Yaşasın gazetecilik

SAYIN Ünal Aysal’ın G.Saray Başkanı seçildiği günün ertesinde, kendisiyle bir araya geldik. Gazetelerin spor müdürleriyle birlikte.

Aysal çok içten bir dileğini ifade etti:
- Medyayla ilişkilerimizi sağlıklı bir zemine oturtmak istiyoruz. Sizlerle tanışmak, bu konuyu konuşmak istedim.
Kendisinden izin rica edip arkadaşlarım adına şunları söyledim;
- Sayın Başkan... Daha önce de değişik kulüplerin başkanları aynı dileklerle bizimle bir araya geldi. Ama iyi ilişkiye iki tarafında yüklediği anlam farklı. Bizler, iyi ilişkiden karşılıklı iletişimi anlıyoruz. Ama sizden önceki - elbette istisnaları vardı- başkanlar iyi ilişki deyince, “Kulüp hakkında sürekli olumlu haber yapmayı, kendilerinin deyimi ile kötü haberlerin sayfalarda yer almamasını” anlıyorlardı. Kısacası “iyi ilişki” onlara göre medyayı kontrol altında tutmaktı. Eğer sizinle iyi ilişki tanımında anlaşırsak her şey çok daha kolay olur.
Sayın Aysal beni bağışlasın. Çünkü yukarıdaki satırları onun iznini almadan yazıyorum. Ama eğer yazıya böyle bir giriş yapmasaydım, aşağıda yazacaklarım çok da anlamlı olmayabilirdi.

2010- 2011 sezonunu iki takım ayakta tuttu.
Fenerbahçe ve Trabzonspor.
İngiltere’de, Almanya’da, İtalya ve İspanya’da şampiyonlar haftalar öncesisinden belli olurken, biz Türkler şanslıydık. İki takımımız bize son dakikaya kadar futbol heyecanı yaşattı.
Sonuçta şampiyonluğu averaj belirledi. Son dakikada Stoch’un Gaziantepspor kalesine attığı şut direğe çarpıp Santos’un önüne düşmese, şampiyonluğun rengi bordo mavi olacaktı.
Ama futbol bu işte. Matematik olarak her şeyi doğru yapsanız da, tek bir şut, tek bir gol kaderinizi belirliyor.

Şampiyonluğun kıran kırana devam ettiği haftalarda bizler de zor anlar yaşadık.
Attığımız her başlığa, kullandığımız her habere ve fotoğrafa bizim aklımızdan bile geçmeyen anlamlar yüklendi.
Herkes kendisi adına hep “olumlu haber” istiyordu. Hatta bir adım daha atıp, bunu da yeterli bulmuyor, kendisine olumlu, rakibe olumsuz haber bile talep ediyorlardı.

Sayın Şenol Güneş, Türkiye’de herkesin saygı duyması gereken bir “futbol entellektüeli”dir.
Milli Takımlar Teknik Direktörlüğü’nden ayrılırken ne tür haksızlıklara uğradığının yakından tanığıyım.
Alın terinin nasıl elinden alındığının da.
Bu ülkenin el üstünde tutması gereken bir futbol emekçisidir Güneş.
Bunlar benim samimi duygularım ve düşüncelerim.

Sayın Şenol Güneş dün bir basın toplantısı düzenledi. Ve toplantıda, Hürriyet’in adını vererek bizleri eleştirdi. Eleştirdi diyorum çünkü “hedef gösterdi” demeye dilim varmıyor.
Bunu sevgili hocama yakıştıramıyorum.
Güneş’e göre;
Hakemler baskı altına alındı.

Transfer dedikodularından etkilendik.
Hürriyet, Fenerbahçe yayın organı gibiydi.
Sayın hocam izin verin ben de cevap hakkımı kullanayım.
“Hakemler baskı altına alındı” dediniz. Baskı diye tanımladığınız söz ve davranışlardan Türkiye, Hürriyet sayesinde haberdar oldu. F.Bahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ın, hakeme soyunma odası önündeki, “O sözlerini” manşetten Türkiye’ye bu gazete duyurdu.
Aynı Aziz Yıldırım’ın G.Antep maçının devre arasında hakeme, “Eğer bu penaltı değilse ben şerefsizim, ya penaltıysa...” sözleri daha raporlara girmeden Hürriyet’in manşetinde yer alıyordu.
Sevgili hocam, transfer haberlerinden etkilendiğinizi söylediniz. Söz konusu haber eğer Egemen’in Beşiktaş’a transferiyse, evet bu haberi de Türkiye, Hürriyet’ten öğrendi. Üstelik Trabzonspor’un ve Beşiktaş’ın resmi internet siteleri bu haberi yalanlamıştı. Bugün gerçek olduğunu herkes gördü.
Gelelim “Hürriyet, Fenerbahçe yayın organı gibiydi” sözlerinize... Bu tür suçlamaları sadece siz yapmıyorsunuz.
İsterseniz gelin bu sezon oynanan F.Bahçe - Beşiktaş maçı öncesi Fenerbahçe Yönetim Kurulu’nun resmi internet sitesinden Hürriyet’in ve benim ismimi vererek yaptığı açıklamaya birlikte bir göz atalım;
“Ancak TV programı partnerinden icazet alarak Türkiye’nin en büyük gazetesinin spor sayfalarının yöneticiliğini yapabilen Mehmet Arslan, BJK derbisi öncesi yine son derece çirkin, gerçek dışı, provakatif ve ucuz bir habere imza atmıştır. (...) Söz konusu gazeteyi spor sayfalarında açık açık Fenerbahçe düşmanlığı yaptığı, tarafsız olmaktan uzak haberlere imza attığı, gazeteciliğin tüm etik ve ahlaki kurallarından yoksun bir spor servisine sahip olduğu gerekçesiyle kınıyoruz. Taraftarlarımız bir kez daha pazar günü oynanacak derbide stadyumumuzu doldurarak birlik ve beraberlik içinde tüm bu art niyetli girişimlere en güzel cevabı verecektir.”
Sevgili hocam...
Gördüğünüz gibi, yine düşmanlık söylemleri ve yine taraftara hedef gösterme. Sizce de ortada bir yanlışlık yok mu?
Fenerbahçe ve Trabzonspor bir karar vermeli. Biz, kimsenin düşmanı değiliz. Kimseye yaranma çabası içinde de değiliz.
YAŞASIN GAZETECİLİK
Yazarın Tüm Yazıları