Paylaş
Ama stadyumda ya da televizyonda maçı seyreden her hangi bir taraftara sorsak, maçın ilk yarısı için normal olan sonucun Zorya’nın en azından bir gol bulması olurdu. Başlama vuruşundan sonra topun Zorya kalecisinin eline değmesi için 8 dakika geçmesi gerekti ki o da zaten bir gol girişimi sayılmazdı. Fenerbahçe’nin gerçek anlamdaki ilk şutu, Josef De Souza’nın kafasından geldiğinde ilk yarının üçte biri bitmişti.
EMENiKE EMENiKELiK YAPMASAYDI
Fenerbahçe golü ilk yarıda da bulabilirdi. 17. dakikada Emenike, Emenikelik yapmayıp, kaleye vuracağına topu arkadan gelen boş durumdaki Alper’e çıkarmış olsaydı, Fenerbahçe kötü geçen ilk yarıyı bile önde bitirebilirdi.
Aslına bakarsanız, dün maçın başlama düdüğü çaldığında Fenerbahçe’nin, Manchester ya da Galatasaray maçındaki gibi topa karşı istekli bir oyun oynayacağını düşünüyordum. Ama tam tersi oldu. Zoryalı oyuncular sahanın her yerinde topa karşı çılgıncasına bir istek duydular ve kazandılar da! Maçın 13. dakikasında Kamenyuka boş durumda topu kontrol edemeyerek yüzde yüzlük bir pozisyonu kaçırdığında gazeteciliğimi unutup, bir taraftar olarak tahtaya vurdum, böyle devam etsinler diye!
BEŞİKTAŞ’A UYARI
iKiNCi yarı Fenerbahçe, maçın ilk yarısında oynamasını beklediğimiz gibi başladı. İstediler ve Kjaer, Volkan Şen ve Şener ile ilk beş dakika içinde üç pozisyon buldular. Emenike’nin çıkıp, Stoch’un girmesi, Sow’un uca geçmesi bekleneni gerçekleştirdi ve klasik bir Stoch golü izledik, jeneriklik tabir edilen cinsten! Sow’un, Stoch’u omuzlarında taşımasını hak edecek şekilde.
Ve aslına bakarsanız maç da orada bitti, Kjaer’in golü galibiyetin sosu oldu.
İkinci yarıdaki bu oyun, Beşiktaş maçı için de örnek olabilir. Beşiktaş da Zorya gibi “hadi hep beraber gidelim” oyunu oynuyor, Fenerbahçe’ye karşı sonucu da böyle oluyor.
Şunu söyleyerek bitireyim: Fenerbahçe artık öne geçtikten sonra oyunu tutmayı da iyi öğrenmiş.
Paylaş