Mehmet Arslan

2014’te 1 milyar dolar

16 Ocak 2010
“Kendime ‘Bedeli artırmak ister misiniz?’ sorusunu yasakladım. Tam 161 defa kullandım bu sözü. Yoruldum, ben de mola almayı düşündüm. Hesapladığımız rakam 500 milyon dolardı. Ama artık Türkiye gelecek dönem için milyar dolarları telaffuz etmeye hazır olmalı.”

BEDELİ artırmak ister misiniz? 4 saat boyunca bıkmadan tam 161 defa bu sözü kullandı Lutfi Arıboğan.
“Bedeli artırmak ister misiniz?”
Dün ilk sorum bu oldu kendisine;
*  Aynı kelimeleri 161 defa tekrar etmek nasıl bir duygu?
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanvekili Lutfi Arıboğan her zamanki nezaketiyle yanıtladı:
- O kelimeleri yasakladım bugün kendime. Kullanmıyorum artık.
*  Rakamlar birbirini kovaladı. Stresli bir ortamdı. İçinizden neler geçti?

Yazının Devamını Oku

Kaybederken ne kazandık?

7 Kasım 2007
LIVERPOOL’a adım atıyoruz... Efsanevi müzik grubu, Beatles’in doğduğu ve efsaneleştiği Liverpool’a... Gerry and the Pacemakers’ın, Liverpool takımının marşı haline gelen 1963 doğumlu "You Will Never Walk Alone"u yarattığı kente. Bir futbol efsanesinin doğduğu Liverpool’a. Ne yana baksanız "Kırmızı."

Sanki bütün kent maça gidiyormuş gibi.. Ve biz de kendimizi bu büyüye kaptırıyoruz. Beatles gerilerde kalıyor... Artık "Futbolun başkenti"ndeyiz.

* * *

Heyecan sarıyor her bir yanımızı. Rövanşa çıkıyoruz. Liverpool’u 2-1’le devirdiğimiz maçın rövanşına... Sadece bu mu? Elbette hayır... Az sonra "Çarşı" ile "Kop" tribünün de rövanşını izleyeceğiz. Yani gelmiş geçmiş en güzel futbol şarkısı, "You will never walk alone"u dünyaya tanıtan tribünle de rövanşımız var. Ama daha da önemli bir şey var...

Maç öncesi "Dostum Ersun Yanal"ın sözleri çınlıyor kulaklarımda.

- Bu ülke öncelikle başarı kültürünü değiştirmeli... Futbolumuzun krize her girişinde ya da önemli bir maça her çıkışımızda bu sözler aklıma geliyor. Ve sonra kendimi futbolcuların, teknik adamların yerine koyuyorum. Kazanırsa kahraman olacaklar. Ya kaybederlerse?

Daha da önemlisi bu işte... "Ne olursa olsun kazan" felsefesi bakalım futbolun anavatanında ne yapacak.

* * *

Stadın, ana girişinde, 1989 günü, Nottingham Forest deplasmanında ezilerek ölen 96 Liverpool taraftarının anısına inşa edilen bir anıt var.

Her zaman 96 mumun yandığı ve çiçeklerin bırakıldığı bir anıt...

İsimlere gözümüz takılıyor... Çoğu çok genç yaşta ölmüşler... Kimi 12’sinde... Kimi de 10 yaşında.. Baktıkça, içimiz acıyor... Ve orada bir kez daha anlıyorsunuz, bu şehrin sakinleri futbol için yaşıyor, futbol için ölüyor...

* * *

Nasıl mı... Liverpool- Toulouse ile Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı oynayacak. Karşılaşmadan birkaç gün önce nereden geldiği belli olmayan bir kurşun, 11 yaşındaki Rhys Jones adlı bir çocuğu öldürüyor. Jones fanatik bir Everton taraftarı... Bunun ne demek olduğunu ancak şöyle anlatabilirim. Liverpool, Fenerbahçe ise, Everton, G.Saray. Yani Liverpool ile Everton müthiş bir rekabet içinde. Maçlarda çıkan olaylar "sıradan" sayılıyor. Toulouse maçı akşamı, Liverpool’un Anfield Road Stadı’nda, Everton forması giyen iki erkek gözyaşları içinde yürüyen bir kadınla birlikte orta yuvarlağa çıkıyor.

Kadın kaza kurşunuyla ölen Jones’un annesi. Yanındakiler ise eşi ve büyük oğlu. O gece ilk kez bu statta Everton marşı çalınıyor. Ve 45 bin taraftar marşı alkışlıyor. Liverpool sahaya siyah bantla çıkıyor.

* * *

Biliyorum, bazı Beşiktaşlı taraftarlar bana kızmaya başladı. "Liverpool hayranı" diye damgalamaya da...

Ama bunları yazmadan maçı size anlatamazdım. Kazanmak kadar, kaybetmenin de bir erdem olduğunu ifade edemezdim. Beşiktaş bu maçı kaybetti.

Sistem, motivasyon, hırs, teknik, taktik vs... Bunların tümünü yerine getirir bir maçı kazanabilirsiniz. Ya sonrası...

Shankly Gates... Liverpool’un kurucusu... O, "Futbol hayat memat meselesi değildir, ondan çok, çok daha önemlidir..." demişti. Önemli olan kaybederken ne kazandığımızdır.
Yazının Devamını Oku

Hareket sana değildi

16 Eylül 2007
Milli futbolcu, "Ben, o hareketi sana yapmadım. Bunu bilmeni isterim" dedi ve ekledi: "Senin isminin nasıl ortaya çıktığını vallahi ben de bilmiyorum." TÜRKİYE günlerden bu yana Emre Belözoğlu’nun "kol" hareketini konuşuyor.

Ve Emre’nin, "O hareket basın tribününe değil, bir kişiye yönelikti. O kişi kendisini biliyor" sözlerinin ardındaki, "O kişiyi" arıyor.

O kişi ile ilgili bugüne kadar tek bir isim ortaya atıldı.

Milliyet Gazetesi Spor Yazarı Mehmet Demirkol...

Bu ismi ortaya atan da Hürriyet Gazetesi Yazarı Cengiz Semercioğlu...

Semercioğlu’na göre Emre, Mehmet Demirkol’un, Macaristan maçından bir gün önce kaleme aldığı eleştirilere tepki göstermişti.

Hedefi Mehmet Demirkol’du ve tepkisini de gollerden sonra yaptığı o hareketle dile getirmişti.

* * *

Emre Belözoğlu, "Tüm spor basınından özür diliyorum. Hareketim onlara karşı değildi. Sadece bir kişiye yönelikti ve o kişi kendisini biliyor"
açıklamasından sonra hiç kimseye konuşmadı.

Suskunluğunu bozmadı.

Taa ki, cuma gecesine kadar...

Cuma gecesi saatler gece yarısını gösterirken, cep telefonunun tuşlarını çevirdi.

Birkaç dakika bekledi... Ve beklediği, "Alo" sesini duydu..

- Mehmet Ağabey iyi akşamlar...

"Mehmet Ağabey" diye seslendiği isim, Milliyet Gazetesi Spor yazarı Mehmet Demirkol’du.

* * *

Demirkol’
un telefonunu bulmak için birkaç kişiyi devreye sokmuştu.

En sonunda menajeri aracılığıyla telefon numarasına ulaşmıştı.

Demirkol’un, "İyi akşamlar" sesini duyunca rahatladı.

Ve "O kişi" diye tanımladığı ismin Mehmet Demirkol olmadığını o telefon görüşmesiyle ilk kez dile getirdi;

- Ağabey, ben o hareketi sana yapmadım. Bunu bilmeni isterim.

* * *

Ve sonra devam etti;

- Senin ismin nasıl ortaya çıktı vallahi ben de bilmiyorum.

Demirkol
ile Emre arasındaki konuşmanın ancak bu kadarına ulaşabildim.

Ama, bir ikinci bilgi daha var ki, asıl vahim olan da bu...

Emre’nin o hareketi Mehmet Demirkol’a yaptığını kulaklara fısıldayanlar bu konunun taraflarından biriymiş...
Yazının Devamını Oku

Artık olmaz F.Bahçe

31 Mart 2007
F.Bahçe’nin, aylar önce Süreyya Ayhan’a transfer teklifi yaptığı ve "1 hafta sonra sana döneriz" deyip dönmediğini iddia eden Ayhan, "Ben herhangi bir atlet değilim" diyerek transferi noktaladı. Ama F.Bahçe bunun aksini söylüyor. SÜREYYA Ayhan.. Türk atletizminin yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri. 1500 metrenin Avrupa Şampiyonu ve Dünya ikincisi atletimizin, Fenerbahçe’nin kapısından döndüğü ortaya çıktı.

100. yılında her branşta şampiyonluğu hedefleyen sarı lacivertli kulüp atletizmde de zirveye çıkmak için geçtiğimiz aylarda Süreyya Ayhan ile aynı zamanda hocası ve eşi olan Yücel Kop’la temasa geçti.

Fenerbahçe, mayıs ayında Portekiz’de yapılacak Şampiyon Kulüpler Şampiyonası için Süreyya Ayhan’ı sarı lacivertli forma ile yarıştırmak istiyordu. Ancak Kop-Ayhan ikilisinin hedefi 2007 yılında yapılacak Dünya Atletizm Şampiyonası’ydı. Ve çalışmalarını buna göre ayarlamış, yarış takvimini de buna göre belirlemişti.

Sarı lacivertliler, Süreyya Ayhan’ın yarışmasını istedikleri şampiyonaların takvimini Yücel Kop’a verdiler. İki taraf arasında en önemli anlaşmazlık yarış takviminden kaynaklanıyordu. Sonunda bir ara yol bulundu ve taraflar 1 hafta sonra yeniden bir araya gelip anlaşmaya nokta koymak üzere anlaştılar.

Takvim konusunda sorunlar aşılmıştı. Ancak -Kop’un ifadesine göre- Fenerbahçe aradan 1 hafta geçmesine rağmen kendilerine dönmedi. 3 hafta sonra döndüklerinde ise Kop-Ayhan ikilisi anlaşmadan vazgeçtiklerini açıkladılar;

- Benim adım Süreyya Ayhan. Herhangi bir atlet değilim. Bize 1 hafta sonra döneceğinizi söylemiştiniz. Bekledik, dönmediniz. Artık anlaşamayız.

* * *

Buraya kadar yazılanlar Yücel Kop’un ağzından. Kop, ifade etmiyor ama söz konusu anlaşmanın fiyatının 200 bin dolar olduğu söyleniyor. Fenerbahçe kanadı ise Süreyya Ayhan ile ilgili gelişmelerin daha farklı olduğunu belirtiyor.

Sarı lacivertliler, Ayhan ve Kop ile biraraya geldiklerini ancak herhangi bir anlaşma için ikiliye 1 hafta süre vermediklerini söylüyorlar. "Uygun olursa" yeniden biraraya gelme sözü verildiğini ancak daha sonra transferden vazgeçildiğini belirtiyorlar.

Ve altını çizerek ifade ediyorlar;

- Federasyon ve Gençlik Spor Genel Müdürlüğü ile yaşanan söz düellosu ve kavga bizleri rahatsız etti..

İşte Süreyya Ayhan’ın gerçekleşmeyen Fenerbahçe öyküsü bu..

KOP: 4-5 yıl öncenin 1 adım önünde

SÜREYYA Ayhan, 2002 yılında Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazandığında bütün Türkiye ayağa kalkmıştı.

2003 yılında Paris’teki Dünya Şampiyonası’nda ikinci olurken tribünde onu alkışlayanların arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da vardı.

Süreyya, 1500 metreyi Münih’te 3 dakika 58.79 saniyede koştu.

Süreyya, 1500 metreyi Paris’te 3 dakika 59.04 saniyede koştu.

Ayhan’ın bu mesafedeki en iyi derecesi, 3 dakika 55.33. 2003 yılında koştu.

Üstelik Paris’te hasta hasta yarıştı. Daha sonra yaşadıkları ise herkesin malumu.. WADA ile yaşanan doping sıkıntısı, aldığı 2 yıl ceza, federasyon ve GSGM ile yaşadıkları..

Hep polemiklerle anıldı Süreyya Ayhan. Yukarıdaki dereceleri özellikle yazdım. Çünkü 2007 yılında Japonya’da Dünya Şampiyonası yapılacak. Ve ülkemizi bu mesafede Süreyya Ayhan temsil edecek.

Peki Süreyya Ayhan’ın son durumu ne?

İşte hocası Kop’un söyledikleri:

- Son 4-5 yılın 1 adım önünde.

Eğer Süreyya son 4-5 yılın önündeyse 3 dakika 55 saniyenin bile altında koşuyor demektir. Bu derece şu anda dünyanın en iyi derecesi. Eğer, polemik ve kavgalardan uzakta geçecek 3-4 aylık bir hazırlıktan sonra Süreyya, Dünya Şampiyonası’nda kürsüye çıkacak demektir.

Sen misin birlikte yemek yiyen

TÜRKİYE Faal Futbol hakemleri ve Gözlemcileri Derneği’ni biliyorsunuz. Elimde bu derneğin Disiplin Kurulu’nun bir yazısı. Yazı 15.01.2007 tarihini taşıyor. Burdur’daki bir iftar yemeği sonrası, Temsilci ve gözlemci olarak görev yapan, Hamza Işın, Mehmet Arabacı, Hacı Ali Karakaya, Tevfik Erboğa, Nizamettin Çakan ve Abdurrahman Arıcı’ya gönderilmiş.

"17.10.2006 tarihinde, bölgenizin diğer illerindeki bazı üyelerle birlikte Burdur ilinde iftar yemeği bahanesiyle biraraya geldiğiniz ve bu yemek toplantısında hizipçilik faaliyetleri yaparak, Burdur İl Hakem Gözlemci Kurulu’nu yıpratıcı çalışmalar yaptığınız, Burdur ilindeki dernek faaliyetleri hakkında olumsuz yönde görüşmeler yaptığınız, tüm bu olaylardaki hareketlerinizle dernek üyelerine yakışmayacak tutum ve davranışlar içerisinde bulunduğunuz, tüzüğümüzün 26’ncı maddesi hükümlerine göre dernek suçu işlediğiniz iddialarıyla, tüzüğümüzün 27’nci maddesi hükümleri gereğince kurulumuza sevkedilmiş bulunmaktasınız.

Adı geçen iddialar ile ilgili açıklayıcı savunmanızı, varsa savunmanıza dayanak delilleri ve şahitlerinizin isimlerini kurulumuza iletilmek üzere dernek tüzüğümüzün 28’nci maddesi gereği tebliğ tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde genel merkeze gönderilmesini rica ederim"

Yazı bu kadar. Peki ya karar?

Disiplin Kurulu bu isimlerle ilgili hiç bir işlem yapmamış. Pardon bir işlem yapılmış elbette, bir iki isim dışında kimseye görev verilmemiş. Niye verilmediğini dernek başkanı açıklar herhalde...
Yazının Devamını Oku

Ben bunları 100. yıllarında şampiyon yaptırmam

29 Ağustos 2006
Nihat Özdemir’in "Aleyhimize çalışma var" sözleriyle Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy’u işaret ettiği ileri sürüldü. Sarı lacivertlilerin rahatsızlık duyduğu diğer isimler ise Ali Aydın, Şükrü Yazıcıoğlu ve Haluk Ulusoy’un oğlu Saffet. FENERBAHÇE Kulübü Başkan Vekili Nihat Özdemir, Sakaryaspor maçından hemen sonra zehir zemberek bir açıklama yaparak, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzonspor ve maçın hakemi Kuddusi Müftüoğlu’nu suçluyordu...

Fenerbahçe’yiz oyuna gelmeyiz

Bu açıklamalara, muhatapları gerekli yanıtı verdiler. Ancak, Özdemir’in isim vermeden suçladığı bir kesim daha vardı. Fenerbahçe Başkan Vekili, "Artık herkesin kendi takımının formasını giyerek sahaya çıkmasını istiyoruz. Fenerbahçe, duyduğu sıkıntıları spor kamuoyu ile paylaşmaktadır. Aldığımız duyumlara göre Fenerbahçe aleyhine çalışmalar yapılmaktadır. Biz Fenerbahçe’yiz, oyuna gelmeyiz. Ve kurulan bütün oyunların altından kalkmasını da biliriz."

Bu açıklamalar yenilir yutulur gibi değildi.

- Kimler formalarını giymeliydi?

- Fenerbahçe aleyhine kimler çalışma yapıyordu?

Ve Özdemir kimleri işaret ediyordu?

Gelin bu açıklamaların perde arkasına geçelim ve Fenerbahçe camiasında, yöneticilerin kulaklarına fısıldananlara değinelim.

Ulusoy’u işaret ediyor

Fenerbahçe yönetimi, Futbol Federasyon Başkanı Haluk Ulusoy’dan rahatsız. Rahatsız, çünkü Ulusoy’un yakın arkadaşlarıyla birlikteyken Fenerbahçe aleyhine konuştuğuna inanıyorlar.

Hatta bir adım daha ileri gidiyorlar ve Ulusoy’un, "100. yılda ben bunları şampiyon yapmayacağım" dediğini ileri sürüyorlar. Bu sözlerin doğruluk payı sorulduğunda da, "Hepsi bizim kulağımıza geliyor. Arkadaşlarıyla birlikte yediği yemeklerde bunlar konuşuluyor. Haluk Bey bunları duymadığımızı sanıyor ama..." yanıtını veriyorlar.

Nihat Özdemir’in açıklamarındaki ’birinci şifre’nin yani, "Artık herkesin kendi takımının formasını giyerek sahaya çıkmasını istiyoruz" sözlerinin açıklaması buydu.

Eşleri o kadar yakın ki...

Peki ya ikinci şifre? Yani, "Fenerbahçe aleyhine kimler, nasıl, çalışma yapıyorlar?" Sarı lacivertliler bu konuda da 3 isim ortaya atıyorlar. Bu isimlerin ilk sırasında Hakem Atama Komitesi Başkanı Ali Aydın var.

Daha önce Fenerbahçe-Ç.Rizespor maçında kart skandalı yaşayan ve Galatasaray- Beşiktaş derbisinde verdiği bir penaltı kararı sonrası hakemliği bırakan Ali Aydın... Ali Aydın daha önce hakkındaki, "Ulusoy’un hangi maça, hangi hakemi istediğini gözlerinden okur" yorumlarına hiçbir yanıt vermemişti.

Aydın, Fenerbahçe tarafından "Aleyhimize çalışıyor" diyerek işaret edilen isimlerden biri. Hatta sarı lacivertliler bir adım daha ileri gidip, "Aydın’ın eşi ile Ulusoy’un eşi o kadar yakın ki..." diye söze başlayıp sonra susuyorlar...

Hakem atamalarına etki

Sarı lacivertililerin gösterdiği iki isim daha var. Biri Futbol Federasyonu Dış İlişkiler Komisyonu’nda görev yapan Şükrü Yazıcıoğlu, diğeri de Haluk Ulusoy’un oğlu Saffet Ulusoy. Fenerbahçe camiası bu iki ismin de hakem /images/100/0x0/55eb23b3f018fbb8f8adcc8eatamalarında etkili olduğuna inanıyorlar.

İşte Nihat Özdemir’in açıklamalarının perde arkasında yatan olaylar ve isimler bunlar. Fenerbahçe Başkan Vekili’nin, "Şimdi de temiz lig isteyecekler mi?" diye gönderme yaptığı 3 kulüp; Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor, sarı lacivertlilere yanıt verdiler.

Bakalım bu isimler bugün ne diyecekler?

Bu işin sonu iyi olmaz

F.BAHÇE
Asbaşkanı Mahmut Uslu, yeni transferlerle birlikte UEFA Kupası’nı kaldıracak bir kadro kurduklarını ve bu kadroyla önemli yerlere geleceklerini söyledi. Uslu, Edu’nun transferi nedeniyle Brezilya’da olduğu için Sakaryaspor maçını izleyemediğini belirterek, "Yenilmişiz. Bu sene yanlışlıklar aleyhimize yapılıyor. Yanlışlar da doğrular da herkese eşit dağılsın. Yoksa bu işin sonu iyi olmaz. Hepimiz aynı gemideyiz, gemi batar" diye konuştu.

GALATASARAY, BEŞİKTAŞ VE TRABZONSPOR'DAN FENERBAHÇE'YE YANIT

Gülme komşuna gelir başına

F.BAHÇE Başkan Vekili Nihat Özdemir’in, "Şimdi de temiz lig isteyecekler mi?" sözlerine G.Saray cephesinden sert tepki geldi. Yönetici Şükrü Ergün, "Bu, canı yanan bir insanın haykırışıdır, bağırmasıdır. Ben onları hiç ciddiye almadım. Geçen sezon bize gülüyor, ’fakir fukara edebiyatı yapıyorlar’ diyorlardı. Onlara bazı lafları hatırlatmak isterim: Bugün bana, yarın sana. Gülme komşuna gelir başına."

F.Bahçeliler geçen yıl neredeydi?

BEŞİKTAŞ yöneticisi Süleyman Eren, "F.Bahçeliler ya futbolu bilmiyorlar ya da provakasyon yapıyorlar" dedi. Ve şöyle devam etti: "Anelka’nın elle attığı golün üstünü örtmek istiyorlar. Anelka ile Burak’ın pozisyonlarını nasıl kıyaslıyorlar. Biz dostluk istiyoruz, onlar ise kaos. Şerefli ikincilikler yaşamamıza rağmen ’temiz futbol’ mesajlarını veren ilk kulüp Beşiktaş’tır. Geçen yıl neden sahaya ’temiz eller’ pankartı ile çıkmadılar?"

Nihat Özdemir’e aynen katılıyorum

TRABZONSPOR Başkan Yardımcısı İbrahim Hacıosmanoğlu, "Nihat Bey’e aynen katılıyorum. O zaman elle ilgili bir pankart açıldıysa, şimdiki durumu farklı bir şekilde de olsa protesto etmek lazım. Bu el F.Bahçe’nin işine yaradığı zaman eleştirildiyse, şimdi başka birinin işine yaradığında takdir etmek mümkün değildir. Biz elin her türlüsüne karşıyız. Bizim oyuncumuz benzeri bir davranışta bulunursa da tutumumuz değişmezdi" dedi.
Yazının Devamını Oku

Biri ihbar mı etti

23 Ağustos 2006
Sabah 09.30’da federasyona ve F.Bahçe’ye gönderdiği yazıda, "Lugano Dinamo Kiev maçında oynar" diyen UEFA, öğleden sonra ’acil’ başlığıyla bir düzeltme yazısı fakslayıp, "Hayır, oynayamaz" dedi. FENERBAHÇE’nin yeni transferi Diego Lugano’nun Dinamo Kiev maçında oynayıp oynamayacağına dair, UEFA ile yapılan yazışmalarda inanılmaz bir skandal yaşandı. Önce, "Lugano Dinamo Kiev karşılaşmasında oynar" diye Futbol Federasyonu ve Fenerbahçe’ye bir yazı gönderen UEFA, daha sonra acil başlıklı bir düzeltme yazısı fakslayarak, "Lugano’nun, Dinamo Kiev maçında forma giyemeyeceğini" bildirdi.

Sarı lacivertli camiayı şaşkına çeviren gelişmeler bununla da sınırlı kalmadı. Futbol Federasyonu, "Fenerbahçe’ye gönderilen, ’Lugano, Kiev maçında oynar’ yazısı bize gelmedi" açıklamasını yaptı. Bu garip gelişmeler sarı lacivertlileri şaşırttığı kadar şüpheye de düşürdü. Kulislerde, Lugano dedikoduları aldı başını gitti. İsterseniz, hem dün yaşananları, hem de o dedidokuları kısaca anlatalım.

İlk faks 09.30’da geldi

Yer Şükrü Saracoğlu Stadı, saat 09.30...

Fenerbahçe Kulübü’nün faksına düşen UEFA imzalı faks sarı lacivertli yönetimi sevince boğdu. Brezilya’nın Sao Paulo takımından transfer edilen ve, "Kiev maçında asla oynayamaz" yorumları yapılan Lugano için izin çıkmıştı. UEFA, Saam Momen imzalı yazısında, "Lugano, Şampiyonlar Ligi, 3. ön eleme turu ikinci maçından itibaren Fenerbahçe forması giyer" diyordu.

Haber hemen teknik direktör Zico’ya iletildi. Brezilyalı hoca, Lugano’lu bir Fenerbahçe için tüm hesaplarını değiştirdi. Diğer yandan sarı lacivertli yönetim, bu gelişmeyi kulübün resmi internet sitesinden tüm dünyaya duyurdu.

Sevinç uzun sürmedi

Ama bu sevinç uzun sürmedi. Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Metin Kazancıoğlu, Fenerbahçe yönetimine, "Bize böyle bir faks gelmedi" diyordu. Oysa sarı lacivertlilerin elindeki faks Metin Kazancıoğlu’nun şahsında Türkiye Futbol Federasyonu’na hitaben yazılmıştı. Bu konuşmadan yarım saat sonra Fenerbahçe Kulübü’ne ikinci bir faks mesajı iletildi.

Mesajın altındaki imza bu kez değişmişti. Keith Dalton imzalı yazıda, "Lugano Ağustos ayının 16’sında Sao Paulo forması giymiştir. Bu bakımdan Dinamo Kiev maçında oynayamaz" deniliyordu.

Ortada bir gariplik vardı. UEFA sabah "evet" dediğine, akşam "hayır" diyordu.

Peki ama ne olmuştu?

Niye karar değişmişti?

İlk yazı niye federasyona gönderilmemişti?

UEFA böyle bir hata yapar mıydı?

Ya da federasyona yazı gitmiş, kayıp mı olmuştu?

Lugano konusunda yaşananlar, bu sorularla birlikte dedikoları da beraberinde getirdi. Üzerine basarak yazıyoruz; bunların tümü dedikodu. Ama futbol camiası şimdi bu senaryoları konuşuyor:

Kiev itiraz ederse

1-)
Futbol Federasyonu, İsviçre maçından sonra yaşanan olayları da göz önünde bulundurduğu için, Lugano’nun oynamasına yönelik izni UEFA’ya bir kez daha sordu. Çünkü, Fenerbahçe, Dinamo Kiev’i elerse ve Ukrayna takımı Lugano için maç sonucuna itiraz ederse, UEFA ile başımız bir kez daha derde girecekti. Federasyon bu çatışmayı önlemek için UEFA’dan bu konuda net bir tavır belirmesini istedi. UEFA da konuyu ikinci kez görüştü ve bu kez "Hayır" yanıtı verdi.

2-) Fenerbahçe’nin, Dinamo Kiev’i eleyerek Şampiyonlar Ligi’ne kalmasını istemeyenler, Lugano’ya verilen izin konusunda Ukrayna kulübünü haberdar etti. Dinamo Kiev’in UEFA nezninde yaptığı girişimler sonuç verdi ve Lugano’nun oynama izni iptal edildi.

Umarız ki, bunların hiçbiri doğru değildir. Ve yine umarız ki Fenerbahçe, Dinamo Kiev’i bol golle eleyerek Şampiyonlar Ligi’ne yükselir.

Keşke 16 Ağustos’taki maçta oynamasaydı

FENERBAHÇE yöneticileri, Lugano’nun Kiev maçında oynamasının mümkün olmadığını bildiren UEFA yazısının altında imzası bulunan Keith Dalton ile görüştü. Dalton, sarı lacivertlilere, "Keşke ayın 16’sındaki Internacional maçında Sao Paulo formasıyla oynamasaydı. O zaman Dinamo Kiev karşısında sahaya çıkma izni verirdik" dedi.

Lugano olayı nedir?

FENERBAHÇE, UEFA kuralları gereği Dinamo Kiev maçlarının kadrosunu 3 Ağustos’a kadar bildirmek zorundaydı. Sarı lacivertliler 3 Ağustos’ta Lugano’nun da isminin bulunduğu listeyi UEFA’ya bildirdiler ve futbolcuyla yapılan sözleşmeyi de faksladılar. Eksik olan tek belge ’Uluslararası Transfer Sertifikası’ idi. Fenerbahçe, ikinci maç öncesi bu belgeyi de UEFA’ya gönderdi.

UEFA’yı mahkemeye verecek

LUGANO konusunda yaşanan kaosta suçlu olan tarafın UEFA olduğu konusunda herkes hemfikir. Haklarının yendiğini düşünen sarı lacivertliler, UEFA’yı mahkemeye verecekleri belirtildi. UEFA bugün Lugano konusunu bir kez daha masaya yatıracak ama olumlu sonuç çıkma ihtimali yok. Bu durumda F.Bahçe, CAS’a da gidecek.
Yazının Devamını Oku

Yürekli Türkler

18 Ağustos 2006
Avrupa Atletizm Şampiyonası’nın tartışmasız en başarılı ismi Carolina Klüft’tü. Ama bana sorarsanız, Türk sporcuları Klüft’ten daha yürekliydi. TELEFONUN diğer ucunda Fenerbahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu vardı. Avrupa Atletizm Şampiyonası’ndan, genç sporculardan ve şampiyonlardan söz ediyordu.

- Sana Carolina Klüft’ün bir söyleşisini göndereceğim. Oku ve o söyleşiyi mutlaka yaz.

Meraklandım, birkaç kez aradım Uslu’yu ama Klüft’ün söyleşisini bulamamıştı. Sonunda özetledi;

- CNN İnternational’a konuşmuştu. Ailem, kulübüm, yöneticilerim ve ülkem, bana çalışmam için her türlü olanağı sağladılar. Bana sadece çalışmak kalmıştı. Ben de çalıştım. Tüm gücümle çalıştım ve başardım.

* * *

Avrupa Atletizm Şampiyonası, İsveç’in Göteborg kentinde yapıldı. Türkiye 1 hafta boyunca devam eden Şampiyonaya tarihinin en büyük sporcu ordusuyla katıldı. Tam 15 sporcumuz vardı. 4 madalya bekliyorduk. Sadece bir bronz madalya ile yetindik.

* * *

Carolina Klüft’ün sözlerini özellikle girişe yazdım. İsveç, ona her türlü olanağı sağlamıştı. Klüft’e sadece çalışmak kalmıştı. Oysa Türk sporcuları onun kadar şanslı değildi.

Klüft gibi sporcuların doktorları vardı.

Türk atletleri tedavi olmak için şampiyonanın bitmesini bekliyordu.

Klüft gibi yıldızların mentörleri vardı, psikiyatristleri vardı.

Türk atletlerinin ise sırtını sıvazlayan abileri..

* * *

Hayır, bu yazıyı hep bildik konuları sıralamak için kaleme almadım.

Tam aksine, Göteborg’da gördüğüm tüm olumsuzluklara rağmen içimi aydınlatan gelişmeler ve Klüft’ten daha yürekli Türk sporcular gördüğüm için yazdım.

Bunları yazmalıydım, yazmalıydım ki, o yürekli sporculardan Türkiye haberdar olsun.

İşte Türk kızları

1997 yılından bu yana Avrupa ve Dünya Şampiyonaları’nı yerinde izledim. Göteborg’da beni bir sürpriz bekliyordu. Türk kadını 4x100 bayrak yarışında temsil edilecekti.

Bu bir ilkti. Türk kızları böylesine büyük bir organizyonda ilk kez yarışacaklardı. Finale kalamayacaklardı. Bunu hem onlar, hem de bizler biliyorduk. Ama onlar yarıştılar, Göteborg’da Türk kadınını temsil ettiler. Yarıştan hemen sonra yanlarına koştum ve tebrik ettim;

- Cesaretinizden, yüreğinizden dolayı sizlere teşekkür ediyorum. Kaybedeceğinizi, eleştirileceğinizi bile bile, buraya geldiniz.

Pek çok insanın bırakın yarışmayı, karşıdan karşıya geçerken bile ayaklarının titreyeceği bir statta yarıştınız. Sizden sonra geleceklerin önünü açtınız.

Dördü birden gözlerime baktı. Şaşkındılar;

- Biz kötü bir şey söyleyeceksiniz sanmıştık. Sağolun. Oysa asıl sağolması gereken kendileriydi.

Güzel ve eksik...

GSGM Mehmet Atalay ve yardımcısı Yunus Akgül, Göteborg’a yarışların ilk günü geldiler. İki yönetici de, sporcularımızın moralini yüksek tutmak için ellerinden geleni yaptılar. Hep destek oldular.. Atalay, sporcularımıza bir moral yemeği verdi. 1 hafta boyunca hep yanlarında oldu. Halil’i yüreklendirmek için özel ödül vereceğini açıkladı. Bunlar güzel şeylerdi.

Ama soramadan edemeyeceğim; Sayın Genel Müdür, 15 kişilik bir sporcu ile gittiğimiz Göteborg kafilemizde niye bir doktor yoktu?

Elvan ve Halil’e onur

ÇETİN Altan’ın deyimiyle, "Enseyi karartmanın" anlamı yok. Yeter ki, bu kadar başarısız olduğumuz şampiyonadan gerekli dersi çıkaralım.

Bakın, 5 bin metre finalinde Elvan’ı geçen İspanyol Atlet Marta Dominguez, Dünya Kupası finaline katılmıyor. Gümüş madalya sahibi Liliya Shobukhova ise kupa mücadelesine Rusya’nın takım olarak katılacak olmasından dolayı, Atina’da yarışma hakkı milli atlet Elvan Abeylegesse’nin oldu. Elvan 16-17 Eylül’de Atina’da yapılacak yarışlarda 3 bin metrede Avrupa kıtasını temsil edecek ve Süreyya Ayhan’dan sonra Avrupa kıtasını temsil eden ikinci sporcumuz olacak.

Bir güzel haber de Halil Akkaş’tan. Türk Atletizmi’nin 2 yıldan bu yana en büyük yıldızı olan ama gerekli ilgiyi yakalayamayan Halil Akkaş, Brüksel’de 26 Ağustos’ta koşulacak Golden Liege davet edildi. Umarım bu sporcularımızın sayısı artar.

Teşekkürler

GÖTEBORG’a, Avrupa’nın ve dünyanın pek çok ülkesinden binlerce gazeteci akın etti. Basın merkezi, İsveç, Almanya, İngiltere, İtalya ve Çek Cumhuriyeti gibi takımların bröşürleriyle dolmuştu. İsteyen gazeteci bu broşürlere uzanıp bu takımlar ve atletleri hakkında istedikleri bilgiyi alıyorlardı. Bugüne kadar Türkiye hiçbir şampiyonada basın merkezine bırakın bir broşür bırakmayı, tek sayfalık bir faks eklemeyi bile düşünmemişti.

Bu yıl gözlerime inanamadım. Hem Türkçe, hem de İngilizce hazırlanmış dosya, gazetecileri bekliyordu. Vestel bu eksikliği görmüş Türk atletleri konusunda dünya medyasını bilgilendirmeyi başarmıştı. Teşekkürler Vestel.

Örnek oldular

ENKA ve Vestel olmasa Türk atletizmi olmayacak. Bu sözler benim değil. Bunları söyleyen Türk atletleri. ENKA ve Vestel üst düzey yöneticileriyle Göteborg’da da, atletlerimizin yanında yer aldı. Vestel Genel Müdürü Timur Tuncer ile ENKA yöneticilerinden Alpaslan Tansu, hafta sonu yapılacak ENKA Grand Prix’inde de bir araya gelmeyi ve bu yarışları daha cazip kılacak önerileri tartışmaya karar verdiler.

Tertemiz koşanlar

GÖTEBORG’
da bir bronz madalyada kaldık. Halil Akkaş, yürekli koşusuyla, altın madalya yerine bronzu tercih etse belki de 2 madalya ile dönecektik. Ama sizlere daha başka bir haber vermeliyim. Göteborg’da konuşulan en önemli haber 2008 Pekin Olimpiyatları. Diyorlar ki, "2008 belki de dopingli atletlerin yarışamayacağı tek olimpiyat olacak." Bunu söyleyenler, hemen ardından ekliyorlar; "Halil Akkaş gibi temiz sporcuların yılı olacak 2008." Siz olsanız o temizliği mi yoksa madalyayı mı tercih ederdiniz. Teşekkürler Halil, teşekkürler Ramazan Kutlu.
Yazının Devamını Oku

En baba teşvik

4 Ağustos 2006
B takımı oyuncusu para almadan maça çıkarken, A takımı oyuncusu düzenli olarak parasını alırsa, bunun adı, "Federasyonun ödediği resmi teşvik primi" olmaz mı? Şimdi bu soru yanıtını arıyor. FUTBOL Federasyonu’nun eski bir üyesi ile konuşuyoruz.. Anlattıkları şikenin, teşvik priminin, kısacası kirli futbolun hangi boyutlara ulaştığını gösteriyor..

- Bir kulübümüz, ismi kamuoyu tarafından iyi bilinen bir oyuncuyu transfer edecekti. Oyuncu ile oturdular, konuştular.. Kulüp, futbolcunun kredi kartlarının ekstresini istedi. Ve ekstreyi görünce transferden vazgeçti.

- Neden?

- Çünkü o futbolcu, kendi takımının maçlarına bile bahis oynamıştı..

* * *

İşte Türkiye’de futbolun geldiği nokta bu. Futbolcu, kendi takımının maçlarına bile bahis oynuyor. Bunu, federasyon yetkilileri bilmiyorlar mı?

Elbette biliyorlar. Bir an için bilmediklerini varsayalım. Öğrenmeleri çok mu zor?

Hayır.. Küçücük bir inceleme bile her şeyi gözler önüne serer.

Tıpkı, ligin son haftasında yaşananlar gibi..

Futbol Federasyonu, ligin son haftasında oynanan maçların -birkaç gün değil- 2 saat öncesindeki telefon kayıtlarına ulaşsa şikeye de, belgeye de kolaylıkla ulaşırlar...

Ama yapmıyorlar...

* * *

Federasyon bu iradeyi ortaya koymuyor. -Belki de koyamıyor- Peki adil davranıyor mu?

Haydi biraz daha ileri gideyim, Futbol Federasyonu teşvik primi dağıtıyor mu?

Yanlış okumadınız, bir daha yazayım, "Futbol Federasyonu teşvik primi dağıtıyor mu?"

* * *

İsterseniz konuyu biraz daha açalım. Digitürk, Süper Lig’in yayın hakkı için ödemeyi kabul ettiği parayı federasyona 11 taksitle ödüyor. Bu paralar aylık taksitler halinde federasyonun hesabına yatırılıyor. Futbol Federasyonu da, kulüplerin hakedişlerini her ay kulüplerin hesaplarına aktarıyor.

İşte tüm incelik burada yatıyor.

Federasyon, geçtiğimiz sezon tüm kulüplere ödemeleri aylık mı yaptı?

Yoksa bazı kulüpler haftalık ödemeden mi yararlandı?

* * *

Ne var bunda, hakettikleri para nasılsa diye düşünmeyin.

Diyelim ki, A ve B takımı küme düşmeme mücadelesi veriyor. Siz B takımının naklen yayından hak ettiği parayı aylık öder, A takımına da her hafta düzenli ödeme yaparsanız, haksız rekabet yaratmış olmaz mısınız?

B takımı oyuncusu para almadan maça çıkarken, A takımı oyuncusu düzenli olarak parasını alırsa bunun adı, "Resmi teşvik primi olmaz mı?"

* * *

Bu soruların yanıtının Futbol Federasyonu’nda olduğuna eminim. Federasyon bir açıklama yaparak -Ama sadece açıklama ile değil, gerekli belgeleri de ortaya koyarak- "Resmi teşvik primi"nin, Süper Lig’in son sezonunda yaşanmadığını ortaya koyabilir.

"Biz hiçbir takım ayrımı gözetmeden herkese eşit muamale yaptık" diyebilir.

"Göreve gelir gelmez, ilk işimiz Denizlispor’a yaptığımız 400 milyarlık ödeme değildir" diyebilir.

Ne dersiniz? Federasyon böyle bir açıklama yapabilir mi?

* * *

Gelelim hakem atamalarına... Ben size kulislerde konuşulanları söyleyeyim. "Düdüğünü asan" dünün hakemi, bugünün Hakem Atama Komitesi Başkanı Ali Aydın, Haluk Ulusoy’un hangi maça hangi hakemi istediğini gözlerinden okuyor. Ve maçlara o hakemler atanıyor.

Bu iddiayı ortaya atanlar, "Ligin son 6 haftasına bir bakın, ama o haftanın kritik maçlarına değil, şampiyonluk ya da düşmeme mücadelesi veren takımların rakiplerinin maçlarına atanan hakemlere bakın" diyor.

* * *

Süper Lig bugün başlıyor. MHK, Ali Aydın ve federasyon, yukarıdaki iddiaları hem açıklamaları, hem de uygulamalarıyla çürütmek zorunda. Herhangi bir açıklama yapacaklarından ben emin değilim. Ama onlar bir şeyden emin olsunlar; bu iddiaların önümüzdeki sezon takipçisi olacağım.
Yazının Devamını Oku