Muktedir korkuyor çünkü artık korkutamıyor!

GEZİ protestolarının birinci yılında, artık alıştığımız görüntüleri bir kez daha izledik:

Haberin Devamı

Polisin acımasız güç kullanımı, yerlerde sürüklenen insanlar, biber gazı, TOMA’lar, tartaklanan gazeteciler.
Hükümet, bir kez daha insanların sokakta barışçı bir gösteri yapmalarına izin vermedi.
İktidarda, son yerel seçimleri de kazanmış bir parti var.
Kendi söylediklerine bakılırsa, halkın yarısı onları destekliyor.
Başbakan, yakında cumhurbaşkanı olmayı planlıyor, hatta ilk turda oyların yarısından çoğunu alarak seçileceğini düşünüyor.
Ama buna rağmen, insanların bir parkta toplanıp, geçtiğimiz bir yıl içinde polis şiddetiyle ölenleri anmasını, o ölümlere yol açan türde bir polis şiddetiyle engelliyor.
Çünkü aslında, o insanların toplumda var olmalarına tahammül edemiyor.
Gezi protestoları, Başbakan’ın nobran bir tavırla parka bir alışveriş merkezi ve rezidans yapmakta kararlı olduğunu söylemesiyle başladı.
Bir avuç çevreciye karşı polisin başvurduğu acımasız güç kullanımı, kendi halinde hayatını yaşayan milyonlarca insanın sabrının taşmasına neden oldu.
Bu toplumda var olduklarını, hayat biçimlerine karıştırmayacaklarını, otoriter bir yönetimi kabul etmeyeceklerini, insanlık onurlarını çiğnetmeyeceklerini Türkiye’nin her yerinde meydanlara çıkarak gösterdiler, haykırdılar.
Bugünkü muktedirin tahammül edemediği ve ezmeye çalıştığı şey budur.
O istiyor ki herkesin hayatına karışabilsin, insanlar susup, kendisini dinlesin.
Kızgınlığının, bir türlü yenemediği öfkesinin ve insanları birbirine düşman etmeye çalışmasının nedeni, artık bunu yapamayacağını görmüş olmasıdır.
Kafasında hayalini kurduğu şeyi yapamayacak, çünkü yıllarca korkutarak sindirdiğini zannettiği insanlar ondan korkmuyorlar.
Cumartesiden itibaren karşılaşacakları şiddetin büyüklüğünü bildikleri halde meydanlara çıkmaya çalıştılar, korkmadıklarını gösterdiler.
Muktedirin korktuğu, onların artık kendisinden korkmadıklarının farkında olmasıdır.

Haberin Devamı

Kabataş yalanı yerde kalmasın!

GEZİ’nin birinci yılı ile birlikte Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi yalanlarından birinin de birinci yılı doldu.
Bu yalan uydurulduğunda, hepimiz dehşete kapılmıştık. Bebeği ile birlikte bir türbanlı kadının Kabataş’ta tacize uğradığı, ona yardım etmeye çalışan bir yaşlı adam ile torununun da “öldüresiye” dövüldüğü iddia ediliyordu.
Türbanlı kadını taciz ettiği ileri sürülen kalabalık 60–70 kişiye ulaşıyordu. Üstleri çıplaktı, ellerine eldiven giymişler, başlarına siyah bir bez bağlamışlardı.
Kadını taciz etmekle kalmamışlar, üzerine işemişler ve bebeği de pusetiyle birlikte havaya fırlatmışlardı.
Saldırıya uğrayan kadının bu nedenle rapor aldığı, psikolojik bunalım içinde olduğu da ileri sürülüyordu.
Hatta bu olay, çevredeki güvenlik kameralarına da takılmış, o kaydı izleyenler midelerinin bulanmasına da engel olamamıştı.
Sonra ortaya çıktı ki bu büyük bir yalan.
Polis, olayın olduğu saatte bölgeden geçenleri, baz istasyonu kayıtlarından takip etmiş, sorgulamıştı. Sorgulananlar arasında çevredeki kameralara görüntüleri takılanlar da vardı.
Olayı doğrulayan kimse çıkmıyordu.
Kimse o tipleri görmemişti, kimse cep telefonuyla bu garip insanları çekmemişti, tacize ilişkin olduğu iddia edilen görüntüler de zaten yoktu.
Kadının aldığı rapor da saldırı iddiasını desteklemiyordu.
Ve ülkenin Başbakan’ı bunu, açık bir yalan olduğunu bile bile meydanlarda tekrarladı.
İstedi ki mütedeyyin insanlar galeyana gelsinler!
Çok şükür ki başarılı olamadı, tekrarlayıp durduğu cinsel fantezilerle süslü bu yalana inanan çıkmadı.
Çok merak ediyorum: Acaba kendisiyle baş başa kaldığında, uydurulmuş bu yalanı tekrarlayıp durduğu için yüzü kızarıyor mu? Bu yalan nedeniyle mütedeyyin insanların sokağa dökülmemiş olmalarına şükrediyor mu?
Ve şunu de merak ediyorum: Bu yalanı uyduran, dini duyguları istismar ederek halkı kin ve düşmanlığa sevk eden kadın için savcılar bir soruşturma yürütüyor mu?

Haberin Devamı

Yeter artık, şu işin doğrusunu bulun!

LİSELERE giriş sistemi sil baştan yenileniyor.
Bunun kaçıncı olduğunu hatırlayabilen birisi var mı aranızda?
AKP 12 yıldır iktidarda. Bu süre içinde bu parti Milli Eğitim Bakanı çıkarmak konusunda bir rekor da kırdı. Sırasıyla Hüseyin Çelik, Nimet Baş, Ömer Dinçer ve şimdi de Nabi Avcı.
Hüseyin Çelik, liseye giriş ile ilgili sistemi ilk değiştiren bakan oldu
, çocukların hayatına seviye belirleme sınavı diye bir şey girdi. Ardından gelen Nimet Baş da değiştirdi. Meğerse Çelik’in sistemi yanlışmış, SBS’yi 6 ve 7. sınıflarda kademeli olarak kaldırdı, sınav 8. sınıfa alındı.
Ardından Ömer Çelik geldi. Meğerse Nimet Baş’ın sistemi de işe yaramıyormuş. Çelik her şeyi değiştirdi, bir de üzerine 4+4+4 adı verilen sistemi getirdi. Çocuklar anaokulu yaşında ilkokula başlamak zorunda kaldılar.
Sonra Nabi Avcı geldi. Meğerse Ömer Çelik’in sistemi de yanlışmış!
Bu kez “Bildiğiniz her şeyi unutun” dediler, minicik çocukların ilkokula başlamasının yanlış olduğu görüldü, “İsteyen göndermesin” dediler. Şimdi de liseye giriş sistemi baştan sona değişiyor, bambaşka bir uygulamaya geçiliyor. Ve bütün bunlar “büyük ustanın” iktidarı döneminde oluyor. Bu nasıl ustaysa, dört bakan seçmiş, dördü de bir diğerinin yaptığının yanlış olduğunu fark edip, sistemi değiştirmiş!
Bakalım Nabi Avcı’nın sisteminin de yanlış olduğunu söyleyip, yepyeni bir düzen kurmak bu partide kime nasip olacak?

Yazarın Tüm Yazıları