Mehmet Y. Yılmaz

Erdoğan ve Davutoğlu’nun zaafı

23 Temmuz 2015

SURUÇ’taki teröristin Adıyamanlı olduğu, babası tarafından IŞİD’e katıldığı için ihbar edildiği, polis tarafından “terör nitelikli şüpheli” olarak arandığı, Diyarbakır’daki HDP mitingine bombalı saldırı düzenleyen terörist ile Adıyaman’da bir çay ocağında tanıştığı dünkü gazetelerde yer aldı.
Adıyaman’da bazı kişilerin Suriye’deki içsavaş için savaşçı devşirdiği ile ilgili ilk haber Radikal’de İdris Emen imzasıyla 2013 yılının eylül ayında yayınlandı.
Haber, çocukları Suriye’ye savaşa götürülen ailelerin anlattıklarından yola çıkılarak yazılmıştı ve şöyle bitiyordu:
“Adıyamanlılar gençlerin Suriye’ye gitmelerinden dolayı huzursuz. Bir esnaf, ‘Bazı insanların para karşılığında gençleri örgütleyip Suriye’ye gönderdiğini duyuyoruz. Açıkçası bu durum hepimizi korkutuyor’ diye konuşuyor. Hatta Adıyaman’da çocukları Suriye’ye götüren bir çetenin bile varlığından söz ediliyor. Ancak konuyla ilgili sorularımızı ilettiğimiz Adıyaman Valiliği ve Adıyaman Emniyet Müdürlüğü ise bu konuda konuşmak istemiyor.”
Valiliğin ve Emniyet yetkililerinin neden konuşmak istemedikleri çok açık.
O tarihte Suriye’ye savaşmaya giden cihatçı gençler hoş görülüyordu, çünkü Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bir tek hayalleri vardı: Şam’daki Emevi Camisi’nde namaz kılmak!Hükümet, Suriye’deki içsavaşta açık olarak “cihatçıların” yanında duruyorken, Valilik ve Emniyet Müdürlüğü buna nasıl karşı çıkabilirdi, bu faaliyetleri önlemek için ne kadar gönüllü, istekli olabilirdi?
Türkiye’nin Suriye sınırı cihatçılar için bir yolgeçen hanı haline geldiğinde iktidarda yine aynı kişiler vardı.

Yazının Devamını Oku

Polis, IŞİD protestosuna neden kızdı?

22 Temmuz 2015

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Suruç’taki terörist saldırısından sonra siyasi partilere ortak deklarasyon yayınlama çağrısında bulundu. Şöyle konuştu:
“Şimdi bu noktada 4 partinin genel başkanları olarak, tam da hükümet ortaklığı çabası içine girmişken, tam da böyle bir ortak akıl üretme çabası içine girmiş olduğumuz bugünlerde, ‘Bu saldırının hedefi Türkiye’dir, Türk demokrasisidir’ diyorsak, şimdi 4 genel başkanın da bir araya gelerek, ortak bir deklarasyona imza atmamız lazım. Ben bunu yapmaya hazırım.”
Başbakan’ın “Türk demokrasisi saldırı altında” değerlendirmesi yaptığı andan üç-dört saat sonra, polis, İstanbul’da terörist saldırıyı protesto edenlerin üzerine basınçlı su ve biber gazı sıkıyordu.
İstanbul ile de sınırlı kalmadı, daha da ileri saatlerde neredeyse her yerdeki protesto gösterilerine müdahale edildi.Demokrasi Suruç’taki IŞİD saldırısının ardından, ülkenin dört bir yanında polis saldırısına maruz kaldı!
Arkada onlarca AİHM ve AYM kararı varken, polis barışçı bir şekilde terörü lanetleyenlere saldırdı, içlerinden bazılarını gözaltına aldı.
Bu nasıl “örnek” demokrasi?
Polis kimden yana? Yoksa polis şefleri, siyasiler kadar çabuk manevralanma yeteneğine sahip olmadıkları için hâlâ IŞİD’i “dost” mu sanıyorlar?

Yazının Devamını Oku

Yanlış Suriye politikasının sonucu

21 Temmuz 2015
SURUÇ’ta Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’na üye gençlerin toplantısına yapılan bombalı saldırıda ben bu yazıyı yazdığım saatte 30 kişi ölmüş, 76’dan fazla kişi yaralanmıştı.

Dua edelim ki ölü sayısı artmasın, yaralılar bir an önce sağlıklarına kavuşsunlar.

İlk bilgilere göre patlamanın nedeni IŞİD’in bir intihar bombacısı.

AKP Mersin Milletvekili Muhsin Kızılkaya, patlamadan hemen sonra yaptığı açıklamada şöyle dedi:

“Baştan beri biz ülkemizi ateş çemberinin dışında tutuyoruz, bu ateşin kıvılcımlarının buraya gelmemesi için bir şeyler yapmak, iç barışı muhafaza etmek, silaha dayalı ortaya çıkacak bir fikre kapılmamak... Çok kısa süre içerisinde biz de Suriye’ye ya da başka ülkelere benzeyebiliriz.”

Yazının Devamını Oku

Hoca’nın götüreceği yere gitme!

20 Temmuz 2015
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, partisinin İstanbul’daki merkezinde bayramlaşırken bir konuşma yaptı.

Konuşma nedeniyle “gaza gelen” partililer şöyle bir slogan attılar:
Ahmet Hoca, götür bizi Osmanlı’ya.”Bunun üzerine Başbakan Davutoğlu da şöyle bir yanıt verdi:
İnşallah Osmanlı’nın düzenini, adaletini bugünlere ve yarınlara getireceğiz.”Bu arkadaşlarda derin bir Osmanlı hayranlığı var.
Adeta, saltanatın yıkılıp Cumhuriyet’in kurulmuş olmasına üzülüyorlar, akılları hayalleri Osmanlı’ya geri dönmekte.
Ama Osmanlı’nın hangi dönemine dönmek istiyorlar, orası pek belli değil.Fatih ve Kanuni dönemine dönmek istediklerini varsayıyorum, çünkü hem o dönemler dışarıdan bakıldığında sanki daha parlakmış gibi görünüyor hem de fetihten dolayı Fatih’ten daha çok hoşlandıklarını da biliyoruz.
Ama işin ilginci şu ki mesela “adalet” ve “düzen” o dönemlerde bugünkü gibi anlaşılmıyordu.İktidar için kardeşlerinin kafasını kesmek, evlat boğdurmak “adil bir davranış” gibi görülebiliyordu.
Daha da fenası, Avrupa o dönemde Rönesans ve reform ile büyük bir devrimi yaşarken, Osmanlı daha hâlâ bir önceki yüzyılda kalmış gibiydi.Ne ordusunu yenileyebilmişti ne üretimde yeni yöntemleri kullanabiliyordu ne de bütün bunların gerçekleşmesini sağlayacak şekilde merkezi otoritenin vatandaşlar karşısında geriletilebilmesi söz konusuydu.

Yazının Devamını Oku

Bu haberi gördünüz mü?

18 Temmuz 2015

GAZETE yöneticisi olduğum yıllarda yönettiğim gazetelerin birinci sayfasına mutlaka bir tane “tatlım” haberi koyardım.
Hayır, o gün öğlen yemeğinde yenilecek bir tatlıdan, trileçeden filan söz etmiyorum.
Sabah kahvaltıda gazete okuyan çiftlerden birinin diğerine “Tatlım, bu haberi gördün mü” diye sorma ihtiyacı duyacağı cinsten bir haber türü bu.
Yaşanmış ama gerçeküstü gibi görünen olayların aktarıldığı haberleri böyle tanımlıyorum.
İşte böyle bir “tatlım” haberi geçenlerde Hürriyet’in iç sayfalarında yayınlandı.
Bir erkek ile bir kadın, Ümraniye’deki bir apartmana girmiş ve kapı önlerine çıkarılan ayakkabılardan sekiz çift çalmış.
Apartman sakinleri durumu fark edince hırsızlar ayakkabıları bir minibüse kilitleyip kaçmış.

Yazının Devamını Oku

Dudaktan kalbe!

17 Temmuz 2015

BU bayram günü siyasetten ve bitmek tükenmek bilmeyen sorunlarımızdan söz ederek canınızı sıkacak değilim.
O işlere bayramdan sonra yine döneriz nasıl olsa.
Aslına bakarsanız dönmeyi de hiç istemem ama ne yaparsınız ki işim de bu.
Ali Rıza Demircan Hoca, devlet televizyonunun bir programında “Oral seksin aşırısı haramdır” deyince, dünya medyasının gündemine eğlenceli bir konu da girmiş oldu.
Dün baktım, bu haberin yayınlanmadığı bir mecra kalmamış gibi sanki.
Demek ki bundan sonra dünya gündemine girmek isteyen bir hoca varsa, yapması gereken belli: Ortaya böyle abuk bir konu atacak!
Ali Rıza Hoca’nın açtığı yoldan ilerleyerek sizlere American Anthropologist Journal’da yayımlanan bir araştırmadan söz edeyim.

Yazının Devamını Oku

Bu satış şeffaf olmalıydı

16 Temmuz 2015

MEHMET Emin Karamehmet’in Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na olan borçlarını ödemek için yönetimine el konulan Digitürk, Katarlı bir gruba satıldı.
TMSF, Karamehmet’in borçlarını tahsil etmek amacıyla grubun birçok mal varlığına el koyarak satmıştı.
TMSF Başkanı Şakir Ercan Gül, satış fiyatının ne olduğu ile ilgili soruları “Şu anda açıklayamam” diye yanıtlıyor.
Oysa Karamehmet’in mal varlıklarının daha önceki satışlarında böyle bir şey ile karşılaşmamıştık.
Akşam gazetesinin, Show TV’nin, BMC’nin satışlarında fiyatı da biliyorduk, bu satışların Karamehmet’in borcundan ne şekilde düşüldüğünü de.
Bu tür satışların şeffaf şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyor, çünkü söz konusu olan bir kamu alacağının tahsili işidir.Satış süreci ve satış fiyatı açık olmalıdır ki vatandaşlar da kamunun ve mal sahibinin çıkarlarının korunup korunmadığını öğrenebilsinler.
Digitürk’ün Türkiye’de de çok sayıda taliplisi vardı.

Yazının Devamını Oku

Zamanı israf edenin niyeti belli

15 Temmuz 2015

AKP Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı’ndan görevi aldı ve kendi deyimiyle “istikşafi” görüşmelere başladı.
İlk randevusu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ileydi ve gazetelere yansıyan haberlere bakılırsa olumlu bir hava da vardı.
Taraflar pozitif açıklamalar yaptılar, birer temsilci belirlediler ki görüşmelere davem etsinler.Ve bu buluşmanın üzerinden dört saat kadar geçmişti ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan konuştu:
“Millet siyasetçilerden, partilerden hizmet bekliyor. Peşrev faslı bırakılmalı, artık hizmet faslına geçilmelidir. Şayet buna imkân yoksa, ülkenin vakti israf edilmeyerek yeniden millete gidilmelidir. Milletimizin sabrı ve tahammülü giderek azalıyor” dedi.
Partilerin koalisyon için görüşmelerini “peşrev faslı” olarak görüyor.
Ama “peşrev” de yeni başlamıştı!
Neden yeni başladığını gayet iyi biliyoruz.

Yazının Devamını Oku