Melike Karakartal

Güzel İzmir, aydınlık İzmir!

2 Mayıs 2017
Hürriyet ve TÜRSAB’ın ortaklaşa düzenlediği, iç turizmi canlandırmak amacıyla Türkiye şehirlerini keşfettiğimiz ve deneyimlerimizi siz okurlarımıza aktardığımız “Keşfet” gezilerimizin son ayağı İzmir’di.

 Üç gün boyunca İzmir’in aydınlığını, özgürlükçü ruhunu, temiz havasını, güzelliğini hafızamıza iyice kaydettik; umutsuzluğa kapıldığımız zamanlarda “Türkiye’de böyle şehirler, böyle insanlar var” diye hatırlayabilmek için.

İnsan hayata yaşadığı şehirden baktığında, kendini belirli sınırlar ve belirli bir ruh hali içine hapsolmuş hissedebiliyor. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar için trafik, betonlaşma, nüfus yoğunluğu ve çevre kirliliği gibi faktörler birleştiğinde sadece bedenen değil, zihnen de çöküyor, ümitsizliğin peşine kolayca takılabiliyoruz.

Üzerine hepimizi “insanlık ahlaki açıdan çöküyor” hissine sürükleyen yoz haberler içinde boğulurken, hiçbir güzelliği göremez hale geliyoruz. İşte böyle bir ruh hali içinde başladı İzmir’e olan yolculuğumuz...

Baktığımız yeri, baktığımız insanları, odaklandığımız olumsuzluğu geride bırakarak, olağan döngümüz içinden çıkıp başka şehirler, başka hayatlara şahit olduğumuzda yaşamı her yönüyle algılamaya başlıyoruz aslında.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yaptırdığı bir araştırmada, İzmir’i günübirlik gezen turistlere İzmir’in insanda uyandırdığı en kuvvetli duygu soruluyor. Cevap ne çıkıyor dersiniz?

Yüzde 80’in üzerinde “güzel” cevabını aldıklarını söylüyor İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu. İzmir’i gezen bir turist olarak ben de üzerine “aydınlık” kelimesini eklemeliyim. Şehir, insanlar, mekanlar, hayata bakış, yaşayış... Bütünüyle aydınlık, güneş ışığı saçan bir şehir İzmir.

Mithatpaşa Caddesi ile Halil Rıfat Paşa Caddesi’ni birbirine bağlayan tarihi asansörü ve Dario Moreno Sokak’ı gezerek başladık bu güzel geziye.

Yazının Devamını Oku

Belirsiz geleceğe hazırlanma rehberi

28 Nisan 2017
 Eğitimin amacı, çocukları yüksek anlayış kapasiteli, becerikli ve değer sahibi insanlara dönüştürmekse... Teknolojinin düşünme, yaşama, çalışma biçimlerini hızla değiştirdiği bir dünyada çok kısa bir süre sonrasını dahi hayal edemez haldeyiz. Peki hayal edemediğimiz bir geleceğe nasıl hazırlanacağız?


“Bırakın 13 yılı, bundan 3 yıl sonrasını hayal bile edemezken, çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlayabiliriz?” sorusunu soruyor Zenith Media’da İnovasyon Lideri Tom Goodwin.
Ülkeleri geri kalmaktan kurtaracak, düşman insanları ortak paydada buluşturacak, yeni ve aydınlık bir gelecek yaratmak için gerekli olan tek ihtiyaçtan bahsediyor: Hayal kurabilen, sağduyulu düşünebilen insanlar yaratacak bir eğitim.
“Yalan/manipülatif haberlerin dünyasında, sağduyulu görüş oluşturabilmek, eleştiri yapabilmek ve konunun her iki tarafını da görebilmek, ezberci eğitim sisteminden çıkabilecek beceriler değil” diyor. “Profesörlere işini öğretmeye kalkışan cahil cesareti ve özgüveninin tavan yaptığı bir dünyada kime, ne anlatacaksın?” diyeceksiniz belki, fakat...
Bir de şöyle düşünün: Ya yakın gelecekte hayatta kalabilenler, dünyayı en iyi okuyabilen ve yorumlayabilenler olacaksa? Ya yakın gelecekteki kariyer başarısı, mutluluk, doyurucu bir hayat, ancak ve ancak bunları becermemize olanak tanıyacak bir eğitim sisteminden geçiyorsa?
Bu eğitimin yapıtaşları olarak, düşünmemiz gereken beş değerden bahsediyor Goodwin. “Temelde kim olduğumuzu belirleyen bu beş değer üzerinde çalışırsak, modern çağa adapte olabilen mutlu, güçlü, dengeli insanlara dönüşebilir miyiz?” diye soruyor.
Nedir bu beş faktör?

Yazının Devamını Oku

Çağımızın hastalığı: Dikkat dağınıklığı

26 Nisan 2017
 Neden her işi, kitap okumayı, hatta güzel bir sohbeti ya da güzel bir deneyimi dahi erteliyoruz? Dikkatimizi neden toplayamıyor, bize keyif veren konular üzerinde dahi yoğunlaşamıyoruz?


Neden sosyal medya hesaplarından paylaşılmayan bir hayat, neredeyse “yaşanmamış” sayılacak gibi hissediyoruz?
Eğer bu yazıyı telefonunuzdan okumuyorsanız, şimdi sakince o cihazı yanınıza bırakın, bilgisayar başındaysanız uzaklaşın ve derin bir nefes alın.
Evet, az önce yeni bir mail geldi ve heyecanlanacak bir şey yok.
Evet, Twitter zaman çizginizde sürekli yeni haberler ve duymazsanız öleceğiniz konular akıyor ama yine heyecanlanacak bir şey yok.
Facebook’ta en son 25 yıl önce gördüğünüz arkadaşınızın düşünceleri şu andaki hayatınızı yönlendirecek altın değerinde sözler, biliyorum ama yine heyecanlanacak bir şey yok.
İş yaparken, televizyon seyrederken, dışarıda güneşin tadını çıkarırken, güzel bir manzaranın karşısında otururken döngü hep aynı: Sürekli “yenile”ye basarak günü yakalamak.

Yazının Devamını Oku

Kadının yaşı erkekten büyükse...

25 Nisan 2017
 Fransa başkanlık yarışındaki en kuvvetli iki isimden biri, Emmanuel Macron. Eşi Brigitte Trogneux, kendisinden 25 yaş büyük.


Avustralyalı aktör Hugh Jackman’ın eşi Deborra-Lee Furness, kendisinden 13 yaş büyük.
Başak Dizer, eşi Kıvanç Tatlıtuğ’dan 7 yaş büyük...
Şimdi bir de tam tersi örneklere bakalım...
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ın eşi Melania Trump, kendisinden 25 yaş küçük. Model Rosie Huntington Whiteley, eşi aktör Jason Statham’dan 20 yaş küçük. Ünlü Amerikalı oyuncu çift Michael Douglas ve Catherine Zeta Jones’un arasında 25 yaş var. Kadın, erkekten hayli küçük.
Peki tahmin edin, hangi “taraf”ta yer alan kadınlar, hem hemcinsleri, hem erkekler hem de medya tarafından yerden yere vuruluyor?
Herhalde bu, tahmin etmesi zor bir oyun değil.

Yazının Devamını Oku

Canlı yayında cinayet!

21 Nisan 2017
 Birkaç gün önce Amerika’da bir adam, “Paskalya Günü Katliamı” adını verdiği bir canlı video yayınladı. Bu videoda, rastgele seçtiği bir adamı canlı yayında öldürdü ve Facebook bu videoyu yayından kaldırana kadar iki saat içinde 150 bin kişiden fazla kullanıcı izledi.


Artık ne yazık ki pek çoğumuz fazlasıyla aşinayız: Hayvanlara eziyet videoları, izlemesi zor vahşet videoları, işkence videoları, katliam kayıtları...
“Canlı yayında cinayet” ise yeni teknolojinin insan davranışındaki son tezahürünü gösteriyor. Gizli gizli cinayet işleyip kayıplara karışan profil, yeni teknolojiyle birlikte dönüşüm geçiriyor; teşhircilik, suç alanında da sosyal medyayla birlikte kendine yeni ve tehlikeli alanlar açıyor.
Hep deriz ya, “Eskiden de böyleydi, bu kötülükler vardı ama teknolojinin imkanlarıyla artık daha fazla karşımıza çıkıyor” diye.
Öyle değil aslında. The Cyber Effect kitabının yazarı Dr. Mary Aiken, Time.com için kaleme aldığı makalesinde, “Yeni teknoloji, yeni bir davranış biçimi demektir” diyor.
Peki ne oluyor? “Dijital devrimin hızı öylesine büyük ki, hâlâ gelişmekte olan davranışlarla bir sosyal norm haline dönüşmüş olanların arasındaki farkı söylemek dahi zor.” diyor Dr. Aiken. “Online mecrada insan davranışları, gerçek hayata nazaran abartılı ve hızlı.”
Online mecrada empatinin düştüğünü, duygularla ve diğerlerinin haklarıyla ilgili bir bağ yoksunluğunun ortaya çıktığını söylüyor.

Yazının Devamını Oku

Gelecekteki siz: Adeta bir yabancı!

19 Nisan 2017
 Gelecekte nasıl bir insan olacağınızı şöyle hayalinizde bir canlandırmaya çalışın: Hayatınız neye benziyor? Nasıl görünüyorsunuz? Ne yapıyor, ne işle meşgul oluyor ve nasıl yaşıyorsunuz?


Çok mu yaşlı görünüyorsunuz? Yoksa hayat, ışık mı saçıyorsunuz?
Hepimiz hayatımızın belirli zamanlarında düşünmüşüzdür: Acaba gelecekteki ben, nasıl bir ben?
Burada kendinizi odağa koyuyor, o çok iyi tanıdığınız insana, kendinize yönelik bir gelecek hayali kurduğunuzu düşünüyorsunuz değil mi?
Yanılıyorsunuz!
Slate.com’da yer alan bir habere göre, en yeni FRMI (Fonksiyonel Manyetik Rezonans Görüntüleme) çalışmaları gösteriyor ki, gelecekteki kendinizi düşündüğünüzde, beyniniz tamamen farklı, yabancı bir insanı düşünüyormuş gibi çalışmaya başlıyor!
Şöyle ki, “Normalde kendinizi düşündüğünüzde, beyinde Medial Prefrontal Korteks bölgesi aktive oluyor. Fakat aynı bölge, başka insanları düşündüğünüzde pasif durumda. Hatta düşündüğünüz yabancı kişiyle ilgili herhangi bir hissiniz yoksa, hatta hiç umursamıyorsanız, daha da pasifleşiyor” diye anlatıyor makalenin yazarı Jane McGonigal.

Yazının Devamını Oku

Beş sorum var...

18 Nisan 2017
Zor bir seçim geçirdik. Böyle günlerde insan ne düşüneceğini bilemiyor. Bir yanda kutlayanlar, bir yanda üzülenler...

 Bir yanda “Esas şimdi önümüz açıldı” yorumu yapanlar, bir yanda “Ne olacak şimdi” diye soranlar...
Bir yanda umuttan öte bir coşkuyla otomobilleriyle kutlama turu yapanlar, bir yandan umutsuzluğun verdiği çöküntüyle üzüntüden ağlayanlar...
Tüm hisleri, tüm iniş-çıkışları, tüm tepkileri, tüm tatsız sözleri, kavgaları, her şeyi bir kenara koyacak olursak, hepimizin kafasını kurcalayan bazı sorular var. Müsaadenizle bugün onları sormak istiyorum.
Hiçbir konuda taraftarlık yapmayan, insan ayırmayan, sakin olmanın herkese fayda getireceğini düşünen bir vatandaş olarak bunları sormak hakkımdır, hakkımızdır.
Bu soruları sormalıyız.
1- “Milletin hür iradesi”nden bahsediyoruz.
Hayır verdiği takdirde terörist, ülkesinin gelişmesini istemeyen bir vatan haini ilan edileceğini zannederek endişelenen, hayır verdiği takdirde iki lokma yemeğinden olacağı düşünmesi sağlanmış vatandaşın iradesinden bahsedebiliriz, ancak...

Yazının Devamını Oku

Sesleri çıkmayabilir ama... Güzel insanlar hâlâ burada yaşıyor!

14 Nisan 2017
Lao Tzu, “Eğer üzüntülüyseniz geçmişte, huzur hissediyorsanız şimdide, endişeli hissediyorsanız gelecekte yaşıyorsunuz demektir” demiş.

Bizimki gibi insana can, mal güvenliği, tutarlı bir yaşam vaat etmeyen, istikrarsız koşullarda yaşamaya mecbur eden bir yerde, nostaljiye kaçış, sürekli üzüntülü olma halinden ziyade bir ağrı kesici. Güzelliği yeniden hissetmenin, yeniden yaşatmak için bir neden bulabilmenin çoğu zaman tek çaresi.

Uzun zamandır ortak bir hissimiz var: Kendimizi yalnız hissediyoruz. “Fanusta” hissediyoruz.

Güzel sanatların, müziğin, estetiğin, güzel hislerin, güzel davranışın, medeni iletişimin günlük yaşamımızdan uzaklaştığını, yaşamımıza bunların tam tersinin yüceltildiği sığ bir anlayışın hakim olduğunu hissediyoruz.

Derinlikli ve manalı bir yaşamı sadece belirli bir inanca, belirli bir yaşam tarzına ve satın alma gücüne bağlayanların ortak yaşamımızı şekillendirdiği bir hayata mecbur edilmişiz gibi hissediyoruz.

Böyle düşünenlerin ve yaşayanların sesi o kadar yüksek çıkıyor, o kadar bağırıyorlar ki, yaşadığımız yerde tutunacak bir dalın veya insanın kalmadığını düşünüyoruz.

Herkes birbirine soruyor, herkes birbirine “vah vah”lanıyor: Nereye gitti o güzel insanlar? Sokakta birbirlerine nazik davrananlara ne oldu? Ortak iletişim diline ne oldu?

TRT Arşiv’de izlediğimiz eski programlarda herkesin birbirine azami nezaketle yaklaştığı o tatlı dile ne oldu?

O şekilde davrananlar ve konuşanlar toplu halde öldüler mi? Hayır.

Yazının Devamını Oku