“150 general, darbeye teşebbüs eder de karargâh nasıl bilmez? Bunu A Genelkurmay başkanına, B Genelkurmay başkanına fatura edip işin içinden çıkamayız”.
Bakan Bey haklı, 150 general darbeye kalkışıyorsa, bunu bilmesi gereken şu dönemdeki ya da bu dönemdeki Genelkurmay başkanı değildir.
Bunu öncelikle bilmesi gereken kişi mevcut Genelkurmay Başkanı’dır, mevcut kuvvet komutanlarıdır.
Hayır, bazı din adamlarının ramazan aylarında televizyonlardan filan kazandıkları paraya da göz dikmiş değilim.
Şimdi bir alıntı yapacağım, dünkü gazetelerden birinde yayınlanan bir “Cuma sohbeti” köşesinden yaptım bu alıntıyı.
İsim vermiyorum çünkü amacım polemiğe neden olmak değil.
Bu alıntıyı yapıyorum çünkü biliyorum ki Müslümanların önemli bir çoğunluğu böyle düşünüyor.
Konu doğal olarak yine Fetullahçılara geldi ve Başkan, FETÖ’nün yurtdışındaki faaliyetlerinin İslam kimliğine zarar verdiğini söyledi.
“Üzülerek belirteyim, tabii ki bizim bu coğrafyalara FETÖ’den dolayı, millet olarak özür borcumuz var” dedi!
Bunu okuyunca ben de kendi kendime dedim ki “Hoop hocam, orada dur!”
Fetullahçılar nedeniyle neden “millet olarak” özür dileyeceğimizi anlayamadım.
İlk günden beri AKP cenahından en çok duyduğumuz şey, konunun Recep Tayyip Erdoğan’ın adının üzerinde tartışılmaması gerektiğiydi.
Ancak önerileri de ortaya koyuyor ki amaç, Türkiye’nin daha iyi yönetilmesine olanak verecek bir sistem aramak değil, Recep Tayyip Erdoğan’ın hedeflerine uygun bir elbise biçmek.
Bu öneri, bir Anayasa değişikliği haline geldiğinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın “otomatikman” bu sistemin de başı olmasının başka bir izahı yok zaten.
Partisinin de başına geri dönecek Cumhurbaşkanı’nın seçeceği milletvekili adaylarıyla aynı seçime girmesi, başkan kim olursa olsun yasama organını o kişinin vesayeti altına sokar.
“Darbeye kalkışan FETÖ’cüler ona zarar vermesin diye ismi saklanıyor” desem, olamaz.
Çünkü görev yaptığı yer belli, darbe günü kendisine verilen görev belli, Fetullahçılar için onun kim olduğunu bulmak iki dakikalık bir akıl yürütmeyle mümkün.
Ki zaten Fetullahçı diye ordudan da atılmış, kara havacılıkta görevli kaç tane Binbaşı H.A. olabilir ki?
“Darbecilere diş bileyenlerden korumak için” desem, o da saçma.
“George şöyle demiş, Hans şöyle demiş, bizi ilgilendirmiyor. Allah ne demiş, o ilgilendiriyor. Parlamento kararı verdikten sonra Cumhurbaşkanı olarak ben onaylarım.”
Konuşmanın “parlamento-onay” konulu ikinci bölümü yeni bir şey değil.
Yenilik “Allah’ın idam konusunda ne dediği” ile ilgili.
Daha önceki konuşmalarında “Halkım isterse” diyordu, bu kez “Allah ne dediyse o” noktasında.
Bunun sonunun nereye varacağını şimdiden söyleyebiliriz:
Önümüzdeki aylar içinde bir referandum yapılacak ve Türkiye, deyim yerindeyse “paldır küldür” bir sistem değişikliğine gidecek.
AKP’nin bunu neden istediğini biliyoruz: Çünkü Recep Tayyip Erdoğan öyle olmasını istiyor.
Reis’in sözünün üzerine söz söylenemeyeceği için de o parti içindeki aklı başında hukukçular bile (gerçi sayılarının bir hayli azaldığını da söyleyebiliriz)
Abdulkadir Selvi’nin haberine göre yeni bir anayasa yapılmayacak, mevcut Anayasa, başkanlık sistemine göre elden geçirilecek.
Yani bir tür “Doğan görünümlü Şahin” sahibi olacağız.
Parlamenter sisteme göre yazılmış, sonra defalarca değiştirilerek yamalı bohçaya dönmüş “ne kuş ne deve olan” bir anayasada küçük bir operasyon ile başkanlık sistemine geçeceğiz.
Bu işleri ne kadar hafife aldıklarının basit bir örneği bu aslında.