İKİ ülke arasında, zoraki da olsa yapılan ilk resmi futbol temasıydı. İlk faulü biz kullandık, ilk korneri biz attık, ilk golü de biz kaçırdık Mehmet Yılmaz ile.. Sonra Yattara-Mehmet Yımaz ve Volkan ile ‘tek pozisyonda üç gol birden kaçırmayı başaran ilk takım’ unvanını aldı.
Ve ‘atamayana atarlar’ sözünü doğrulatmak adına ilk golü de yedik. İlk atağını 15. dakikada yapabilen, ilk kornerini 19. dakikada kazanan ve ilk hücum girişimini 20. dakikada gerçekleştiren Rumlar, 25. dakikada Trabzonsporlu futbolcular dalga geçerken golü buldular.
Sanki geçen yılki ilk Dinamo Kiev maçıydı.. Aradaki fark, orada kazanırken gol bile yemeyen Trabzonspor, burada gol yiyerek başlıyordu.
Havanın sıcağı, nemi elbette etkendi ama aynı koşullar, rakip için de geçerliydi. Fark, psikolojik koşullardaydı. Üç günlük gerilim dizisinin pasif kahramanları, saha içinde ilk 15 dakikadaki ürküten etkilerini yitirivermişti aniden. Forvetler silik, orta saha etkisiz, savunma ise kelimenin tam anlamıyla bir facia idi. Özellikle Emrah’ın bölgesi, Rumların cirit attığı serbest bölge gibiydi.
Güneş’in kumarı
İlk yarının bitimine iki dakika kala rakibiyle itişip sarı kartı gören Yattara, düdük sonrası bir de şut atınca kızarıp, devre biterken tribündeki yerini aldı.
10 kişi kalan Trabzonspor’un gol atması gereken 2. yarıda işi daha zordu.
Sıkılıp, bunalan Şenol Güneş, riskli bir hamleyle ameliyatlı ve antrenmasız Fatih Tekke’yi Mehmet Yılmaz’ın yerine sahaya sürdü.
Büyük kumardı ama Güneş’in elindeki Flush Royal idi..
Fatih Tekke, ne denli büyük oyuncu olduğunu attığı süper kafa golüyle ortaya koydu..
Altın, her yerde altın idi ne de olsa..
Ama hatayı alışkanlık haline getiren defans diğer bir büyük hata daha yapınca, Rumların ikinci golü geldi. Bu da Eller gibi oyuna sıcak bir oyuncuyu çıkarıp, Tayfun gibi soğuk oyuncuyu sahaya sürme kumarının kaybettirdiği idi. Üçüncü gol ise, bir defansın yapmaması gerekenleri yapmasının nelere malolacağının özetiydi.
Bu maçın bir hafta sonra rövanşı var.. O karşılaşmayı Trabzonspor kazanacak.