Mehmet Y. Yılmaz

Havuzcular dikkat edin!

28 Ekim 2015
KOZA-İPEK Grubu’na kayyum atanmasındaki asıl amacın medya grubuna el koymak olduğunu dün yazmıştım.

Kayyumların ilk icraatları da bunu doğruluyor.

Kayyumlar ilk günden polis marifetiyle yayın kuruluşlarına girdiler ve önce televizyonlara el koydular.
Bunun ardındaki adım grubun gazetelerindeki muhalif yazarların ve gazetecilerin temizlenmesi olacak. Bu da artık açıkça görülüyor.
Türkiye, geri dönüşü olmayacak bir şekilde hızla hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor.
Recep Tayyip Erdoğan’ın tek adamlık hevesinin ve iktidarını her şart altında koruma arzusunun bir sonucu bu.
Artık Türkiye’de kimsenin malının mülkünün bir garantisi yok.
Bir savcı üç bilirkişiye sizin hakkınızda bir rapor hazırlatıp Sulh Hâkimi’ne gidebilir ve malınız mülkünüz müsadere edilebilir.

Yazının Devamını Oku

Nasreddin Hoca’dan Ahmet Hoca’ya

27 Ekim 2015
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, genel sağlık sigortası nedeniyle gelir testi yaptırmayanlara “Stres yapmayın” dedi!

Biliyorsunuz, genel sağlık sigortası kapsamında, 18 yaşını doldurmuş ve bir işte çalışmayan kişilerin gelir testi yaptırmaları gerekiyordu.

18 yaşını aşmış 5 milyon kişinin bu nedenle 7 milyar lirayı aşan prim borçları bulunuyor.
Başbakan’ın sözlerine bakın: “Borç sıkıntısı için strese girmeyin. 1 Kasım’dan sonra ilk işimiz bütün o borçları silmek olacak.”
Peki bu “strese” neden olan kimdi diye soracak olursanız dönüp yine AKP hükümetine bakmanız gerekecek.
Çünkü bu strese neden olan 7 milyar liralık prim borcunun oluşmasının nedeni 1 Ocak 2012’den itibaren yürürlüğe giren Genel Sağlık Sigortası uygulaması.
Onu da yapan AKP hükümeti ve şimdi o hükümetin Başbakanı, seçimi kazanırsa bütün bu borçları sileceğini vaat ediyor.
İyi de o halde neden bunu zamanında düşünüp sistemin nasıl işleyeceğini önceden planlamadınız?

Yazının Devamını Oku

Hukuk bir kere çiğnenince

27 Ekim 2015
FETHULLAH Gülen cemaatine yakın televizyon kanallarının TÜRKSAT uydusundan çıkarılması ile ilgili karar, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mustafa Varank’ın eseriymiş.

Varank, bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın katılacağı bir televizyon programından önce, programa katılacak gazetecilere söylüyor ve kamera da bu arada bu konuşmaları kaydediyor.

Bununla ilgili haber Cumhuriyet’te yayımlandı.
Hatırlayacaksınız bu konu daha önce savcılığın Ulaştırma Bakanı’na yazdığı bir yazı ile gündeme gelmiş ama bu “sansür” talebi o vakit yerine getirilmemişti. Hatta Başbakan Ahmet Davutoğlu, katıldığı bir canlı yayında bu konuyla ilgili şunu söylemişti:
“Şu anda böyle bir şey sözkonusu değil. Ama savcılar böyle bir iddiayı araştırır, iddianame hazırlar, hukuki süreç tamamlanır, o zaman gereği yapılır.”
Başbakan’ı Saray ahalisinden kimsenin takmadığının bir başka örneği olmalı bu da.
Nitekim Varank, bunu yapmasını daha önce Ulaştırma Bakanı’ndan istemiş. Şöyle anlatıyor:
“Suç bizde ama. Ben dedim ki şunların kanalını TÜRKSAT’tan kaldıralım. Özel şirket abi. O zaman bakan dedi ki ‘Ya çok laf olur. Bilmem ne olur. Şimdi daha iyi olurdu’ diyor.”

Yazının Devamını Oku

AKP bölünmez hayal görmeyin – 2

25 Ekim 2015
BÜLENT Arınç’ın, “Birilerine olan sevgisini kaybettiğini” de söylediği televizyon konuşmasını dinleyen bir arkadaşım, bu konuşmadan bir gün önce, cuma günü yayınlanan “AKP bölünmez, hayal görmeyin” başlıklı yazım nedeniyle “ofsayta” düştüğümü söyledi.

O yazıda, AKP içinde bir kenara çekilmeye zorlanmış isimlerin yeni bir parti kurmak için harekete geçmeyeceklerini söylüyordum.

Arınç’ın konuşmasını canlı olarak dinleyemedim ama söylediklerini dikkatle okudum.
Tekrarlayayım, düşüncelerimde bir değişiklik olmadı.
Bülent Arınç, Abdullah Gül, Hüseyin Çelik gibi isimlerin küskünlüklerinden ya da kırgınlıklarından yeni bir parti çıkmayacağı kanaatimi muhafaza ediyorum.
Tezim şu: Bu kişiler, herhangi bir siyasetçi değiller. Son derece güçlü bir siyasi davanın içinde yer aldılar, o hareket boyunca da siyasi olgunlukları arttı.
Defalarca partisi kapatılan bir siyasi davanın temsilcileri olarak kurdukları partiyi iktidara da taşımayı bildiler.
Şimdi bu partiyi, sırf bir kırgınlık ya da küskünlük içindeler diye terk edecek değillerdir.

Yazının Devamını Oku

Aydın Doğan’ı sevmemelerinin nedeni

24 Ekim 2015
DÜNYADA nelerin olup bittiğinden habersiz bir uzaylı, yandaş medyayı okuyarak Türkiye’de neler olup bittiğini öğrenmek istese şöyle düşünebilir:

Türkiye’de iki siyasi lider var ve bunlar seçime giriyor. Birisi halihazırda Cumhurbaşkanı.

Diğeri hem ana muhalefet, hem yavru muhalefet, hem terörü destekliyor, hem cemaatçi.
İkincisinin üstelik gazeteleri, televizyonları, dergileri, radyoları var, adı da Aydın Doğan.
Bu ikisi seçime girecekler ve birinden biri kazanacak, diğeri kaybedecek!
Şu andaki tablo, bir uzaylıya sadece bunu düşündürtebilir.
Ama biz uzayda yaşamıyoruz, Aydın Doğan isimli bir siyasetçi yok, seçime filan da girmiyor.
Memleketin bin tane sorunu varken, Cumhurbaşkanı’nın ve yandaş medyanın uğraştığı tek kişinin Aydın Doğan olmasının nedenini bizler gayet iyi biliyoruz.

Yazının Devamını Oku

AKP şiddetle arasına mesafe koymalı

22 Ekim 2015
HÜRRİYET binasına saldıran ve camı çerçeveyi indiren magandaların şefi bu kez Mersin’de konuştu.

Hürriyet’e yapılan saldırıdan sonra kıvırtmış ve olay sırasında orada bulunmasını “İnsanları yatıştırmak için gitmiştim” diye açıklamıştı ama kendi yalanının mumunu üflemesi için çok beklememiz gerekmedi.Hürriyet’e saldıranların başında bulunmasının nedeni meğerse “bir dokunulmazlığı kaldırmak” imiş!Bizim ne dokunulmazlığımız varmış ve onu kaldırmışlar, yaptıkları eyleme bakarak anlamak mümkün.Demek ki artık binalarımızı yakıp yıkabilirler, bizleri de dövebilirler.Sözlerinden bunu anlıyoruz.Daha da ilginci bu eylemi yaparken yalnız da değilmiş arkasında bütün AKP teşkilatının enerjisini hissediyormuş!Bunu zaten daha önce de partinin kongresinde divana seçilmesinden, seçim beyannamesi açıklanırken salona geldiğinde büyük itibar görmesinden anlamıştık.Bu sözleriyle bu desteği ve onayı teyit etmiş bulunuyor.Bize neden saldırmaları gerektiğini de “ülkenin Müslüman değerlerini korumak” olarak açıklıyor.Başta Başbakan olmak üzere AKP yöneticilerine seslenmek istiyorum: Şiddet ile aranıza mesafe koyun!Hem demokratik bir ülkede demokratik siyaset yapmaktan söz etmek ama üzerine de teşkilatın bütün enerjisiyle sağa sola saldırıp şiddet gösterisi yapmak birbiriyle bağdaşabilecek bir durum sayılmaz.İktidar partisinin şiddetten medet umar hale gelmesi ve üstelik bu şiddetine kılıf olarak da Müslümanlığı kullanmasını ayrıca Yargıtay Başsavcısı’nın da dikkatine sunarım.Yürürlükteki yasalar ve Anayasa bütün vatandaşların olduğu gibi bizlerin de vücut bütünlüğümüzü ve evlerimizin, işyerlerimizin masuniyetini (yani dokunulmazlığını) garanti altına alıyor.Ve bu dokunulmazlığı kaldırmak böyle bir magandanın olmadığı gibi hiçbir gücün de haddi değil.AKP yöneticilerini tekrar uyarıyorum: Şiddet ile aranıza mesafe koyun!Partinizin bir toplantısında, bir üyesinin yaptığı bu konuşmayı onaylıyor musunuz, onaylamıyor musunuz, vakit geçirmeden açıklayın!Mırmır yapmadan, açıkça ama: Bu magandalığı destekliyor musunuz, desteklemiyor musunuz?

 

AKP bölünmez hayal görmeyin

 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “beşinci parti”den söz etmesi üzerine gözler AKP içinde varlıkları tahmin edilen memnuniyetsizlere döndü.Beşinci partinin çıksa çıksa AKP’nin içinden çıkabileceği düşünülüyor.Bu parti 13 yıldır iktidarda ve yol boyunca küskünlerin, kırgınların ortaya çıkması sürpriz değildir.Ancak partinin iktidardaki konumunu koruması, küskünleri ve kırgınları sakinleştirecek, kontrol edecek iktidar olanaklarına sahip olması nedeniyle bugüne kadar bundan söz edilmezdi.Şimdi AKP’nin tek başına iktidar dönemi sona erdi ve bu nedenle onların bir yeni siyasi çıkış yapabilecekleri düşünülüyor.Ayrıca şu da bir gerçek ki AKP içinde hâlâ siyasi aklını muhafaza edebilen, dozu giderek artan gerilim politikaları nedeniyle ülkenin nereye sürüklenmekte olduğunu görebilen politikacı sayısı da az olmasa gerek.Ancak şunu söylemeliyim ki bütün bunlardan bir “beşinci parti” doğmaz!AKP’nin bu nedenle bölünebileceğini düşünenler, bence hayal görüyorlar.Çünkü bu partiyi bölebilecek güçteki siyasetçileri, diyelim ki Abdullah Gül, Bülent Arınç çapındaki insanları sıradan partililerden ayıran şey “davaya bağlılık” ile ilgilidir.Partinin kuruluşundan çok öncesine dayanan bir dava ve bu isimler o davaya yıllarını vererek piştiler, sonunda elbirliğiyle bu partiyi ve davayı iktidara da taşıdılar.Onların en son yapacakları şey bu davaya zarar verebilecek bir hareket içinde olmaktır.Evet belki şu an için bir kenara itilmiş ve küstürülmüş olabilirler ama bu onların temel hareket saiki olmaz.Böyle bir hareketin ortaya çıkması ancak temel davanın ciddi bir tehlike altına girmesiyle mümkün olabilir ki şu an için böyle bir tehlikenin işaretleri de yok.En tepedeki eski dava arkadaşlarının hareketlerinin ve tutumunun yanlış olduğunu düşünseler bile partiyi bir parçalanmaya götürecek işin içinde bu kişiler olmazlar diye düşünüyorum.

 


Yazının Devamını Oku

13 yıldır neredeydiniz?

22 Ekim 2015
HABERDE şöyle deniliyordu:

 “Dağlıca’ya çok yakın olan 3 bin 500 rakımlı bölgede, Doski Vadisi olarak bilinen İkiyaka Dağları’ndaki 9 stratejik nokta güvenlik güçlerince ele geçirilerek teröristlerden temizlendi.”

Bölgeyi bilmeyen, sınırın nereden geçtiğinden habersiz bir yabancı bu haberi okumuş olsaydı şunu anlayacaktı:
Demek ki Türk güvenlik güçleri, kendilerine ait olmayan bir bölgeye harekât yapıp ele geçirmişler!
Hayır, böyle bir şey yok tabii.
Türkiye’nin “ele geçirdiği bölge” zaten Türkiye sınırlarının içinde, Türkiye’ye ait bir toprak parçası.
Geçen gün de Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Cizre’ye gitmek istedi.
Cizre Emniyet Müdürü, Kamalak’ın güvenliğini sağlayamayacağını, can güvenliklerini tehlikeye atmamak için de yanına koruma veremeyeceğini söylüyor.

Yazının Devamını Oku

İşgal ettiğiniz makamdan utanın!

21 Ekim 2015
KIRŞEHİR’de 8 Eylül’de yaşanan olaylar ile ilgili güvenlik kameraları görüntüsünü izlemediyseniz, izlemenizi öneririm.

Arkadaşımız İsmail Saymaz’ın Hürriyet ve Radikal’in internet sitelerinde yayınlanan bu haberi, bir yandan toplumumuzu nasıl bir psikolojinin esir aldığını gösterirken, diğer yandan da hepimizin hayatının nasıl bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu anlatıyor.

Bir grup gösterici önce PKK’yı protesto etmek için bir gösteri yapıyor. Sonra ortaya orada toplananları gaza getiren birileri çıkıyor.
Bunlar profesyonel provokatörler midir yoksa kendiliğinden mi bu işe soyunmuşlardır bilemem.
Bunu bilmek ve gereğini yapmak savcıların işidir ama onların bu işle meşgul olmadığını da olaylardan sonraki süreçte görmüş bulunuyoruz.
Kalabalık gaza getirilince önce HDP Kırşehir İl Başkanlığı’nın bulunduğu binayı yakıyorlar.
İçeride insanlar var mı, onlar bundan zarar görür mü, umurlarında bile değil.
Sonra aynı kalabalık bir kitabevine yöneliyor. Sol görüşlü bir vatandaşımıza ait olduğu ileri sürülen kitabevi yakılıyor. Yine içeride insanlar var, canlarını zor kurtarıyorlar.

Yazının Devamını Oku