25 Ağustos 2011
Federasyon eğer sistemi tamamen değiştirmişse, yayın saatlerini de değiştirmeli.
Bugünkü yayın sisteminde kuralları Federasyon’dan çok “Parayı ben verdim” diyen yayıncı kuruluş belirliyor. Maç saatlerini prime time reklamlarını toplamak için geç saatlere alıyor.
Kadınlar ve çocuklar futboldan kaçıyor, maçlar çocukların uyku saatinde bitiyor.
İstanbul’da bir baba-oğulun maça gidip gelmesi en iyi ihtimalle 5 saati buluyor.
Federasyon ve kulüpler play-off sistemiyle özveride bulundu. Şimdi sıra Digitürk’te...
Üçüncü bir kupa hayata geçmeli
PLAY-off sistemi hiç tartışılmadan apar topar hayata geçirildi. Yıldırım Demirören’in açıklamalarından anladığımız kadarıyla herkesin içinde bir şüphe var. Çünkü Demirören, “Federasyondan rica ettik sistemi bu yıl deneyeceğiz” diyor. Oysa tartışabilsek, bambaşka yollar bulabilirdik.
Türkiye’de 34 hafta lig maçı oynanıyordu. Bir de hiç kimseyi mutlu etmeyen Türkiye Kupası maçları. Bu bakımdan Türkiye’nin bir üçüncü kupaya ihtiyacı vardı. Adını İngiltere’deki gibi ister Süt Kupası koyun, ister Lig Kupası. Bir üçüncü kupa ile çok kolay sorun çözülebilirdi. Bu kupanın yayın hakkı da kulüpler tarafından bir yıllığına Digitürk’e verilebilirdi.
Yazının Devamını Oku 28 Haziran 2011
FUTBOLUMUZ 29 Haziran’da yepyeni bir yönetime kavuşacak. Futbol Federasyonu Başkanı’nın ismi belli, Mehmet Ali Aydınlar.
Peki ya Merkez Hakem Komitesi Başkanı?
O şimdilik belli değil. Şimdilik dediğime bakmayın, yazının sonunda o ismi size açıklayacağım.
Biliyorsunuz, kulüplerimizin en çok etki altında bırakmak istedikleri makamlardan biridir MHK Başkanlığı. İstedikleri maça istedikleri hakemlerin atanması için ellerinden geleni yaparlar. Bunun için de etki altında bırakabilecekleri bir isim isterler. Ne kadar etki edebilirlerse o kadar başarılı hissederler kendilerini.
Aziz Yıldırım’ın bu makam için iki adayı vardı. Erman Toroğlu ve Ahmet Çakar. Toroğlu’nun başkan, Çakar’ın da yardımcısı olarak MHK’nin başına geçmelerini istiyordu. (Bu ne yaman çelişki Yıldırım etki altında bırakmak istese Toroğlu’nu mu önerir di demeyin. Yıldırım’ın, Toroğlu ve Çakar tercihinde başka hesaplaşma yatıyor.)
Hatta bu konu Kulüpler Birliği’nde konuşulmuştu. Benim tanıdığım Toroğlu ve Çakar asla bu teklife evet demezler.
Neyse bu geride kaldı. Geride kaldı diyorum çünkü edindiğim bilgiler Merkez Hakem Komitesi’nin yeni başkanının belirlendiği yolunda. Mehmet Ali Aydınlar bu sabah bir basın toplantısı düzenleyecek. Bu toplantıda yönetimi kurulu üyeleri ile birlikte kurullarını da açıklayacak.
Yazının Devamını Oku 26 Mayıs 2011
SAYIN Ünal Aysal’ın G.Saray Başkanı seçildiği günün ertesinde, kendisiyle bir araya geldik. Gazetelerin spor müdürleriyle birlikte. Aysal çok içten bir dileğini ifade etti:
- Medyayla ilişkilerimizi sağlıklı bir zemine oturtmak istiyoruz. Sizlerle tanışmak, bu konuyu konuşmak istedim.
Kendisinden izin rica edip arkadaşlarım adına şunları söyledim;
- Sayın Başkan... Daha önce de değişik kulüplerin başkanları aynı dileklerle bizimle bir araya geldi. Ama iyi ilişkiye iki tarafında yüklediği anlam farklı. Bizler, iyi ilişkiden karşılıklı iletişimi anlıyoruz. Ama sizden önceki - elbette istisnaları vardı- başkanlar iyi ilişki deyince, “Kulüp hakkında sürekli olumlu haber yapmayı, kendilerinin deyimi ile kötü haberlerin sayfalarda yer almamasını” anlıyorlardı. Kısacası “iyi ilişki” onlara göre medyayı kontrol altında tutmaktı. Eğer sizinle iyi ilişki tanımında anlaşırsak her şey çok daha kolay olur.
Sayın Aysal beni bağışlasın. Çünkü yukarıdaki satırları onun iznini almadan yazıyorum. Ama eğer yazıya böyle bir giriş yapmasaydım, aşağıda yazacaklarım çok da anlamlı olmayabilirdi.
2010- 2011 sezonunu iki takım ayakta tuttu.
Fenerbahçe ve Trabzonspor.
İngiltere’de, Almanya’da, İtalya ve İspanya’da şampiyonlar haftalar öncesisinden belli olurken, biz Türkler şanslıydık. İki takımımız bize son dakikaya kadar futbol heyecanı yaşattı.
Sonuçta şampiyonluğu averaj belirledi. Son dakikada Stoch’un Gaziantepspor kalesine attığı şut direğe çarpıp Santos’un önüne düşmese, şampiyonluğun rengi bordo mavi olacaktı.
Ama futbol bu işte. Matematik olarak her şeyi doğru yapsanız da, tek bir şut, tek bir gol kaderinizi belirliyor.
Şampiyonluğun kıran kırana devam ettiği haftalarda bizler de zor anlar yaşadık.
Attığımız her başlığa, kullandığımız her habere ve fotoğrafa bizim aklımızdan bile geçmeyen anlamlar yüklendi.
Herkes kendisi adına hep “olumlu haber” istiyordu. Hatta bir adım daha atıp, bunu da yeterli bulmuyor, kendisine olumlu, rakibe olumsuz haber bile talep ediyorlardı.
Sayın Şenol Güneş, Türkiye’de herkesin saygı duyması gereken bir “futbol entellektüeli”dir.
Milli Takımlar Teknik Direktörlüğü’nden ayrılırken ne tür haksızlıklara uğradığının yakından tanığıyım.
Alın terinin nasıl elinden alındığının da.
Bu ülkenin el üstünde tutması gereken bir futbol emekçisidir Güneş.
Bunlar benim samimi duygularım ve düşüncelerim.
Sayın Şenol Güneş dün bir basın toplantısı düzenledi. Ve toplantıda, Hürriyet’in adını vererek bizleri eleştirdi. Eleştirdi diyorum çünkü “hedef gösterdi” demeye dilim varmıyor.
Bunu sevgili hocama yakıştıramıyorum.
Güneş’e göre;
Hakemler baskı altına alındı.
Transfer dedikodularından etkilendik.
Hürriyet, Fenerbahçe yayın organı gibiydi.
Sayın hocam izin verin ben de cevap hakkımı kullanayım.
“Hakemler baskı altına alındı” dediniz. Baskı diye tanımladığınız söz ve davranışlardan Türkiye, Hürriyet sayesinde haberdar oldu. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın, hakeme soyunma odası önündeki, “O sözlerini” manşetten Türkiye’ye bu gazete duyurdu.
Aynı Aziz Yıldırım’ın G.Antep maçının devre arasında hakeme, “Eğer bu penaltı değilse ben şerefsizim, ya penaltıysa...” sözleri daha raporlara girmeden Hürriyet’in manşetinde yer alıyordu.
Sevgili hocam, transfer haberlerinden etkilendiğinizi söylediniz. Söz konusu haber eğer Egemen’in Beşiktaş’a transferiyse, evet bu haberi de Türkiye, Hürriyet’ten öğrendi. Üstelik Trabzonspor’un ve Beşiktaş’ın resmi internet siteleri bu haberi yalanlamıştı. Bugün gerçek olduğunu herkes gördü.
Gelelim “Hürriyet, Fenerbahçe yayın organı gibiydi” sözlerinize... Bu tür suçlamaları sadece siz yapmıyorsunuz.
İsterseniz gelin bu sezon oynanan F.Bahçe - Beşiktaş maçı öncesi Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun resmi internet sitesinden Hürriyet’in ve benim ismimi vererek yaptığı açıklamaya birlikte bir göz atalım;
“Ancak TV programı partnerinden icazet alarak Türkiye’nin en büyük gazetesinin spor sayfalarının yöneticiliğini yapabilen Mehmet Arslan, BJK derbisi öncesi yine son derece çirkin, gerçek dışı, provakatif ve ucuz bir habere imza atmıştır. (...) Söz konusu gazeteyi spor sayfalarında açık açık Fenerbahçe düşmanlığı yaptığı, tarafsız olmaktan uzak haberlere imza attığı, gazeteciliğin tüm etik ve ahlaki kurallarından yoksun bir spor servisine sahip olduğu gerekçesiyle kınıyoruz. Taraftarlarımız bir kez daha pazar günü oynanacak derbide stadyumumuzu doldurarak birlik ve beraberlik içinde tüm bu art niyetli girişimlere en güzel cevabı verecektir.”
Sevgili hocam...
Gördüğünüz gibi, yine düşmanlık söylemleri ve yine taraftara hedef gösterme. Sizce de ortada bir yanlışlık yok mu?
Fenerbahçe ve Trabzonspor bir karar vermeli. Biz, kimsenin düşmanı değiliz. Kimseye yaranma çabası içinde de değiliz.
YAŞASIN GAZETECİLİK
Yazının Devamını Oku 11 Mayıs 2011
HAFTA sonunu Barcelona’da geçirdim. Bol yağmurlu, az güneşli ama mutlu haberle dolu bir hafta sonuydu. Euorelague’in final maçı için havalanmıştık Barcelona’ya; Türk Hava Yolları’nın (THY) davetlisi olarak. Uçak piste indiğinde, lacivert takım elbiseli biri gülümseyerek kapıda konuğunu bekliyordu.
Bekleyen, Euroleague’nin CEO’su Jordi Bertomeu, beklenen konuk ise Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu’ydu. THY, Euro Euroleague’in isim sponsoruydu. Başka bir deyişle Euroleague’in patronu. Ve patron finallere geliyordu.
Barcelona’da geçirdiğim iki gün boyunca bir Türk şirketinin, Avrupa’nın bu en önemli organizasyonundaki gücünü yakından görme fırsatını elde ettim. 2012’deki Final Four İstanbul’da yapılacak. Hem de 2012 Olimpiyatları’nın ev sahibi Londra’nın adaylığına rağmen. 2010 yılında, “İstanbul mu? Mümkün değil” diyen Bertomeu, Barcelona’da basın mensuplarının bu yöndeki sorularına, “Londra sadece bir opsiyondu” yanıtını veriyordu. Bu, güçtü işte. THY’nin gücü. Ve o güç 2012 finallerini İstanbul’a getirdi.
Barcelona’da Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu ile bol bol sohbet ettik. Ve o sohbetten çok ilginç notlar aldık. Şimdi sözü Topçu’ya bırakalım...
Barcelona-Manchester United
Bu iki kulüp sponsorluk için bize geldi. Biz onlara gitmedik. Son ekonomik krizde ayakta kalan sağlam şirketlerle sponsorluk görüşmesi yapmak istemişler. Geldiler, konuştuk anlaştık. Ama bizim kulüplerimizden farklı olarak, onlar sponsorlarını memnun etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Her türlü aksaklığı ortadan kaldırmak için çabalıyorlar.
Fenerbahçe bir adım önde
Türkiye’de sponsorluk konusunda Fenerbahçe diğer kulüplerden bir adım önde. Onlar bu işin önemini farkettiler. Ama yeterli mi derseniz, tabii ki hayır. Inter de bize sponsorluk için geldi ama kabul etmedik. Kulüplerin sponsora bakışı değil, her şeyleri bizden farklı. Sporun her alanını pazarlıyorlar. Koltuktan bilete kadar. Bizde ne yazık ki bu gelişme o seviyede değil.
Galatasaray yapamadı
Avrupa’da oynanan futbol ile bizde oynanan çok farklı. Galatasaray UEFA şampiyonu oldu ama bunu marka haline getiremedi. Oysa Avrupa’ya bakıyorsunuz, 3-5 yılık kombineler satılıyor. 20 yıldan bu yana aynı koltuğu satın alan taraftarlar var.
Bertomeu iki defa geldi
Barcelona seferlerimiz için çok talep var. Şimdi günde 3’e çıkarmayı planlıyoruz. Euroleague için CEO Jordi Bertomeu ile görüştük. “Ya isim sponsorluğu ya da hiç” dedim, kabul etmedi. Gitti, bir kez daha geldi, “Kabul” dedi. “2012 yılında İstanbul’da Final Four” dedim. “Mümkün değil” dedi. Ama şimdi geldiğimiz mesafeyi görüyorsunuz. Şu anda başka bir sponsorluk düşünmüyoruz.
Şampiyonlar Ligi’ne doğru
Barcelona ve Manchester United; bizim sponsor olduğumuz iki takım şimdi finalde. Barcelona’yı biz taşıyacağız Londra’daki finale. Manchester United aynı ülke sınırları içinde olduğu için onlar trenle gelecekler sanırım. Kupayı kim mi kazansın? Bilmiyorum ama Şampiyonlar Ligi Kupası’nı Türk Hava Yolları uçağı ile taşımak çok güzel olur diye düşünüyorum. Onu da yakında göreceğiz.
Afrikalılar geliyor
THY’nin reklamında oynayan Afrikalı aileyi Türkiye’ye getireceğiz. Arkadaşlarımız bunun için çalışıyor. Ancak hiç bir belgeleri yok. Onlara şimdi pasaport çıkartacaklar.
Deve kurbanı
Avrupa’nın en genç filosuna sahibiz. Yaş ortalamamız 6.5. Eski uçaklarımızı satıyoruz. En son birini Afganistan’a sattık. Biliyorsunuz eskiden RJ-70, RJ-100 uçaklarımız vardı. Öyle bir anlaşma yapılmış ki, bunları elden çıkarmak mümkün değildi. En sonunda o uçakları elden çıkarınca arkadaşımız, “Deve keseceğim” diye bir laf etmiş. O sözünü yerine getirdi. Ama sözünün kurbanı oldu.
Afrika pazarına gireceğiz
Afrika’da bir şirket kurmayı planlıyoruz. Yüzde 60’ı bizim olacak. O pazara gireceğiz. Afrika ülkelerine direk ve bağlantılı uçuşları gerçekleştireceğiz. İspanya’ya girmek istedik. Güney Afrika’ya uçmak için. Ama sonradan baktık ki çok karlı değil, vazgeçtik. Şimdi çok teklif geliyor. Sırbistan, Baltık Hava Yolları’nı almamız için. Biz sürekli araştırmaya devam ediyoruz.
Uçak koltuğu üreteceğiz
Uçak koltuğu üretmek için planlarımız var. Çünü uçakta azalttığınız her kilo yakıttan tasarruf anlamına geliyor. Daha hafif kozmopolit koltuklar üreteceğiz. Eskiden pilotların bir aksaklık başvurduğu kitaplar vardı. 300 kilo tutuyordu o kitaplar neredeyse. Şimdi onlar bilgisayara yüklendi, 300 gram’a indi. Bunları bile maliyet konusunda hesaplıyoruz. Başka çare yok.
Yazının Devamını Oku 13 Mart 2011
FENERBAHÇE’nin, Trabzonspor ve Beşiktaş’a yanıt verdiği basın toplantısını dikkatle izledim. Öncelikle altını çizerek ifade edeyim:
- Bu kavgada biz kimsenin yanında değiliz. Sadece işimizi yapıyoruz.
Bunu altını çizerek yazdım ki, az sonra dile getireceklerimi kimse yanlış anlamasın.
Şekip Mosturoğlu, Fenerbahçe Kulübü’nü savunurken özellikle iki haberi referans gösterdi. Gönül isterdi ki, Sevgili Mosturoğlu o haberi yazan gazetenin ismini de açıklasın. O bunu ifade etmekten çekindi. Ama ben burada yazayım.
O iki haber de Hürriyet Gazetesi’nin manşetinde yer alıyordu.
Biri Türkiye’nin en başarılı Fenerbahçe uzmanı Ferudun Niğdelioğlu’nun haberiydi. Hepimizin artık çok iyi bildiğimiz o sözler manşeti süslüyordu:
- Trabzonspor’un 3 penaltısı irdelenmeli...
Mosturoğlu, Hürriyet’in manşetinde Ferudun Niğdelioğlu imzasıyla yer alan bu haberi noktası virgülüne basın toplantısında okudu.
Bu haberle Fenerbahçe’yi savundu.
Yetmedi.. ‘Aziz Yıldırım’ın soyunma odası baskını’ diye tanımlanan eylemine açıklık getirirken de, yine Hürriyet’in manşetine, Atilla Türker’in haberine sarıldı;
- Olaya ilişkin hakem raporu bir gazete tarafından (Hürriyet) aynen yayınlandı. Raporda yazılan her şeye itibar ettiniz, doğru kabul ettiniz. Peki raporda hakem odası basıldığı da yazıyor muydu? (.....)
* * *
Hiçbir akıl ve vicdanın kabul etmeyeceği bir uygulamayı hayata geçireceksin. “Ferudun ne yazarsa yalanlayın” diyeceksin.
İşine gelmeyen haberlerde gazeteciyi, “Ahlaksız, yalancı” diye afişe edeceksin.
Ama basın toplantısı için medya karşısına geçince, Hürriyet Gazetesi’ni referans göstereceksin.
Hani Ferudun doğruyu yazmıyordu.
Hani bizler yalancıydık.
Bitmedi.. Dün söylediğini ertesi gün yalanlıyor, yalanlamakla da kalmıyor, ağza alınmayacak hakaret ve küfürlerle süslüyorsun.Bunu kendinde hak olarak görüyorsun.
* * *
Tekrar söylüyorum. Biz kimseyle kavga etmiyoruz, etmeyeceğiz de.
Ama kimseye de hakkımızı yedirmeyeceğiz.
Yukarıdakine benzer pek çok haberimiz var, sizler tarafından yalanlanan...
Ama Allah büyük...
“İşte gerçekler” diye “Hürriyet Gazetesi”ni gösteriyor, dün yalanladığınız gazetecileri bugün alkışlamak zorunda kalıyorsunuz. Bizler de sadece gülümsüyoruz.
Yazının Devamını Oku 15 Mart 2010
IAAF Başkanı Lamine Diack, 2012 bayrağını törenle Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’ye verdi. Dün sona eren 2010 şampiyonasında ise bir dünya rekoru ve Yelena Isinbayeva’nın dereceye girememe şoku vardı.
2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nın bayrağı artık Türkiye’de... Dün Katar’ın başkenti Doha’da sona eren 2010 Dünya Salon Şampiyonası’ndan sonra düzenlenen yemekte, IAAF’in (Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği) bayrağı törenle Türkiye’ye teslim edildi.
Doha’nın en ünlü otellerinden Sharq Village’da düzenlenen bankete atletizm dünyasından bine yakın davetli katıldı. Bankette bir konuşma yapan IAAF Başkanı Senegalli Lamine Diack, önce Doha Organizasyon Komitesi’ne 2010 için teşekkür etti, arkasından da sahneye getirilen bayrağı Türkiye Atletizm Federasyonu Başkanı Mehmet Terzi’ye teslim etti.
100. yılda İstanbul’daMehmet Terzi, bayrak devir teslim töreninden önce de İstanbul 2012’nin tanıtımı için düzenlenen kokteyl ve yemekte atletizm dünyasının önde gelen isimlerini ağırladı. Doha’daki Regency Hall alışveriş merkezinde gerçekleştirilen organizasyona, IAAF Başkanı Lamine Diack, yönetim kurulu üyeleri ve Türkiye’nin Katar Büyükelçisi Emre Yunt da katıldı. İstanbul 2012’nin tanıtım filminin gösterdiği organizasyonda konuklara Türk yemekleri ikram edildi. Diack, burada yaptığı konuşmada, 2012 yılında IAAF’in kuruluşunun 100. yılını kutlayacağını hatırlatarak, “İstanbul bizim 100. yılımızda düzenleyeceğimiz ilk organizasyon olacak. Bu bakımdan 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na özel bir önem veriyoruz” dedi.
İyi niyetli insanlar!
İSTANBUL 2012 tanıtımı ve organizasyonu için atletizm camiası canla başla çalışıyor. Hem de engellemelere ve salon sorunlarına rağmen. Federasyonun yıllık bütçesi 4 milyon TL (sponsorlar dahil). İşte bu federasyon dün İstanbul 2012’i elinden geldiğince iyi tanıtmaya çalıştı. Ama imkanlar ne yazık ki daha mükemmelini yapmaya izin vermedi.
Yemekler iyi miydi? Hayır.
Müzik seçimi doğru muydu? Hayır...
Yazının Devamını Oku 14 Mart 2010
Katar’da çalışan Etiyopyalılar’ın coşkulu tezahüratları arasında yapılan yarışı, bu ülkeden Meseret Defar kazanırken, Alemitu beşincilikle yetindi. Bayanlar uzun atlamadaki Karin Melis Mey de finale kalamayınca, Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’nı madalyasız kapattık.
KATAR’daki Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na gelirken iki önemli nedenim vardı. Birincisi 2012 bayrağını bundan öyle İstanbul taşıyacaktı. Bu ana tanık olmalıydım. İkincisi, bu şampiyonada Türkiye’yi temsil eden Karin Melis Mey, Nevin Yanıt ve Alemitu Bekele’yi izlemek, onların madalya savaşına ortak olmaktı. Öyle ya, ABD ve Jamaika’nın tam kadro katılmadığı bir Dünya Atletizm Şampiyonası ne kadar heyecanlı olabilir ki? Daha ilk günde bu düşüncemde yanıldığımı anladım.
Sırıkla atlamanın dünya rekortmeni Yelena Isinbeyeva’nn daha ilk günden az daha elenişine tanık oluyordum. İlk günün en güzel haberi bayanlar 3 bin metrede yarışan Avrupa Şampiyonu atletimiz Alemitu Bekele’den gelmişti. Alemitu finale yükseldi. Ve final dün Katar’ın o dillere destan salonu Aspire Dome’da yapıldı.
Dolu tribünler
Öncellikle belirteyim. Final bir futbol maçını andırıyordu. Katar’da, bir Katar vatandaşını çalışırken görmek pek mümkün değil. Burada hemen her işi Nepal, Filipinler ve Etyopya gibi ülkelerden gelen insanlar yapıyor. Bu bakımdan da Alemitu’nun koştuğu 3 bin metre finalinde tribünleri Katar’da çalışan Etiyopya vatandaşları doldurmuştu.
Alemitu, 15 turluk yarışın 5 turunu en geride koştu. Son 8 turda öndeki 8’li grupla mücadele eden Alemitu, Etiyopyalı Meseret Defar’ın 8.51.17 ile kazandığı yarışta, 8.53.78 ile 5. olabildi. İkinciliği Kenyalı Vivian Cheruiyot (8.51.85) alırken, üçüncülük ise Etyopyalı Sentayehu Ejigu’nun (8.52.08) oldu.
Bu sorunun iki cevabı var...
Yazının Devamını Oku 13 Mart 2010
Sadece bir yılda inşa edilen tesis, 3 katlı, çok amaçlı ve tam 15 bin kişilik. Etrafında ısınma pistleri, 11 tenis kortu, 13 masa tenisi kortu, bir futbol stadyumu bulunuyor.
2010 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası, Katar’ın başkenti Doha’da dün başladı... Şampiyonada Türkiye’yi üç kadın atlet temsil ediyor. Alemitu Bekele Degfa 3 bin metrede, Karin Melis Mey uzun atlamada, Nevin Yanıt da 60 metrede piste çıkıyor.
Şampiyonanın yapıldığı Doha bir cennet. Hayır kentten söz etmiyorum. O ayrı bir yazı konusu. Cennet diye tanımladığım yer spor kompleksi. Kompleksin adı Aspire Dome. Bir yılda inşa edilmiş, 3 katlı, çok amaçlı ve tam 15 bin kişilik. Etrafında ısınma pistleri, 11 tenis kortu, 13 masa tenisi kortu, bir futbol stadyumu bulunuyor.
Bunu laf olsun diye anlatmıyorum.
Sözümüzden döndük
Türkiye, 20 yıldır Ataköy’deki çok amaçlı Sinan Erdem Salonu’nu bitiremedi. Ama bu salonun projesiyle 2007 yılında 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası’na ev sahipliği yapma hakkı kazandı. Uluslararası Amatör Atletizm Federasyonu’na (IAAF) İstanbul’un merkezinde bir şampiyona düzenleme sözü verdi.
Ama bu sözden dün itibariyle vazgeçtik. Çünkü Gençlik Spor Genel Müdürü Yunus Akgül, Sinan Erdem Salonu’nun basketbola tesis edileceğini, dolayısıyla bu salonun çok amaçlı olmaktan çıkacağını ve 2012 Dünya Salon Atletizm Şampiyonası için yeni bir salon yapmamız gerektiğini ifade etti.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü’nün bu kararı dün IAAF’a resmen bildirildi.
Yazının Devamını Oku