Sözüm ona, yapılması gereken odur.
Sorunu temizler!
Ya da halledilmesi gerekeni bir tek o halleder.
Onun şiirleri ki…
Hayatı; İstanbul’un, mavinin ve duyguların penceresinden gördüğü…
Duyguları ve yaşamı kelimeleriyle kalbimize ördüğü…
Çaresiz, kırılgan, aşık, üzgün insanın her hali değildir sadece, o pencereden gördüğü. Bunların yanı sıra zamanı, doğayı, siyasi çekişmeleri, toplumu, ölümü de…
Dilediğiniz gibi yaşamak istiyorsunuzdur.
İstediğiniz kıyafetleri giyinmek…
Gönlünüzden geçenleri yapmak…
İstediğiniz saatte eve gelmek…
Cezbetmekle de kalmaz, insanı değiştirir.
Hem de nasıl…
Öyle böyle değil…
Baştan aşağı…
Leyla’nın Evi’nde…
Bu eve bir giriyorsunuz.
Pir çıkıyorsunuz.
Tam da yorgun argın eve gelmiş, kendime gelmek için onu gözüme kestirmişken…
Yemek hazırlayana kadar açlığımı bastırsın diye.
Cips yani…
Cipsin koluna da sevgilisini dolamayı hayal etmişken!
Öyle bir gelir ki, sizi ölü deniz durgunluğundan alıp fırtınalara sürükler.
İçine tutkular, mutluluklar yükler.
Diğer insanların fark edemediği içinizdeki gerçek sizi keşfeder.
Fonda ruha inceden dokunan, kalpteki duyguları okuyan şarkılar eşliğinde anıları meze yaparak şarap yudumlamak…
Mevsimlerden sonbahar…
Vakit serin bir akşamüstü.
Kapım çalıyor.