“PYD bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa söyleyerek bizden ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi çok çok yanlış olur.”Sonra Kobani için de şöyle konuştu:
“Niye illa Suriye, niye illa da Kobani diye sormak lazım. Irak’ın üçte biri gitti, acaba bu üçte birde niye hiç rahatsız değil bunlar. Varsa yoksa Kobani, neden? Bunlar manidar.”Ve uçaktan inmesinin üzerinden bir saat bile geçmeden Obama ile telefonda konuştu, bütün fikri değişti!
Amerika, Kobani’de PYD’ye uçaklar ile silah ve tıbbi malzeme yardımı yaptı, arkasından da Türkiye, sınırını Kuzey Iraklı peşmergelere açtı ki Kobani’ye yardıma gidebilsinler!
İşte bunu çok merak ediyorum: Nasıl bir zihin açıklığı geldi ki, uçaktan iner inmez bir telefon konuşmasıyla 180 derece dönüş yapabildi?
Acaba diyorum, Obama, telefonda “dünya liderini hipnotize edip”, söylediklerinin tam tersini mi yaptırdı?
Başbakan nerede?
BİZİM
Bu yemeğe İstanbul’da görevli hâkim ve savcıların yanı sıra HSYK üyeleri, HSYK Genel Sekreteri de katılmıştı.
Kenan İpek, iftarda konuşma yapmış, şunları söylemişti:
“Darbeler tarihine yarım kalmış bir müdahale başlığı daha eklenmiştir. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde yaşananların, ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz.”İpek, Adalet Bakanlığı Müsteşarı sıfatıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun da doğal üyesi. Bu kurul, yargıç ve savcıların tayinlerini, özlük işlerini, disiplin soruşturmalarını yürütüyor. Yani karşısına alıp “17 ve 25 Aralık bir darbe girişimiydi” diye diskur verdiği yargıç ve savcıların kaderi, onun iki dudağının arasında. İpek, yemekte bu konuşmayı yaptığı zaman şöyle yazmıştım:
“Böyle bir tabloda, gerçekten adil bir soruşturma ve yargılamanın yapılabileceğine nasıl güveneceğiz?Çünkü kendisi, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için savcıya baskı yaptığı ortaya çıkan bir kişilik zaten.
İzmir’deki yolsuzluk soruşturmasını durdurması için Başsavcı Hüseyin Baş’a telefonla talimat verdiği tutanaklar ile belirlenmişti.
O savcının başına neyin geldiğini bizler gibi, iftara katılan savcı ve yargıçlar da biliyor.”
Aradan iki ay geçtikten sonra İstanbul Cumhuriyet Savcısı,
Savcı takipsizlik kararı verirken, delillerin “yasadışı” olduğunu belirtiyor.
Şuna hiç kuşku yok ki usul, esastan önemlidir. Usulüne uygun yapılmayan soruşturmaların, hukuki sonuç doğurmaması genel kabul görmesi gereken bir durumdur.
Zaten bununla ilgili Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı da mevcut.
Bunun tartışılacak bir yönü yok.Burada tartışılması gereken konu, savcılığın bu kararı verebilip, veremeyeceğidir.
Bu kararı, yani delillerin usulüne uygun olarak toplanmamış olması ile ilgili kararı vermesi gereken makam mahkeme olmalıydı.Savcı mütalaasında bu durumu belirtip, beraat isteyebilirdi.
Savcı takipsizlik kararını verirken, şüpheliler hakkındaki dinleme kararı alınması sırasındaki tek delilin “imzasız ihbar mektupları” olduğunu söylüyor.
Telefon dinleme kararlarının iddia edilen eylemle ilgili olmadığını, ortada bir suç örgütünün bulunduğunu gösterir delil olmadığını belirtiyor.
“Bunlar olacak şey değil, öbür tarafta, IŞİD belki daha pratik götürüyor.”
16 yaşında bir çocuğun işkenceyle öldürülmesini elbette anlayabilmek mümkün değil.
Yapanları yakalayıp adalete teslim etmek de polisin asla ihmal etmemesi gereken görevidir. Bu vahşi cinayet cezasız kalmamalıdır.
Ama bir vahşeti eleştirirken, öteki vahşeti “pratik” diye nitelemek ne anlama geliyor?
Hatırlayacaksınız, eski Başbakan Yardımcısı Emrullah İşler de böyle bir tweet atmıştı.
“IŞİD öldürüyor ama işkence bari yapmıyor” diye! (Başbakan Yardımcısı olmuş kişinin kurduğu Türkçe cümleye bakın!)
Belli ki IŞİD’in uyguladığı kafa kesmeler, kadınlara tecavüz, kadınları köle pazarında satmak gibi yöntemler bu arkadaşlara o kadar da “vahşi” gelmiyor!
İki ileri, bir geri demokrasimizin bir özelliği bu.
AKP sözcülerine bakılırsa, yasalarda yapılacak bu değişiklikler bazı Avrupa ülkelerindeki uygulamaların aynısıymış!
Nasıl bir ülkede yaşadığımızı unutmuş görünüyorlar.
Hangi Avrupa ülkesinde, bir pankart taşıdığı için insanlar “terörist” kuşkusu ile soruşturuluyor, gözaltına alınıyor, hapse atılıyor?
Hangi Avrupa ülkesinde bir yasal mitinge katılan kişinin bu eylemi, ileride önüne “terör örgütü üyeliğinin kanıtı” olarak sürülüyor?
Bizde oluyor ama.
Bizim polisimiz, savcılarımız, hâkimlerimiz insanları böyle kanıtlarla tutukladılar, hapislerde yıllarca süründürdüler.
“Eskiden Jitem vardı, şimdi de paralel yapı” dedi.
Yeni bir şey değil tabii söyledikleri.
Olayların çıkmasına neden olanlar da aynı şeyi söylüyor, olayları önlemek ve asayişi sağlamakla görevli olanlar da!Elbette, Kobani olayları sırasında birtakım provokatörler de işin içine karışmış, gösterilerin çığrından çıkmasına neden olmuş olabilir, bunu bizim gibi bir ülkede yaşayan herkes tahmin edebilir.
Daha önce çok örneğini görmüştük, bu da onun bir tekrarı olabilir.
Ama provokatörlerin varlığı, provokasyona zemin hazırlayanların sorumluluğunu ortadan kaldırmaz!Rahmetli anneannem sağ olsaydı “Kör müsünüz, siz de provoke olmayın” derdi!
Hatip Bey’in ihmal ettiği ve işine öylesi geldiği için görmezden geldiği konu şudur: Kürt siyasal hareketi, şiddete eğilimli PKK’nın bazı unsurları ile arasına mesafe koyamıyor.Dağda silahla gezip, askere ateş eden, pusu kuran vs. gibi unsurları kastetmiyorum.
Onlarla aralarına bir mesafe koymalarının güçlüğünü ve bunu beklemenin anlamsızlığını biliyorum.
Yer değişikliğinin sebebi, ilk çıkışın planlandığı Kılıç köyünde zemin kayması gibi jeolojik engellerin ortaya çıkmasıymış.
Sabah’taki habere göre yeni çıkış için Semetler köyü uygun görülmüş.
400 bin dönüm arazinin yol için kamulaştırılacağı bu bölgede arsa fiyatları 10 liradan 40 liraya kadar çıkmış.Kamulaştırılacak arazilerin metrekaresinin 70 lira olacağı öngörülüyormuş, demek ki fiyatlar bu bölgede bir süre daha yükselecek.
Bu haberi okuyunca şaşırdığımı söyleyeyim.
Toplam büyüklüğü 6.5 milyar Amerikan Doları olan bir projeden söz ediyoruz!
Merak ettim, bu büyüklükteki bir proje yapılırken yolun geçeceği, köprünün ayaklarının dikileceği, kavşakların, tünellerin, viyadüklerin yapılacağı yerlerin zemin etütleri yapılmamış mıydı?Zemin etütleri yapılmamış bir ihaleye bu şirketler neye güvenerek girdiler? Karşılarına nasıl bir maliyet (hafriyat, dolgu vs.) çıkacağını bilmeden ne cesaretle bu işe giriştiler?
Ve şimdi köprünün çıkış yolu ve kavşağının yeri değişiyor, metrekaresi 10 lira olan arazilerin fiyatı bir anda 40 liraya fırlıyor!
Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın da katıldığı toplantıda, orta vadeli plan ve 2015 bütçesi hazırlıkları görüşüldü.
Başbakan Davutoğlu, toplantıdan sonra yaptığı açıklamada “kamuda israfın önlenmesi” talimatını verdi.
“Eğer bir milletin üreten, vergi ödeyen kesimi bazı imkânlara sahip değilse, bürokrasi ya da devleti yönetenler bu imkânlara sahipse, bu sürdürülebilir ve ahlaki bir durum değildir” dedi.
Nitekim, açıklanan hedeflere göre 2015 bütçesinde, kamu kurumlarının ödeneklerinde önümüzdeki yıl için yüzde 4.4 oranında bir artış öngörülmüş bulunuyor.
Bir tek Cumhurbaşkanlığı Bütçesi hariç!
Cumhurbaşkanlığı’nın 2015 bütçesi bu yıla göre yüzde 99 artırılarak 397 milyon liraya çıkarılacak.
197 milyon 500 milyon liralık ilave bütçenin yaklaşık 37 milyon lirası personel giderlerindeki artıştan kaynaklanacak.