yaramıyor. Bu durumda kilidi çözmek ve sorunu gidermek için hekimin ve tedavinin devreye girmesi gerekiyor.
Kendinize koza örmeyin
-Tatilde de hayatınızın gerçekliklerinden uzaklaşmayın.
Bu kalabalığa tahammülü zor bir iklim de eklenince sağlık sorunlarının yaşanılması neredeyse kaçınılmaz oluyor. İşte hastalanmamak için alınabilecek önlemler...
Hac mevsimi sırasında dünyanın dört bir tarafından gelen ve dar alanlarda buluşan hacı adaylarını bekleyen en büyük risklerden biri menenjit olarak da bilinen meningokok bulaşması. Aslına bakarsanız yolcular için meningokok riski düşük. Ancak kalabalık ortam bu hastalığa sahip biriyle yakın temas, dolasıyla bulaşma riskini artırıyor. Hastalık insandan insana damlacık yoluyla bulaşıyor.
Ani başlayan ateş, baş ağrısı, bulantı, kusma, şuur bozukluğu ve komayla kendini belli ediyor. Maalesef hastalıkta ölüm riski yüksek. Meningokok hastalıgı ender görülse de çok ciddi bir hastalıktır. Genellikle menenjit ya da septisemi (kan zehirlenmesi) olarak ortaya çıkıyor. ‘Menenjit’ beyin ve omuriliğin koruyucu zarlarının iltihabı. ‘Septisemi’yse, vücuda daha çok yayılan bir enfeksiyon olan kan zehirlenmesi.
AŞI ZORUNLU
Türkiye Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü’nun verdiği bilgiye göre, Suudi Arabistan’ın zorunlu kılması nedeniyle hac ve umre ziyaretine gidenlerin menenjit aşısı yaptırmaları zorunlu. Menenjit aşısını bulunduğunuz ilin müftülükleri ve il sağlık müdürlüklerinin ortak çalışmaları sonucu belirlenen sağlık kurum ve kuruluşlarında, ülkeden ayrılmadan en az 10 gün öncesinden yaptırmanız gerekiyor. Aşı yaptırdığınızı gösteren belgeyi yine aşılandığınız kurumdan almayı ihmal etmeyin. Oldu da unuttunuz ya da yaptıramadınız, havalimanındaki Sağlık Denetleme Merkezlerinde de yaptırıp, aşı belgenizi alabilirsiniz. Bir hatırlatma daha, havalimanlarında hac dönemi boyunca yani hacı gidiş-dönüş tarihleri arasında olası sorunlara karşı sağlık ekipleri hazır tutuluyor. Ayrıca hastaneye nakli zorunlu hacı adayları için de ambulans hazır bekletiliyor.
Sık sık el yıkayın, duş alın çorapsız dolaşmayın!
Diyanet İşleri Başkanlığı, hacı adayları için aşağıdaki sağlık önerilerinde bulunuyor:
Yağ dokusunun azı ve çoğu zarar, ortası karar. Aslında sıfıra indirmeye çalıştığımız yağ dokusu vücudumuz için çok önemli. Hatta yağ dokusunu, üstlendiği işlev itibariyle, tıpkı kalbimiz, beynimiz gibi, bir organa benzetenler bile var. Yağ dokumuz vücut ısısını ayarlıyor, bedeni ve kemikleri darbelere karşı koruyor ve ayrıca bazı hormonların da sentez yeri.
İç hastalıkları uzmanı Dr. Ayça Kaya, “Kadınlarda hiç yağ dokusu kalmazsa cinsiyet hormonlarındaki değişime bağlı olarak âdet görememe, kısırlık, erkek tipi saç dökülmeleri, kemik erimesi, halsizlik, yorgunluk gibi problemler ortaya çıkıyor. Eğer sıfır beden takıntısı uzun süre devam ederse anoreksiya nervozaya yani yememe hastalığına yol açabiliyor. Doğru tedavi planlaması yapılmazsa ölüme kadar giden bir süreç yaşanıyor” diyor.
Son yıllarda yapılan bazı araştırmalara göre en sağlıklı kilo aralığı ‘balıketlilik’... Vücut kitle indeksini bilirsiniz... Vücut ağırlığınızı boyunuzun karesine böldüğünüzde bulduğunuz değer yani. Bu değer, 18-25 arasındaysa normal, 25-30 arasıysa fazla kilolu yani balıketli, 30’un üzerindeyse obez yani şişman kabul ediliyorsunuz. Son araştırmalardan biri vücut kitle indeksi 25-30 arasında olanların yani fazla kiloluların, zayıflara ve şişmanlara nazaran daha az kalp hastalığından ölüm riski taşıdığını gösterdi. Dr. Kaya, “Bu da bize bir noktada yağ dokusunun vücut için ne kadar değerli bir organ olduğunu gösteriyor” diyor.
KADIN SPORCU ÜÇLÜSÜ SENDROMU
Kardiyoloji uzmanı ve spor hekimi Prof. Dr. Erdem Kaşıkçıoğlu da vücuttaki yağ oranının aşırı düşmesi halinde beyin, sinir, kalp-damar sistemlerinde, kemik iliğinde, kan hücreleri fonksiyonlarında, kemik, kas ve bağ dokusunun yapısında ve hormonal dengede ciddi sorunlara yol açabildiğini söylüyor. Prof. Dr. Kaşıkçıoğlu, “Bu sorunları en sık üst düzey kadın sporcularda görüyoruz: Kadın Sporcu Üçlüsü Sendromu. Daha atletik bir yapı sağlanmaya çalışırken vücudun dengesi altüst oluyor. Sonuçta yeme bozukluğu, kemik erimesi, adetlerde düzensizlik veya tamamen kesilme görülüyor” diyor.
Acıbadem Maslak Hastanesi’nden kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Prof. Dr. Tansu Küçük çok zayıf olmanın, üreme sağlığını da olumsuz etkilediğini söylüyor. Vücuttaki yağ oranı yüzde 12’nin altına düştüğünde üreme fonksiyonları durabiliyor. Genç yaştaki insanlarda bile ‘hipolatamik amenore’, bir başka deyişle âdetin beyinsel olarak durdurulması tablosu ortaya çıkabiliyor. Bunların üçte birinde de erken menopoz görülüyor. Daha sonra tekrar normal diyete dönülüp, ideal kiloya erişilse bile bu kadınların yaklaşık yüzde 30’unda âdet görememe durumu kalıcı hale geliyor.
Türkiye Halk Sağlığı Kurumu Bulaşıcı Hastalıklar Daire Başkanlığı’nın verilerine göre, MERS-CoV virüsü, Corona virüsler grubunda yer alıyor. Halen ülkemizde insanlarda dolaşımda olan HCoV-229E, HCoV-OC43, HCoV-NL63 ve HKU1-CoV Corona virüslerin alt tipleri. Bunlar çoğunlukla soğuk algınlığına sebep oluyor.
HAKKINDA BİLGİ AZ
Ancak Corona virüslerden SARS’ın (SARS-CoV) yol açtığı hastalık SARS (Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu) çok daha ciddi seyrediyor. Hatırlarsanız SARS-CoV, 21’inci yüzyılın ilk uluslararası sağlık alarmına konu olmuştu. 2003’te yeni bir virüs halinde ortaya çıkmış ve yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştu.
Yaklaşık 10 yıl sonra, Eylül 2012’de Corona virüs ailesinden, daha önceden insan ya da hayvanlarda tespit edilmemiş olan MERS-CoV insanlarda ilk defa tanımlandı. SARS Corona virüsü ile uzaktan bağlantılı olmasına rağmen, yaşanan SARS deneyiminden ötürü MERS-CoV endişelere yol açmaya devam ediyor. Zira SARS’tan farklı olarak kolaylıkla veya sürekli olarak insanlar arasında yayılıyor. Henüz virüsün kaynağı, bulaşma yolu, kuluçka dönemi ve bulaştırıcılık süresi bilinmiyor. Maalesef bugüne kadar 45 hasta MERS-CoV’dan kaybedildi.
TÜRKİYE’DE VAKA YOK
Türkiye’de MERS-CoV’a yönelik Yeni Corona virüs Bilim Kurulu bulunuyor. Halen olası vakalardan alınan örnekler laboratuvarlarda inceleniyor. 22 Temmuz tarihi itibariyle ülkemizde şüpheli 117 vaka için yapılan laboratuvar çalışmaları sonucunda MERS-CoV tespit edilen hasta olmadı.
Erkek hastalar çoğunlukta
Tüm Avrupa ve Kuzey Afrika’daki vakalar Ortadoğu’yla doğrudan ya da dolaylı bağlantılı. Tunus, İngiltere, Fransa ve İtalya’daki bazı vakaların Ortadoğu’ya seyahat öyküsü yok. Ancak Ortadoğu’ya seyahate giden kişilerle yakın teması var. MERS-CoV vakalarının yaşları 1 - 94 arasında ve yüzde 65’i erkek. Virüs ağırlıklı olarak orta yaş ve üzerinde enfeksiyon oluşturuyor. Ancak çocuklar da risk altında sayılıyor. Vakaların çoğunluğunda hastaneye yatış gerektiren şiddetli akut solunum yolu hastalığı ortaya çıktı. Henüz MERS-CoV’a özel tedavi yok.
Diyetisyenler Banu Kazanç, Dilara Koçak, Elvan Odabaşı Kanar, Selahattin Dönmez ve Taylan Kümeli ile bütünsel beslenme uzmanı Karen Hill üç gün boyunca kolayca uygulayabileceğiniz zayıflatan diyetlerini sizlerle paylaşıyor
Diyetisyen Selahattin Dönmez’den acı biber diyeti
Acı biberde bulunan kapsaisinin metabolizmayı yüzde 23 hızlandırdığını söyleyen Dönmez, her öğünde bolca taze veya közlenmiş acı taze biber veya acı pulbiber yenmesini öneriyor.
KADINLAR İÇİN:
Kahvaltı: Bir adet haşlanmış pulbiberle lezzetlendirilmiş yumurta, bir su bardağı az yağlı süt, bir dilim az yağlı peynir, bir dilim ekmek,
bol taze sebze ve bir adet taze acı
biber, iki su bardağı su veya
Yetişkinlerden daha hassas olan çocukları bu riskten korumak için sudan çıktıktan sonra ıslak mayolarını değiştirmelerini sağlayın.
İnsanlar burun floralarını, cilt üzerindeki bakterilerini, idrar ve genital akıntılarındaki mikropları yüzdükleri havuz sularına taşıyor. Özellikle çok fazla kişinin aynı anda girdiği kalabalık havuzların temiz kalması alınan tüm önlemlere rağmen bazen mümkün olamıyor. Söz konusu ortam yetişkinlerde pek çok soruna davetiye çıkarıyor. Ancak çocuklar için risk daha büyük.
Çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı Dr. İsmail Gönen, çocukların bakterilere karşı erişkinlere göre çok daha duyarlı olduğunu söylüyor. “Deniz ve havuzdan sonra sadece havluyla kurulanmak işe yaramaz. Mutlaka duş alınmalı, bakterilerin üremeleri için uygun ortam oluşturan ıslak mayolar değiştirilmeli, kuru elbiseler giyilmeli” diyor.
Aksi halde çocukların idrar yolu enfeksiyonuna yakalanmalarının kaçınılmaz olacağını hatırlatan Dr. Gönen, “Sağlık için gerekli şartlara sahip olmayan havuzların yanı sıra kimi zaman da kanalizasyon karışan deniz suyu da çocuklarda birçok enfeksiyon riskini artırabiliyor. Bu sular idrar yolu enfeksiyonunun yanı sıra kulak enfeksiyonları, göz iltihabı, mantar ve ishal gibi sorunlara da yol açabiliyor” uyarısında bulunuyor. Çocukları idrar yolu enfeksiyonundan korumak için bol sıvı almalarını sağlamanız gerekiyor. Suyun yanı sıra onları şeker içeriği düşük meyve suları içmeleri için de özendirin.
Kız çocuklarında daha sık görülüyor
İdrar yolu enfeksiyonu geçiren çocuklarda yüksek ateş, bulantı, kusma, karın ağrısı, idrarda kan görülmesi, kötü kokulu idrar gibi şikâyetler sıklıkla görülüyor. Yakın zaman içinde havuza, denize giren çocuklarda bu şikâyetlerden herhangi biri mevcutsa en kısa zamanda doktora gidilmeli. İdrar yolu enfeksiyonlarına kız çocuklarında anatomik sebepler nedeniyle erkek çocuklara göre daha sık rastlanıyor. En sık sistit’e (idrar torbası iltihabı) rastlanıyor. İdrar yolu enfeksiyonu tedavi edilmezse ciddi böbrek hasarına yol açabiliyor.
Havuz yerine deniz
Temiz bir deniz varken çocuklarınızı saatlerce havuzda tutmayın. Havuzdan bulaşan hastalıkların çoğu klorlama, filtreleme ve temiz su ilave edilmesi gibi yöntemlerle önlenebiliyor. Ancak bu yetmiyor. Havuza girenlerin de bazı önlemler almaları gerekiyor. Yüzme öncesi mutlaka duş alınmalı. Vücuttaki ter, idrar ve dışkıyla bulaşmış, enfeksiyon potansiyeli taşıyan etkenler uzaklaştırılabiliyor.
Cinsel sorunlar, istek duymadan tatmin olmaya kadar ilişkinin değişik evrelerinde görülebiliyor. Depresyonda ortaya çıkan cinsel sorun genelde kendini isteksizlik olarak gösteriyor. Antidepresanlar hastanın ruh sağlığını toparlasa da cinselliğe bir darbe daha indirebiliyor. Orgazm olamama, orgazm ve ereksiyonda uzama ya da doyuma ulaşamama sorunları daha sık görülüyor. Neyse ki ilaçlarla ortaya çıkan sorunlar kalıcı değil. İlaç kesildiğinde belirtiler de ortadan kalkıyor.
CETAD (Cinsel Eğitim Tedavi ve Araştırma Derneği) ‘Psikiyatrik Bozukluklarda Cinsel Sorunlar, Cinsel İşlev Bozuklukları’ raporu hazırlayan psikiyatri uzmanı Dr. Ayşen Coşut Çakmak “Depresyonda ortaya çıkan cinsel sorunlar yalnızca istek azlığıyla sınırlı değil. Depresyonun doğrudan etkisi ya da cinsel istekte azalmanın dolaylı sonucu olarak hastalarda ciddi uyarılma sorunları da yaşanıyor” diyor. Aslında bu şaşırtıcı değil. Çünkü depresyondaki kişinin genel olarak ilgisi azalıyor, istek ve motivasyonu kayboluyor. Bu durumdan cinsellik de nasibini alıyor, ilgi ve isteği azalıyor. Zevk alamıyor.
PEKİ YA ERKEKLER?
Depresyonun her iki cins üzerindeki etkisi arasında bazı farklılıklar var. Kadınlarda, cinsel ilgi ve istek azlığına yol açıyor, uyarılma güçlüklerine de zemin hazırlıyor. Haz ve doyumu etkiliyor. Dr. Çakmak, “Depresyonla ilgili önemli bir sorun da iyileşme sonrası cinsel işlevlerdeki sorunların kısmen devam etmesi” diyor.
Depresyonun erkeklerdeki etkisine gelince... Belirtilerin başında ilgi ve istek kaybı geliyor. Bu belirtilere sertleşme bozukluğu da ekleniyor. Dr. Çakmak’a göre, depresyon ve sertleşme bozukluğu ilişkisi karşılıklı. Her iki durum da bir diğeri için risk. Sertleşmeyi sağlama ve sürdürme sorunları depresyonda yaklaşık 2-2,5 kat daha fazla.
Bunlar da cinselliği bozuyor
İdrar söktürücüler: Tiyazid grubu diüretikler, potasyum tutucular, furosemid