Aşkta ‘test sürüşü’ olur mu?

DÜN gazetelerin magazin eklerinde okuduğum en ilginç haber, ki uzunca bir zamandır böyle ilgincine rastlamıyordum, bir aşk üçgeni ile ilgiliydi.

Haberin Devamı

Haberin kahramanlarının isimlerini burada tekrarlamama gerek yok, çünkü yazacağım şeyler onların şahsi ilişkileri ve durumları ile ilgili değil.
Olayın kadın kahramanı, eşinden biraz olaylı şekilde boşanmış, o zaman neler yaşandı tam olarak bilemiyorum, çünkü takip etmemiştim.
Eşinden ayrılması ve sonra tarafların birbirlerine davalar açmaları, kadının, o zamanki eşinin yakın bir arkadaşı ile birlikte olmasıymış, dün okuduğum haberden çıkarıyorum bu sonucu.
Yeni çift mutlu mesut yaşarlar, hatta evlenmeyi de düşünürlerken araya bir başka erkek girmiş.
Kadının gönlü yeni erkeğe kaymış, ayrılıp giderken de uğruna boşanmayı göze aldığı erkeğe şöyle demiş: “Onu test edeceğim, aradığımı bulamazsam sana geri dönerim!”
Sürreel bir öykü gibi duruyor ama tam olarak bu örnekteki gibi açıkça söylenip, yaşanmasa da benzeri öykülere kulak şahidi olmuşluğum var.
“Recep bana evlenme teklif ediyor, sen evlenmeyeceksen onunla evleneceğim” gibi.
Ya da “Sana çok kızmıştım, Mahmut ile birlikte oldum, ama ruhuma hitap etmedi, aradığımı bulamadım” gibi.
Hatta bu ayın 15’inde piyasaya çıkacak Elle On The Beach dergisi ile birlikte kitap olarak okuyuculara hediye edilecek “bir uzun hikâye denemesi” yazdım.
“Aşk her şeyi affeder mi” isimli bu uzun öyküde buna çok benzeyen bir “test sürüşü” de, öykünün kahramanlarının başından geçiyor.
İnsanlarla ilgili hiçbir şeyi yadırgamam. Herkesin hayatı kendine diye düşünürüm. İnsan doğası o kadar karmaşık ki kendi bildiklerimizle, değer yargılarımızla, ahlak anlayışımızla insanları yargılayacak olursak, yanılgıların en büyüğüne düşmek kaçınılmazdır çünkü.
Aşk dediğimiz “şey” özünde bir seçmeler dizisidir.
Niye gördüğümüz her insana âşık olmayız? Gördüğümüz o kişi dünyanın en güzel kadını ya da dünyanın en yakışıklı erkeği olsa bile?
Ortega y Gasset şöyle yazmıştı: “Sevgililerini seçimleriyle erkekler de kadınlar da temel yaradılışlarını ortaya koyarlar. Yeğlediğimiz insan tipi, kendi yüreğimizin çizgilerini taşıyan kişidir.” (Jose Ortega y Gasset, Sevgi Üstüne, Çeviren: Yurdanur Salman, Yapı Kredi Yayınları)
O çizgileri taşıyanlara âşık oluruz ama bir aşk ilişkisinden söz etmeden de birileriyle birlikte olmamız mümkündür. Ve zaten büyük çoğunluğuk da derin bir aşk ilişkisinde olmamalarına rağmen birlikte olabiliyorlar.
Erkeği ya da kadını başkalarının cinsel çekiciliklerine karşı koruyabilecek tek zırh, belli bir kişiye aşkla bağlı olmasıdır.
Eğer aşkın bağlayıcı gücü olmasaydı, erkekler her gördükleri kadının peşinden giderlerdi.
Tıpkı, canlılar âleminin diğer erkek yaratıklarının yaptığı gibi.
Öte yandan hiç tartışılmayacak bir başka gerçek de, kadın ruhunun, erkek ruhuna göre çok daha mükemmel bir bütün oluşturmasıdır.
Bunun sonucunda da cinsel zevk ile aşkın birbirinden kopuk olarak yaşanmasına kadınlarda daha az rastlanır.
Kadınlarda, bunlardan birisi olmadan diğerinin ortaya çıkmadığı düşünülür. Ama biliyoruz ki günümüzde bazı kadınlar da tıpkı erkekler gibi davranabiliyorlar, bir aşk ilişkisi olmadan da cinsel hazzın peşine düşebiliyorlar.
Normal bir durum, kadının toplum içindeki tarihsel gelişiminin bir sonucu, toplumsal cinsiyetlerin bu yolla eşitlenmesi de diyebiliriz.
Ama şunu söyleyebiliriz: Eğer bir ilişki içindeki kadında ya da erkekte, aşktan bağımsız bir cinsel istek gelişebiliyorsa, bu, o ilişkide başat olan unsurun aşk olmadığının delilidir.
Kıskançlık, Littre’e göre “aşkta doğan ve sevilen kişinin başka birini yeğlemesi korkusunun ürünü olan duygu”
dur.
1881 yılında hayata veda eden bu Fransız filozofa göre eğer kıskançlık yoksa, aşk da yoktur.
Öte yandan tek başına sadakat da aşkın varlığının bir delili olamaz.
Etrafınıza bir bakın. Kaç kişi “mecburen sadık”, kaç kişi “isteyerek sadık”?
Sadakat, mecburiyetlerden ortaya çıkıyorsa (çevre korkusu, parasızlık, yalnız kalma korkusu vs) buna sadakat denilemez.
Gerçek sadakatten bahsedebilmek için, insanın bunu bilinçli olarak tercih etmesi gerekir.
Yani isterse birlikte olduğu insanı aldatabilecek birisinin sadık olmasının bir değeri vardır. İşte sadakat, yalnızca bu durumda aşkın varlığına işaret eder.
Seven insan, sevdiği insanda var olan hiçbir kusuru görmez, göremez.
Bu yüzden aşk birçok kusuru affeder, görmezden gelir.
Bunun tek istisnası sadakattir. Çünkü, sadık olmayan âşık, zaten âşık değildir.
Âşık olmayınca da yalnızca sadakatsizlik değil, diğer kusurlar da insana batmaya başlar.
Magazin haberimizdeki çift arasında bu nedenle gerçek bir aşk ilişkisinden söz edemeyiz.
Âşık kadın, “Ben bir de onu deneyeyim, bakalım hanginizi tercih edeceğim” demez.
Âşık kadın, şu ya da bu nedeni ileri sürüp bir başkası ile gitmez.
Hangi gerekçeyle olursa olsun: Kızgınlık, intikam arayışı, hayatından çıkarmakta zorlandığı erkeği unutma çabası, daha rahat bir hayat özlemi vs.
Böyle bir durumla karşılaştığınızda en iyisi “Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna” demektir.
Tabii tek taraflı bir aşk ile yanıp tutuşmuyorsanız!
Katlanmak, unutmak, aldırmamak: Hangisini seçeceğinizi bilemezsiniz.
En zoru da işte tam olarak budur!

Yazarın Tüm Yazıları