Buna neden gerek duyulduğunu merak edenler mutlaka bir “Avanta Kokusu” da almışlardır. Buna kısaca AK diyelim!
Ataşehir Belediyesi, daha önce Kadıköy Belediyesi sınırları içindeydi. Burada bir “finans kent” kurulmasına karar verildiğinde, AKP iktidarı bir kanun ile Ataşehir’i, Kadıköy’den ayırıp ayrı bir belediye yaptı.
Hesapları ilk seçimde bu belediyeyi kazanmak ve “finans kent”ten kaynaklanan rantın üzerine oturmaktı.
Ankara’daki hesap, Ataşehir’e uymadı, belediyeyi ikinci kez CHP kazandı!
Ama ortada ciddi bir “AK” var, bu parti de onu kimselere bırakmaz biliyorsunuz.Torba kanuna bir madde eklendi, Ataşehir’in Barbaros Mahallesi, “AK” Partili Ümraniye Belediyesi’ne bağlanıverdi!
Aksi düşünülemezdi!
Çünkü “kupon arazilerin” tümü orada!
Böylece Beşiktaşlı Çarşı Grubu liderlerinin de aralarında bulunduğu 35 kişi “Hükümeti yıkmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile yargılanacak.
Meğerse bu arkadaşlar silahlı örgüt kurmuşlar ve “Arap Baharı imajı” yaratarak hükümeti devirmeye kalkışmışlar.Gezi Parkı protestoları sırasında halkı hükümete karşı kışkırttıkları iddia edilen bu kişiler, “demokratik olmayan yöntemlerle” hükümeti yıkacaklarmış!
Memleketin savcılarının hayal güçlerinin geniş olduğunu, aynı anda saçlarını kestiren gençlerin bile “gizli örgüt kurmaktan” yargılandıklarını biliyoruz.Bu da o tip örneklerden biri işte.
Savcıların hayal güçleri geniş ama işin ilginci mahkeme de iddianameyi okuyup kabul etmiş!
Mesela savcıya “Silahlı örgüt diyorsun da silahlar nerede kardeşim” diye sormamış!
Sormuş olsaydı, önüne uzatılan iki tane ruhsatsız tabanca yakalama tutanağına bakar ve “İki tabancayla hükümet devrilir mi” diye sormayı akıl edebilirdi mesela!
Hükümetin elinde NATO’nun en kalabalık ordularından biri var, her türlü silahla donatılmış polis var ama iki tribün lideri ve 33 takipçisi, iki tabancayla bunları bertaraf edip hükümeti yıkacakmış ha?
Parti meclisinin de Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun istediği yönde sonuçlandığı anlaşılıyor.
Kurultayda iki genel başkan adayının konuşmalarını dinledik.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması, kaybeden aday Muharrem İnce’nin kendisine yönelttiği eleştirileri yanıtlamaktan ibaret oldu.Konuşmasının tümünü bu işe ayırdı, en devrimci ve en solcunun esasen kendisi olduğunu anlattı.
Kılıçdaroğlu’nun bu kurultayı kazanacağı zaten kesinleşmiş gibiydi, onun için doğrusunu isterseniz ben konuşmasının iki bölümlü olmasını bekliyordum.
Birinci bölüm, parti içinden kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt vermesine ayrılır, ikinci bölümde söyleyecekleriyle parti teşkilatına genel seçimler için çalışmaya başlamak üzere start verir diye düşünüyordum.Birinci tahminim tuttu, ikincide karavana attım!
İkinci tahminimde karavana atmam, genel seçimlerde CHP’nin de bir kez daha karavana atacağını bana düşündürüyor.Seçime 9 ay kala zaten kazanacağın kesin olan kurultay gibi bir fırsatı parti örgütünü harekete geçirmek için kullanmayacaksan, ne için kullanacaksın?
Önemli haber kanallarının naklen yayınladığı, ertesi gün gazetelerde çarşaf çarşaf haber olacak bir konuşma yapma olanağı bu dokuz ay içinde kaç kez karşına çıkacak?CHP’nin en önemli sorunu, kendi başına politika belirleyememek. İktidar partisinin başındaki kişiye (eskiden tek başına Erdoğan idi, şimdi Erdoğan ve Davutoğlu ikilisi) laf yetiştirmekten ibaret bir politika bu!
“Bizim gözümüzü açan olay, 17 Aralık’taki yolsuzluk iddiaları değil. Hiç bilmediğiniz bir şey söyleyeyim; 30 yıldır bu camiadayım. Ben bunların ağzından tek bir yolsuzluk kelimesi duymadım. ‘AK Parti’den bir bakan, bürokrat şu işi yapıyor’ diye şikâyet gelmedi. Vahiy mi geldi, 17 Aralık’ta yolsuzluk iddiaları ortaya saçıldı. Gözümüzü açan budur.”
Arınç haklı tabii. Eğer Fethullah Gülen cemaati ile AKP hükümeti bilek güreşine kalkışmasalardı, büyük olasılıkla “paralel yapı” bu yolsuzluk dosyalarını ortaya çıkarmayacaktı.
Günün birinde mutlaka ortaya çıkardı ama büyük olasılıkla bu yerel seçimlerden hemen öncesi olmazdı.
Bülent Arınç’ın bu nedenle “gözünün açılması” normal.
Ama açılmış bu gözün, ortalığa saçılan rezillikleri nasıl olup da göremediği de ayrı bir mesele tabii!
Ya da gördü ama görmezden geldi, çünkü gördüğünü söylerse o koltuğa veda etmek zorunda kalacağını biliyor.
Ben yine hatırlatayım, gözünü yeterince açmış olsaydı 17 Aralık’ta neler görecekti:
Program, “yeni Türkiye’nin yeni hükümetinin” programı ama doğrusunu isterseniz, “eski Türkiye’nin eski hükümetine” övgüler düzen bir metin bu.Normal elbette, çünkü aslında yeni Türkiye’nin yeni hükümeti denilen şeyde yeni olan Başbakan ile üç bakandan ibaret.
Bu aslında eski Recep Tayyip Erdoğan hükümeti ve “yenilik” iddiası da kendinden menkul bir iddia olmaktan ileriye gidemiyor.
Programın açıklanmasından önce, daha hükümetin kurulma aşamasında anladık ki bu hükümetin birinci derecede önem verdiği iki konu var.
Bunlardan birisi “barış süreci”, diğeri “paralel yapı ile mücadele”!Başbakan, barış sürecini bizzat koordine edecek, partinin önemli bir kişiliği, Bülent Arınç, Başbakan Yardımcısı olarak bu işten sorumlu.
Ve daha hükümet programı bile açıklanmadan bu konuda toplantılar yapıldı vs.
Ama hükümet programında bu sürecin nasıl ilerleyeceği, barışı sağlamak adına ne tür yasalar çıkarılacağı ile ilgili olarak herhangi bir ayrıntı yok.Yuvarlak ifadelerden başka bir şey göremedim.
Terörün sona erdirilmesi, PKK’nın silahsızlandırılması, dağdan inecek PKK’lıların toplumsal hayata kazandırılması ve demokratik siyasetin önünün açılması sağlanacakmış ama bu nasıl yapılacakmış, programdan anlaşılmıyor.
Muharrem İnce adaylığının gerekçesini Ahmet Hakan’a, “Köprüden önce son çıkış” olarak açıklıyor.
Eğer CHP önümüzdeki genel seçimde çoğunluğu sağlayacak bir oya ulaşamaz ise ya da mevcut oylarının çok çok üzerine çıkmaz ise Türkiye’nin bir anayasal rejim değişikliği sorunu ile karşı karşıya olduğunu anlatıyor.
Bunu nasıl yapacak, oyları nasıl arttırıp, CHP’yi iktidara taşıyacak?
Ayrıntılı bir planının, programının olmadığı anlaşılıyor çünkü bütün söylediklerinin özeti şu: “Ben bunu yaparım”!CHP’nin kaç seçim kaybettiğini artık saymayı bıraktığım Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da iddialı. Kulislerden sızan bilgilere göre yeniden seçileceğine de kesin gözüyle bakılıyor.
Gazetelere yansıyan haberlere göre Kılıçdaroğlu bu kurultayda “2015 seçimlerinin kadrosunu belirleyeceğini” söylüyormuş.
Sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partiyi “seçime götürecek kadroları tek seçici olarak belirleyecek”!
“Kerameti kendinden menkul” iki aday, ülkenin ana muhalefet partisine lider olmak için yarışıyor, konuşulanlar bunlardan ibaret.
25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturması ile ilişkili olarak “takipsizlik” kararı verildi.
Yeni ahlaki formasyonun biçimlendirdiği yolsuzluk yapma özgürlüğünün, dosyaya atanan yeni savcılarca da benimsendiğini gösteriyor.
Gerçi, bu kararın yolsuzluk soruşturmasına muhatap olanları kurtarmakla birlikte tamamıyla rahatlatmayacağını da söyleyebiliriz.
Çünkü “İleride delil olabilir” denilerek telefon konuşmalarının imha edilmeyeceği de açıklandı.
Evet, iyi olmuş, çünkü bunlar ileride delil olabilir!
Soruşturmayı yürüten polisler de bu arada gözaltına alındılar, “casusluk” ve “hükümete karşı darbe” suçlamasına muhatap olmuş durumdalar.
Bunu tam olarak anlayabilmiş değilim.
Ne anlatmaya çalıştığı konuşmasından tam olarak anlaşılmıyor ama zaten bizde siyasetçinin böyle alengirli konuşmalar yapması makbuldür.
Dinleyenler bir şey anlamazlar, anlamadıkları için de o sözlerde bir “hikmet” ararlar.
Davutoğlu’nun Başbakanlığı süresince buna sıkça tanık olacağız diye düşünüyorum.
Davutoğlu kongre konuşmasında bu sözleri söyledikten sonra “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmeyeceğinden” de söz etti.
“Yetimin hakkına uzanan el kardeşiminki olsa keser atarım” dedi!
Ardından da “Birtakım dosyaları. AK Parti’yi yıpratmak için dinamit gibi toplumun üzerine atarsanız bunun adı siyasi operasyondur” diye de ekledi.
Kafanız karıştı değil mi?