Kimisi darbe yapmak istiyor. Kimisi üçüncü havaalanını kıskanıyor. Kimisi döviz kurlarıyla oynuyor.
Bu desteksiz böbürlenme balonu patladığı vakitlerde de acı gerçekle karşılaşıyoruz.
Adana’daki yurt yangınında 11 çocuk ve bir eğitmenin ölmesi işte böyle bir acı gerçektir.
Çünkü içinde çocukların, öğrencilerin bulunduğu binalardaki böyle yangınlara ancak geri kalmış, gelişmemiş ülkelerde rastlanabilir.
Yanıtını aramaya çalıştığım soru bu.
Hatırlayacaksınız Binbaşı H.A.’nın MİT’e gelerek darbe girişimini ihbar etmesiyle, darbe girişiminin başlaması arasında yaklaşık 7-8 saatlik bir süre var.
H.A. ihbarını 14.45’te yapmış, bu bilgi 16.00’da MİT Müsteşarı’na aktarılmış, 16.21’de müsteşar Genelkurmay 2. Başkanı’na bilgi vermişti. 16.30’da Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı bir telefon görüşmesi yaptılar, arayan Genelkurmay Başkanı idi.
17.30’da MİT Müsteşar Yardımcısı, 18.00’de de MİT Müsteşarı Genelkurmay’a giderek bilgiyi aktardılar, Başkan ile Müsteşar toplantı yaptı.
Oysa Cumhurbaşkanı farklı düşünüyor, bunu biliyoruz.
O “Ne kadar gerekirse o kadar sürecek” diye bu durumu eleştirenlere çoktan resti çekmişti.
Yani bu iktidarın genel iş yapma biçimine bakacak olursak, Cumhurbaşkanı ne isterse öyle olacak demektir, Başbakan ne derse desin.
Aslına bakarsanız bu işin buraya varacağı en başından belliydi.
Binbaşı H.A.’nın MİT’e gidip darbe girişimini haber vermesinin dışında, saat o sırada 14.45 idi, başka emareler de vardı.
Dün yazmıştım, darbeciler tarafından vurulan ve hastaneye götürüldüğünde ölmüş olduğu zannedilen Gazi Albay Davut Ala’nın telefonuna darbe girişimi günü gelen ve Albay’ın “tuhaf” bulduğu mesajdan başka belirtiler de var. Albay Davut Ala, TBMM Komisyonu’nda soruları yanıtlarken bunları bir bir sıralıyor.
Gazi Albay, darbe girişimi öncesinde 66. Mekanize Piyade Tugayı’nda Disiplin Kurulu Başkanı ve Emniyet–Kaza Önleme Subayı olarak görev yapıyordu.
Şu anda kaçak durumda olan tugay komutanı Tuğgeneral Mehmet Nail Yiğit, Gazi Albay’ı çağırıyor ve “Kışlada disiplinsizlik var, git ve düzelt” diyerek Kartaltepe Kışlası’na komutan olarak gönderiyor.
Ama stadyumda ya da televizyonda maçı seyreden her hangi bir taraftara sorsak, maçın ilk yarısı için normal olan sonucun Zorya’nın en azından bir gol bulması olurdu. Başlama vuruşundan sonra topun Zorya kalecisinin eline değmesi için 8 dakika geçmesi gerekti ki o da zaten bir gol girişimi sayılmazdı. Fenerbahçe’nin gerçek anlamdaki ilk şutu, Josef De Souza’nın kafasından geldiğinde ilk yarının üçte biri bitmişti.
EMENiKE EMENiKELiK YAPMASAYDI
Fenerbahçe golü ilk yarıda da bulabilirdi. 17. dakikada Emenike, Emenikelik yapmayıp, kaleye vuracağına topu arkadan gelen boş durumdaki Alper’e çıkarmış olsaydı, Fenerbahçe kötü geçen ilk yarıyı bile önde bitirebilirdi.
Aslına bakarsanız, dün maçın başlama düdüğü çaldığında Fenerbahçe’nin, Manchester ya da Galatasaray maçındaki gibi topa karşı istekli bir oyun oynayacağını düşünüyordum. Ama tam tersi oldu. Zoryalı oyuncular sahanın her yerinde topa karşı çılgıncasına bir istek duydular ve kazandılar da! Maçın 13. dakikasında Kamenyuka boş durumda topu kontrol edemeyerek yüzde yüzlük bir pozisyonu kaçırdığında gazeteciliğimi unutup, bir taraftar olarak tahtaya vurdum, böyle devam etsinler diye!
Önce 15 Temmuz gecesi, darbeciler tarafından vurulan ve hastanede önce öldü sanılan Kartaltepe Kışlası Komutanı Albay Davut Ala’nın, TBMM Komisyonu’nda verdiği ifadedeki şu bölümü okuyalım:
“15 Temmuz günü saat 17.04’te cep telefonlarına ‘15–16–17 Temmuz günleri Ayasofya, Taksim, Sultanahmet, Metro, Marmaray, vapur seferleri, Sancaktepe, Fatih, Kartal’da eylem ikazı diye bir mesaj geldi. Normalde eylem ikazı belirli bir bölge için olur. 3 gün boyunca İstanbul’un her yerinde eylem ikazı. Bir hazırlık süreci olduğu buradan belli.”
Şimdi Albay Davut Ala’nın ifadesinde yer alan şu bölümü de okuyalım:
“Zeytinburnu’ndaki lojmana giderken, GATA’dan refakatçi Yusuf Astsubay aradı, darbeyi haber verdi. Biz inanamıyoruz. O arkadaşı GATA’da psikiyatriye göndermiştik. Psikiyatriye gitti, kafayı yedi dedik.”
Bu doğal tabii. Her konuyu en iyi bilme iddiasını taşıdığına göre, her toplantıda konuşmasına kim itiraz edebilir?
Her gün kontrol ediyorum: Merkel, Hollande, Obama filan böyle her toplantıya gidip konuşmuyorlar.
Sanıyorum bu tembelliklerinden kaynaklanıyor, kalkıp gitmeye üşeniyorlar. Ya da bu konudaki yetenekleri sınırlı olduğu için işlerini bizimkilerden daha geç zamanda bitirebiliyorlar, o zaman da konuşma yapmaya vakit kalmıyor tabii.
Öte yandan böyle çok sayıda toplantıda konuşmanın yarattığı bir başka sorun da şu: Konu bitiyor.
Yıldırım, bunun iddia edildiği gibi tecavüzcüye af olmadığını söyledi ve “Bu kanayan bir yaradır, görmek lazım” dedi.
Ben de Başbakan gibi söylüyorum: “Bu kanayan bir yaradır, görmek lazım. Bu ülkede çocuk yaşta kızlar zorla evlendiriliyor, buna engel olmak lazım.”
10 yılda 483 bin kız çocuğu evlendirildi.
15–17 yaş arası doğum yapan kız çocuklarının sayısı 17 bin 789. 15 yaşın altında 244 kız çocuğu doğum yaptı.