Gel de adalete inan!

ADALET Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, geçtiğimiz ramazan ayında İstanbul’da bir iftar yemeği vermişti.

Haberin Devamı

Bu yemeğe İstanbul’da görevli hâkim ve savcıların yanı sıra HSYK üyeleri, HSYK Genel Sekreteri de katılmıştı.
Kenan İpek, iftarda konuşma yapmış, şunları söylemişti:
“Darbeler tarihine yarım kalmış bir müdahale başlığı daha eklenmiştir. 17 ve 25 Aralık süreçlerinde yaşananların, ileri sürülen gerekçelerle ilgili olmadığını hepimiz biliyoruz.”
İpek,
Adalet Bakanlığı Müsteşarı sıfatıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun da doğal üyesi. Bu kurul, yargıç ve savcıların tayinlerini, özlük işlerini, disiplin soruşturmalarını yürütüyor. Yani karşısına alıp “17 ve 25 Aralık bir darbe girişimiydi” diye diskur verdiği yargıç ve savcıların kaderi, onun iki dudağının arasında. İpek, yemekte bu konuşmayı yaptığı zaman şöyle yazmıştım:
“Böyle bir tabloda, gerçekten adil bir soruşturma ve yargılamanın yapılabileceğine nasıl güveneceğiz?
Çünkü kendisi, yolsuzluk soruşturmalarını engellemek için savcıya baskı yaptığı ortaya çıkan bir kişilik zaten.
İzmir’deki yolsuzluk soruşturmasını durdurması için Başsavcı Hüseyin Baş’a telefonla talimat verdiği tutanaklar ile belirlenmişti.
O savcının başına neyin geldiğini bizler gibi, iftara katılan savcı ve yargıçlar da biliyor.”
Aradan iki ay geçtikten sonra İstanbul Cumhuriyet Savcısı,
17 Aralık soruşturması için takipsizlik kararı verdi.
Mahkeme kararıyla yapılmış dinlemelerin “yasadışı delil” olduğunu söyleyerek, kendisini mahkemenin yerine de koydu.
Ve bizden bu kararın “hukuki gerekçelerle alındığına” inanmamız bekleniyor!
Hadi canım sen de!

Haberin Devamı


Savcıların görevi yolsuzluk örtmekmiş

SIEMENS şirketi, uluslararası ihalelerde rüşvet verdiği için Amerika ve Almanya’da ağır cezalar ödemek zorunda kaldı. Almanya’daki soruşturma sırasında, şirketin tepe yöneticilerinden biri, Türkiye’de de bir telekomünikasyon ihalesinde rüşvet verildiğini itiraf etti.
Bunun için şirketin üst düzey bir yetkilisi Türkiye’ye de gelmiş, bir aracının marifetiyle buluştuğu bir bakan ile yemek de yemiş, işi bağlamıştı.
Söz konusu ifade Alman savcılığı tarafından 7 Aralık 2006’da alınmıştı. Türkiye’nin bundan haberi 2008 yılının ağustos ayında Metin Münir’in Milliyet’teki köşesinde yazdığı yazıyla oldu. Sonra da ben düzenli olarak bu soruşturmanın Türkiye’deki akıbetini sordum.
Israrlı sorularıma ilk ve tek yanıt 29 Mayıs 2013 tarihinde, Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Nuri Yiğit’ten gelmişti. Savcı Yiğit’in belirttiğine göre Siemens rüşvet skandalı ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda bir soruşturma yürütülüyordu. Soruşturmanın sonuçlanmamış olmasının nedeni ise Federal Alman makamlarıyla yapılan yazışmaların o tarihte tamamlanmamış olmasıydı.
Bu yanıttan beri aradan bir yıldan fazla zaman geçti.
Rüşvetin Türkiye’de de dağıtıldığı ile ilgili ilk haberin yayınlanmasının üzerinden de 6 yıl. Hâlâ bir ilerleme yok ve artık bir ilerleme olamayacağını da biliyoruz.
Almanya’dan gelen rüşvet belgeleri, bir savcının ofisindeki dolapta tozlanmaya terk edilmiş olmalı. 17 ve 25 Aralık rüşvet soruşturmalarının başına gelen, bu dosyanın da başına geldi gibi görünüyor. Ortaya çıkıyor ki Cumhuriyet savcılarının bir işi de bundan böyle bakanların yaptıkları yolsuzlukları örtbas etmek olacak!

Haberin Devamı


Geciktikçe sorun karmaşıklaşıyor

BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, akil adamları topladı ve on saat süreyle çözüm sürecini tartıştılar. Akil adamlar, Başbakan’a bir de yapılması gerekenler listesi vermişler ama belli oluyor ki onların listesinde yazılanlar değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun aklında ne varsa o gerçekleşecek. Bu sürecin olmaz ise olmazı, demokratikleşme.
Düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü eksiksiz olarak hayata geçirilmiş olmalı ki süreç ilerleyebilsin, daha sonraki aşamaları konuşulur hale gelsin.
Ama bu konuda hükümetin bir adım atmaya hazırlandığını da görmüş değiliz. Hükümetin önceliği PKK’nın silah bırakmasını sağlamak, dağdakileri inip siyasete katılmaya teşvik etmek.
Daha önce denenmiş “suça karışmamış olanların geri dönmesi” gibi yöntemlerin, şimdi nasıl bir yarar sağlayabileceğini düşünebiliyorlar, bilmiyorum.
Suriye’nin kuzeyinde Kürt kantonlarının ayakta kalabilme mücadelesi verdikleri bir dönemde, PKK’nın silahlarını bırakıp siyasete dönmesini sağlayabilmeyi düşünmek, bölge gerçekleriyle bağdaşmıyor. Hükümet, bu işlerin heyecanla konuşulmaya başlandığı dönemlerde atacağı adımları atmamış olmasının yarattığı bu tür sorunları da çözmek zorunda kalacak. Belli oldu ki bu işteki her gecikme, daha önce hiç planlanmamış başka sorunları da çözme zorunluluğunu dayatıyor.
Onun için artık oyalanmayı bırakıp ne yapacaklarsa açık ve net olarak kamuoyuyla paylaşmalarında yarar var.

Yazarın Tüm Yazıları