Paylaş
Dua edelim ki ölü sayısı artmasın, yaralılar bir an önce sağlıklarına kavuşsunlar.
İlk bilgilere göre patlamanın nedeni IŞİD’in bir intihar bombacısı.
AKP Mersin Milletvekili Muhsin Kızılkaya, patlamadan hemen sonra yaptığı açıklamada şöyle dedi:
“Baştan beri biz ülkemizi ateş çemberinin dışında tutuyoruz, bu ateşin kıvılcımlarının buraya gelmemesi için bir şeyler yapmak, iç barışı muhafaza etmek, silaha dayalı ortaya çıkacak bir fikre kapılmamak... Çok kısa süre içerisinde biz de Suriye’ye ya da başka ülkelere benzeyebiliriz.”
Kızılkaya, partisinin hükümetini korumaya çalışıyor ama söylediği şey doğru değil.
Bu hükümet, Türkiye’yi bu ateş çemberinin dışında tutmak için hiçbir şey yapmadığı gibi, komşu bir ülkedeki içsavaşın üzerine benzin de döktü.
Suriye’de içsavaş başladığında, 15 günde Şam’da namaz kılma hayaliyle zamanın Başbakanı ve Dışişleri Bakanı birbirlerini gaza getirdiler ve bugün geldiğimiz sonuç bu: Sınır kentlerimiz Peşaver’e döndü, 2 milyondan fazla mülteciyi barındırmak ve bakmak zorundayız. Suriye’deki ateş ülkemize de sıçrama eğiliminde.
Bu bir sürpriz değil.
İlk günden beri görünen çıplak bir gerçekti.
Hükümet yanlış yolda olduğu için defalarca uyarıldı ama onlar birçok kişinin gördüğü geleceği okuyamadılar.
Normal olarak bir ülkenin, en son isteyeceği şey sınır komşularında bir içsavaştır.
Bunun o ülkeyi olumsuz etkilememesi düşünülemez.
Ama Erdoğan–Davutoğlu ikilisi, bütün hesaplarını yanlış yaptılar, komşudaki içsavaşı körüklediler, sınırların kevgire dönmesine göz yumdular.
Ve onların bu hatasının bedelini Reyhanlı’da, Suruç’ta patlayan bombalarla masum insanlar ödediler.
Daha ne kadar bedel ödeyeceğimiz de meçhul.
CUMHURBAŞKANI CHP ÇİZGİSİNE Mİ GELDİ?
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Dolmabahçe mutabakatı” ifadesini asla kabul etmediğini söyledi.
Gerçi bu mutabakat hükümet ile HDP–Öcalan arasında yapılmıştı.
Cumhurbaşkanı’nın hükümetin icraatları üzerindeki vesayeti söz konusu değil, çünkü o Anayasa gereği “tarafsız ve sorumsuz” bir makamda yer alıyor.
İcraat hükümetin işi.
Ama biliyoruz ki böyle bir vesayet var ve Cumhurbaşkanı şimdi bu mutabakatı kabul edemeyeceğini söylüyor.
Görüşmeleri yürüten HDP heyetinden Pervin Buldan, konuyla ilgili ayrıntı veremeyeceğini söyledikten sonra, Cumhurbaşkanı’nın bütün bu mutabakat sürecinden haberdar olduğunu söyledi.
Görüşmelere katılan hükümet heyetinden Yalçın Akdoğan da bunun doğru olmadığını, Cumhurbaşkanı’nın haberdar olmadığını ileri sürdü.
Yalçın Bey kusura bakmasın ama söylediği “hayatın olağan akışına” hiç ama hiç uymuyor.
Abdullah Öcalan ile “devlet heyeti” arasındaki görüşmeler, o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla başladı.
O günden sonra da “Sırdaşım” dediği MİT Müsteşarı her aşamada bu görüşmelerin içindeydi, dolayısıyla Erdoğan’ın bu sürecin her aşamasından haberdar olmaması mümkün değil.
İmralı’dan gelen “mutabakat metni” hükümet üyelerinin bulunduğu bir toplantıda HDP heyeti tarafından açıklandı.
Yani “devlet” de hükümet de o toplantıda ne açıklanacağını biliyordu.
Hükümetin, Cumhurbaşkanı’ndan habersiz adım atamadığını da dikkate alacak olursak, Cumhurbaşkanı’nın bunu bilmediği iddiası gerçek olamaz.
Ama Cumhurbaşkanı sonra bu mutabakatın seçimde milliyetçi oyları kaybettireceğini görünce çark etti.
Olup, biten bundan ibarettir.
Cumhurbaşkanı, böyle bir mutabakatın yerinin “parlamento” olduğunu söylüyor.
“Diğer partiler de hükümet de ortak çalışmayla Türkiye mutabakatı gibi değerleri ortaya koyarlar” diyor.
CHP de başından beri bu görüşmelerin parlamento zemininde yürütülmesi gerektiğini söylüyordu.
Aradan bunca yıl geçtikten sonra şimdi “Cumhurbaşkanı, CHP çizgisine geldi” diyebilir miyiz?
OKULLAR DERSHANE OLMUŞ!
FETHULLAH Gülen cemaati ile kavga için dershaneleri kapatacaklarını söyleyen zamanın Başbakanı Erdoğan, ne diyordu, bir konuşmasını hatırlayalım:
“11 yıl boyunca fırsat eşitliği için kararlı bir mücadele veriyoruz.
Anaokulundan itibaren üniversite bitinceye kadar çocuklarımızı bir yarış atına dönüştürüldükleri, dünyadan koptukları sistem sağlıklı bir sistem değildir.
Hafta içi gel okul, hafta sonu iki gün git gel dershane.
Analar bana ‘Okullar varsa dershane niye var, dershane varsa okullar niye var’ diye bana söylüyor. Kimisinin maaşı 1500 lira. 1250 lira en düşük dershane ücreti. Biz zannediyoruz ki her taraf rahat, herkes rahat rahat bu parayı veriyor diyoruz. 22 bin liraya kadar bu çıkıyor.” (24 Kasım 2013, Trabzon)
Biz de şunu söylüyorduk: Liselerin seviyeleri eşit değilse, üniversiteye girişte yarışma sınavı sürecekse dershaneler bu kez okulların içine girer, yine aynı paralar ödenir, fırsat eşitliği diye bir şey böyle sağlanamaz.
Dün Hürriyet’te yayımlanan Esra Ülkar ve Gülseven Özkan imzalı haber gösteriyor ki Erdoğan’ın değil, bizlerin söylediği olmuş.
Devlet okullarının içinde bile kurslar açılmış, velilerden paralar alınmış.
Özel okulların son sınıfları dershane programına geçmiş.
Yani veliler yine para harcamak zorunda kalmışlar, fırsat eşitliği sağlanamamış, son sınıflar dershane programı uygulayacağı için eğitim sizlere ömür!
Ve hâlâ seçimde neden oy kaybettiklerini düşünüyorlar!
Paylaş