MAÇLAR başlarken, bir elmanın iki yarısı gibiydiler... Trabzonspor, futbol topunu 15-20 yıl önce tanımış bir Rum kasabasının takımına elenip, Şampiyonlar Ligi’ne ‘elveda’ demişti.
Galatasaray ise, Eskimolar’ın akrabaları Norveç balıkçıları karşısında ağır bir futbol kazası yapıp, UEFA’ya veda etmişti. İkisi de yıkık, kırgın ve sıkıntılıydı.
Trabzonspor’un ekstra derdi Szymkowiak ve Gökdeniz gibi iki önemli yıldızının kaymış olmasıydı.
Tam ‘Trabzonspor dengeli gidiyor’ derken bir uzun yüksek top Galatasaray’ın tecrübelisi Hakan Şükür ile Trabzonspor’un acemisi kaleci Tolga arasındaki farkı ortaya çıkarıverdi. İlk golde tecrübesiz Tolga kadar, 2 stoperin sorumluluğu da tartışılmazdı. 2 dakika sonra kaleci-defans ortak yapımı bir gol daha geldi ve Tolga Zengin dağılıp gitti. İlk golden 7 dakika sonra Ümit Karan’ın önlenebilir füzesi de gol olunca perde indi.
Atı alan
Tıpkı ilk Anorthosis maçında Tayfun Cora’nın yitirilişi gibiydi Ali Sami Yen’de Tolga’nın bitirilişi. Böylesine önemli maçta bu çocuğun sırtına bu büyük yükü bindirenler hatalıydı elbette. İlk yarı biterken Necati’nin uyuyan Trabzon defansını cezalandırma golüne kalecinin yapabileceği o kadar çok az şey vardı ki...
Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği ikinci yarıdaki yapay canlanma yağmurun bardaktan boşandığı son 25 dakikaya kadar sürdü. Sonra iki takım da birbirine bırakıp, doğa şartlarıyla mücadele ettiler.
İşin özü Trabzonspor, dün akşam Ali Sami Yen Stadı’nda sadece bir maçı değil pırıl pırıl genç bir kaleciyi de kaybetti. Yazık oldu hem de çok yazık.