Arife tarif gerekmez: Bir yemeğin lezzetli olması için, Michelin yıldızlı şeflerin tarifiyle süslenmesi, karmaşık tekniklerle pişmesi şart değil. İyi yemek yapmak için duyularınıza güvenin yeter!
Son zamanlarda kitapçı vitrinleri ‘yemek tarifi’ kitaplarıyla doldu. Kimisi dedesinin, kimisini ninesinin, kimisi annesinin, kimisi de kentinin yemeklerini tarif etmiş. Ben yemek kitaplarıyla arama biraz mesafe koyarım. Çünkü bir çoğunun tarifinin tutmadığını bilirim. Onlara kanıp yaptığım yemekleri çöpe döktüğüm çok olmuştur.
Benim baş ucu kitabım Ekrem Muhittin Yeğen’in iki ciltlik kitabıdır. Neredeyse 40 yıldır bu kitaplar mutfak kütüphanemin baş köşesinde dururlar. Onun tarifleri yüzde yüz tutar. Ama onun yemeklerinin tadıyla benimkiler pek örtüşmez. Ben onun tarifini yorumlar, miktarlarıyla biraz oynarım. Çünkü bir başkasının tarifine körü körüne bağlı kalmak doğru değildir. Bir kere o tarifi bire bir uygulasanız da asla aynı tadı tutturamazsınız: o tarifteki malzemelerle sizin kullandığınız malzemeler arasında lezzet farkı vardır. Mesela zeytinyağının tadı başkadır. Etin kalitesi, yumurtanın tazeliği, patatesin cinsi, biberin acılığı, soğanın tadı, sebzelerin yöresi, yapmak istediğiniz tarifte kullanılan aynı malzemelerle hiç bir zaman benzerlik göstermez. Ayrıca kullandığınız kap kacak da yemeğin tadını belirler. Kıssadan hisse, tarif önemlidir ama tarif olmadan da muhteşem lezzetler yaratmak mümkündür. Lezzetli yemeğin iki önemli bileşeni vardır. Basit tarif ve taze malzeme. Onun için tarife bakın, onu tecrübelerinize dayanarak yorumlayın, o tariften kendi lezzetinizi yaratın. Nasıl mı?
Duyularınızdan yardım alın
Satırlarıma başlamadan önce sana bir iyi, bir de kötü haber vereceğim.
Kötü haber: Geçen yıl senin kılçıklarınla beslediğim kara kedi, geçen gün öldü.
İyi haberse: Rakı Ansiklopedisi’ne madde olmuşsun. Senin için, ‘rakının en lezzetli mezesi’ diye yazmışlar. Gurur duydum.
Sen yokken, özlemini gidermek için senin hakkında yazılmış kitapları karıştırdım. Okuduklarım göğsümü kabarttı. Kimi konserveni, kimi tuzlamanı, kimi iste kurutulmuşunu, kimi de mangal üstünde cızır cızır kızarışını övüyordu. Kıskandım.
Yunan adaları bence teknesi olanlar için cazip.
Koy koy Ege’nin tadı bir başka oluyor.
Öte yandan normal turiste, lezzetli mezelerden başka farklı bir şey sunulmuyor.
Fiyatlar da eskisi gibi ucuz değil.
Hitler: Sahte vejeteryen
Dünyanın bu en acımasız diktatörü, kendini halkına vejetaryen olarak tanıtıyordu. Aslında bunda bir miktar doğruluk payı vardı.
Çünkü hazım zorluğu çektiği için et ve ağır hamur işleri yemekten kaçınıyordu. Hitler, tüm diğer diktatörler gibi zehirlenmekten korkuyordu.
Onun yüzünden yanında 15 yemek tadıcısı her an hazır bulunuyordu.
Hatice Hanım, bu soruyu benim gibi ‘yalancıktan’ doktora değil de bir tıp hekimine sormanız gerekirdi.
Neyse, yollarda geçen bunca yıldan sonra, bu konuda bir-iki laf edecek tecrübeye kavuştum.
Özellikle Hindistan, Ortadoğu, Afrika ve Güney Amerika ülkelerine gidecekseniz aman dikkatli olun.
Tatilin büyük bir bölümünü tuvalette, dergi okuyarak geçirebilirsiniz.
Görünür değilseniz yoksunuz!
Birçok mekân görünür olmak isteyenlerle dolup taşıyor, moda oluyor.
Bu, işin pahalı yanı.
Görünmenin en kolay ve ucuz yolu da sosyal medyada olmak.
Başlıkta da söylediğim gibi: Şu patlıcan beni delirtiyor.
Lezzetiyle değil. O da delirtir ama derdim başka.
Temmuz-ağustos gelip, patlıcanlar mor mor sökün edince, kendimi tutamam, neredeyse her öğünde patlıcan yerim.
Sonra bir hoş olurum. İki duble rakı içmişim gibi kafam dönmeye başlar.
Son günlerdeki sorular çalışmadığım yerlerden geldiği için yanıtlamakta zorlanıyorum.
Bu çok zor bir soru.
Ben hiç çıplaklar plajına gitmedim.
Gençliğimde arkadaşlarla beraber, güney sahillerinde kayık kiralayıp, gizli koylarda güneşlenen çıplak turistleri dikizlerdik.