Paylaş
“Bırakın 13 yılı, bundan 3 yıl sonrasını hayal bile edemezken, çocuklarımızı geleceğe nasıl hazırlayabiliriz?” sorusunu soruyor Zenith Media’da İnovasyon Lideri Tom Goodwin.
Ülkeleri geri kalmaktan kurtaracak, düşman insanları ortak paydada buluşturacak, yeni ve aydınlık bir gelecek yaratmak için gerekli olan tek ihtiyaçtan bahsediyor: Hayal kurabilen, sağduyulu düşünebilen insanlar yaratacak bir eğitim.
“Yalan/manipülatif haberlerin dünyasında, sağduyulu görüş oluşturabilmek, eleştiri yapabilmek ve konunun her iki tarafını da görebilmek, ezberci eğitim sisteminden çıkabilecek beceriler değil” diyor. “Profesörlere işini öğretmeye kalkışan cahil cesareti ve özgüveninin tavan yaptığı bir dünyada kime, ne anlatacaksın?” diyeceksiniz belki, fakat...
Bir de şöyle düşünün: Ya yakın gelecekte hayatta kalabilenler, dünyayı en iyi okuyabilen ve yorumlayabilenler olacaksa? Ya yakın gelecekteki kariyer başarısı, mutluluk, doyurucu bir hayat, ancak ve ancak bunları becermemize olanak tanıyacak bir eğitim sisteminden geçiyorsa?
Bu eğitimin yapıtaşları olarak, düşünmemiz gereken beş değerden bahsediyor Goodwin. “Temelde kim olduğumuzu belirleyen bu beş değer üzerinde çalışırsak, modern çağa adapte olabilen mutlu, güçlü, dengeli insanlara dönüşebilir miyiz?” diye soruyor.
Nedir bu beş faktör?
Birincisi, ilişkiler. Goodwin, “Modern çalışma hayatı, değer yaratmak üzerine olacak ve bu değeri kimin yaratabileceğini bilmek önemli bir bilgi olacak” diyor. Bir başka deyişle, liyakatın yeniden gündemimize gireceğini, toplumu “ortalama”ya hapseden anlayışın “güvenilir ilişkiler ağı” ile değişeceğini söylüyor. Gelecekteki eğitimin, kalıcı, güvenilir insan ilişkileri kurmaya odaklanması gerektiğine inanıyor.
Telefonuna hapsolan ve birbiriyle iletişim becerisini kaybeden insanların, bunu yeniden öğrenmesi gerekiyor ya hani... Haklı, belki o zaman gerçek başarıdan, takım çalışmasından bahsedebilir olacağız.
İkinci faktör, merak.
Akıllı telefonlarla ulaşabildiğimiz bilginin sınırı yok, fakat bu cihazlara rağmen bilgi seviyemizde müthiş değişimler yaşandığını söyleyemeyiz. Telefonları sadece sosyal medyada oyalanmak ve oyun oynamak için kullanmanın işaret ettiği bir yer var: Meraksızlık.
Burada insanoğlunu suçlamak yersiz: Goodwin, daha fazla bilme arzumuzun, yaşlandıkça zayıfladığını söylüyor. Eğer bunu kabullenirsek, değiştirebiliriz.
Üçüncü faktör, kıvraklık. 10-20 yıl sonra nasıl bir iş dünyasının içinde olacağımızı hayal edemiyoruz ama en azından hayatın alabildiğine hızlanacağını biliyoruz. Hâl böyleyken değişikliğe hızlı adapte olabilenler, kazanacak.
İnsanoğlunun değişikliğe genellikle ilk tepkisinin direnç olduğunu düşünecek olursak, ileride iş hayatında veya genel olarak her anlamda “hayatta kalacakların” değişikliği en iyi idare edebilenlerden oluşacağını söyleyebiliriz.
Son olarak yaratıcılık ve empatiyi katıyor “üzerinde çalışılması gereken başlıklar” arasına.
Meraklı ve yaratıcı doğuyoruz ancak okul, arkadaş çevresi ve iş hayatı bunu çoğu zaman köreltiyor. “Aslında her şeyi yapabilecek güçteyiz, hayal gücüdür her şeyi yöneten” diyor. Sahi ya, hayal gücü olmasa elinizdeki telefon, yaşadığınız şehir, izlediğiniz televizyon, üzerinde yürüdüğünüz zemin, ayakkabılarınız, otomobiliniz... Uzatmayayım, düşündüğünüz herhangi bir obje/cihaz/mekan var olabilir miydi?
İnsan eliyle yapılmış her şey, ilk önce hayallerde şekillendi. Telefon bir hayaldi, kullandığınız her gereç bir hayaldi, kağıt hayaldi, şehirler hayaldi, bugün içinde boğulduğumuz teknoloji hayaldi... Üstelik çoğu, başkalarının “Bu asla gerçekleşemez!” dediği türden konulardı.
Hâl böyleyken, kafayı akıllı cihazlarımızdan kaldırıp hayal etmeyi tekrar hatırlamamız lazım. Hayatın hayal ederek başladığını, somut, elle tutulan ne varsa hepsinin önce hayal olarak akıllarda şekillendiğini hatırlamamız lazım.
Ve empati... Sadece Türkiye’nin değil, pek çok ülkenin kutuplaştığı bir dönem yaşıyoruz. Gelecek için konuşacak olursak, böyle bir dönemin devamında, birbirinin dilinden anlayabilme becerisine sahip olmak, belki de hayatta kalmanın en temel anahtarlarından biri haline dönüşecek...
“Yaratıcılığı teşvik edersek, merakı beslersek, insanların ilişkiler ve empati üzerinden birbirlerine yaklaşmalarını sağlayabilirsek, işte o zaman çocuklarımızı bağımsız, özgüvenli bireyler haline getirebiliriz” diyor Goodwin. Güzel bir geleceğin anahtarlarını veriyor ama... Bu güzel tavsiyeleri dinleyecek ve uygulayacak bir babayiğit çıkar mı...
İşte onu bilmiyorum!
Paylaş