Meriç Enercan

Yüreği kanayanlara

17 Mart 2007
YAŞANANLARIN hepsi yanlıştı.. Ankaragüçlülerin polise taş atması da.. Beşiktaşlıların koltukları kırıp, sağa sola fırlatması da.. Polisin, evine giden insanları, yok yere coplaması da..

Ve en sonunda bazı meslektaşlarımın yazdıkları da..

Sadece karşılıklı sloganlarla bitebilirdi..

Tribünler arası alışılagelmiş sıradan atışmalarla.

Söyleyin, hangi galibiyet, hangi şampiyonluk ve hangi kupa, bir insanın sağlığından daha değerli olabilirdi?

Valilik işi daha ciddiye alsa, polisler insanları copundan daha fazla sevse, ellerindeki döner bıçaklarıyla çirkin birer rambo görüntüsündeki holiganlar rahat dursa, kale arkası tribününe sıkışan insanlar, ilk kez azınlıkta kaldıkları statda hırçınlık duygularını abartmasa bunlar hiç olmazdı..

Gerçekten olmazdı bu yaşananlar, Türkiye’de binbir emekle çıkartılan yasalar, gerçek anlamıyla uygulansa..

Çetelerin birkaç gün, gaspçıların birkaç saat, kapkaççıların göz açıp kapayana kadar serbest kaldığı ülkemizde hukuk sistemimiz doğru işleyebilse yaşanmazdı bu çirkinlikler..

Devlet, eskiden olduğu gibi devlet olmayı başarabilse, yani "Devlet Baba" olabilse mümkün olmazdı sokaktaki şiddet, spordaki terör ve yaşamdaki benzeri yanlışlar..

Olayı çıkaranlarla uğraştığından çok, çıkan olayların nedenini bulmaya çalışmalıydı devlet.. Elde şaplak, sivrisineği avlamak değil, bataklığı kurutmak olmalıydı amaç.

Milyonlarca işssizin, sisteme öfkeli kalabalıkların, hayata küsmüş, yaşam nedenini yitirmiş yüzbinlerin çaresi olabilmekti, Devlet Babalığın gereği.

Hiç düşündünüz mü, evine ekmek götürecek parası olmayan, kulübünden aldığı bedava biletle maça giren insanların, her yıl yüz milyarlar kazanan futbolculara karşı neler hissettiğini.

Başarılarda deliler gibi sevdiği bu insanlara, başarısızlıkta nasıl içinden kabaran bir öfke duyduğunu. Bu öfkesini nasıl çıkardığını gördünüz de, öfkesinin nedenini düşündünüz mü hiç..

Birkaç dakika önce alkışladığı polisin, kendisine vurduğu copun acısını sadece vücudunda değil, yüreğinin ta içinde nasıl hissettiğini..

Başından kan akan insanlar gördünüz televizyonlarda..

Ya yüreği kanayanları görebildiniz mi?

Demokrasi kültürü

ANADOLU Ajansı’ndan geçtiğimiz günlerde yapılan Özerk Güreş Federasyonu seçimi haberinden bir paragraf dikkatimi çekti.

Aradan iki gün geçmesine karşın, herhangibir düzeltme veya yanlış anlaşılma açıklaması da gelmedi.

Başkan adaylarından Yusuf Yoldaş’ın, adaylıktan çekilme bölümüne ilişkin haberde şu cümleler yer alıyordu:

"Başkan adaylarından Yusuf Yoldaş, seçimlere geçilmeden önce kendine gelen baskılar karşısında çekilmeye karar verdiğini açıkladı. Yoldaş, kendisinin de AKP teşkilatında yer aldığını belirterek, "Başkan adayı olurken bazı isimlerle görüşüp onay almıştım. Ama daha sonra benim karşıma aday çıkarıldı. Ben de baskılar karşısında çekilmeye karar verdim" diye konuştu."

Bu, uzunca bir süredir, "özerk federasyon seçimlerinin etkilendiğine" iddiasına ilişkin tartışmanın, birinci ağızdan kamuoyuna yansımasıydı.

İddia göre, birileri, iktidar partisinin mensubu olduğunu iddia eden birine başkanlık sözü veriyor ancak daha sonra bundan vazgeçip, bu görev için bir başkasına yol açıyordu. O kişi de adaylıktan çekilip, veryansın ediyordu..

Ve bunun adına "demokratik seçim" deniliyordu.

Futboldaki demokrasinin işleyişiyle ilgili şikayetlerin bazı çevrelerce sıkça dile getirildiği son dönemde güreşimizin demokratik seçiminde yaşananlar bunlardı..

Yani "benim istediğim seçilirse, bunun adı demokrasi, aksi halde anti demokrasi..."

Şimdi düşünüyorum da bu itirafı yapana ne demeli? Eğer söz verilen destek devam etse ve kendisi seçilse, bu konuşmalar olacak mıydı?

Elbette hayır.. O zaman demokrasi, harfiyen ve eksiksiz işlemiş olacaktı.. Ona verilen destek, başkalarının kösteği olmayacak mıydı?

Biz işte ne yazık ki böyleyiz..

Demokrasi, sadece bize özel olacak.. Özgürlük de bizim için olacak..

Böyle olursa, demokrasi var, özgürlük var.

Aksi halde demokrasi de yok, özgürlük te.

Bu da bizim demokrasi kültürümüz..
Yazının Devamını Oku

Her rüya iyi bitmez

12 Mart 2007
KARŞILAŞMANIN 18. dakikasına kadar oyunun hakimi gibi algılanan Trabzonspor’un aslında topu ayağında gevelemekten başka bir şey yaptığı yoktu... Bu dakikada sağ açıklığa özenen golcü Necati ortaladı, Hakan Şükür kafayla indirdi, tüm Trabzon defansı baktı ve Arda da golü attı.

Anladılar ki, çok top kazanmak, çevirmek, orta yapmak boşuna... Maç, gol atınca kazanılıyor...

Trabzonspor, iki ölü topa ıska geçip, bir de bomboş pozisyonda Erdinç’in 7.32’lik alandaki tek dolu yer olan kaleci Aykut’un üzerine vurduğu topla geçirdi koca ilk yarıyı. Bir de Arda ile girdiği ikili mücadelede talihsiz biçimde ayağı kırılan kısmetsiz Musa’yı yitirerek...

Aslında omurgasından üç önemli eksik olan Galatasaray’a karşı daha çok şey yapılabilirdi.

Mondragon, Song, Ümit Karan gibi çok önemli üç eksiği vardı sarı kırmızılıların.

Hesapta yoktu

İkinci yarıda Trabzonspor, Galatasaray’ın sol kanadığını keşfetti ve Ergün’ün üzerine oynamaya başladı. Topu yükseltip Ersen ile zorladılar. Ancak gol, stoper Erdinç’ten geldi. Bir yüksek topta Aykut’un hamlesine rağmen topu alıp, golü attı Erdinç. Kale sahası dışındaki bu pozisyonda Erdinç’in kaleye ve kaleciye arkası dönük, topa bakarak çıkması golde faul var iddiasını bitiren doğru kural uygulamasıydı.

Tribünlerin öfkesi, kararı değiştirmedi ama Galatasaray’ı ateşledi. Galatasaray’ın yoğun baskısına direndi Trabzonspor... "Bu dalga da gelip geçer" dedi.

Sarı kırmızılıların saldırırken kendi alanını boş bırakmasını abartılı bir soğukkanlılıkla izledi. Oysa Gökdeniz ve Umut ile değerlendirmeliydi bu zaafı. Ziya Doğan, tam Yattara hamlesini yaparken, Galatasaray’ın ikinci golü geldi. Bu hesapta yoktu hiç...

Ve umutsuz bir çaba ile kanatlardan gitti rakibinin üzerine... Ama gol değil, pozisyon bile bulamadan yenik bitirdi maçı... 4 maçlık sihiri de bozdu...

Her rüya, iyi bitmezdi ne de olsa...
Yazının Devamını Oku

Attı ve kazandı

5 Mart 2007
ZOR deplasman, zor rakip ve zor maç idi Trabzonspor için. Konyaspor son haftalardaki başarılı oyunu ve aldığı iyi sonuçlarla kamuoyunun dikkatini çeken bir takımdı. Trazonspor için galibiyetlere devamı, yükselişin sürmesi açısından çok önemliydi. Üstelik Risp yoktu. Hüseyin cezalı, Ersen ve Yattara da sakattı. Yani takımın yarısı yoktu.

Bordo mavili ekip, ilk yarıda kendisinin bile şaşırdığı kolaylıkta iki gol buldu. İlk gol kornerin akıllı takibi, ikinci gol ise rakibin kornerini alıp çok çabuk oyuna sokarak üç pasta gole dönüştürme dersi gibiydi...

Trabzonspor beklediğinden kolay skor avantajı sağlayınca ikinci yarıda "yan gel Osman" taktiğine döndü... Kendi yarı alanına çekildi, "kontra atarsam daha çok gol atarım" havasına girdi. Ancak ne doğru dürüst kontratak yapabildi ne de başka gol atabildi. Üstelik bir de komik korner golü yedi bitime saniyeler kala... Takımı adına, futbol adına hiçbir şey yapmayan ama anlamsız ve gereksiz kart görme konusunda çok yetenekli olan Musampa’nın atılışından hemen önceydi bu gol...

İyi savunma yaptı

Trabzonspor takımı, önce üstüne yüksek uzun toplarla gelen rakibini savuşturdu. Türkiye’nin en iyi dağıtıcı santrforlarından Tayfun’u Stepanov ve Erdinç ile durdurdu. İkinci yarıda topu yere indiren Konyaspor’a gedik vermedi. Yani savunmayı büyük ölçüde iyi yaptı. Hücumda ise kişisel becerilerin yararını gördü... Ferhat’ın şutundan gelen gol ile Umut’un Gökdeniz’e attırdığı ikinci gol hem şans hem de becerinin doğru kullanımı idi... Bir başka deyimle şans unsurunun Karadeniz ekibini sarıp sarmaladığı bir gündü dün...

Bordo mavili ekipte iyi olarak nitelebilecek isimler, durmadan rakipleriyle boğuşan savunmacılardı... Orta alandakiler de savunmanın içine gömüldü kaldı. Forvetler ise etkili olmasalar da sonuç alıcı hamleleri üç puan açısından doğru yaptılar.

Dün sahadakine futbol demek çok zordu... Oynananı futbol adına seyretmek de...

Ama "atan kazanır" gibi bir maçtı, Trabzon attı ve kazandı.
Yazının Devamını Oku

Bitti gitti

1 Mart 2007
AVRUPA’ya en ucuz biletin Fortis Türkiye Kupası’nda olduğu, en kestirme yolun da buradan geçtiği herkesin malumuydu... Bu nedenle önemliydi kupa. Ve işte bu nedenle, ilk maçı 1-0 kazanmış olmasına karşın, Ziya Doğan, Ersen Martin-Umut Bulut forvet ikilisiyle çıkmıştı sahaya. Orta alanı Ayman-Hüseyin ile garantiye alıp, Gökdeniz ve Ceyhun ile hücum gücünü artırmıştı.

Kısacası, kaybetmeme değil, kazanmaya yönelik bu kadroyla çıkmıştı Ziya Doğan... İnanılmaz Beşiktaş galibiyetiyle, bordo mavili ekibin kazandığı özgüvene takviye istiyordu Konyaspor ve Galatasaray lig maçları öncesi.

Gaziantepspor’daki kazanma ve tur atlama hevesi, Erdoğan Arıca’nın Diawara-Veysel forvet seçimi, Faruk, Engin, Kirita ve Zurita’nın ofansif oyunuyla belgeleniyordu.

Penaltıyı çalamadı tabanı göremedi

Hakem İsmet Arzuman’ın yardımcısıyla birlikte daha 3. dakikada Gökdeniz’e Mehmet Çoğum’un yaptığı açık penaltıyı atlamasının ardından Gaziantepspor, pozisyona girmeden, kornerden gol buldu. Diawara, uyuyan Trabzonspor savunmasını şık bir kafa golüyle uyandırdı. Şişirme toplarla kötü oynayan, ancak topu yere indirdiğinde etkili olan Trabzonspor, Gökdeniz, Ceyhun ve Umut ile üç mutlak gol şansında günün iyisi kaleci Hasagiç’i geçemedi ve devreyi yenik kapadı.

Anlaşıldı ki, pabuç pahalıydı..

Saldırdı Karadeniz ekibi.. 5 dakika içinde 4 korner kullandı ama golü bir türlü bulamadı.

"Bu kez olmayacak" derken, Musa’nın ortasında son dönemin yükselen yıldızı Umut Bulut, müthiş bir kafa golüyle solmak üzere olan umudu yeniden yeşertti.

Sertleşen mücadelede Kirita’nın 80. dakikada Ayman’a kasıtlı tabanını da göremedi İsmet Arzuman. Ya da gördü ama Galatasaraylı Song’un Hürriyet’e infazındaki gibi çalamadı.

Kavga-gürültü, itiş-kakış Trazonspor’un tur sevinciyle bitti gitti maç...
Yazının Devamını Oku

Alın teri ve emek

25 Şubat 2007
ZİYA Doğan daha önceki Beşiktaş galibiyetlerinin tesadüf olduğunu açıklamıştı hafta içinde... Taktik için bile olsa, bu konuşma, o maçları kazanan oyuncuların emeğine saygısızlıktı. Ve işin traji komik tarafı, Türkçe bilmeyen Tigana yememişti bu numarayı... İşin orta sahada bittiğini, bu bölgede savaşanın, maçı kazanacağını iyi biliyordu. İlk 15 dakikada "Vay be..." dedirten hücum hevesi, Trabzonspor’un gol iştahı yerini dengeli bir oyuna bırakınca tehlike sinyalleri de yavaş yavaş gelmeye başladı. Delgado’nun ilk hamlesini savuran kaleci Tolga, ikinci de Risp’e çarpan topa çaresiz bakmaktan başka bir şey yapamadı. Kabus gibi geçen Denizli deplasmanından sonra Tolga’yı oynatma cesaretini göstermek futbol adına doğruydu... Trabzonspor adına bunu aynı kararlılıkta iddia etmek ise o denli kolay değildi.

Denizli maçında lüks araba alarmı gibi olanca gücüyle bağıran defans hatalarını duymayan Ziya Doğan, 24’te Bobo’nun golüyle uyanır gibi oldu. Buradaki hatalar zinciri, Celalettin’in bomboş durumda topu rakibine atmasıyla başlayan, Avusturya’dan başlayıp Anadolu’ya kadar çekilen Osmanlı ordusunu andıran "Risp ricatı" ve Tolga’yı ters pozisyonda bırakmasıyla gole kadar gitti.

Doğan’ın hamlesi...

İkinci gol öncesi Koray’ın Erdinç’i itişi, faul gibi gözükse bile moda deyimiyle "faul gibi faul değildi". Ancak iyi bir gecesinde olmayan hakem Selçuk Dereli, tartışılan kararlarına bunu da ekledi. Yattara’nın ani sakatlığına en çok sevinen İstanbul’daki ilk maçta kullanım dışı bıraktığı Baki Mercimek idi... Bu Baki’yi kollaması ve sık yaptığı hataları değerlendirmesi gereken de Umut Bulut’tu... Bu gerçeğe ancak ikinci yarıda ulaştı Denizli yıldızı Umut.. Ve iki gol attı.

İkinci yarıda Doğan’ın Ersen Martin hamlesi, Beşiktaş’ın kimyasını bozdu... Ersen ve Umut, birer gol atıp, skor dengesini sağladı. Ve sonra yine Umut, Runje’yi mağlup ederek, skoru 3-2’ye taşıdı. Kimse inanamıyordu 7 dakikada yaşananlara. Hele o ilk yarıyı izledikten sonra... Kimbilir Trabzon için hoş bir tesadüftü belki de... Yok yok... Trabzonspor futbolcusunun emeği, alın teri ve yüreğiydi bu maçı kazandıran... Ve doğru olan...
Yazının Devamını Oku

Umut'un gecesi

19 Şubat 2007
GEÇEN haftaki Gaziantep maçında yüreğini ortaya koymuş, her topa koşmuş, rakibi kovalamış ve moda deyimiyle savaşmıştı... Umut Bulut, bu hafta Denizli’de aklını ve bileğini konuşturunca günün yıldızı oldu. Yıldızı bol ama aynı dili konuşmayan Trabzonspor, yaşam mücadelesi veren Denizlispor karşısında iyi değil ama akıllıydı. Savunmada hatalar yaptı, goller yedi. Kaleci Tolga ise kendisine yakışmayan bir golü filesinde gördü. Ama yine de kazandı. Çünkü Trabzon’un Umut’u vardı.

Genç oyuncu, öylesine mükemmel işler yaptı ki, rakibin iki göbek savunmacısını maç boyunca rahatsız etti. Orta sahaya geldi topu taşıdı, kanada aktardı. Ön direk, arka direk koşuları yaptı, asist yaptı ve takımına çok değerli 3 puanı getiren 4 golden 3’ünü attı.

Birbirlerinin dilini anlamıyorlar

Aslında Trabzon tarafından bu maçın acı yönü, orta sıralardaki rakiplerinin tümünün bu hafta puan kazanmasıydı. Yitik sezonda hala UEFA umudunu taşıyan ancak buna ulaşma konusunda yeterince bir şeyler yapmayan sadece yıldızlarının günlük ve anlık performansıyla maç kazanma şansını kullanan Trabzonspor, Denizli’de Ziya Doğan’ın çok övündüğü savunmasının yaptığı hatalarla az kalsın puan da, maçı da kaybediyordu.

Erdinç-Risp ikilisinin Adriano ile girdikleri mücadelelerde etkili gözükmelerine karşın Brezilyalının röveşata golünü saha içinde seyretmeleri affedilmez bir hataydı. Ahmet’in kafa golünde ise kornerde adam paylaşımını başaramamanın kokusu vardı.

Bir başka olumsuzluk da Ceyhun ile Gökdeniz’in birbirini anlayamaması idi. Hoş, Yattara da bu ikiliyi anlamıyordu ya... Yattara eski alışkanlıklardan Umut’un koştuğu yerlere topu gönderiyor, gol atmasını bekliyordu.

Trabzonspor, Beşiktaş maçı öncesi zorlu Denizli deplasmanında 3 puanla dönerek moral kazandı. Günü kurtaran Umut Bulut’tu. Peki ya Beşiktaş maçı?..
Yazının Devamını Oku

İki yıldız

12 Şubat 2007
TRABZONSPOR Teknik Direktörü Ziya Doğan artık kazanma zamanı geldiğine karar vermişti. Doğan, bu sezon arada bir su kaynatan Stepanov’u kenara almış, Erdinç’i buyur etmişti. Orta alanda ligin ikinci yarısında inanılmaz çıkış yakalayan Hüseyin ile çift ciğerli Ayman’ın önünde yer alan Ceyhun iki yanındaki Yattara ve Gökdeniz ile yine tehlikeli bir şeytan üçgeni oluşturmuştu.

En öndeki Umut’u da eklerseniz, ciddi ciddi, 4 forvet olmuştu...

Çok forvetle çok gol olur muydu? Sorun da buydu zaten... Elbette hücum isteği olan takımlar çok adamla saldırırdı. Ancak koca bir 45 dakikayı iki kayda değer pozisyonla bitiren Trabzonspor’un sorunu da buydu. Daha açık deyişle hücum etmeyi başarabilmek... Yani gol atabilecek hücum organizasyonları gerçekleştirmek... Savunmayı yavaş yavaş öğrenen bordo mavili ekibin Fatih Tekke sonrası bir türlü başaramadığı buydu.

Yattara, anlaşılmaz biçimde isteksizdi.. Sanki arkadan itmişler de sahaya düşmüş gibiydi. Umut, Gaziantep savunmasını yıpratmak adına kendini parçalıyordu. Tıpkı her şeyini ortaya koyan Hüseyin gibi.

Yattara’nın uyumu!

Görünen sıkıntı, Gökdeniz ile Ceyhun’un neyi, ne için yapmaları konusunda aynı dili konuşamamalarıydı. Farklı lisan konuşan Yattara’nın da bu uyumsuzluğa uyumu mükemmeldi. Soldan yapılan ortaya Yattara’nın koşu atması ne denli önemli ise, Yattara’nın yaptığı ortalarda birilerinin ön direğe koşması da o denli gerekliydi. Bütün hamleleri Umut yaptığında diğerlerinin de bir şey yapması gerekiyordu elbette...

İlk 45 dakika Umut’un yay üzerinden şutunda Ceyhun’un takipçiliği sayesinde yeni formasıyla ilk golü atmasıyla kapandı.

İkinci yarıya Zurita ve Ekrem hamlesiyle başlayan Erdoğan Arıca, Trabzon’u bunalttı.

İşte tam bu anda Ceyhun’un ceza alanı dışından müthiş füzesi geldi.

Üç puan akşamında Ceyhun yıldızlaştı iki golle... Ancak görünmeyen yıldız Hüseyin idi...
Yazının Devamını Oku

Şeytan üçgeni

4 Şubat 2007
ELBETTE maçın sonuçu önemliydi ama Trabzonsporluların dün akşamki Vestel Manisa maçında çok merak ettiği iki konu vardı. İlki, Gaziantep kupa maçının ilk yarısındaki pozitif futbolun tesadüf olup olmadığı; ikincisi de yeni transfer Ceyhun Eriş’in yeni formasıyla ne yapacağı...

İlk 10 dakikadaki yoğun Vestel baskısını hasarsız atlatan Trabzonspor, Yattara ve Gökdeniz ile ufak ufak rakibini yoklamaya başladı.

Ancak 15 dakika süren bir çaba, saman alevi gibi çabuk söndü... Yattara ile Gökdeniz’e yeterli top gelmedi. Onlar da tek forvet Umut’u yeterince besleyemedi. Oyun, Trabzon ceza yayı ile orta alan arasına sıkışıp kaldı... Son iki dakika içinde Gökdeniz’in Fevzi tarafından son anda kornere çelinen şutu, akıllarda kalan en önemli dakika idi. İlk bölüm, Karadeniz takımı adına savunmayla geçen bir dönem oldu.

İkinci yarıda tekdüze giden maça renk getirmek isteyen Ziya Doğan, 57. dakikada Umut’u alıp yeni transfer Ceyhun’u sahaya sürdü. Böylelikle teknik kapasitesi yüksek, çabuk Yattara-Ceyhun-Gökdeniz’den oluşan bir şeytan üçgeni oluşturdu. Son 15 dakikada Ersen Martin’i de sahaya gönderdi... Bu hamleler, kazanmak için yeterli olmadı. Çünkü Trabzonspor’un savunmadaki etkinliği, hücumda yoktu...

Ceyhun’un görüntüsü iyi

Evet... Trabzon takımı, eskisi kadar kötü değildi ama Gaziantep maçındaki iyi görüntüsünden de uzaktı.. Ceyhun’un 37 dakikada ortaya koyduğu görüntü iyi, ancak uyumu yetersizdi. Kalitesi belli böyle bir ismin, Trabzonspor’a yararlı olacağını söylemek de kehanet değildi.

Vestel maçında bordo mavililerin en iyileri, giderek kendini geliştiren Hüseyin ile güven veren kaleci Tolga idi... Gaziantep maçının en iyilerinden genç santrfor Cem’in 18 kişilik kadrosunda yer almayışı, gecenin ilginç notlarından biriydi.
Yazının Devamını Oku