Melike Birgölge

Önce maili geldi, tam açmış ‘İki gün sonra yemek var, bekliyoruz’ cümlesini okurken telefon çaldı. Özlem’di (Özakova) arayan.

BİR MEKAN – İKİ MELİKE – PİR EĞLENCE - Foto Galeri

‘Hayırdır, önce yazılı sonra sözlü davet mi’ dedim.

Gülüştük. 

‘Aynen öyle… Hiç itiraz yok, yemeğe geliyorsun. Pir Sultan Abdal’ oyununun tüm oyuncuları tam kadro orda olacak. Sen de gel, bizimle ol istiyoruz’ dedi.

Nerede?

Cihangir’de Melike Restaurant’ta.

‘Şaka değil mi mekanın ismi? dedim.

‘Yok valla…’ dedi Özlem.

Aşkın, ayrılığın ya da depremin şiddeti mi sarsıyor sanıyorsunuz insanın ruhunu?

Evet bunlar da sarsıyor.

Aşk, ayrılık, deprem… 

Ama öyle ya da böyle, kolay ya da zor, izleri geçiyor bu üçünün.

Alışıyor insan, atlatıyor zamanla.

Bunları yaşadıktan sonra yaptığımız, yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak. 

Ama ruhu derinden sarsan başka bir şey daha var:

Şiddet!

Bazen aklımızın almadığı… Bazen olayların geldiği durum neticesinde şaşkınlıktan bu konudaki sözlerimizin yarım kaldığı… Bazen niye böyle olduğunu, insanların bu noktaya nasıl geldiğini, nelerin bizleri bu duruma getirdiğini düşündüğümüz… Üzüldüğümüz…

 

Neler mi gelinen o noktalar?

Bozuk düzen…

Yolsuzluklar…

Haksızlıklar…

Baskılar….

Az önceki yazdıklarımı günümüzde hâlâ yaşıyor olmamız düşündürücü ve üzücü.

Bunlar sadece günümüzde mi…

Tarihimizde yetişen bilim adamları ve icatları hakkında ne biliyoruz? Bilimsel bilgi ve teknolojinin gelişimine yaptıkları katkılara ilişkin bilgimiz ya da fikrimiz var mı?

Yüzlerce yıl önce, birçok alanda sağlanmış bilimsel ilerlemeler üzerine yapılan araştırmalara bakıldığında…
Kahve çekirdeklerinin, torpidoların, ameliyat skalpellerin, kemerlerin ve rasathanalerin ortak yönleri olabileceği aklınıza geldi mi hiç?
Leonardo da Vinci’nin uçma fikirleri orijinal miydi peki?
İlaçları kapsül yapmayı kim akıl etti?
Ya Fibonacci, matematik hünerlerini nerden öğrendi?
İngiltere’nin en büyük mimarı Christopher Wren’in yüzlerce yıl önce Mimar Sinan’dan ilham aldığını biliyor muydunuz?
Peki, dünyadanın ilk roketli uçuşunu 17. Yüzyılda İstanbul Boğazı üzerine uçan Lagari Hasan Çelebi tarafından gerçekleştirildiğini…

Ünlülerin özel hayatları hep merak edilir bilirsiniz. Hele bir de o ünlü, aşk yaşamışsa ya da oynadığı bir filmde soyunmuşsa…

E malum, konu cinsellik olunca…

Ünlülerin özel hayatlarının, aşklarının merak edilmesi bir yana, oyuncuların film ya da dizi setlerindeki sevişme sahneleri de…

Hatta o kadar merak edilir ki…

Cinsellik denilince hemen pornografi geliyor birçok kişinin aklına.

Böyle olunca da ‘O sahneden sonra ailenizle - sevgilinizle problem yaşadınız mı?’ya kadar gidiyor, bu tür sahnelerde rol alan oyunculara sorulan sorular.
Filmlerde anlatılmak isteneni almak yerine üç saniyelik sevişmeye otuz üç saat takılmak!

Dünyanın her yerinde cinsellik haber olur ve iş yapar, bu doğru.

Ama bunun nasıl algılandığı ve nasıl yansıtıldığı önemli.

Yeni başlayan günde… Hele de sabahın erken saatlerinde sıcak yataktan kalkıp kendimize gelme aşamasında…

Nasıl iyi gelir.

 

Nasıl da baştan çıkarır.

 

İnsanı kendine getirir.

 

Önce kokusuyla…

 

Güzele güzel der misiniz, güzel sizin olmayınca? Yoksa Aşık Veysel’in ‘Güzelliğin on par'etmez. Bu bendeki aşk olmasa’ dizelerinde dediği gibi midir, güzelliğin aklınızdaki ve gözlerinizdeki tanımı?

Kadınların zaman ve para harcadığı…

Erkeklerin ise aklını başından aldığı…

Uğruna bir saniye bile düşünmeden peşinden gittikleri…

 

Ama güzellikte erirken farkında olmadan bittikleri…

 

Neden bu kadar önemlidir onların gözünde?

 

Bir konuda, bir işte, hayatta en iyi olmak… Peki bunun için ne yapmak gerek?

Tabii ki sıradan olmamak…

Tabii ki sıradan olmamak…

 

Farkını ortaya koymak…

 

Kendinin, aklının, yaptığın işin, kalbinin, hayatının…

 

Diğerlerinden başka bir şey yaparak…