AKP ve CHP heyetleri arasında birbirlerini “keşfetmek” için yapılan toplantıların ardından gazetelere yansıyan haberlere bakınca, bir AKP–CHP koalisyonunun artık kolayca mümkün olamayacağı anlaşılıyor.
Zaten AKP heyetinin de bu görüşmelere başlarken sonunda bir koalisyon çıkmasını istemediğini biliyoruz.
Çünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan en başından beri böyle bir koalisyona karşı.
Onun hesabı, erken seçime gitmek, şansını bir kez daha denemek.
Şu ana kadar da oyun, onun kurduğu gibi gelişiyor.
CHP ile koalisyon olasılığı geride kaldı, MHP zaten koalisyona girmek istemiyor, HDP ise etkisiz eleman durumunda.
Peki oyunun bundan sonrası istediği gibi gelişebilir mi?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin HDP’ye “ödünç” oy verenleri “şerefsiz ve zavallı” olarak nitelemesinden sonra öğrendik ki bir de liste yapmışlar.
Bahçeli’nin siyasi danışmanı Metin Özkan da bu listeyi her daim çantasında taşıyor olmalı ki televizyon programında çıkarıp okuyabileceğini ama liste uzun olduğu için bunu yapmayacağını söyledi.
Metin Özkan şöyle konuşuyor:
“Bu ülkenin garibanı, yetimi, dulu, fakiri, fukarası evine götürecek ekmek bulamazken, birileri Boğaz’da viskisini yudumlayıp bu ülkede terörden, teröristten beslenen ‘o tabirle’ hitap edilen insan orada oturduğu sürece bu doğru bir cümledir.”
Bu arkadaşın söylediğine göre 3 bin kişilik bir liste yapmışlar.
Genel seçimde HDP geçerli oyların yüzde 13.12’sini aldı.
Yani 6 milyon 56 bin 506 kişi HDP’ye oy verdi. 1 milyon 326 bin 434 geçersiz oy içinde ne kadar HDP oyu vardı bilemiyorum ama benzer bir oran ise yaklaşık 170 bin kişi daha olmalı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “İzmir’de yazlıklarında yatıp, AKP olmasın diye oyunu MHP’ye vermeyen ama HDP’yi Meclis’e taşıyan zavallılar. Yalılarda viskisini yudumlayıp, HDP’ye oy veren şerefsizler. Şimdi HDP ile koalisyon kurun” dedi.
“HDP’yi Meclis’e taşıyan zavallı ve şerefsizlerin” niye HDP ile koalisyon kuracaklarını anlayamadım ama Devlet Bey bu, yadırgamadım.
Yadırgadığım şey, bu “yalılarda oturan şerefsizler” meselesi.
Sözleri dikkatle okudum ve şunu anladım ki bu kişiler yalılarda oturup viski içmelerine rağmen HDP’ye oy vermemiş olsalardı ya da MHP’ye vermiş olsalardı şerefsiz sayılmaları lazım gelmeyecekti.
Yani bu konudaki Devlet Bey’in ölçütü yalıda oturup viski içmek ya da İzmir’de yazlığında yan gelip yatmak değil, HDP’ye oy verip, MHP’ye vermemek!
Tuhaf bir durum bu.
Şerefsiz ya da zavallı diye niteleyebileceğimiz insanların başka özellikleri olmalı diye düşünürüm hep.
CHP’nin son günlerde artan terör saldırılarının nedenlerinin araştırılması ile ilgili olarak verdiği önerge TBMM’de AKP ve MHP’lilerin oylarıyla reddedildi.
Böylece halkın iradesinin temsil edildiği bir organ olan TBMM, bir kez daha görevlerinden birini yapamaz hale getirilmiş bulunuyor.
Oysa Başbakan Ahmet Davutoğlu, TBMM toplantısından önce partisinin grup toplantısında şöyle konuşmuştu:
“Perde gerisinde bir odak, birbiriyle ihtilaflıymış gibi görünen üç örgütü birden harekete geçirdi. Kapsamlı, üç maşalı bir saldırı ile Türkiye Cumhuriyeti devleti ve aziz milletimiz karşı karşıya.”
Başbakan’ın bu “perde gerisindeki odağın” kim ya da kimler olduğunu bilmediğini de konuşmasından anlıyoruz.
Biliyor olsaydı, açıklardı, hepimiz de öğrenmiş olurduk.
Ama işin ilginci böyle bir odak varsa onu ortaya çıkaracak TBMM Araştırmasını da engelledi.
CUMHURBAŞKANI emir verdi, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı durumdan vazife çıkardı ve taa 17 Mayıs’ta söylediği bir söz nedeniyle HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş için dokunulmazlığının kaldırılması amacıyla fezleke düzenledi.
Savcılık, Demirtaş’ın “kanaat açıklama ve ifade hürriyeti sınırlarını aştığı” kanaatinde!
Şimdi fezleke Adalet Bakanlığı’na, oradan da TBMM’ye gidecek ve büyük olasılıkla Demirtaş’ın dokunulmazlığı kaldırılacak.
Demirtaş’ın buna üzüldüğünü zannetmiyorum.
Türkiye’de adalet sisteminin ne halde olduğunu dünyaya göstermek için bir fırsat olarak kullanacaktır, iyi de olur.Savcılık, eski bir konuşmayı soruşturuyor ama biliyoruz ki esasen Demirtaş’ın “Seni Başkan yaptırmayacağız” sözlerinin cezası kesilmek isteniyor.
HDP barajı geçemeseydi ve AKP tek başına Anayasa’yı değiştirebilecek bir çoğunluğa ulaşıp Erdoğan başkan olabilseydi, bu soruşturma da elbette olmayacaktı.
Cezalandırılmak istenen, barajı geçen HDP’dir.
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Bu operasyonlarda geç kalındı, daha önce olmalıydı” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu da “Herkes ayağını denk alsın, Türkiye bir hafta önceki Türkiye değil” dedi.
Devletimizin en üst düzeydeki iki yetkilisinin bu sözlerine bakacak olursak, daha geçen haftanın başında göreve geldiklerini zannedebiliriz.
Öyle konuşuyorlar ki sanki 13 yıldır iktidarda değiller, sanki 13 yıldır bu ülkedeki her şeyin sorumlusu başkaları.
Ve şimdi Cumhurbaşkanı, kalkmış HDP yöneticilerinin yargılanmalarının gerekliliğinden söz ediyor.
“Barış süreci” için Kandil ile İmralı arasında heyetler gelip giderken, başka bir parti ve başka bir yönetici grubu mu vardı?Dolmabahçe’de hükümetin bakanları ve HDP yöneticileri, Abdullah Öcalan’ın “protokolünü” birlikte açıklarken Davutoğlu Başbakan, Erdoğan Cumhurbaşkanı değil miydi? HDP de aynı partiydi.
Ne değişti de Türkiye artık bir hafta öncekinden farklı, operasyonlar çok geç kaldı?
Bizim adalara isim vermek konusunda ciddi bir tembelliğimiz var çünkü.
Adanın iki tepesi varsa, hörgüce benzer, olur Deve Adası. Önündeki otları yemeye çalışan bir tavşana benzer uzaktan, olur Tavşan Adası. Antalya’da Sıçan Adası da var, sıçanı bol olduğu için değil, karadan bakıldığında silueti ona benzediği içindir bu.
İstanbul’dan çıkın, boylu boyunca sahillerimizi takip ederek Antalya’ya kadar gelin, aynı ismi taşıyan bir sürü ada görürsünüz.
Tavşan Adaları’nda da tavşan vardır hiç kuşkusuz, ben gerçi hiç görmedim ama olabilir, bu konuda iddialı değilim.
Atalarımızın Tavşan Adaları dediği bu adalar grubuna şimdi Cyclades deniliyor. Baş ada Syros’tur ama bizim memlekette meşhur olanı Mikonos’tur. Gerçi onu da doğru telaffuz edemeyip Mikanos deriz ama ne zararı var.
Ben orayı sevmem. Pahalılığı bir yana, görmekten hazzetmeyeceğim görüntüler diğer yana.
Kim bilir belki de orayı pek beğenmiyor olmamın nedeni, diğer küçük adalardaki ıssızlık ve yalıtılmışlık duygusunun Mikonos’ta olmamasıdır.
Arınç’ın içini rahatlatır mı bilmiyorum ama orada olan ve ölen bir HDP’li yönetici var. Saldırıda hayatını kaybeden Duygu Tuna, HDP Maltepe İlçe Eşbaşkanı’ymış.
Her fırsatta gözlerinden yaşlar akıtacak kadar duygusallaşabilen Arınç gibi bir insanın bile, böylesine bir katliamdan sonra bu hale gelebilmesi neyin işareti?
Soğukkanlı bir şekilde “Neden HDP’li milletvekili, yönetici orada yoktu” diye sorabilmesi, artık insanlık konusunda da dibe vurduğumuzu gösteriyor.
Sorunumuz bu saldırılarda kimin neden orada olmadığı değil, bu saldırılarda insanların ölmüş olması, Bülent Bey.
Ve sizin göreviniz, bunun gerçekleşmesini önlemekti.
Onun için hükümet oldunuz, bu memleketi iyi yöneteceğiz diye söz verdiğiniz için o oyları aldınız.
Ama gördüğümüz gibi her şeyi de yüzünüze, gözünüze bulaştırdınız. Suruç’taki katliamın ardından her beceriksizlikten sonra tekrarladıkları sözleri yine duyduk.