Mehmet Yaşin

Bodrum’da en lezzetli yemekleri nerede yedim?

28 Haziran 2015

Ege’nin incisinde yeme-içme mekânlarını anlatmak çok zor. Sayıları o kadar fazla ki hepsinde lezzetlerin tadına bakmak yıllar ister. Üstelik bu yerlere her yıl onlarca yenisinin katıldığını da düşünürseniz güçlüğünü daha iyi anlarsınız. Ben size bugüne kadar keyifle yemek yediğim lezzet duraklarını anlatacağım


Eğer tercihinizi balıktan yana kullanacaksanız, Kadıkale Yalısı’ndaki Körfez Restoran’ı tercih etmenizi öneririm. Izgaranın başındaki Ali Bey, işinin ustası. Balıklar her zaman taze ve kıvamında pişer. Mezeler günlük ve lezzetli. Balık çorbası ve ahtapotlu bulgur pilavının tadına bakmalısınız. Güneş batımına doğru gidip, kumsalın üstüne bir masa koydurun, dalgaların sesini dinleyerek, içkinizi yudumlayarak güneşi batırmanın tadını çıkartın.
Bodrum’da önereceğim bir diğer balıkçı da Yalıkavak’taki Çimentepe Restoran. Buranın terasında yemek yerken tüm Yalıkavak Koyu’nu görebilirsiniz. Çimentepe de meze ve balık çeşidi konusunda oldukça zengin. Beyaz etli Akdeniz balıkları ızgarada tam kıvamında pişirilir. Güneşin batışının da muhteşem olduğunu belirtmek isterim.
Gündoğan’daki Terzi Mustafa da önemli lezzet duraklarından biri. Deniz mahsulleri, özellikle mezeler insana parmaklarını yedirecek kadar lezzetli. Gümüşlük’teki Nazmi Restoran, yarımadanın konuklarına hem muhteşem bir güneş batımı, hem çok lezzetli deniz mahsulleri ve et seçenekleri sunar. Yani buraya gelenler mutlaka damaklarına uygun bir şeyler bulabilirler. Yalıkavak’ta Marina Ada bölgesindeki Sait Balık da Bodrum’un lezzet otoriterlerinden biri.

Kocadon’a uğramadan olmaz

Yazının Devamını Oku

Geçmiş ramazan olur ki...

28 Haziran 2015

Ramazan denince aklıma bir ziyafet masasına dönen iftar sofralarının görüntüleri üşüşür: Pastırmalar, zeytinler, peynirler, börekler, sıcak pideler, etli yemekler, sebzeler, çorbalar, soğuk şerbetler, tatlılar...

Asırlardan beri böyle. Her gelir grubu, bunların bir kaçını bir araya getirip, kendi iftar ziyafetini hazırlar. Konaklar iftar ziyafetleri yarıştırmış, kurulan sofralar dillere destan olmuş. Bazılarının padişahı bile kıskandırdığı anlatılır durur. O yıllarda zengin konaklarının kapıları herkese açıktı. Üst katlarda ev sahibinin konukları iftarlarını açarken, alt katlardaki sofralarda ise mahallenin fakirleri karnını doyuruyordu.

O dönemin iftariyelikleri damakları çatlatacak kadar lezzetliydi: Uzun, sıcak ve yumuşak pideler, halkalar, çörekler, pastırmanın en hası, çeşit çeşit zeytin, peynir, hurma, hatta Hazar Denizi’nden gelen havyar bile bulunduğu olurdu... Varlıklı evlerde iftar, billur bardaklarda sunulan zemzem suyuyuyla açılırdı. Zengin iftariyelikleri tabii ki yemekler izlerdi. İftarda genellikle şehriye veya işkembe çorbası içilirdi. Özellikle işkembe, en sevilen çorbaydı. Bazı konaklarda, bu çorbanın hindinin kalın ve yağlı derisinden yapıldığı konusunda dedikodular vardı. Fakirler ise iftardan yarım saat önce, ellerinde taslarıyla işkembecilerin önünde uzun kuyruklar oluştururlardı.

Mübarek yemek


Yazının Devamını Oku

Doya doya gezmeniz için 10 rota

21 Haziran 2015

Afrika’da taş devrine, Peru Nazca’da gizemli resimlere, Küba’nın renklerinden, Özbekistan’ın tarihine... Gidilecek, görülecek çok yer var. İşte benim yurtdışındaki ilk 10’um. Bu yıl farklı ve unutulmaz bir tatil geçirmek isteyenler buraları not etsin

Namibyaİnsanlık tarihine yolculuk
Afrika’da, Taş Devri’ne doğru bir yolculuk yapmaya ne dersiniz? Kalahari Çölü’nde, halen avcı-derleyici toplum aşamasında olan Kunglar, Namib Çölü’nün kuzeyinde yaşayan yarı çıplak göçebe halk Himbalar... Eğer gezi programınıza Afrika’nın bu uzak ülkesini alırsanız, vahşi hayvanlar arasında, dünyanın en ıssız ülkesinde yaşayan bu toplulukları ve kabileleri görme olanağını bulabilirsiniz. Bu gezinin yaşam boyu anlatacağınız bir gezi olacağından şüpheniz olmasın..

Endülüsİspanya’nın ruhu
Ülkeye ruhunu veren Güney İspanya’nın gözde mekânlarından. Şairlere, ressamlara, yazarlara ilham kaynağı olan yedi asırlık İslam egemenliğinin izleri, Flamenko dansının en gerçeği, muhteşem Arap sarayları, boğa güreşlerindeki acımasızlık ve kanlı gösteriye tutulan alkışlar, birbirinden ilginç festivaller... Endülüs görülmesi gereken mekânlardan biri.


Yazının Devamını Oku

Şimdi yola çıkma zamanı

14 Haziran 2015
“Nereye gitsem” sorusuna yanıt arayanlar... Aşağıda her türlü zevke hitap eden adresler mevcut... Yeter ki siz isteyin ve alışılmışın dışında bir tatil için niyetlenin. İyi yolculuklar

Santos Kanyonu
Silifke-Mut arasında, gözlerden uzak, görkemli ve gizemli bir doğa parçası... Özellikle doğa yürüyüşçülerinin ve doğaseverlerin gönüllerinde derin bir vadi açacak kadar çekici... Bu yaza yeni bir parkur ve unutulmaz bir yürüyüş arayanlar için ideal bir adres.

Bolkarlar
Bolkarlar’ın 3500 metreyi biraz geçen Medetsiz Dağı, neredeyse dağcılığa ilk adımın atıldığı yer. Yabancı dağcıların ve yürüyüşçülerin, yıllardan beri en gözde dağlarından biri olan Bolkarlar belki de Türkiye’nin en bakir topraklarından biri. Otuz kilometreyi aşan uzunluktaki platosuyla, eşsiz bir coğrafya sergileyen bu dağlarda, kökleri Orta Asya’ya uzanan Yörüklerin arasında, binlerce yıldır bozulmamış geçmişe de yolculuk yapmak mümkün. İki günlük, bir haftalık hatta bir aylık gezi programı planlayabilirsiniz. Zamanınız ne kadar olursa olsun Bolkarlar size keyifli anlar yaşatacaktır.

Kaçkarlar
Türkiye’nin en güzel ve en vahşi köşesi Kaçkarlar, size doğanın en görkemli mönüsünü sunmak için bekliyor. Virandere, Fırtına Deresi, Pokut, Ayder, Kaçkar, Verçenik, Çamlıhemşin... Birbirinden doyumsuz yaylalar, göz açtırmayan yağmur, geçit vermeyen orman, zirvelerini kıskanan dağ... Ve bölgenin konuksever, dost insanları... Bu yaz bedensel ve zihinsel temizlenmek isteyenler için en güzel rota.

Çatalhöyükİnsanların yerleşik düzene geçtikleri dünyanın ilk kenti. Orada bulunan 9 bin yıllık kalıntılara bakarak, insanın neden kalabalıklar halinde yaşamaya karar verdiğinin sırlarını çözebilirsiniz. Konya’nın Çumra ilçesi yakınlarında kazı çalışmaları süren Çatalhöyük’te göreceğiniz şekiller, heykeller ve akıl almaz mimari, kafanıza üşüşecek olan yüzlerce soruyu cevapsız bırakacak..

Boğazköy

Yazının Devamını Oku

Dudaklar ilk kez ne zaman birleşti?

14 Haziran 2015
Hep kafam takılır kalır. Bunu ilk kim pişirdi, şunu ilk kim akıl etti... Mesela, denizin dibindeki ıstakozu ilk kim yakaladı, pişirdi ve yedi? Kim ilk kez karpuz çekirdeği çıtlattı? Sorularım sadece yiyecek üzerine değil. Her şey hakkında! Doğan Kitap’tan çıkan ‘Öpüşmenin Tarihi’ adlı bir kitap da başka meraklarımı giderdi.

-M.Ö. 480’de yapıldığı öne sürülen Etrüsklere ait bir vazonun üstündeki resimde görülen bir eşcinsel öpüşmenin, ilk romantik öpüşme olduğu iddia edilir.
-İlk öpüşmenin Kleopatra tarafından uygulandığını söyleyenler de var. Onların kanıtıysa kraliçenin dudaklarını parlak kırmızı bir boyayla boyaması. Kleopatra’nın amacının, o kırmızı dudaklarla hem Sezar’ı hem de Antonius’u baştan çıkarmak olduğu öne sürülür.
-Bazı kaynaklara göre, ilk öpüşmenin antik kökenleri Hindistan’a dayanıyor. M.Ö. 1500’e ait yazıtlarda, ağızlarıyla birbirlerinin nefeslerini çekip, birbirlerini koklayan âşıklardan bahsedildiği belirtilir.
-Bu kaynaklar daha da ileri gidip, dudaktan öpüşmenin, Büyük İskender tarafından Batı’ya tanıtıldığını söylerler.

TİTREŞİMLİ ÖPÜCÜK

-M.S. 3. yüzyılda yazılan Kama Sutra’da öpüşme şöyle anlatılır: “Bir genç kız veya bakirenin üç çeşit öpüşme şekli vardır. Birincisi: Göstermelik Öpücük’tür. Burada kız sevgilisiyle dudaklarını birleştirir ama kendisi hiçbir şey yapmaz. İkinicisi: Titreşimli Öpücük’tür. Bu türde kız alt dudağıyla sevgilisine karşılık verir ama üst dudağını kullanmaz. Üçüncüsü: Dokunarak Öpüşmek. Bu aşamada kız sevgilisinin dudaklarına diliyle dokunur, gözlerini kapar ve ellerini sevgilisinin ellerinin üstüne koyar.”

Yazının Devamını Oku

Kaymaklı mutluluğun kısa tarihi

13 Haziran 2015

Yazın vazgeçilmez lezzeti dondurmanın yaşam öyküsünü biliyor musunuz? Bu müthiş yiyeceğin hikâyesi bazı kaynaklarda 3000 yıl önceye kadar uzanır ve Büyük İskender’den Romalı General Quintus’a kadar pek çok tarihi şahsiyeti barındırır. Sıcak yaz aylarının kurtarıcısını biraz daha yakından tanımaya ne dersiniz?

Bence sıcak ramazan günlerinin kurtarıcısı dondurmadır. İnsanı yaşama döndürür, mutlu eder, enerji verir. Dondurma, iftardan sonra çölde vaha gibidir. İlk yalamada tatlı bir serinlik, dilinizin üstünden başlayarak tüm vücudunuza yayılmaya başlar. Lezzetli serinlik, yaz sıcağının tüm zalimliğine karşı tüm kılcal damarlarda soğuk pınarlar gibi akmaya başlar. İkinci yalamada beyin tüm mutluluk hormonlarını cömertçe salgılar. Sonrasında da bütün organlar bu lezzetli bayrama eşlik etmeye başlarlar. Artık günün tüm açlığı, susuzluğu, yorgunluğu unutulup gitmiştir.
Sanmayın ki dondurma, sadece yaz aylarının güzelidir. Ruslar, kar fırtınası altında, bir külah dondurma için saatlerce kuyrukta bekleyebilirler. Eksi 15 derecede, pos bıyıklarından buz parçacıkları sarkarken dondurma yalayanların yüzündeki mutluluğun tarifi olanaksızdır.
Hiç şu soruyu sordunuz mu kendinize: Her mevsimin ve herkesin ortak sevgisini kazanan tatlının mucidi kimdir?
Bazı belgelerde, yaklaşık 3000 yıl önce, Çin’de, karla meyve sularının karıştırılarak tüketildiği belirtilir. Bazı araştırmacılar ise, Büyük İskender’in, Asya seferi sırasında dondurulmuş bal, meyve suyu ve süt karışımını tükettiğini öne sürerler. Hatta daha ileri gidip, Romalı bir general olan Quintus’un, dondurma terkibini oluşturmakla şöhrete kavuştuğunu belirten kaynaklara bile rastlanır.

Medici ailesi işbaşında

Yazının Devamını Oku

Taşların ve tatların masalsı diyarı

8 Haziran 2015
Alaçatı denince benim aklıma ne sörf ne dar sokaklarındaki aşk koşuşturmaları ne de içkili gecelerin ertesindeki pişmanlıklar gelir. Benim aklıma ilk gelen, lezzetli yemekler ve Alaçatı Pazarı. Cumartesi günleri kurulan bu pazar, bence Türkiye’nin en renkli, en lezzetli pazarı. Aslında Alaçatı’nın tümü lezzetli. Eti, otu, böreği, çöreği insanın aklını başından alır.

Alaçatı lezzetlerine dalmadan önce, bir miktar Ege’nin gözbebeği bu kasabadan söz etmek gerekir ki, lezzetin sırrı anlaşılsın.

Alaçatı’ya gelirken, konukları önce sarı mimozalar karşılar. Sonra, rüzgârın üfürmesiyle zeytin ağaçları sarıp sarmalar.

Adını bilmediğim çiçekler, masmavi gökyüzü, lavanta kokan rüzgâr, beyaz beyaz köpüren lacivert deniz Alaçatı’yı süslemeye başlar.

Aklıma gelmişken, lavanta en güzel morunu burada sergiler.

Sadece ben değil, ünlü tarihçi Heredot da Alaçatı’nın, ‘En güzel gökyüzünün altında kurulmuş en güzel kasaba’ olduğunu dünya âleme ilan eder.

Cumbalı taş evler Alaçatı’nın dar sokaklarına çok yakışır. Kasabanın bir de özel kokuları vardır: Mesela rüzgâr denizden esince iyot kokusu dört bir yanı kaplar.

Öğleüstü kavrulmuş, haşlanmış ot kokuları sarar etrafı.

Akşama doğru anason kokusu bulutlara doğru yükselir. Bu kokuya ızgaralardan çıkan balık, ahtapot ve kalamar kokuları eşlik eder.

Yazının Devamını Oku

Yemek tahrikleri

7 Haziran 2015
‘Uyarıcı gücü olan yiyecekler’ denince işe hep erkeklerin gözünden baktığımızı fark ettim. Halbuki kadınların da aşk hayatlarını hareketlendirecek sihirli güçlere ihtiyacı olabilir. Peki nedir bu afrodizyak yiyecekler? Haydi aşkın mutfağına girelim

Bu yazının çıkış noktası, bir okuyucumdan aldığım e-mail... Mail’de okuyucum şöyle sitem ediyordu: “Afrodizyak yiyecekler konusuna hep erkek gözünden bakıyorsunuz.

Kadınların arzularını yükselten afrodizyak maddeler nelerdir?” Yerden göğe kadar haklıydı. Bilim dünyası ve alternatif tıp hep erkekler için çalışmıştı.

Ben, hep erkeklerin seks gücünü arttırmak için lüzumsuz kıyımların yapıldığını savundum.

Örneğin, seks gücünü arttırdığına inanıldığı için kaçak avlanan ve nesli tükenmeye yüz tutan hayvanlardan bazılarını şöyle sıralayabilirim:

Gergedan boynuzu için, kaplan ve ayı penisi için, köpekbalığı yüzgeci için, kırlangıç yuvası için, İspanyolsineği kanı için, geyik boynuzu için, denizhıyarı eti için...

Bu listeye birçok ekleme daha yapılabilir.

Bu katliamın sorumlusu erkeklerdir.

Kadınlar için böyle bir şey söz konusu mudur acaba?

Yazının Devamını Oku