Paylaş
Oysa Cumhurbaşkanı farklı düşünüyor, bunu biliyoruz.
O “Ne kadar gerekirse o kadar sürecek” diye bu durumu eleştirenlere çoktan resti çekmişti.
Yani bu iktidarın genel iş yapma biçimine bakacak olursak, Cumhurbaşkanı ne isterse öyle olacak demektir, Başbakan ne derse desin.
Aslına bakarsanız bu işin buraya varacağı en başından belliydi.
21 Eylül’de bunu yazmıştım. (“Olağanüstü hal, olağanlaşacak” başlıklı yazım.)
Hükümet, olağanüstü hal yetkilerini kullanarak sadece Fetullahçı temizliği yapmadı.
İşinden atılanlar arasında çok sayıda hükümete muhalif olup da Fetullahçı olmayan var.
Hükümet, bu yetkiye dayanarak belediyelerin seçilmiş başkanlarını hapse atıp yerlerine memurları tayin edebildi.
Mülkiyet hakkının ihlal edildiği, tapunun delindiği çok örnek var.
Ve hükümet de biliyor ki olağanüstü hal bittiği gün, bu kararların çoğu geriye dönecek.
Onun için olağanüstü halin kısa zamanda kalkacağını düşünenler yanılır.
Öte yandan Başbakan’ın dediği gibi olağanüstü şartlarda seçim ya da referandum yapılması, belki AKP’deki az sayıdaki insanı rahatsız edebilir ama büyük çoğunluğu etkilemez.
Çünkü hedefine ulaşmakta son derece kararlı bir iktidar var.
BU KADAR İTİDALE ALIŞMAMIŞTIK
BÜYÜK devlet adamlarımız nutuk atarken kendilerini zor tutuyorlar. Bu yeni olmuş bir şey değil, eskiden beri böyledir.
Şimdi fark sadece bunun neredeyse her gün tekrarlanıyor olması.
Mesela Cumhurbaşkanı en son olarak Avrupa Parlamentosu’na kızdı.
Önce başkanına “Haddini bil, sen kimsin” dedi. Oysa adamcağız o kadar ters bir şey de söylememişti.
Sonra kapıları açıp Suriyeli mültecileri Avrupa’ya salıverebileceğini söyledi.
Oysa bundan sadece iki gün önce, bir Suriye uçağı, Fırat Kalkanı operasyonunu yapan birliklerimizi vurdu ve 4 askerimiz şehit oldu, 9 askerimiz yaralandı.
Ben bu haberi duyunca “Şimdi yandın Esad” demiştim ama bakıyorum devletimizi yönetenlerde büyük bir “itidal” var.
Ne nutuk atan var, ne hesap sorulacağını söyleyen, ne de “Misliyle ödeyeceksin” diye posta koyan.
Muazzam bir sessizlik ki bu kadarına alıştırılmamıştık, kulaklarımız arıyor.
Başbakan Yardımcısı, dün sakin sakin Putin ile Cumhurbaşkanı’nın konuyu konuştuklarını, Rusya’nın bu işle ilgisi olmadığını anlatıyordu.
Bakın ne dedi:
“Rusya açıkça bu saldırıda bulunan hava araçlarının Rusya’ya ait olmadığını Putin vasıtasıyla iletmiştir. O bölgedeki tüm hareketliliklerin kayıtları var, gerekli teyitler yapıldıktan sonra girişimlerde bulunulacaktır. Uluslararası camianın ve ilgili tüm tarafların ittifak ettiği DEAŞ’ın bölgeden çıkarılması operasyonudur.”
Uçaklar Rusya’nın değilse bir tek “makul şüpheli” kalıyor: Esad rejimi.
IŞİD’in uçağı yok, Irak böyle bir şeyi aklından geçirecek durumda değil.
Ama yöneticilerimiz saldırganın adını koymaya bile çekiniyor, “teyitler yapmak” istiyor, artık neyi, nereden teyit edeceklerse?
O bölgeyi tarayan radarlarımız yok mu? O uçağın nereden kalkıp nereye indiğini görememişler mi? Bu nasıl hava savunma sistemi?
Ve bu nasıl sakin bir bekleyiş? Dört şehit, hiç olmazsa şöyle kuvvetli bir nutku hak etmiyor mu?
DİYANET SORUNU ÇÖZEBİLİR
DİYANET İşleri Başkanı Mehmet Görmez de nihayet sessizliğini bozdu ve tepkilere yol açan cinsel istismar önergesi ile ilgili olarak konuştu: “Cinsel istismara kapı aralayacak bir düzenlemenin hukuk ve adalet sistemimizden onay alması mümkün olamaz.”
Görmez, il müftülerine yaptığı konuşmada doğru şeyler söyledi.
“İslam bireyin mükellefiyetini akıl ve buluğ şartına bağlar. Ergenlik gerek şarttır ancak yeter şart değildir. Yeter şart akılla tamamlanır” dedi.
“Buluğ çağına erse de aklı melekeleri gelişmemiş, eş olmanın anlamını, aile olmanın yükümlülüğünü, anne olmanın gereklerini henüz öğrenmemiş ve idrak edememiş bir kız çocuğu anne-babası tarafından dahi evlendirilemez. Buna rağmen çocuk yaşta evliliğin İslam odaklı tartışılması ve konuşulması üzücü olmuştur” diye de ekledi.
Aslına bakarsanız bu sorunu çözebilecek kurumların başında Diyanet İşleri teşkilatı geliyor.
Diyanet İşleri, küçük çocukların imam nikâhıyla evlendirilmesini engelleyebilir.
Resmi nikâh kıyılmadan imam nikâhının yasaklanması, bu tür nikâhları kıyacak imamların görevden alınıp cezalandırılacağını söylemek ve bunun gereklerini yapmak başlangıç için yeterlidir.
Evet, imam nikâhlarının hepsini resmi imamlar kıymıyor ama bu yola çıkmak için
önemli bir adım olur.
Teşkilata böyle bir genelge yayınlamak ve sonra onun uygulanmasını ciddiyetle takip etmek düşünülüyor mu acaba?
Paylaş