Demek için aradı arkadaşım birkaç gün önce.
Onu ‘Tam adamıyım ya!’ diye yanıtladım.
‘Hayatta ya avcısındır ya da av’ diye bildiğimiz bir söylem aklıma geldi de ‘Hayırdır, av olmaktan sıkıldın galiba’ diye de ekledim, gülüştük.
‘Aynen, yeter bizi vurdukları, biraz da biz vuralım bari’ oldu cevabı.
‘Tamam hazırlanıyorum, bu kez hangi av takımlarımızı alıyoruz? Malum, arada bir değişik av yöntemleri kullanmakta fayda var.’ deyince koptu gülmekten.
E doğru değil mi; hayatımıza eşlik eden bazıları, çiçekli duygu patikalarının dönemeçlerini bazen sık ağaçlıkların geçit bile vermediği, bazen çetrefilli yollarında yürürken rastladığımız, suyunu gözyaşlarımızdan alan göle, bazen de kuytusuna attığı ormanlara çıkarmıyor mu, içimizdeki yolculuğu?
E, işte bunu yapan sözde avcılara haddini bildirmek lazımdı, arada bir avlayarak!
Çünkü bunu yapmazsak…
Tabii ki öyle olmalı.
Ama insanın elindekileri doğrultusunda…
Olmayacak şeyleri yaparak, kendini olduğundan farklı göstererek değil.
Ya da olmayan bir şeyi öyleymiş gibi sunarak değil.
Bir şeyler için uğraş vermişsinizdir.
Ama yolunda gitmemiştir.
Ters tepmiştir.
Hayat tökezletmiştir.
Toprak kayar, erozyon olur.
Gözler kayar, boğaz yutkunur.
Yıldız kayar, dilek tutulur.
Allah’tan bastığım, demirden ve paslı değildi.
Tam tersi pırıl pırıl, yepyeni, bembeyaz…
Arada bir boğan sıkıntı, hüzün, acı egzoz kokuları yerine sevgi kokularının yükseldiği…
Evet sayılar vardı.
Ama ne tanışma…
Tanıştırırlarken de “Hayatın boyunca karşılaşacaksın!” diyerek…
Yeni tanışmanın verdiği heyecanla cezbeder bizi önceleri.
Onunla uğraşmak, anlamaya çalışmak, anlamak ne kadar da mutlu eder.
Sanırım inşaattan önce kolları sıvarsınız.
Ve işe başlarsınız.
İyi de nasıl bir inşaat bu?
Soldan soldan mı, sağdan sağdan mı gelirler bilmem ama bir yerden gelirler işte.
Ya bir şeye üzülmüşümdür.
Ya bir konuda sinirlenmişimdir.