Mehmet Y. Yılmaz

Yaşadığını ne zaman hissedersin?

4 Temmuz 2015

SALİM Dündar söylerdi “Aynalar” şarkısını, sözleri kime ait bilemiyorum.
Bu devirde “Sözleri kime ait bilemiyorum” gibi bir cümle kurmanın saçmalığının farkındayım elbette.
Elinde bir telefonun varsa bu sorunun yanıtını bulmak son derece kolay olmalı çünkü. “Sor Google abine, söylesin” durumu yani.
Ama söz konusu olan bir Türk şarkısı ise, bu iş öyle yürümüyor.
Çünkü Türkiye’de “fikri haklara” saygı diye bir şey söz konusu değil, insanların çoğunun umurunda bile değil.
İnternette şarkı sözlerini yayınlayan sitelerin hiçbirinde bundan söz edilmiyor.
Çoğu şarkının ne bestecisi belli ne söz yazarı. Şarkıyı kim söylediyse, sözler de onun adıyla yayınlanmış.

Yazının Devamını Oku

Bahçeli 2002’de Cem Uzan kararına imza atsaydı ne olurdu?

3 Temmuz 2015

TBMM Başkanlığı’nın, MHP’nin boş oyları sayesinde AKP’ye verilmesinden sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “AKP’ye gönderilmiş bir kurtarıcı melek” olduğuna inanan çok sayıda insan var artık.
Ben böyle düşünmüyorum.
Her siyasi parti, kendi hesabını yapar, kendi politikasını yürütür. O yaptığı hesap sizin beğendiğiniz hesaba uymuyor diye eleştirmek benim kabul edebileceğim bir şey değil.
Ama bu Bahçeli’nin varlığının AKP için önemini ortadan kaldırmıyor.
Bunlardan “en birincisini” dün hatırladım.
Olay, DSP-ANAP–MHP koalisyon hükümeti sırasında yaşandı.
Cem Uzan’ın Türk makamlarından izin almadan Ürdün vatandaşlığına geçtiğinin anlaşılması üzerine, tıpkı Merve Kavakçı olayında olduğu gibi vatandaşlıktan çıkarılması gündeme gelmişti.

Yazının Devamını Oku

Bahçeli’nin ‘anti’ politikası işe yarayacak mı?

2 Temmuz 2015
DÜN bu yazıyı yazdığım saatte TBMM henüz başkanını seçememişti, üçüncü tur oylaması bitmek üzereydi.

Ama aslına bakarsanız MHP liderinin önceki gün ve dün yaptığı açıklamalar, başkan seçimini de bir formaliteye dönüştürmüş bulunuyordu.
“HDP’nin oy verdiği adaya oy vermem” diye yola çıktı, “CHP çatı aday İhsanoğlu’na oy versin”e geldi, ardından da “Dördüncü turda bizim adayımız olmazsa boş oy kullanırız” dedi.
Bu “politika”nın bir tek sonucu olabilirdi, AKP’nin adayı Meclis Başkanlığı seçimini son turda alıp götürebilirdi.
Böylece muhalefet, Devlet Bahçeli’nin “Onunla konuşmam, bununla yan yana durmam” politikası nedeniyle aslında çoğunlukta oldukları Meclis’in başkanını götürüp AKP’ye hediye etmiş oldular.
Ortağı olduğu koalisyonu bozup, AKP’nin iktidara gelmesiyle sonuçlanan erken seçime gitme ısrarından sonra bir kez daha Bahçeli, AKP’nin değirmenine su taşımış oldu.Olabilir, bu nedenle onu eleştiremeyiz. Sonuçta bir partiyi yönetiyor, partisinin kurulları ona güveniyor, o da böyle bir politikayı doğru buluyor. Partisinin milletvekilleri de bu politikayı doğru bulmuş olmalı ki onun istediği yönde oylarını kullanıyorlar.
Ama tarih, bu tür “anti politikaların” sahiplerinin sonunda güldüklerini hiç yazmıyor.
Politika, sorunları çözmek için yapılır. Esasen “pozitif” bir eylemdir. Demokratik uzlaşma sorunlara ortak çözümler üretebilmek için gereklidir ve esasen “parlamento” diye bir organın varlığı bunu sağlamak içindir.

Yazının Devamını Oku

Bu aşağılık şiddeti durduracak savcı yok mu?

1 Temmuz 2015
İSTANBUL’daki LGBTİ yürüyüşüne “canice hislerle” müdahale edip orantısız şekilde göstericilere şiddet uygulayan polisi, İstanbul Valisi şöyle savundu:

“Yürüyüş ile ilgili Valiliğimize müracaat olmadı. Kanunların verdiği yetki dahilinde orantılılık ilkesine özen gösterildi.”
Bu adam nasıl Vali olmuş, bilemiyorum. Türkiye için utanç vesilesi olmalı, böyle birisinin İstanbul gibi bir dünya metropolünde valilik yapıyor olması.
Birincisi: 15 gün önce izin için müracaat edilmişti.İkincisi: AİHM kararlarına göre zaten izin istemek de gerekmiyordu. Bu, bir demokraside herkesin hakkıdır. İzin gerekmiyor.
Üçüncüsü: Yürüyüş yapmak isteyenler şiddete yönelmemişlerdi.Dördüncüsü: Müdahale orantılı filan değildi. Polis aşırı şiddet kullandı. Plastik mermi, biber gazı, TOMA ile müdahale etti. Birçok insan yaralandı, bir kişinin gözünü kaybetmesi söz konusu. Polis, bu şekilde müdahale etmenin sonuçlarının ne olabileceğini önceki deneyimlerinden biliyordu, insanlara zarar vermeyi hedefleyerek böyle müdahale eti.
Beşincisi: Anayasa Mahkemesi’nin buna benzer bir olayla ilgili kararı daha on gün önce yayınlandı.
Mahkeme kararında şöyle deniliyor:
“Derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bu tür bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilmelidir.”İstanbul Valisi ve onun kanunsuz emirlerini uygulayan polis müdürleri ağır bir suç işledi.

Yazının Devamını Oku

Dokuz ayda nereden nereye geldik

30 Haziran 2015

HÜRRİYET Ankara Temsilcisi Deniz Zeyrek’in haberine göre Cumhurbaşkanlığı, Başbakan, Dışişleri ve MİT, sınırımızın Suriye tarafında yer alan Azez–Cerablus hattının IŞİD’in eline geçmesini ciddi bir güvenlik tehdidi olarak kabul ediyormuş.
Bunun için IŞİD mevzilerinin topla karadan ya da havadan vurulması konusu tartışılıyormuş.
Bu tablo, Türkiye’yi yöneten siyasi kadronun dış politikasının iflasının bir göstergesidir.
Doğru öngörüde bulunamamak, olayları değerlendirme yanlışlığına yol açan ideolojik körlük ve hamaset ile gelebildiğimiz yer bu.Dış politikayı, meydanlarda atılan hamasi nutuklarla yürütebileceklerini zannediyor olmalarının bir sonucudur.
Bundan sadece 9 ay önce, 10 Eylül 2014 tarihinde, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında Ankara’da bir güvenlik zirvesi yapıldı.
O zirvede, IŞİD’e karşı ABD önderliğinde kurulan koalisyona Türkiye’nin de katılması yolunda yapılan çağrılar değerlendirildi.
Alınan kararı yandaş medyadan Yeni Şafak şöyle duyurmuştu: “Türkiye oyuna gelmez!”Buna göre Türkiye, IŞİD’e karşı bir hava ya da kara harekâtına kesinlikle katılmamak konusunda kararlıydı, operasyonlara “pasif destek” verilmesi kararlaştırılmıştı.

Yazının Devamını Oku

Meclis Başkanı ve anayasal sınır

23 Haziran 2015
MECLİS’in önündeki ilk iş artık bir başkan seçmek ve Başkanlık Divanı’nı oluşturmak.

Hükümet kurma çalışmaları ancak ondan sonra başlayabilecek, çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan nedense bu kez Anayasa’ya uymaya karar verdi!Meclis Başkanlığı için seçimden hemen sonra Deniz Baykal’ın ismi öne çıkmıştı.
Bence bu işi layıkıyla yapacak bir isimdi ama kulislerden yansıyan haberlere bakılırsa “Artık onun şansı yokmuş”!
Nedeni de Baykal’ın, Cumhurbaşkanı’nın davetine uyması ve gidip onunla görüşmüş olması.
Belli ki bu CHP Genel Başkanı’nın hoşuna gitmemiş, CHP şimdi başka adaylar arayacak, öne çıkan isim de CHP’lilerden başka kimsenin oyunu alamayacak olan Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç.
MHP’de başkan adayı olanak Meral Akşener’in ismi ilk önce akıllara gelmişti.
İlk önce akla gelmenin cezasını partinin Genel Başkanı Devlet Bahçeli kesmekte gecikmedi!
Belli ki o partide birilerinin isminin öne çıkması en çok genel başkanı rahatsız ediyor.

Yazının Devamını Oku

Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek ister

22 Haziran 2015

CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, TBMM Başkanlık Divanı oluşturulmadan önce Başbakanlık için görevlendirme yaparak koalisyon pazarlıklarına zaman kazandıracağına ilişkin haberleri şöyle yanıtladı:
“Affedersiniz, sağıra hakaret etmek istemiyorum ama duymaz uydurur, bunların yaptığı bu. Böyle bir düşüncem yok.”Cumhurbaşkanı’nın aklında böyle bir düşüncenin olmaması normal, çünkü aslına bakarsanız Cumhurbaşkanı’nın en son isteyeceği şey “işleyen” bir koalisyon hükümetidir.
Onun için koalisyon görüşmelerine zaman kazandırmak gibi bir derdi de olamaz zaten.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek istediği şey, ülkeyi kendi bildiği gibi yönetmektir.
“Türk tipi başkanlık sistemi” bunun için icat edildi, meydanlarda bunun için mitingler yapıldı, geçen Meclis’teki sivil anayasa çalışmaları bunun için tıkandı.
Ve artık onu gayet iyi tanıyoruz, kafasına koyduğu bir şeyi gerçekleştirmek için sonuna kadar zorlayacak, ısrarcı olacak.Bunu “hemen seçim” ile gerçekleştiremeyeceğini elbette kendisi de biliyor.
Onun için en ideali iyi yürümeyecek bir koalisyon hükümetinin kurulması.

Yazının Devamını Oku

IŞİD’i tercih ediyorlar

20 Haziran 2015

HAVUZ gazetesinin kim olduğunu açıklamadığı “askeri kaynaklarına” göre, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin Tel Abyad’ı ele geçirerek, sınıra paralel bir şekilde Akdeniz’e doğru ilerlemesi IŞİD’in sınırlarımızdaki varlığından daha tehlikeli bir gelişmeymiş.
Bu “askeri kaynaklar” IŞİD’in 2–3 yıl içinde yok olma ihtimalinin yüksek olduğunu, buna karşılık Suriyeli Kürtlerin sınırda kuracağı bu tampon bölgenin kalıcı olabileceğini düşünüyormuş.
Havuz gazetesinin AKP’nin yarı resmi yayın organı gibi çalıştığını, bu gazetedeki siyasi komiserlerin izni olmadan herhangi bir haberin yayınlanmadığını biliyoruz.
Zaten gazeteyi de Cumhurbaşkanı’nın AKP’den milletvekili seçilen damadının kardeşi yönetiyor.
Onun için kaynağı belli olmayan bu haberin bu gazetede yayınlanmış olması anlamlı.
Böylece Erdoğan’ın, Kobani, IŞİD kuşatması altındayken neden “Kobani düştü düşecek” diye sevindiğini daha iyi anlıyoruz.
Belli ki iktidar, Suriye’de sınır komşumuzun IŞİD olmasını tercih ediyor.

Yazının Devamını Oku