4 Ağustos 2005
FORMASINI soyunma odasından getirip sahaya assa, 1-0 kazanırdı Trabzonspor... İçine birer futbolcu koysa, Anorthosis’i 2-0 yenerdi. Hele bir de Trabzonspor gibi oynasa; işte o zaman, seyrine doyum olmaz, keyfi de sabaha kadar sürerdi.İlk maçta Rumlar dışında kimsenin istemediği birçok kötü şey birlikte olmuş ve kendilerinin bile beklemediği tarihi bir zafer kazanmıştı konuk ekip... Ama her şeyin bir rövanşı vardı hayatta... İşte gün, ‘o gün’ diye düşünmüştü stattaki herkes. Trabzonspor formasının içindekiler, unutamadıkları, kimsenin de kolay kolay unutamayacağı o acı maçın rövanşına çıkmışlardı dün akşam. Tek hedefleri kazanmak, kazanıp, Devler Ligi’nin kapısını açmaktı. Rumlar ilk yarıda oyunu sıkıştırdı. Alanı daralttı. Hani sanki, hep 1 kişi fazlaymış gibiydiler. Oyun kuramıyor, çok pas hatası yapıyordu. ‘Her şey kötü gidiyor’ derken Gökdeniz sağdan harmanladı, baktı Fatih Tekke’nin kafası boş, gönderdi oraya. O da her zamanki gibi kaleye... Ne de olsa, Fatih Tekke idi... Coştu Avni Aker, herkes bir hoştu.Eleştiri bombardımanıİkinci yarıya avantajlı başladı Karadeniz ekibi... Ne pahasına olursa olsun bir gol daha atmaktı amacı... Son 16 dakikayı 10 kişi oynayan rakipleri karşısında pozisyonlar buldular, goller kaçırdılar. Hakemin vermediği penaltı da cabası oldu. Ama Gökdeniz’in 81. dakikada fileler yerine dışarıya vurduğu bir pozisyon vardı ki, kendisi bile inanamadı. Celalettin’in uzatmanın son dakikasındaki kafa golü ise, burun farkıyla ofsayttı. İyi oynamadı ama bulduğu pozisyonların sadece birini gol atıp, maçı kazandı Trabzonspor... Kazandı ama, ikinci sınıf bir takıma elenip, hem Şampiyonlar Ligi’ni, hem UEFA’yı hem de birçok değerini kaybetti. Futbolcusu hedef oldu, teknik direktörü sert bir şekilde eleştirildi, yönetimi, tribünler tarafından istifaya davet edildi. Görünen o ki, Trabzon’da balayı bitti.
button
Yazının Devamını Oku 27 Temmuz 2005
<B>İKİ </B>ülke arasında, zoraki da olsa yapılan ilk resmi futbol temasıydı. İlk faulü biz kullandık, ilk korneri biz attık, ilk golü de biz kaçırdık <B>Mehmet Yılmaz </B>ile.. Sonra <B>Yattara-Mehmet Yımaz </B>ve <B>Volkan </B>ile <B>‘tek pozisyonda üç gol birden kaçırmayı başaran ilk takım’</B> unvanını aldı. Ve ‘atamayana atarlar’ sözünü doğrulatmak adına ilk golü de yedik. İlk atağını 15. dakikada yapabilen, ilk kornerini 19. dakikada kazanan ve ilk hücum girişimini 20. dakikada gerçekleştiren Rumlar, 25. dakikada Trabzonsporlu futbolcular dalga geçerken golü buldular.
Sanki geçen yılki ilk Dinamo Kiev maçıydı.. Aradaki fark, orada kazanırken gol bile yemeyen Trabzonspor, burada gol yiyerek başlıyordu.
Havanın sıcağı, nemi elbette etkendi ama aynı koşullar, rakip için de geçerliydi. Fark, psikolojik koşullardaydı. Üç günlük gerilim dizisinin pasif kahramanları, saha içinde ilk 15 dakikadaki ürküten etkilerini yitirivermişti aniden. Forvetler silik, orta saha etkisiz, savunma ise kelimenin tam anlamıyla bir facia idi. Özellikle Emrah’ın bölgesi, Rumların cirit attığı serbest bölge gibiydi.
Güneş’in kumarı
İlk yarının bitimine iki dakika kala rakibiyle itişip sarı kartı gören Yattara, düdük sonrası bir de şut atınca kızarıp, devre biterken tribündeki yerini aldı.
10 kişi kalan Trabzonspor’un gol atması gereken 2. yarıda işi daha zordu.
Sıkılıp, bunalan Şenol Güneş, riskli bir hamleyle ameliyatlı ve antrenmasız Fatih Tekke’yi Mehmet Yılmaz’ın yerine sahaya sürdü.
Büyük kumardı ama Güneş’in elindeki Flush Royal idi..
Fatih Tekke, ne denli büyük oyuncu olduğunu attığı süper kafa golüyle ortaya koydu..
Altın, her yerde altın idi ne de olsa..
Ama hatayı alışkanlık haline getiren defans diğer bir büyük hata daha yapınca, Rumların ikinci golü geldi. Bu da Eller gibi oyuna sıcak bir oyuncuyu çıkarıp, Tayfun gibi soğuk oyuncuyu sahaya sürme kumarının kaybettirdiği idi. Üçüncü gol ise, bir defansın yapmaması gerekenleri yapmasının nelere malolacağının özetiydi.
Bu maçın bir hafta sonra rövanşı var.. O karşılaşmayı Trabzonspor kazanacak.
Çünkü kazanmak zorunda...
Yazının Devamını Oku 21 Temmuz 2005
<B>TAM </B>21 yıl geçmiş aradan.. Yani son şampiyonlukta doğan, 21 yaşında aslan gibi delikanlı veya fidan gibi genç kız olmuş.. Olmuş olmasına da İstanbul hegemonyasına son verebilen tek takım olan Trabzonspor, bu uzun süreçte hiç şampiyonluk yaşamamış. İki sezon üst üste burun farkı ile kaçırılan şampiyonluklara, kazanılan Türkiye kupaları teselli olmamış. Çünkü diğerlerinden ayrıcalığı şampiyonluk yaşamış bir kentin insanları Trabzonlular. Biliyorlar şampiyonluğun ne anlama geldiğini.. Çünkü tam 6 kez yaşamışlar bu doyumsuz keyfi.
İşte bu nedenle artık şampiyonluk zamanı Trabzonspor için yeni sezon.. İkincilik başarı değil.. Türkiye Kupası şampiyonluğu hiç değil.. Tek hedef, 22 yıl sonra gelecek Türkiye Ligi Şampiyonluğu..
Kadro zenginleşti
Dün gece başlayan yeni sezon yolculuğunun mutlu son ile bitmesi, Başkan Atay Aktuğ’dan yönetimine, Teknik Direktör Şenol Güneş’ten tüm takım oyuncularına, sokaktaki insandan tribündeki taraftarına kadar herkesin göstereceği maratoncu performansına bağlı.. Uzun soluklu, yorucu, yıpratıcı, can acıtıcı, yakıcı ama iyi yapıldığında sonu, keyifli bir yarış bu.
Saygıdeğer Trabzonspor, saygıdeğer rakipleriyle yapacağı saygılı mücadelenin sonunda iki sezondur hak edip bir türlü yaşayamadığı şampiyonluk onuruna ulaşmak için çabalayacak.. Üç sezondur bir arada oynayan, Fatih Tekke, Gökdeniz, Szymkowiak, gibi çok önemli oyunculara sahip olan, tribün potansiyeli açısından Türkiye’nin her yerinde önemli gücü bulunan Karadeniz ekibi, Jefferson, Eller ve Obina transferiyle kadrosunu zenginleştirdi. Bundan sonra da dağılmadan, bozulmadan, küsmeden, kırılmadan topyekün mücadele etmeli.
Yazının Devamını Oku 29 Mayıs 2005
SONU olan her şey iyidir, derler. Trabzonspor için bu sezon birkaç istisna dışında her şey iyiydi. Hak etmeden yitirdikleri bir Fenerbahçe maçında öylesine çok şey kazandılar ki... Birlik, beraberlik, haksızlığa toplu isyan, sırt sırta vererek zorluklara direnme ve kaybederken bile kazanmak...
Evet, Trabzonspor Türkiye Süper Ligi’nin ‘Futbol kalite şampiyonudur.’ Bir başka deyimle, gönüllerin şampiyonudur bordo mavililer... Futboldan keyif almak isteyenlerin izlemeye doyamayacağı üst düzey bir futbol takımıdır. Yener, yenilir, berabere kalır ama, tüm bunları yaşarken ‘Helal olsun’ dedirtir yaptığı işle...
Gol kralı Fatih’in, şov ustası Yattara’nın, futbolun yeni beyni Szymkowiak’ın, orta saha direncinin sembol ismi Hüseyin’in, Tolga’nın, Erdinç’in, Celalettin’in, kendisini unutturan yetenek Gökdeniz’in takımı...
İşte size ‘Şampiyonlar Ligi’ kapısının aralandığı dünkü İstanbulspor maçı... Açık kanalın yayınına rağmen Olimpiyat Stadı’ndaki karşılaşmada takımını bağrına basan 45 bin Trabzonsporlu ve onlara teşekkürü oynadığı futbol ve attığı birbirinden güzel gollerle sunan saygıdeğer takım..
Elbette çok önemlidir bu ülkenin mücadele eden, ter döken, emek veren tüm takımların oyuncuları... Ancak Hasan’ından, Fatih Tekke’sine kadar Trabzonspor gerçekten bir başka... Hepsinden daha güzel, daha bir keyifli Karadeniz Fırtınası...
Yazının Devamını Oku 23 Mayıs 2005
<B>TRABZONLUNUN </B>gözü Hüseyin Avni Aker’de kulağı ise İstanbul Şükrü Saracoğlu Stadı’ndaydı.. Şampiyonlar Ligi vizesi, iki stadın ortak sonucundaydı. Trabzonspor kazanır, Galatasaray puan kaybederse, ligin son haftası bordo mavililer için ‘Hoş bir İstanbul Masalı’ haline gelecekti..
Bu nedenle kazanmalıydı Trabzonspor.. Geçmişteki her türlü yanlışı, hatayı, günahı bir kenara bırakıp mutlaka ve mutlaka kazanmalıydı.
Bu nedenle bu sezon birçok kez yaptığı gibi saldırdı Trabzonspor.. Fatih Tekke, Gökdeniz, Yattara, Szmykowiak ve gecenin yıldızı Hüseyin’le gol için saldırdı ilk yarı.. Pozisyonlar buldu, fırsatlar harcadı.. Yerden tüm atakları tehlikeli olurken, yüksek toplarda Kenan, Tolga ve Petkov’a antrenman yaptırdılar.
İkaza rağmen
Profesyonelce düşünmeyi bırakıp, fıtık ameliyatına direnen ve yaşadığı acılar her halinden belli olan Fatih Tekke, hakem Aydınus’un verdiği haklı penaltıda Şenol Güneş’in ikazına rağmen topun başına gitti. Dünyada ‘Gol ustası olup, penaltı atmayı beceremeyen tek oyuncu’ unvanına sahip Fatih Tekke, tescilli penaltıcı Yattara’yı by pass ederek tribünlerin ortak isteğine yanıt verme ve ‘Bir gol daha fazla atma’ hevesini, Kerem’in ellerinde eritti. Bu olay, bir takımı golleriyle zirveye taşıyan bir oyuncunun hata lüksünün olmadığı gerçeğini de ortaya çıkarıyordu. Allah’tan kralın sustuğu yerde, devre arasının en kral transferi Polonyalı Szmykowiak kafasını konuşturdu ve zor maçta Trabzonspor olması gerekeni yaptı. Hakem Aydınus, birçok maçta olduğu gibi iyiydi. Ercan ve Ergin’e gösterdiği iki kırmızı kartta da haklıydı.
Yazının Devamını Oku 16 Mayıs 2005
<B>SAHADAKİ </B>görüntüsüyle Trabzonspor'un futbol iştahı belli ki, kabarık değildi. Hatta Rize'nin kazanmayı daha çok istediği bile söylenebilirdi. Ancak, iyi takımlar kötüyken de kazanmalıydı. Trabzonspor da öyle yaptı. Rakibi öne geçti, Szymkowiak'ın, şans meleklerinin desteği ile attığı gol beraberliği getirdi. Sonra usta Fatih'in ustaca golü, hem skor üstünlüğünü, hem de 3 puanın alınmasını sağladı.
Fenerbahçe'nin Ankara'daki yenilgisi, Galatasaray'ın da G.Birliği'ne kaybetmesiyle çok keyifli bir gece yaşadı bordo mavililer. Onlara ağız tadı veren, bu keyfi yaşatan kendi galibiyetleri kadar rakiplerinin kaybettikleriydi. Onlar hak ettiler, belki de hak yerini buldu.
Bu maçların sonuçlarına bakılırsa tam 6 puanlık şans oldu Karadeniz ekibi için Şampiyonlar Ligi yolunda. Bu sezon şanssız biçimde, hak etmediği biçimde, saygısızca yitirilen puanları düşündüğünüzde insanın aklına ister istemez şu geliyor. Kim bilir belki de ilahi adaletti bu.
Yazının Devamını Oku 8 Mayıs 2005
<B>TRABZON </B>Avni Aker Stadı, <B>‘Şampiyon’ </B>diye inliyordu.. Öylesine yoğundu ki bu haykırış, İstanbul Şükrü Saracoğlu Stadı’ndan duyulduğuna bile inananlar vardı.. Öyle ya, bir hafta önce Kadıköy’de elinden alınan maçla çok şey yitirmişti Trabzonspor.. Şampiyonluk gitmiş, Şampiyonlar Ligi şansı, kendi dışındaki tesadüflere kalmıştı. Üstelik hak etmediği, saygısızca bir yenilgiyle, eziklik yaşamıştı Karadeniz ekibi..
Aslında kaybettiklerinin yanı sıra, çok şey de kazanmıştı..
Trabzon kentini bir araya getirmişti, Saracoğlu Faciası..
Derlenip toparlanmış, tek yumruk olup, birbirine sımsıkı sarılmış, değerlerine daha sıkı sahip çıkmaya başlamıştı. Kentin en önemli simgesi olan futbol takımına yönelik öylesine yoğun bir sahiplenme vardı ki.. Federasyona tepki, Levent Bıçakcı’ya öfkeyle ve Cem Papila’nın kişiliğinde de hakemlere yönelik isyan, uzun süredir‘ortak hedeflere kilitlenme sorunu’ çeken Trabzonspor camiasını bir araya getirdi.
Var mı başka örneği?
Var mıydı erkek kadın, çoluk çocuk 25 bin kişinin sokağa döküldüğü bir başka tepki örneği.. Bir kentin tüm insanlarının el ele verip, Futbol Federasyonu, hakemler ve elbette haksızlığa isyanı, belki de ilkti. Fenerbahçe de nasibini aldı tükenmek bilmeyen tepkilerden..
Artık kimsenin kolay kolay Trabzonspor’un hakkını yemeye cesareti olmayacaktı. Ve kimsenin Karadeniz Fırtınası’nı ‘yok saymak, görmezden gelmek, hafife almak’ gibi bir seçeneği de..
Federasyon yönetiminin, disiplin ve tahkim kurullarının, Merkez Hakem Komitesi'nin işi artık hiç kolay değildi.
Ve elbette bir dünya büyüğünün deyimiyle, ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı..’
Konyaspor maçına gelince, Szymkowiak ile başlayıp Fatih’in aklından ve Gökdeniz’in ayağından filelere giden golün keyfi yaşanırken, Emrah’ın ortası ve Türkiye’nin en iyi hücum oyuncusu Fatih Tekke’nin kafasından filelere giden topla 2-0 oluverdi skor.. İlk yarı biterken Szymkowiak korneri attı, Fatih bir kez daha kafasını kullandı ve maç, psikolojik olarak bitti.
Dün, ‘Gece siyahtı’ Avni Aker’de..
Ama hem tribünler hem de sahada güller açtı..
Bembeyaz, tertemiz, mis gibi kokan güller..
Yazının Devamını Oku 1 Mayıs 2005
<B>ÖYLESİNE </B>çok hata vardı ki, sahada... Örneğin, Trabzonspor asla birkaç hafta önceki G.Saray maçında olduğu gibi değildi. Hani o savunmada dikkatli olan, orta sahada basan, topu kapıp mükemmel kullanan ve rakibini sürklase eden takımdan söz ediyorum. Aslında onların çok yorulmasına gerek kalmaksızın F.Bahçeliler verdi topları ama, nezaketten olsa gerek, pek itibar etmediler gol için bunları kullanmaya.
Kontrollü oyunu tercih edip, rakibin hata yapmasını bekleyen Şenol Güneş, bu nedenle gamsız Yattara'yı yanında tutup, geçtiğimiz haftanın yıldızı Adem Koçak'la başladı. 30 dakikada Deniz'i keşfedip karşısına Yattara'yı koydu. Trabzonspor'un ilk sorunu, uzun süreden beri ilk kez aynı anda aynı şeyi düşünemeyen Fatih-Gökdeniz ikilisinin etkisiz kalışı idi. Bunun doğrusu; Fatih'in etkili, Gökdeniz'in silik kalışı idi.
İlk bölüm, futbol açısından renkli değildi. Akılda kalan, Nobre golü atarken, Luciano'nun ofsayt oluşu; Trabzonspor'un iki ofsayt olmayan pozisyonunun garip bir düdük-bayrak koalisyonu ile kesilişi ve tüm örneklerine genellikle penaltı çalınan Aurelio'nun ceza alanındaki topa elle müdahalesine Papila tarafından devam denilmesi idi.
Sonuca etki eden hatalar
Cem Papila ve yardımcılarının yaptıkları bu hatalar, elbette sonucu etkileyen türdendi. İkinci yarıda 1-0'la maçın bittiği yanılgısına düşen F.Bahçe ile ne pahasına olursa olsun gol atmak için çabalayan Trabzonspor'un "saha içi" mücadelesini izledik. Rakibini soldan bunaltan bordo mavililer, bir sağ kanat akınında Fatih'in kafasıyla golü buldu. Ancak, çok geçmeden Gökdeniz'in hatalı pasıyla kaptırılan topa Hüseyin'in maksadını aşan kayarak hamlesi penaltıya dönüşüp Alex'in ayağından F.Bahçe'nin galibiyet golü oldu.
Bu gol, direncini kırmak yerine kamçıladı Karadeniz ekibini. Ama bordo mavililerin baskısından gol çıkmadı. Üstelik, iki tane de önemli kontratak yediler.
F.Bahçe Stadı'nda dün akşam ortaya çıkan ilk gerçek, Trabzonspor'un tam anlamıyla büyük maçlara hazır olmadığı idi. İçeride Beşiktaş, dışarıda da bir G.Saray galibiyeti ile sezonun tesellisini yaşadılar ve Şampiyonlar Ligi umudunu G.Saray'ın yapacağı hatalara bıraktılar.
F.Bahçe Stadı'nın bir başka gerçeği ise, böylesine muhteşem bir stadı müthiş bir seyircisi olan takımın; kazanırken bile futbol ruhunun olmadığı idi. Bir de F.Bahçe takımının korner, frikik ve penaltılardan şampiyon olan bir takım olarak tarihe geçeceği.
Yazının Devamını Oku