Paylaş
Yanıtını aramaya çalıştığım soru bu.
Hatırlayacaksınız Binbaşı H.A.’nın MİT’e gelerek darbe girişimini ihbar etmesiyle, darbe girişiminin başlaması arasında yaklaşık 7-8 saatlik bir süre var.
H.A. ihbarını 14.45’te yapmış, bu bilgi 16.00’da MİT Müsteşarı’na aktarılmış, 16.21’de müsteşar Genelkurmay 2. Başkanı’na bilgi vermişti. 16.30’da Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı bir telefon görüşmesi yaptılar, arayan Genelkurmay Başkanı idi.
17.30’da MİT Müsteşar Yardımcısı, 18.00’de de MİT Müsteşarı Genelkurmay’a giderek bilgiyi aktardılar, Başkan ile Müsteşar toplantı yaptı.
18.30’da da Genelkurmay Başkanı bazı emirler verdi: Havada uçak kalmayacak, yeni uçak ya da helikopter kalkmayacak, zırhlı birlikler kışlaları terk etmeyecek vs.
Ve sonra kuvvet komutanları dahil herkes bir yere dağıldı. Kimi düğüne gitti, kimi evine.
Darbe girişiminin başlaması ise saat 22.00 sularına denk geliyor.
Şimdi TBMM Darbe Araştırma Komisyonu’nun toplantısına dönüyorum.
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ümit Dündar, milletvekillerinin sorularını yanıtlıyor.
Orgeneral Dündar’a göre darbe girişimini başarısızlığa mahkûm eden faktörlerden biri Genelkurmay Başkanı’nın verdiği emirler.
Şöyle anlatıyor: “Ayrıca, gene kritik nokta olarak 3’üncü soruyla bağlantılı olarak söylemek istiyorum, en kritik noktalar olarak askeri açıdan. Bu darbe –sizin de ifade ettiğiniz gibi- başlangıçta 03.00 civarında planlanmış vaziyette. Ancak erkene alınmasının onlarda hem planlama hatalarına hem de uygulama hatalarına neden olduğunu ifade etmek lazım. ‘Neden öne alındı?’ dersek bunda Sayın Genelkurmay Başkanımızın vermiş olduğu emrin burada etkili olduğunu değerlendiriyorum.”
Genelkurmay Başkanı’nın verdiği emirler, yukarıda da kısaca değindiğim gibi tüm hava araçlarının yere indirilmesi, hava sahasının kapatılması, Kara Havacılık Okulu’ndaki gelişmelerin yakından takip edilmesi, Zırhlı Birlikler Okulu’ndaki gelişmelerin yakından takibi konularında.
Orgeneral Dündar, komisyondaki konuşmasında “Karargâh içerisinde bu emirlerin yayınlanmış olmasının darbecileri, darbenin ifşa olduğu dolayısıyla bu tedbirler alınmadan bir an önce harekete geçme, bu tedbirleri izleyen başka tedbirler de olabileceği konusunda endişeye düşürdüğünü değerlendiriyorum” diyor.
İşte ben de tam olarak bu konuyu merak ediyorum.
Genelkurmay Başkanı, bu kalkışmayı önlemek için neden bu emirleri izleyen başka emirler verme gereğini duymadı?
Orgeneral Dündar bunu şöyle açıklıyor:
“Şimdi, iki kişi arasında geçen konuyu tam olarak bilmem mümkün değil. Ancak, belki şöyle bir yorum yapabilirim: Eğer gelen bilgi -gelen bilginin ne olduğunu bilmiyorum, samimi olarak ifade ediyorum- ancak gelen bilgi herhangi bir darbeye yönelik olmuş olsaydı Sayın Genelkurmay Başkanımız tarafından daha farklı emirlerle de bunun destekleneceğini değerlendiriyorum. Bilmiyorum, yeterli açıklama oldu mu?”
Bence yeterli bir açıklama olmadı tabii.
Hatırlarsınız darbe girişiminin ertesinde, Genelkurmay Başkanı’na, MİT Müsteşarı tarafından verilen bilginin “Orgeneral Akar’a suikast olasılığı” olduğu şeklinde bir haber yayılmıştı.
1– Genelkurmay Başkanı’na yönelik bir suikast ihbarı varsa suikast jet uçakları ya da helikopterlerle mi yapılacaktı ki “Havada araç kalmayacak” emri yeterli görüldü?
2– Suikastçılar zırhlı araçlarla mı bu işe kalkışacaklardı ki, Zırhlı Birlikler Okulu’nu şöyle bir kontrol etmek yeterli görüldü?
Kimse kusura bakmasın ama bu işin sonunda, velev ki Orgeneral Hulusi Akar’a suikast da yapılacak olsa, esasen yapılan iş bir “askeri kalkışma” değil midir?
3– Bu açık değerlendirme hatası nereden kaynaklanıyor?
Bu istihbaratı değerlendiren kimdi? Ve hangi nedenlerle bunun bir darbe kalkışması olmadığına karar verildi?
Ve geçen gün sorduğum sorular hâlâ yanıtsız.
4– Gazi Albay Davut Ala’nın telefonuna gelen “eylem ihbarları” başka hiçbir subaya gelmedi mi?
5– O gün başka kışlalarda da “telsiz çevrimi ya da atış tatbikatları” emri verildi mi, verilmedi mi?
Darbe girişiminde hayatını kaybedenlere bu soruların yanıtlarını borçlusunuz beyler, lütfen bunu unutmayalım.
BİR 'ADALET VİCDANI' VARDI, NE OLDU ONA?
FETULLAHÇI çetenin darbe girişimini, Türkiye’nin muktedirleri, muhalif sesleri susturmak için bir fırsat olarak kullandılar.
Aslı Erdoğan ile Necmiye Alpay’ın tutuklulukları yüz güne yaklaştı.
Hayatları boyunca şiddeti öven tek bir satır bile yazmamış iki değerli insan, “terör örgütü amaçları için çalışmakla” suçlanıyorlar.
Hapiste yatmaları bir yana, kötü muamele görüyorlar. Aslı’nın ciddi sağlık sorunları var ve Türk adaleti bu nedenle vicdani bir şey de hissetmiyor.
Kadri Gürsel, Murat Sabuncu, Musa Kart, Güray Öz’ün de aralarında bulunduğu 10 gazeteci 25 gündür tutuklu.
Neyle suçlandıklarını bile bilmiyorlar ama tahmin edebiliriz: İktidar bu gazeteci arkadaşlarımızı sevmiyor!
Kitap okuyamıyorlar, yakınları ile mektuplaşmaları da yasak.
Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Mümtazer Türköne, Ahmet ve Mehmet Altan biraderleri de unuttum sanmayın.
Bu gazetecilerin de hapiste tutulmaları için tek gerekçe var: Hükümet bunları sevmiyor.
Ve bu gazeteci ve yazarları içeride tutan şeye “Türk adalet sistemi” diyoruz.
Bütün bunların hesabını vicdanlarınıza nasıl verebiliyorsunuz, gerçekten çok merak ediyorum.
Paylaş